loading
close
SON DAKİKALAR

''Biz daha aşık bile olmamıştık''

''Biz daha aşık bile olmamıştık''
Tarih: 12.07.2013 - 00:00
Kategori:

''İnsan hazmedemiyor. Birinin hayatını yok etme cüretine sahip olanların kaldıkları yerden hayatlarının akmasına''...

Delikanlım!.
senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.

2 Haziran’dı ! Gezi eylemlerine destek vermek için Eskişehir’de yapılan yürüyüşe katılmıştı Ali İsmail Korkmaz. Korkmadı da Ali, polis müdahalesinden kaçarken kimliği belirsiz kişilerin saldırısına uğradı.

Odunlarla dövülen Ali’yi arkadaşları sonrasında hastaneye götürdü ancak doktor eylemden gelenlere bakmadı. Hastanede tomografisi çekilip "bir şeyin yok, git ifadeni ver" denilerek yollandı. Sabah uyandığında konuşma zorluğu çekiyordu, arkadaşları ailesine haber vererek başka hastaneye götürdü. İkinci hastane beyin kanaması geçirdiğini ve vücudunda pek çok kırık olduğunu söyledi. Alındığı ameliyatın ardından geç müdahale sonucu solunumunu ve bilincini kaybetti ve sonrasında ise yoğun bakıma alındı. 

Kaldırıldığı Osmangazi Üniversitesi Hastanesinde 40 gün yaşam mücadelesi verdikten sonra Çarşamba günü hayatını kaybetti Ali…


***

Ali’nin ölümüne tanıklık eden bir ekşi sözlük yazarı ise o geceyi şöyle anlattı:

“Bir 15 dakika hiçbir olay, gaz bombası sesi duymayınca gitmeye koyuldum derken yine gaz bombası saldırısı başladı. Ve göstericiler yine dağıtıldı, bu sefer iki kişi fırının olduğu sokağa girdi.

O sokağa giren iki kişiyi pusuya yatan çevik kuvvet ve odunlu biri ani bir hareketle sıkıştırdı.

Arkadaki kişi pusuya yatan polisler tarafından hunharca dövüldü. Öndeki gösterici ise o fırının esnafı tarafından ve odunlu kişi tarafından (tam 5 kişi) yere düşürüldü.

O çocuk tam önümde düştü, tam önümde sayısız tekme yedi. 

Kafasına, beline, sırtına sayısız darbe aldı. Sonra kafasını kaldırıma çarptı ve mecburiyetten bayılma numarası yaptı.
Birkaç dakika sonra ise yerden hafifçe doğruldu, sırtını gördüm mosmordu. Korkudan gidip yardımcı bile olamadım, korktum. Yardım etseydim beni de dövebilirlerdi.” 

Sayısız yediği tekmeler Ali’yi ölüme götürmüştü. Raporunda, “ölümünün kafa travmasına bağlı beyin kanaması ve bağlı komplikasyonları” sonucunda gerçekleştiği ifade edilirken, Vali ise olay hakkında, Korkmaz’ın ölümünden polislerin sorumlu tutulamayacağını, olaylar sırasında kendi arkadaşlarına zarar verip polisi suçlayan gruplar olduğunu söylemekle yetindi.

Kolaydı tabi polis şiddetini provokasyon olarak gösterip sıyrılmak… Ne de olsa destan yazan bir polisi zan altında bırakmak valiye yakışmazdı.

Ama 19 yaşında ki gence ölümü yakıştırabilmişlerdi. Aklıma Deniz Gezmiş'lere ithaf edilen "biz daha aşık bile olmamıştık" sözlerini getiren Ali’nin ölümü göz göre göre gelmişti. Onu katledenler ona bir hayat borçlu. Vicdanlarına seslenmek istiyorum ama 19 yaşındaki çocuğu sopalarla döven, hastaneye almayan adamlarda vicdan aramayalı çok olmuştu...

Dersim’de, Sivas’ta, Maraş’ta , Diyarbakır’da, Roboski’de tanımıştım o insanları. 14 yaşındaki kızı Ceylan Önkol’un bombayla parçalanan bedenini eteğinde toplayan anneden, 33 yıl boyunca oğlunun kemiklerini isteyen Berfo Anadan, Fadime Anneden…

Sayfi Sarısülük Ali’nin annesini teselli ederken çekilen o fotoğraf karesinde gördüm annelerin kardeşliğini...

Ali’nin annesi, Ethem’in annesi, Abdullah’ın annesi, Mehmet’in annesi, Ceylan’ın annesi, Medeni’nin annesi, Şerzan’ın annesi, Uğur’un annesi kardeşti. 

İnsanın hayatını kaybetmesine neden olacak kadar nefretle ona vuran caniler kimdi peki, neredeler? Ethem’i vuran polis neden serbest?

Benim ki de soru, polisin elindeki palalının gözaltına alınmadığı, gözaltını geçtim elindeki palanın dahi alınmadığı bir ortamda suç ve suçluyu aramak!

Sevemediniz bir türlü sizden farklı olanı, sevmeyi bırak yasama hakkını bile çok gördünüz.

İnsan hazmedemiyor. Birinin hayatını yok etme cüretine sahip olanların kaldıkları yerden hayatlarının akmasına. Nefes alıp verdiği ülkede gencecik bir canın yok olmasına. Nasıl bir ruh hali, döve döve komaya soktuğun genç bir insanın ölümü üzerine hala nefes alabilmek ve Oğlunun montunu giyen annenin fotoğrafına bakabilmek?

''Herhangi bir düşünce, değer ya da devlet uğruna ölmek kadar aptalca bir şey yok. Hiçbir şey insan canından daha değerli değildir.'' demişti katledilmeden bir kaç gün önce Ali, hissetmiş gibi öleceğini…

Ne kadar çok öldük yaşamak için! demekten kendimi alamıyorum.

Kim suçlu, yüzde elliyi evlerinde zor tutuyoruz diyenler mi? Toplanıp öldüresiye insan dövenler mi? Yoksa mesleklerini hiçe sayan hastane görevlileri mi?

***

Ailenin ilk ölüm haberini aldıkları an çekilmiş o fotoğraf hala gözümün önünde.  Günlerdir ağladığı yüzünden belli bir anne yorulmuş yığılmış banka, üzerinde oğlunun kırmızı montu. Bankın yanında ise ayakta ama dizleri bükülmüş bir baba belli ki zor dayanıyor bedenini taşırken. 

Ne kadar zor yüzleri gülenlere elveda derken, vicdanların köreldiğine şahit olmak…


Rojda Duygu Yeşilgöz



ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları