loading
close
SON DAKİKALAR

Bu dünyadan Kazım Koyuncu geçti

Bu dünyadan Kazım Koyuncu geçti
Tarih: 25.06.2015 - 11:04
Kategori: Kültür & Sanat

''Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya.''

Kazım Koyuncu, 1972 yılında Artvin’in Hopa ilçesine bağlı Yeşilköy’de (Pançol’da ) doğdu.Babası Cavit Koyuncu köyün aydın insanlarından biriydi, annesi ise ev hanımı idi. Kazım KOYUNCU altı kardeşten sondan ikincisi idi.Yaş olarak Oğuz, Canan, Hüseyin, Orhan Koyuncu’nın küçüğü , Niyazi Koyuncu’nun büyüğüydü. Çocukluğunu çok sevdiği babaannesinden masallar ve "üstadım" dediği, "Kemençeci Yaşar" lakabı ile tanınan Yaşar Turna'nın yanında türkü dinleyerek geçti..

Annesi Hüsniye Koyuncu’nun anlattıkları çocukluğunun farklı duruşunu gözler önüne seriyor :” çocukluğunda da adam gibi davranırdı. Halasının eşi ona doktorunun adını verdi. Onun gibi yüksek bir adam olsun diye. O da çok yüksek bir insan oldu. İlkokulda öğretmeni onunla arkadaşlık yapardı. Bir gün babası öğretmenine “Ya sen bacak kadar çocukla neyi konuşuyorsun’ demiş, o da eşime “İşime karışma, Kazım çocuk değil adamdır” diye cevap vermiş. Yaşlı insanlarla konuşmaya bayılırdı. Onlara hep bir şeyler sorardı. Hep öğrenmek isterdi. Bazen öyle sorular sorardı ki insanlar cevap veremezdi, şaşırırdı. Ağaçtan gitar, tenekeden davul yapardı. Babaannesine, “Bana atma türkülerden öğret” derdi. Babaanne ona “atma türki atarum / yüreğuni yakarum / eski çaruklaruni / boğazuna takarum” derdi” Kazım da ona atma türkülerle cevap verirdi. Çocukluğu Pançol’da geçti. Çay toplamada yarış yapardı, bizi geçerdi. Ağabeyi Hüseyin’i geçer ve ona “tembel” diye takılırdı”.

Ortaokul 1. sınıfa geldiğinde babasının kendisine aldığı mandolinle ve babasının kendisinden habersiz onu mandolin kursuna yazdırmasıyla müziğe ilk adımını attı. Daha sonra Almanya’da yaşayan Selahattin amcasının kendisine getirdiği gitarla müzikle daha da bir içli dışlı oldu.

Kazım KOYUNCU lise yıllarında 2 Fransız şairden çok etkilenmişti. O dönemler kitap okumayı çok seviyordu. Şair olamadı ancak sevenlerinin ve kendisinin deyimiyle Şair Ceketli Çocuk oldu…

Kazım KOYUNCU 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde okumaya başladı. İlk yıl düzenli olarak okuluna gitti ancak daha sonra müzik yavaş yavaş bedeni ve ruhuna işlemeye başladı. Kazım Koyuncu kendisi ile yapılan bir söyleşi de bu durumu şöyle anlatıyordu : “'Çocukluğumdan beri müzikle ilgiliydim. Üniversite müzikle ilgilenmem için iyi bir bahaneydi. 'Politikacı ya da kaymakam mı olacağım, zaten yapmazlar!' deyip üniversiteyi son yılında bıraktım ve tamamen müzikle ilgilenmeye başladım. Başarısız olsaydım ki bir külkedisi hikayesi değil bu ve sebepleri de var, ahlayıp vahlanmayacaktım.

“Faşizmin Korku ve Sefaleti” adlı oyununda müziklerini de yaptı.

1990 yılında okulu ayrıldıktan sonra kendisinde Çağdaş Sanat Atölyesi’nde çalışmaya başladı. Burada 1991 yılında Ali ENVER ile birlikte Grup DİNMEYEN adlı bir müzik grubu kurdu.

Bu grup Karadeniz ezgilerinin dışında Türkçe ve Politik müzik yapan bir gruptu. Aynı zamanda Çağdaş Sanat Atölyesi’nin o yıl sahneye koyduğu “Faşizmin Korku ve Sefaleti” adlı oyununda müziklerini de yaptı.

Kazım KOYUNCU ve Ali ENVER’in kurduğu Grup Dinmeyen 1996 yılında ilk ve son albümleri olan “Sisler Bulvarı” adlı albümü çıkardılar. Sadece kaset formatinda yayımlanan albümde 9 eser yer alırken Ali ELVER, Kazım KOYUNCU, Arzu GÖRÜCÜ, Metin KALAÇ, Cafer İŞLEYEN, Serkan TUĞ, Murat DİLEK’ten oluşan DİNMEYEN GRUBU; Kazım KOYUNCU‘nun müziğe başladığı ve solist olarak yer aldığı ilk grup olarak da ayrıca büyük bir önem taşır.Albümde yer alan eserlerin düzenlemeleri Grup Dinmeyen’e aitti.

Lazca müzik yapan bir grup fikrinden bahsettiğimde çölde suya kavuşan biri gibi benimsedi.

Kazım KOYUNCU bir yandan Grup DİNMEYEN ile Türkçe politik müzik yaparken diğer taraftan da 1992 yılları sonunda Zeytinburnu’nda Çağdaş Sanat Atölyesi’nde tanıştığı bir başka müzisyen Mehmedali Barış BEŞLİ ile yeni bir grup kurmaya çalıştı. 1993 yılında Kazım KOYUNCU ve Mehmedali Barış Beşli ile Kadıköy’de Kalkezon adlı bir müzik evinde Dünya’nın ilk ve tek Lazca Rock müzik grubu olan ZUĞAŞİ BEREPE (Denizin Çocukları) ‘yi kurdular. Mehmedali Barış Beşli bakın o günleri nasıl anlatıyor : “Kazım’la 1992 yılında Çağdaş Sanat Atölyesinde tanıştık. O hem devrimci, hem müzisyen, hem Laz, hem de uzun saçlaydı. Bunlar bir araya zor gelecek niteliklerdi. Kazım’a Lazca müzik yapan bir grup fikrinden bahsettiğimde çölde suya kavuşan biri gibi benimsedi. Zuğaşi Berepe İ.Ü Öğrenci Kültür Merkezinde böylece hayata geçti”.

Sahnedekiler sanki gencecik insanlar değil de bu işi yemiş yutmuş koca adamlar

Kazım KOYUNCU Zuğaşi Berepe’nin hem bas gitaristi hem de vokalisti idi. Grubun yaptığı müzik Kazım KOYUNCU’nun hassasiyetini dile getiriyordu. Lazcanın unutulmasına, doğayı kirletenlere, Karadeniz otoyoluna karşı açıkça tavır koydu. Zuğaşi Berepe Karadenizlilerle ilk buluşmasını 1993 yılındaki Rize-Pazar şenliklerinde gerçekleştirdi. Araştırmacı- yazar İsmail Avcı o anlattıkları ile bizi o günler getiriyor : “Sene 1993, Pazar belediye düğün salonundayız. Zuğaşi Berepe’nin Zuğaşi Berepe adını aldığı ilk konser. Benim gözümde sahnedekiler sanki gencecik insanlar değil de bu işi yemiş yutmuş koca adamlar. Lazca şarkı söyleyecekler. Bu benim hayatımda sahneden dinleyeceğim ilk Lazca şarkılar olacak. Konser başlar, bir süre sonra Kazım’ın çaldığı gitarın teli kopar. Ne büyük bir talihsizlik. Tanrının huzurunda, Lazların karşısında yani kamusal alan denilen mekanda ilk kez Lazca şarkılar söyleniyor ve olacak iş mi, gitarın teli kopuyor”...

“Gençlerin bende gördükleri kendilerine yakınlık. Normal, müzisyenliğim dışında yaşam biçimim”

Doğu Karadenizliler yıllarca dinledikleri müziklerden farklı olarak kemençe yerine gitar çalan bu uzun saçlı küpeli adamları ilk anda pek anlamadı.
Ancak Zuğaşi Berepe çok geçmeden İstanbul’da özellikle de üniversite gençliği arasında dinlenen ve dikkat çeken bir grup olmayı başarmıştı. Kazım Koyuncu gençlerin ilgisini şöyle anlatıyordu :” Üniversitelilerin ilgisi herhalde müzikteki dinamizmden kaynaklıdır. Belki bende gördükleri kendilerine yakınlık. Normal, müzisyenliğim dışında yaşam biçimim. Hayattaki varoluşum. Herhalde öyle bir şey çekiyor. Onları da bana çeken bu.... Hayatı ileriye götüren şey hayallerimiz, hayallerimizi gerçekleştiren şeyler de cesaretlerimiz. Gençken insan cesur olabiliyor. Bu anlamda Üniversiteliler, Liseliler hatta çocuklar... Ben onların hayatlarını çok önemsiyorum. Çünkü hayat oradan yeni bir şekil alabilir”.

O şimdi İstanbul’a ulaşan Karadeniz’in hırçın bir dalgasıydı…

Grup zamanla Karadeniz’e özgü Tulum ve Kemençe gibi enstrümanları da müziklerine katmaya başladılar. Zaten artık konserleri de gittikçe kalabalıklaşıyordu. Çok geçmeden Karadenizlilerde bu grubu keşfettiler. Kendi seslerini dinlettiren bu grupla da bir anlamda barıştılar. Grup bir süre sonra 1995 yılında oldukça sert rock motiflerini içeren ve batılı enstrümanlarla icra edilmiş parçalardan oluşan ve müzik çevrelerinden de olumlu not olan “Va Mişkunan” yani “Bilmiyoruz” albümünü çıkardı. Kazım KOYUNCU’nun tüm hırçınlığı ve isyanı bu albümde iyiden iyiye kendini hissettiriyordu. O şimdi İstanbul’a ulaşan Karadeniz’in hırçın bir dalgasıydı… Kazım KOYUNCU, “Va Mişkunan” albümünü şöyle yorumluyordu : ”Kapağında babaannemin fotoğrafının bulunduğu albümdür. Ya biz müziği... Müziği o zaman yapmaya çalışıyoruz. O kadar acemiydik ki biz ne çalmayı ne söylemeyi, bir şey bilmiyorduk. 93 yılında çalışmaya başladık. 95’te albüm yaptık. Dünyanın hiçbir yerinde o albümü o şekilde yaptırmazdı hiçbir yapımcı. Türkiye böyle enteresan bir ülke ama bizler çok pozitif anlamda söylüyorum, hırslı, iddialı çocuklardık. O albümü öyle yaptık. Tabii ki ne kadar berbat bir teknikle yaptığımızı anladığımızda derhal çalışmaya başladık”.

Va Mişkunan" albümündeki teşekkür kısmından bir bölüm :
"hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, arasıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilemesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Çe" Guevara'ya, yollara yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara- herşeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz. Kötü şeyler gördük savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük. Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük. Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük. Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük. Biz de öldük. Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik. Teşekkürler dünya.

CD’ler o zamanın koşullarında bilgisayardan sıcak sıcak çıkıyordu ve biz fırından sıcak ekmek alan çocuklar gibi seviniyorduk

Zuğaşi BEREPE 1998 yılında bir konser albümü olan “Brüksel Live” ı çıkardı. Ancak bu albümden çoğaltılmamak üzere yalnızca 130 adet basılmıştı. Bu albümün hikayesini yine Kazım Koyuncu’nun yol arkadaşı Mehmedali Bariş Beşli’ den dinleyelim : “Grup, zor günleri hep onun parlak fikirleri sayesinde aştı. Mesela Brüksel Live CD’si konser kayıtlarından elde edildi ve 1997 yılında 130 adet kopyalandı. CD’ler o zamanın koşullarında bilgisayardan sıcak sıcak çıkıyordu ve biz fırından sıcak ekmek alan çocuklar gibi seviniyorduk. Böylece sabahlara kadar süren çalışmayla kopyalanan CD'ler ‘ İgzas' albümünün maddi alt yapısını hazırlar”.

Grup aynı yıl “İGZAS” yani “Yürüyorlar” albümünü çıkarttı. İgzas’da Kazım KOYUNCU Lazca ve Hemşince dillerinin unutulmaması gerektiğini vurguluyordu. Ancak “İgzas” ilk albümleri “Va Mişkunan” kadar başarılı olamadı.

Kazım bir şey dediğinde onu yapardı

Böyle olunca da Kazım Koyuncu kısa bir süre sonra gruptan ayrılmaya karar verdi. Grubun bürokrasisi Kazım Koyuncu’nun üzerinde yoğunlaşınca bu durumdan hiç de hoşnut olamayan Kazım Koyuncu’nun canını sıkmaya başlamıştı, ve bir gün bırakıyorum dedi ve gruptan ayrıldı. sahne gerisi ve grubun bürokrasisinin Kazım'ı çok yoruyordu. Mehmedali Barış Beşli, bunların Kazım'ı çok yorduğunu ifade ediyor. “Kazım bir şey dediğinde onu yapardı, o dediğini yapan bir adamdı” diyor ve ekliyor “ZB'nin bireylerden bağımsız bir özelliği vardı. Devam edeceğiz ama nasıl? Kazımsız olur mu? Kazım’da doğa vergisi
müthiş bir ses vardı. Tartışmalardan yorulduğum bir gün ben de duralım dedim ve ZB durdu.”

Serüvenciler’in müziğin etrafını örme çabası

Kazım Koyuncu, Zuğaşi Berepe’den ayrıldık sonra bir süre Serüvenciler grubunda çalıştı. Koyuncu o günleri şöyle anlatıyor : ''Tuncay Akdoğan ile tanışmamız 1995 ya da 1996'da, Köln'de ortak bir arkadaşımızın evinde gerçekleşti. Biz Zuğaşi Berepe , onlar da Kızılırmak olarak oradaydık. Hem rock müzik yapıyorduk, hem ona benzeyen adamlardık, devrimciydik... Zuğaşi Berepe dağıldığında o da Kızılırmak'tan ayrılmıştı... Tuncay'la birlikte müzik yapmamız söz konusu oldu ve ben de Serüvenciler'e katılmış oldum... Birbirimizle kavga ede ede, seve seve, sadece müzik değil, o müziğin etrafını örme çabası da vardı... Çok zor zamanlardı, gündelik hayatımız zordu... 'Senin aşkından öldü dünyanın bütün çiçekleri' diye bir şarkı yazmıştı. Onu ben seslendirmiştim.... Birlikte müzik yaratmaya çalıştık, kısa sürdü ama onu yaratırken insanlar çok şey yaşayabiliyorlar... 'Benim albümümde şarkı söyler misin' dedi. 'Seve seve yaparım' dedim

Karadeniz’in hırçın çocuğu Kazım Koyuncu 2003 ‘de Türkiye’nin kültürel ve politik ortamından etkilenmiş gibiydi. Artık dalgalar kıyıya daha yavaş, daha sakin vuruyordu. Kazım Koyuncu’nun deyimiyle “ zaman ilerledikçe teknik olarak içindeki rock müzik ateşi çokta olmasa da birazcık düşmüştü”.

Sanatçı 2000 yılında kolektif bir albüm olan “ SALKIM SÖĞÜT-2” albümünde “Didou Nana” , “Golas Empua Yulun” ve “Dağlarda Kar Sesi Var” isimli 3 şarkısını seslendirdi.
Kazım Koyuncu 2001 yılında solo bir albüm çıkarmaya karar verdi. Daha önce “ SALKIM SÖĞÜT-2” albümünde de seslendirdiği 3 lazca parçayı da albümüne katarak ilk solo albümü olan “VİYA !” yı çıkardı.
“VİYA !” albümündeki teşekkür kısmından bir bölüm :

Artvin ve Bergama'da siyanürle altın arama belası, Akkuyu'da nükleer santral, Gökova'da termik santral, Fırtına Vadisi'nde hidrolik santral… derken şimdi de- ki aslında çok zaman önce başlayan - Samsun-Sarp Sahil Yolu Projesi. Bu proje kapsamında yok edilen ve durdu-rulamazsa tümüyle yok edilecek olan sahillerimiz ve çocukluğumuz ve geleceğimiz ve tarihimiz ve ……………………YAŞAM!

İnsan hayatının hiçe sayıldığı, kendinden olmayanın değersiz görüldüğü, barışın ve kardeşliğin önemsiz sözcükler, insanın en değersiz şey olduğu ülkede yok olan sen, yok olan ben, yok olan sevgi, yok olan zaman, yok olan insan, yok olan……..YAŞAM!

Kazım Koyuncu bir söyleşide “VİYA” albümünün isminin viya olmasının sebebi söyle anlatıyordu : “VİYA” sahil yoluna nazik bir tepkidir. Çünkü viya sahillerde yapılan bir nevi aletsiz sörf. Ardeşen’de tahtasız da.. Böyle dalgaya bırakıyorlar kendilerini . Kayalarla kavga ediyor insanlar, çocuklar. Bu çok önemli bir kültürel durumdu aslına bakarsanız. Bir ritüeldi ya da. Fakat eğer biz sahilleri doldurursak böyle bir şey de olmayacak. Sadece küçük şeylerden bir tanesi. Bu bir simgeydi. Küçük bir şey, Onu da albümün içine de koyduk”

Koyuncu her parçada yaşamdan, dağlardan, denizden, insandan ama en çokta aşktan bahsediyordu

Kazım Koyuncu albümünde geleneksel Karadeniz müziği enstrümanları olan kemençe ve tulumu rock müziğin vazgeçilmezleri arasında yer alan bas gitar, elektro gitar ve bateri gibi enstrümanlarla buluşturuyordu. Koyuncu bu albümde laz halk ezgi ve bestelerinin en güzellerini bir araya getirdi. Albüm Doğu Karadeniz’in müzikal bir mozaiği gibiydi… Koyuncu her parçada yaşamdan, dağlardan, denizden, insandan ama en çokta aşktan bahsediyordu. Hüzünlü bir aşk parçası olan “Didou Nana”yi şarkıyı söylüyordu. Kazım’ın sevenleri tarafından ve özellikle de babası “Cavit Koyuncu ” tarafından en çok sevilen parçası da buydu…

Kemal Sahir GÜREL ile birlikte “Sultan Makamı” adlı dizinin müziklerini yapan Koyuncu uzaklaştığı Karadeniz ezgilerine televizyon dizisi “GÜLBEYAZ” ın film müzikleriyle geri döndü. Bir anda ilgi odağı haline geldi. Başta Karadenizliler olmak üzere Türkiye genelinde çok tanınan bir isim oldu.

“Taksim de artık bizim memleket oldu”

Kazım Koyuncu albüm çalışmalarını ve film müziklerini sahibi olduğu Stüdyo Zb ( Zuğaşi Berepe ) de yapıyordu. Stüdyo ZB tarihi Tünel Binası ve Galata Mevlevihanesi hemen yakınında bulunuyordu..

Stüdyonun buluduğu Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi’nde bulunan müzik marketleri hep onun müziğini çalıyordu . Kazım Koyuncu bir söyleşisinde Stüdyo Zb’yı ve , İstiklal Caddesini söyle anlatıyordu :” Taksim de artık bizim memleket oldu. Artık esnaflar, o kadar çok arkadaşımız oldu ki. Mahalle gibi bir şey.. Bir şeyi iyi yapıyorsanız bu sadece halkı ilgilendirmiyor. Fuat Saka’nın yaptığı müzik bence bütün dünyayı ilgilendiriyor. Gerçekten Türkiye’de aydın kesim ve öğrencilerin daha çok dikkatini çekti ve Taksim de biraz bunun yaşandığı bir yer. Sonuçta okumuş yazmış insanların daha çok geldiği bir yer. Öğrencilerin daha çok dikkatini çekti. Taksim’de pop falan çalmaz. Çok azdır Taksim’de pop çaldığını görmek. Genelde çalmaz Taksim’de. Bu anlamda bizlerin albümlerinin çalması gururumuzu okşuyor tabii. İyi bir şey yaptığımızı hissettiriyor açıkçası...Biz stüdyoyu geçen yıl açtık. Tam bir sene oluyor. Açmamızdaki sebep ana sebep şuydu. Biz yıllardır müzik yapıyoruz. Elimize bir ufak para geçtiği zaman ev, araba, arsa, marsa değil de müziği ilgilendiren bir şeyler yapmamız lazımdı. Müziği bir stüdyoda yapmak gerekirse kendi stüdyomuzda olmalıydı. Bu stüdyonun esas amacı kendi müziğimizi yapabilmekti açıkçası ama kendi müziğimizi yaparken de bu stüdyonun ciddi masrafları var vs. Her gelen işe evet demek değil asla yine yakın çevremizin, dostlarımız, arkadaşlarımız çalışmalarına da bir olanak açabilmek. Onların katkılarıyla bu stüdyonun ilerlemesini sağlamak. Bütün amacı buydu. Bu anlamda; Hilmi Yarayıcı bizim arkadaşımız, onun albümü burada yapıldı. Tunay Bozyiğit-Seyduna Türküleri ikinci albüm kayıtları burda yapıldı. Hülya Polat’ın yönetmenliğini ben yaptım. Daha çok bizim arkadaşların çalışmaları. Çok da plan yapmadık, saati şu kadar diye. Bundan sonra yapar mıyız bilmiyorum”.

Ancak Kazım Koyuncu dizi ile gelen bu popülariteden bir parça rahatsızdı. Bu yüzden dizilerde çalınan altı parçasını topladığı albümünü bilerek bir yıl erteledi. Sonunda sevenlerine “HAYDE” adlı albümde bu dizide çalınan altı parçayla seslendi. Koyuncu 2004 yılında 15 şarkıdan oluşan “HAYDE” yi çıkardı. Koyuncu Gelevera Deresi türküsünde Şevval SAM’la da bir düet yaptı. Kazım Koyuncu hemen her albümde olduğu gibi bu albümde de yine Hemşince bir halk şarkısı olan “Ella Ella” yı hareketli bir biçimde yorumladı.

“Benim en büyük fobilerimden biri”

26 Nisan 1986 Karadeniz için kara yazılan bir gündü… Ukrayna yakınlarında ki Çernobil kasabasında bulunan Nükleer santralin 4. reaktörü infilak etmişti. Radyasyon yüklü bulutlar fazla gecikmeden Avrupa ülkelerinin pek çoğunu olduğu gibi Karadenizi de ziyaret ettiler. Radyasyonun kötü etkilerine Karadenizlilerde maruz kaldı.

Çernobil faciasından sonra yetkililer bu olayı o dönem pek ciddiye almamışlardı. Hatta bütün uyarılara rağmen dönemin Sanayi Bakanı Cahit ARAL medyanın önüne geçmiş, birşey olmaz demiş, çay içmiş, Karadenizliler için tehlike olmayacağını iddia etmişti. Oysa tehlike vardı, gün geçtikçe Karadenizde kanser öyküleri çoğalmaya başladı. Kazım Koyuncu, sanatçı arkadaşları ve bir grup Trabzon Dernekler Birliği yöneticileri ve üyeleri ile birlikte olayında duyarsız davranan dönemin yetkilileri için Sultanahmet Adliyesi’nde suç duyurusunda bulundu.

Kazım Koyuncu’da bu çevresel felakete karşı harekete geçen Karadenizlilerden bir tanesiydi. Kanser forumlarına, kampanyalara katıldı. Bu forumlardan bir yıl sonra “Benim en büyük fobilerimden biri” dediği kanser pek çok hemşehrisi gibi onun da kapısını çalmıştı. Düne kadar kanserle mücadele ediyordu, bugün kendi trajedisini yaşamaya başlamıştı. Kazım Koyuncu’nun kanser hastalığına yakalanması sevenlerini yasa boğdu…

Kazım Koyuncu hastalığı sırasında dinleyicileriyle iletişimini resmi internet sitesi aracılığıyla ( www. Kazım Koyuncu .com )aracılığı ile sürdürdü.. Hasta haline aldırmadan Cerrahpaşa Hastanesi Onkoloji Bölümünde tedavi gören çocuklara kimse duymadan konser verdi.
''Konser, kanser arada bir tek harf farki var''

4 Şubat'ta Yeni Melek Gösteri Merkezi'nde hastalığına ve zorlu tedavi sürecine karşın izleyicisiyle buluştu. Bir buçuk saat şarkı söyledi.
Kazım Koyuncu, 30 Nisan 2005 tarihinde Trabzon Gazeteciler Cemiyeti'nin ödülünü almak ve Karadeniz Teknik Üniversitesi'ndeki konseri için Trabzon'daydi. ''Konser, kanser arada bir tek harf farki var'' deyip şubat ayında Salonu öyle bir sevgi bulutu kaplamıştı kimse hüzne izin vermemişti. Konser sonrası memlekete Hopa’ya gitmiş ve yakınları, sevenleriyle kucaklaşmıştı..

“Gücümü toparlayıp memleketime geldim”.

Kazım Koyuncu, KTÜ konseri ve aldığı ödülle ilgili duyguların şöyle dile getiriyordu :”Bir kere buradan, Karadeniz'den ödüllendirilmek çok güzel bir şeydir. Karadenizliler pek kolay kimseyi ödüllendirmezler. İkincisi gazetecilerin böyle bir şeyi yapıyor olması beni daha da fazla mutlu eden bir durum oldu. Açıkçası çok mutlu oldum. Çok ta böyle seyahat yapma zamanları değildir bu zamanlar. Memlekete gelmek iyi olacaktı ama böyle bir şey olmasaydı gelemeyecektim. Biraz gücümü toparlayıp geldim. Benim için çok önemli bir ödül”...

Kazım Koyuncu, Trabzonspor'u sevdi; sahada dik duran Trabzonspor'u. Koyuncu 'Güçlülerin iktidarına karşı hayde Trabzonspor"a dedi...ATATÜRK Olimpiyat Stadı'ndaki Trabzonspor-İstanbulspor maçına hastalığın tüm risklerini göze alarak sırtındaki bordo mavili formayla gelmişti. Trabzonspor aşığı Kazım Koyuncu , maçı izlerken 'tüm güzel şeylerin sebebi' diye tanımladığı hayat arkadaşı Gönül, ona ilaçlarını içiriyordu. O ise hala "Trabzon", "Trabzon" diye bağırmaya çalışıyordu. O gün bağırmaktan sesi kısılmıştı...

O Karadeniz’in hırçın ve duygusal çocuğuydu…

O sanatıyla, duruşuyla Karadeniz’in hırçın ve duygusal çocuğuydu… Karadeniz’in Sesi, İsyanı, Ruhuydu…27 Haziran 2005 günü Pazartesi akşamı Harbiye Cemil Topuz’lu Açık Hava Tiyatrosu’nda gerçekleştirilecek olan “Hey Gidi Karadeniz” konserine programda olmasına karşın sağlık durumu nedeniyle katılmayacağı bildirildi. Ardından hasta yattığı Amerikan Hastanesinden aynı gün ölüm haberi geldi. Kazım Koyuncu 33 yaşında 25 Haziran 2005 günü aramızdan ayrıldı.Türkiye'de yaşayan tüm halklar Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda bir araya geldi

Kanser tedavisi gördüğü hastanede yaşamını yitiren Kazım Koyuncu için Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda tören düzenlendi. Laz, Hemşin, Gürcü, Ermeni, Kürt ve Türklerden oluşan hayranları ile Koyuncu, kardeş dillerde son yolculuğuna uğurlandı. 25 Haziran 2005 tarihinde aynı mekanda düzenlenecek "Hey Gidi Karadeniz" konserinde sahneye çıkması planlanan Koyuncu, cenaze töreninde son kez sevenleriyle buluştu. Buluşmaya, sevenleri aşırı sıcağa rağmen yoğun ilgi gösterdi. Törene, Koyuncu'nun ailesi, sanatçı dostları, sevenleri ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve Türkiye'de yaşayan tüm halklardan binlerce kişi katıldı. Gözyaşlarının sel olup aktığı törende, muhabirlerin dahi fotoğraf çekerken ağladığı görüldü. Kazım Koyuncu'nun cenazesi, sanatçı arkadaşlarının omzunda, alkışlar eşliğinde sahnedeki platforma yerleştirildi. Cenazesinin üzerine Hemşin poşusu, Trabzonspor'un renkleri ve her renkten çiçekler yerleştirildi.

Sahnede üzerinde yaptığı son açıklama olan "Karadeniz dev bir dalgadır, özgür bir sudur" yazılı dev pankart asıldı. Dostları ve sevenleri Koyuncu'ya son sözlerini iletti.

Koyuncu'nun cenazesi ile birlikte kitle, Hyatt Regency Otel önüne kadar yürüdü. Binlerce kişinin uzun bir kuyruk oluşturduğu yürüyüş boyunca, duran araçlarda bulunanlar ve yolda yürüyenler de alkışlarla Koyuncu'yu yalnız bırakmadı. Yürüyüş boyunca “Yaşasın halkların kardeşliği” “Katil Çernobil bu kaçıncı ölüm”, “Kâzım Koyuncu ölümsüzdür” “Katil devlet hesap verecek” sloganlarını atarak Taksim Metropol Müzik’in önüne dek yürüyerek saygı duruşunda bulundu.

Koyuncu'nun cenazesi, uçakla Trabzon'a gönderildi. Trabzon Havaalanı'na getirilen cenazeyi, Koyuncu'nun yakınları, Trabzon Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu, Karadeniz Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Özen, Trabzon'un Maçka İlçesi Belediye Başkanı Ertuğrul Genç, Artvin'in Hopa İlçesi Belediye Başkanı Yılmaz Topaloğlu ve sevenleri karşıladı.

Koyuncu'nun cenazesi, bir dakikalık saygı duruşunun ardından karayoluyla memleketi Artvin'in Hopa İlçesi'ne gönderildi.

Kanser hastalığı nedeniyle tedavi gördüğü Amerikan Hastanesi'nde hayatını kaybeden Kazım Koyuncu'nun cenazesi, Artvin'in Hopa İlçesi'nde toprağa verildi. 

Şimdi ölümsüzlüğünün 10. yılında çeşitli etkinliklerle Türkiye'nin birçok yerinde Şair Ceketli Çocuk Kazım Koyuncu'ya hep bir ağızdan, her dilden selamlar gönderilecek...

Programlardan bazıları şöyle;

26-27 Haziran’da Beşiktaş Abbasağa Parkı’nda ‘dost sahnesi’ kurulacak. Anma kapsamında düzenlenecek bir diğer etkinlik de Küçükçiftlik Park'ta gerçekleşecek. 

Abbasağa'da, Kazım İsyandır Platformu tarafından organize edilen etkinlik kapsamında yapılacak anmada, tüm gün ekoloji, dil ve kültür üzerine forumlar düzenlenecek. Akşam saatlerinde de isteyen müzisyenler birer Kazım Koyuncu şarkısıyla ‘Dost Sahnesi’nde yer alacak.

Küçükçiftlik Park'ta, Kardeş Türküler, Bulutsuzluk Özlemi, Pilli Bebek gibi gruplar da sahne alacak. Halkevleri tarafından “Yaşamı ve doğayı savunmak için yeryüzüne şarkılar söylüyoruz” adıyla 26 Haziran'da gerçekleşecek. 

Vişne Haber Ajansı-Çiçek Güçlü



ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları