loading
close
SON DAKİKALAR

CHP'li Koç: Hani kaynak yoktu?

CHP'li Koç: Hani kaynak yoktu?
Tarih: 06.10.2015 - 14:03
Kategori: Siyaset

Ntv’nin canlı yayınında Özgür Akbaş’a gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Koç hem soruları yanıtladı hem de çok önemli mesajlar verdi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Prof. Dr. Haluk Koç, 7 Haziran genel seçimleri sürecinde açıkladıkları ekonomik vaatlerin şimdi AKP’nin seçim bildirgesinde yer aldığını belirtirken, “başta Maliye bakanı olmak üzere hükümet yetkilileri, parti temsilcileri biz bunları açıkladığımızda, ‘kaynak nerede’ diye soruyorlardı. Şimdi bakıyoruz adeta bizim bildirgemizle yarışıyor. Sormak lazım hani kaynak yoktu” diye konuştu.

Ntv’nin canlı yayınında Özgür Akbaş’a gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Koç hem soruları yanıtladı hem de çok önemli mesajlar verdi. Koç’a yöneltilen sorular ve yanıtları şöyle:

SORU: 1 Kasım seçimlerine sadece ve sadece 26 gün kaldı. Siyasi partiler seçim vaatlerini açıkladılar. Artık bu seçim vaatlerini seçmene anlatma durumundalar. Seçmenle buluşma sürecine girdiler. Liderlerde yavaş yavaş artık meydanlara çıkmaya başladı. Tüm bu konuları konuşacağız. Seçimlere 26 gün kala aslında siyasi partilerin nabzını tutmaya çalışıyoruz. Şuan Cumhuriyet Halk Partisindeyiz. CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Haluk Koç yayın konuğumuz. Efendim hoş geldiniz yayınımıza. 

KOÇ- Hoşbulduk Özgür bey. 

Soru: Şimdi gündem gerçekten çok hızlı ilerliyor, 1 Kasım seçimlerine çok az bir süre kaldı ama dün diplomasi trafiği yaşandı başkent Ankara’da. O da Rusya’nın iki kez Türk hava sahasını ihlal etmesinden dolayı. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Rusya’nın hem Cumartesi, hem Pazar hava sahasını ihlal etmesi ve sonrasında yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

EN BAŞTAN ‘YENİ PEŞAVER’ UYARISI YAPTIK

KOÇ- Öncelikle iyi yayınlar diliyorum. Baktığınız zaman yani sorunuza yanıt olarak öncelikle şunu verebilirim. Olayın başından itibaren Suriye politikasının yanlışlığının altını hep çizdik. Yapıcı eleştiriler getirdik, olması gerekeni söyledik. Türkiye’nin ulusal çıkarlarının hemen yanı başımızda yeni bir Peşaver diye nitelendirebileceğimiz bir terör alanı yaratılmasına yol açacak gelişmelere yardımcı olmak değildir dedik. Bu konudaki bütün taleplerimiz, bütün öngörülerimiz, bütün iyi niyetle yaptığımız öneriler maalesef reddedildi biliyorsunuz. Yani bir hayalperest politika üzülerek söylüyorum mezhep eksenli tercihler dünyanın bu coğrafi bölgesinde dünyanın en büyük siyasi aktörlerinin kendilerine dönük ittifaklarla rol aldığı bu coğrafyada maalesef Türkiye şuanda tabiri hoşgörün otobüs durağına bırakılmış çocuk gibi yalnız kaldı. 

RUSYA’NIN ALAN TEMİZLİĞİ YAPMASI TÜRKİYE’Yİ ZORDA BIRAKTI

Yani Rusya Sayın Cumhurbaşkanı bayram namazı çıkışında çok zor ifade etti daha önceki tezleriyle şimdi gelinen durumu. Birleşmiş Milletler Genel Kurulundaki görüşmelerden ve Obama ve Putin’in hem kendi aralarında, hem Dışişleri bakanlarının kendi aralarında yaptıkları görüşmelerden sonra Rusya’nın Suriye’de hava harekatına girişmesi ve rejime muhalif olan ve Türkiye’nin de desteği bulunan grupları öncelikle bombalaması. Yani bir şekilde Suriye rejimine alan temizliği yapması tabi Türkiye’yi epey zorda bıraktı. 

SORU: Türkiye bu denklemin içine çekilmek mi isteniyor?

YANLIŞ TERCİHLERLE BURAYA GELİNDİ

KOÇ- Türkiye bu denklemin içine yanlış tercihlerle kendini soktu zaten. Başından itibaren söylüyoruz. Öncelikle ABD, koalisyon ama esas önemli olan deminde söylediğim gibi başka hiçbir zaman dış politikada tercih nedeni olmayacak bir takım özel duyarlılık girişimleriyle Suudi Arabistan, Kadar ve Türkiye’nin Suriye’deki iç çatışmayı taraf olabilecek şekilde körüklediklerini hepimiz biliyoruz. Yani bunu yadsımak, reddetmek, bunu söylememek mümkün değil. Bunlar belgeli, kanıtlı. Tır olaylarından tutun değişik görüntülere kadar bütün bunların açık kanıtları var. Ve şimdi Rusya hiç dikkate alınmadı. Rusya’nın ne işi var diyor Sayın Cumhurbaşkanı bayram çıkışında. Esad, Eset, Esat tekrar biliyorsunuz bir geçiş olabilir lafları var. Rusya’nın ne işi var sözünü bir Cumhurbaşkanı söylerken bu olayın başından itibaren orada ABD’nin, Fransa’nın ya da sınır birlikteliği olmayan diğer bir takım güçlerinin orada ne işi var sorusunu herhalde sormaktan imtina ediyor. Rusya biliyorsunuz o radikal grupların içerisinde daha önce yaşadığı kendi iç kargaşalarını da hesap ederek 2 bine yakın, 2 binden daha fazla olduğu söyleniyor. Bilhassa Çeçenistan, Dağıstan ve üst Kafkas bölgesinden oraya giden radikal guruplarla birlikte iş tutan, daha sonra Rusya’ya dönüp Rusya’da çeşitli terör olaylarına karışabilecek bir sürü unsur olduğunu görüyor. Başından itibaren İran, Rusya, hatta Çin ekseninin bunu Barzani’nin ikili tutumunu da ekleyebiliriz. Yani Kuzey Irak’taki federal bölgenin temadiyeti için, devamlılığı için Amerika ve Rusya arasındaki bir denge politikasını da ekleyebilirsiniz. 

SIKINTILARIN ARTMA RİSKİ VAR

Yine kuzeye yerleşen IŞİD sonrasındaki PYD faktörünü de ekleyebilirsiniz. Yani bütün bu denklemleri Türkiye maalesef hamasi söylemlerle demin söylediğim gibi artık hayallerle bir politika belirleyerek sürdürmeye çalıştı. Yapılan uyarılara kulak tıkadı ve geldiğimiz tablo budur. Şuanda birçok faktörün işin içinde olduğu ve Türkiye’nin bundan sonrasında ne yapacağını bilmediği bir süreçle karşı karşıyayız. Yani bizi en çok ilgilendiren ve önümüze risk olarak gelebilecek olan faktörlerden bir tanesi de oradaki çeşitli grupların doğurabileceği belanın, terörün, şiddetin Türkiye’ye ithal edilmesi durumudur. Bu olmayacak bir durum değil. Bunun örneklerini yaşadık biliyorsunuz Gaziantep’te, Ceylanpınar’da, Reyhanlı’da. Yani bunun daha da artarak olabilme riski var. Bir yandan PKK terörüne karşı şuana kadar bırakılan güvenlik açıklarının başımıza getirdikleri ortada. Bir yandan da Suriye’de bu maceraperest, hayalperest, geçmişe dönük bir takım özlemleri yansıtan politikaların Türkiye’ye maliyetini bundan sonrada hesaplamak gerekiyor. Ve çok açık söyleyeyim Türkiye’nin şuanda mevcut Cumhurbaşkanıyla mevcut Hillary Clinton’ın dediği gibi bıktırıcı tarih dersleri anlatmaktan öteye gitmeyen Başbakanın tutumuyla Türkiye bu denklemin içerisinde kendisine sıkıntı çıkartacak sonuçlarla bundan sonrada karşı karşıya kalabilir. 

DIŞ POLİTİKALARINI SAVUNUYORLAR, ELEŞTİRİ DE KABUL ETMİYOLAR, ARTIK FATURAYI GÖRECEĞİZ

Başından itibaren söylediğimiz bir ulus devlet olarak Türkiye komşularındaki kargaşayı, iç çatışmayı körükleyen değil, barışın, huzurun ve oradaki düzenin yanında taraf alması gereken bir ülke idi. Bundan özenle kaçındılar. Diğer süreçleri de kötü yönettiler ve eleştiride kabul etmiyorlar. Bunları görüşmeler sırasında da ifade ettik. Dış politikalarının çok doğru olduğunu söylüyorlar. Artık doğru olup olmadığının Türkiye’ye çıkacak faturayla birlikte değerlendirilmesi lazım. Umarım ülkemize, insanlarımıza zarar getirecek sonuçlar önümüzdeki günlerde katlanarak karşımıza çıkmaz. 

SORU- 1 Kasım seçimlerine geçelim. Artık sadece 26 gün kaldı, çok kısa bir süre kaldı. Seçim vaatlerini açıkladınız. Geri dönüşü nasıl? Toplumda bir karşılık buldu mu? Nasıl değerlendirirsiniz?

KOÇ- Şimdi 7 Haziran’a giderken de Cumhuriyet Halk Partisi bir refah oluşuyor ise bu refahın sosyal tabanlara yayılması gereğinden hareket ederek biliyorsunuz emekli yurttaşlarımıza, asgari ücretle çalışanlara, taşeron işçilere, kredi kartı mağdurlarına ve sosyal yardım boyutunda aile sigortası dediğimiz çerçeve içerisinde geniş kitlelere 17 milyona yakın yoksulluk sınırında yaşayan ailemiz var, insanımız var. Bütün bunlara dönük çok net, açık, anlaşılabilir bir program ortaya koymuştu. 

BİZ AÇIKLADIĞIMIZDA ALAYCI TAVIRLAR TAKINMIŞLARDI

19 Nisan’da açıklamıştık 7 Haziran seçimleriyle ilgili bildirgeyi. O zaman hemen ertesi gün basına yansıyanları ya da seçim meydanlarına yansıyanları hatırlıyorum. Kaynak yok, nereden bulacaksınız bunu bulun bende size oy vereceğim diyen bir maliye bakanı, alaycı tavırlar. Daha sonrasında şimdi 1 Kasım seçimlerine gidiyoruz. Hoş niye gittiğini millet anlamış değil. Öyle ya 7 Haziran’da bir tercih yapmıştı. Benim tercihimin gereğini niye yapmadınız diye sorması ön planda gereken bir soru. Neyse sonuçta 1 Kasım seçimlerine gidiyoruz. Şimdi AKP bildirgesini açıkladı. Bakıyorsunuz Cumhuriyet Halk Partisinin sosyal vaatleriyle yarışan bir bildirge. 

KAYNAK YARATMAK SİYASETİN BİR TERCİHİDİR

Şimdi çok açık, net Cumhuriyet Halk Partisi bunları karşılayamaz, Cumhuriyet Halk Partisi bunların karşılığını yerine getiremez, veremez kaynak yok diye bağrışanlar kaynağı nereden bulacaklar? Demek ki kaynak var. Makro dengeleri koruyarak mikro dengeler arasında transfer yapmak siyasetin tercihidir. Cumhuriyet Halk Partisi hep bunu söylemişti. Şimdi AKP’nin demek ki Cumhuriyet Halk Partisi karşısında epey bir sıkıntıya düştüğü anlaşılıyor bu sosyal vaatler karşısında. 

Şimdi Sayın Başbakan hiç daha önce, 3 ay önce kendisinin, maliye bakanının, ekonomi bakanının CHP’nin vaatleri konusunda söylediklerini unutmuşlar şimdi kendileri asgari ücreti 1300 liraya çıkartacakmış, emeklilere memur emeklileri hariç 100’er lira ek zam verecekmiş 1200 lira olacakmış. Cumhuriyet Halk Partisinin söyledikleri çok net ve açıktı. 

VATANDAŞ, ‘EYY DAVUTLU BANA 13 YIL NEDEN ÇEKTİRDİN’ DİYE SORMALI

Şimdi şu soruyu bütün yurttaşlarımızın çok açıklıkla sorması gerekiyor. Ey Sayın Davutoğlu, ey lafını biliyorsunuz birisi çok sık kullanıyor bizde oradan kopya edelim. Ey Sayın Davutoğlu, sen 13 yıldır iktidarda olan bir siyasi partinin son 15 aydır Genel Başkanısın ve Başbakanlık görevini şuanda kaçak maçakta olsa sürdürüyorsun. Peki senin elini, kolunu tutan mı vardı? Yani yeni bir parti kurmadın. İktidarda olmayıp da muhalefet göreviyle bir seçime girip bu vaatleri yapmıyorsun. Niye yapmadın şimdiye kadar. Bir emekli yurttaşımızın bu soruyu sorması lazım. Bunları şimdi bana vaat ediyorsun da niye bana eziyet çektirdin, niye Cumhuriyet Halk Partisi bunları söylediğinde yok hayır vermem, veremeyiz, kaynak yok diye bas bas bağırdınız. 

Yine asgari ücretler. Yani biliyorsunuz 900 küsur liraydı 1000 küsur lira civarındaki parayla geçinme savaşı veren milyonlarca insanımız, Cumhuriyet Halk Partisi 1500 lira dedi Haziran’a giderken, şimdi de 1500 lira diyoruz. Şimdi 1300 lira. 1500 lira derken bizi işverenlere şikayet ediyordunuz. İşverenler karşı çıkın Cumhuriyet Halk Partisine bu ücreti veremezsiniz, bunun kaldırılacak yönü yoktur diye bağıranlar şimdi 1300 lirayı niye şuana kadar vermediniz bu insanlara geçim eziyeti çektirdiniz? Bu sorular çoğaltılabilir. Bütün vaatler inandırıcı değil. 

DAVUTOĞLU BAŞKANLIK AÇMAZININ İÇİNDE

Sayın Davutoğlu’nun şöyle bir sıkıntısı var Özgür bey. Şimdi oy istiyor meydanlarda o da başladı oy istiyor. Ne için oy istiyor? Seçim bildirgesinde bir başka husus daha var onu da görmek lazım. Başkanlık sistemi öneriliyor. Yani başkanlık sistemi önerildiğine göre şu soruyu yurttaşlarımızın sorması lazım. Sayın Davutoğlu sen bizden oy istiyorsun, peki yeterli istediğin oyu aldın diyelim. Sen o zaman görev yapmayacaksın yani işin anahtarını, tapusunu ne derseniz deyin götürüp saraya teslim edeceksin. Yani bunun için kendini ıskartaya çıkartmak için, rejimi bir şekilde değiştirebilmek için, buna araç olmak için sen benden niye oy istiyorsun? Kendin için iste onu anlarım. Ne yapacağını, ne edeceğini söyle. Yani baştan itibaren açmaz içinde. Başarıyı sağlayamaz. Sağlayamaz gibide gözüküyor gelen bütün anketlerde bu şekilde. O zamanda tedavülden kalkacak Sayın Davutoğlu. Bu önemli. 

SORU- Peki, süremiz azalıyor. Terör konusuna gireceğim ama şunu da sormak istiyorum, MHP Lideri Devlet Bahçeli’de seçim beyannamesini açıkladı. O beyannameyi açıklamasında öne çıkan bir cümle vardı. Dedi ki, kimse endişe etmesin dedi. Bu kez yine aynı tablo çıkarsa 1 Kasım’da, kimse endişe etmesin, HDP hariç bütün partilerle koalisyon kurabilirim dedi. Çok kısa, nasıl değerlendiriyorsunuz? 

BAHÇELİ’NİN SÖZLERİNDE BİR ÖZÜR DİLEME VAR

KOÇ- Yine AKP’yle paralel bir değerlendirme yapayım. 7 Haziran’a giderken ve 7 Haziran sonrasındaki gelişmelerdeki tutumlarına baktığımız zaman her iki Sayın liderin, pişmanlık yansımaları var şimdiki söylemlerinde. Demek ki 7 Haziran sonrasında yolu tıkayanlardan bir tanesi de benim diyor Sayın Bahçeli. 7 Haziran’da oluşan milli iradenin parlamentoya yansıması sonucu çıkan aritmetikten bir hükümet doğmamasının nedenlerinden biri de benim. Bu konuda eleştiri aldım, bu konuda zayıflatıldım. Bir daha böyle olmayacak diyor, yani bir özür dileme var burada. Çünkü 1 Kasım’da yapılacak olan seçimler tek kişinin isteği üzerine yapılıyor. Milli iradenin üzerine çıkan tek kişi iradesiyle yapılıyor. O tek kişinin korkuları yüzünden yapılıyor. O tek kişinin tedirginlikleri, endişeleri yüzünden yapılıyor. Milletimiz bunu bilsin. Çok açık ve hiçbir zaman o korkuları yenemeyecekleri bir sonuç çıkacak. 

SORU:- Son 2 dakikamıza girdik, son dönemde artan terör olayları, pek çok noktada sokağa çıkma yasağı var. Diyarbakır sokaklarında tankları görüyoruz. 1 Kasım’la ilgili endişeniz var mı? 1 Kasım seçimlerine ilişkin güvenlik konusunda. 

MÜCADELE ULUSAL ULUSLARARASI HUKUK KURALLARI İÇİNDE OLACAK

KOÇ- Şimdi şu şekilde, tabi buraya gelirken, bu süreç nasıl oluştuya çok kısa değinmek gerekiyor. Bu süreç nasıl oluştu, basına belgeleriyle de yansıdı. Bırakılan güvenlik açığının, kamu güvenliği açısından bırakılan boşluğun, bazı illerimizde, ilçelerimizde ne gibi sonuçlara yol açtığı ortada. Burada merkezi hükümetin verdiği talimatlar doğrultusunda, orada ki çıkartılan yasalar çerçevesinde mülki amirlerin, Sayın Valilerin, operasyon talebinde bulunan güvenlik güçlerine bu izni vermedikleri ortada. Görmezden gelindi, duyulmadı, göz kapatıldı, kulak tıkatıldı ve şimdi bırakılan güvenlik açığı giderilmeye çalışılıyor, önlem alınmaya çalışılıyor. Bu arada hayatını kaybeden tüm şehitlerimize, tüm yurttaşlarımıza ben bir kere daha Allah’tan rahmet diliyorum. Acıyla siyaset bir arada olmaz. Acının üzerinden ticaret yaparak siyaset geliştirmek mümkün değildir. Türkiye tabi ki güvenlik açısından, terörle, terör örgütüyle mücadelesini yapacak. Ama bu hususu yaparken ulusal ve uluslararası hukuka bağlılığın altını çizmemiz lazım. O kurallar içerisinde Türkiye bir hukuk devleti ise terörle de, şiddetle de mücadelesini bu çerçeve içerisinde yapacak. Yansıyan bazı görüntüler hoş değil, bunu hepimiz görüyoruz. Yine bölgeden gelen haberlerin bir kısmı çünkü oradaki sivil halk zaten yoksul, zaten terör örgütüyle baskı altında. O insanların günlük yaşamını, o insanların yaşam mücadelesini hukuk devleti kuralları dışına çıkarak örselemek, kalıcı nefretin, kalıcı kinin birikmesine yol açar. Bu açıdan Türkiye, bu mücadelesini mutlaka yapacak, yapmak zorunda ama ulusal ve uluslararası hukuk kuralları içerisinde bu mücadelesini yapmak zorunda. 

170 İNSANIMIZI KAYBETTİK… SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRMEYEN YA DA KANUNSUZ TALİMATLARA UYMA DURUMUNDA KALANLAR HEPİNİZ ORADAYDINIZ, HEPİNİZ SUÇLUSUNUZ

Bir şey daha var, bu sürecin doğmasına sebep olan, önlemleri almayan, bu boşluğu bugün Türkiye’nin önüne getirenler ve bu terörün bilhassa Temmuz ayında, 7 Haziran seçimlerinden sonra bu şekilde 170’e yakın insanımızı kaybettik biliyorsunuz. O sebep olanların mutlaka, yine hukuk devleti kuralları içerisinde, sorumluluklarını yerine getirmeyen ya da kanunsuz talimatlara uyma durumunda kalan, bürokratlarda dahil ki her biri açığa düşürülüyor teker teker, böyle bir şey yok diyor biliyorsunuz Başbakan’da Cumhurbaşkanı da. Böyle bir şey var, bu talimatı siz verdiniz, onlarda bu kanunsuz talimatlara uydular. Hepiniz oradaydınız, hepiniz suçlusunuz, hepiniz Türk Ceza Kanunu’nun bu konularla ilgili müeyyidelerine karşı karşıya kalacağını hiçbir zaman unutmamanız gerekiyor. Bunu açıksa söylüyoruz. Bu siyaset değil bu toplumsal bir görev. Hukuk devleti içerisinde altı çizilmesi gereken bir nokta.

Vişne Haber Ajansı - Çiçek Güçlü


ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları