loading
close
SON DAKİKALAR

CHP'li Torun; 'Eğitim alanında oluşan boşluğu devlet doldurmalı'

CHP'li Torun; 'Eğitim alanında oluşan boşluğu devlet doldurmalı'
Tarih: 02.12.2016 - 00:51
Kategori: Eğitim

CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, CHP’li Milletvekilleri ile birlikte Mecliste düzenlediği basın toplantısında, 'Eğitim alanında oluşan boşluğu devlet doldurmalıdır. CHP’li belediyeler yaptıklarıyla bu alanda göreve hazırdır.'

CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, CHP’li Milletvekilleri ile birlikte Mecliste düzenlediği basın toplantısında, “Eğitim alanında oluşan boşluğu devlet doldurmalıdır. CHP’li belediyeler yaptıklarıyla bu alanda göreve hazırdır. Belediyelerimizin önündeki yasal engelleri kaldırın.” dedi. 
 
CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, TBMM’de yaptığı basın toplantısında şöyle konuştu:

“Eğitim alanında oluşan boşluğu devlet doldurmalıdır. CHP’li belediyeler yaptıklarıyla bu alanda göreve hazırdır. Belediyelerimizin önündeki yasal engelleri kaldırın.

Adana’da yaşanan felaketin büyük ihmallerden kaynaklandığı bilirkişi ön raporları ile de ortaya çıkmış bulunuyor. Görüyoruz ki devlet sadece eğitim alanında çekilmekle kalmamış aynı zamanda çekildiği alanda ortaya çıkan gelişmeleri denetlemek ve yönlendirmekten de vazgeçmiş.

Cinayete dönüşen ihmalde gencecik çocuklarını yitiren velilerin ifadelerinde durum çok net olarak ortaya konulmaktadır; insanlar daha önce hizmet veren bir kamuya ait yurt yıkıldığı için çocuklarını bu standart dışı ve yurt standartlarına uygun olmayan bu yere göndermişlerdir.

Bu tür durumlarda Ana Muhalefet Partisi olarak bize bu konuda şikayet etmek dışında ne yaptığımızı sorabilirsiniz. TBMM çatısı altında milletvekili arkadaşlarımızın tam da bu ihmale konu olan faaliyetlere ilişkin mecliste verdiği araştırma önergesini gördünüz; kabul edilip üzerine gidilseydi, bugün yaşananlar olmayacaktı.

Ancak CHP olarak sadece soru ve araştırma önergeleriyle yetinmediğimizi ifade etmek isterim. Bu konuda belediyelerimizin önemli bir mücadele veriyorlar. İktidarın eğitim alanında yarattığı bu nahoş durum karşısında birçok belediyemiz, açtıkları yurtlar, kurslar, dershaneler ile öğrencilerimizin kamu güvencesi ile modern eğitim fırsatlarından yararlanmasını sağlıyorlar.

Buradan ifade etmek isterim ki, geçtiğimiz dönemde belediyelerimizin yurt inşa etmesi ve işletmesinin önüne önemli engeller çıkarıldı. Bu engellemelere rağmen bazı belediyelerimiz doğrudan ya da dolaylı biçimde bu sorunun çözülmesine katkı yapmaya devam ettiler. Ancak asıl engellemeyi belediyelerimiz kurs ve dershanecilik alanında yaşıyorlar. Bugün itibariyle sadece İzmir ili sınırları içinde 10 ilçe belediyemiz 16 250 öğrenciye kurs ve dershanecilik hizmetini ücretsiz olarak veriyor.

İzmir’i örnek verdim çünkü Kasım ayının başında İzmir’de sözünü ettiğim belediyelerimize Kaymakamlıklar tarafından bir yazı gönderildi ve faaliyetlerini durdurmaları istendi. Belediye Başkanlarımız, biz, veliler ve gençler ayağa kalktı, dar gelirli gençlerimize uzanan bu kamu elini kırmak isteyen bu anlayış karşısında sorduk; derdiniz nedir diye! Bu tepkiler üzerine bir sonraki KHK’da “belediyeler eğitim alanında faaliyet gösteremez” ibaresini, “gösterebilir ama izin almak koşuluyla” biçiminde değiştirdiler.

Bugün karşı karşıya olduğumuz soru şudur; Adana’da yanan yurt söz konusu faaliyetlerin içeriği kadar mekanlarının da iptidai koşullarda olduğunu göstermiştir. Bu kurumların önünü açan anlayış son derece modern koşullarda öğrencilerimize hizmet sunan belediyelerin önünü kesmek istemektedir. Amaç bellidir; belediyelerimizin boşalttığı alan Adana’da şahit olduğumuz türden anlayışlar tarafından doldurulacaktır.

Yaşanan felaketin sonrasında ilgililere buradan sesleniyoruz; eğitim alanında yarattığınız boşluktan felaketler üremektedir. Bu boşluk devlet kurumları tarafından doldurulmalıdır. Kamu kurumları olmanın bilinciyle Cumhuriyet Halk Partisi yönetimindeki belediyeler eğitim alanında yerelde ne yapılması gerekiyorsa yapıyorlar. Daha fazlasını yapmaya hazırlar; yeter ki belediyelerimizin önüne, son dönemde olduğu gibi, anlamsız engeller çıkarmayınız.

Keyfi yurtdışı yasakları nedeniyle düzenlenen uluslararası toplantılarda belediye başkanlarımızın koltukları boş kalıyor; Türkiye’yi küçük düşürüyorlar!

AKP iktidarının keyfi uygulamalarının bir bölümü de belediyelerimizle ilgilidir. Kayyum uygulaması, görevden almalar, keyfi soruşturmalara son dönemde belediye başkanlarımıza İçişleri Bakanlığı tasarrufuyla yurtdışına çıkış izni verilmemesi utancı eklenmiş bulunuyor.

Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş’un iki hafta verdiği bilgide 186 belediye başkanın yurtdışına çıkmak için başvuruda bulunduğunu, bunlardan 170’inin yurtdışına çıkışına izin verilmediğini ifade etti. Bu sayı şu an itibariyle daha da artmış durumda. Ancak dikkat çekici olan izin verilmeyen belediye başkanı sayısının yüksekliğidir. Bu başvuruların bir bölümü tasarruf tedbiri gerekçesiyle reddedilmiş bulunuyor.

Bu gerekçeyi gösterenlere şu gerçeği hatırlatmak isterim; belediyeler Anayasa ile kamu tüzel kişilikleri ve özerklikleri güvence altına alınmış kurumlardır. Bu iki açıdan önemlidir; birincisi belediyelerin bütçelerinden tasarruf sağlamak, kamuda en tepeden başlayarak süren savurganlık varken, İçişleri Bakanı’nın işi olmamalıdır. İkinci olarak yerel halkın oylarıyla seçilmiş bir belediye başkanının yurt dışına çıkışının Kaymakam-Vali-İçişleri Bakanı marifetiyle izne bağlanması ve keyfi yasaklar getirilmesi yerel yönetimlerin özerkliğine işaret eden ve seyahat özgürlüğünü güvenceye alan Anayasa’ya aykırıdır.

Bu yaklaşım ne yazık ki belediyelerimizin çalışmalarını sekteye uğratıyor ve belediye başkanlarımız açısından onur kırıcı bir hal almış bulunuyor. Çünkü başkanlarımız yurtdışı gezilere projelerine hibe ve uzun vadeli kredi sağlamak, ortak girişimlerde bulunmak, kardeş şehir anlaşmalarına imza atmak için gidiyorlar. Kimi durumlarda saygın kurumlardan ödüllerini almak üzere orada bulunmaları gerekiyor. Çok önceden düzenlenen bu etkinliklerde belediye başkanlarımızın sandalyeleri boş kalıyor. Bu bizler için değil ama bunu yapan AKP iktidarı için bir utanç abidesine dönüşüyor; ülkemiz bu ucuz politikalar nedeniyle güç duruma düşürülüyor.

Kendi bütçe ve karar organları bulunan ve seçimle gelen bir kurumun başındaki kişinin kaymakam, vali ya da İçişleri Bakanı izniyle yurtdışına çıkmak durumunda bırakılması gerçekten esef verici bir durum. Bu uygulamayı iktidarda bir başka parti olup, AKP’li belediyelere yapsaydı, şimdi ortalık yıkılmıştı.

Bu konudaki kaygımızı odur ki; AKP iktidarı kendi belediyeleri ile sıkıntılıdır ve bilinen nedenlerle bu iç hesaplaşmasını yapamamaktadır. Eğer yurtdışı yasakları bu hesaplaşmanın bir parçasıysa, kendi iç kavgalarına CHP’li belediye başkanlarımızı mağdur edecek biçimde karıştırmamalıdırlar.

Tüm belirttiğim bu nedenlerle, İçişleri Bakanımızı bu çağdışı ve Türkiye’yi uluslararası alanda sıkıntıya düşüren uygulamaya derhal son vermeye çağırıyorum.

Ekonomik krizi doğal ve tarihi değerlerimizi satıp savarak çözemezsiniz!

Ekonomik krizin derinleşmesi ve kaynak yaratmada yaşanan sorunlar anlaşılan o ki AKP iktidarını evdeki halıyı satma noktasına getirmiştir. Evdeki halı doğal ve tarihi sit alanlarımızdır.

Medyaya da yansıdığı gibi hükümetin bir süredir sit alanlar konusunda bir çalışma yaptığını biliyoruz. Özellikle doğal sit alanlarına yönelik olarak sit alanlarını daraltma yönünde bazı teknik çalışmaların yapıldığı da bilgimiz dahilindedir. Bu çalışmanın kapsam ve içeriğini özetlemek gerekirse;

Türkiye genelinde 2.5 milyon hektar sit alanını etkileyecek biçimde bazı alanların sit alanı olmaktan çıkarılacağı, bazı yerlerde de sit alanı derecesinin düşürüleceği Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkililerince ifade edilmiştir. Yapılan düzenleme ile bugüne kadar bu alanları vasıflandırmak için kullanılan ve yapılaşma koşullarını belirleyen 1, 2. ve 3. Derecede sit belirlemesinin uygulamadan kaldırılacağı; bu alanların yeni bir vasıflandırmaya tabii tutulacağı anlaşılmaktadır. Kesin Korunacak Alan dışındaki alanlarda ise, özellikle turizm ve kısmen de konut niteliğindeki yatırımlarına izin veren bir yapılaşmaya gidilmesine izin verileceği yetkililerce açık biçimde ifade edilmektedir.

Yapılan düzenlemenin 2. 5 milyon hektarlık bir alanı kapsadığı düşünüldüğünde, bu düzenlemenin genel uygulamaya dönüştürülmesi durumunda, Türkiye’nin bugüne kadar sahip olduğu doğal mirasımızın (orman, su havzaları, kıyılar vb.) ve belli noktalarda da tarihi ve kültürel değerlerimizin bulunduğu alanların büyük ölçekli ve geri döndürülemez bir tahribata uğraması kaçınılmaz hale gelecektir.

Ne yazık ki kapalı kapılar ardında doğal sit alanlarının statüleri değiştirilmekte, birçok sit alanı bu statüsünü kaybetmektedir; Şehircilik Bakanlığı yetkilileri açık biçimde bu alanların özellikle turizm ve kısmen de konut yatırımlarına açılacağını beyan etmektedirler.

Birçok alanın sit alanın bu statü dışına çıkarıldığı beyan edilmektedir. Bu alanlar yanında bugün 3. Derece sit alanı olan yerlerde de özellikle Turizm yatırımları için izin verileceği ifade edilmekte, bu alanlarda emsalin 0. 30 ve alanın 30. 000 metre kareyi aşması durumunda daha yüksek yoğunluk izinlerinin verilebileceği anlaşılmaktadır. Bu bir kıyım ve talandır.

Turizm sektörünün önünü açmaktan söz eden bu anlayışa hatırlatmak isteriz ki; turizm amacıyla ülkemize ve bu yörelere gelenlerin gelmesini sağlayan temel neden bu alanların doğal ve kültürel özellikleridir. Bu alanları yapılaşmaya açmak söz konusu alanlara gelen turist sayısını artırmayacak, bu alanların çekiciliğini azalttığı için düşürecektir. Bugün turizm sektörünü krize sokan tesis yetersizliği değildir; ülkemizin içinde bulunduğu siyasi gerginlik ve yaratılan güvensizlik turizmi baltalayan temel nedendir.

Eğer bu yaklaşım ekonomik kriz karşısında doğal ve kültürel mirasımızı satıp savarak kaynak yaratma yoluna gitmeyi hedefliyorsa; bu anlayış borç batağındaki hane reisinin evdeki halıyı kilimi satma durumuna gelmesinden daha ağır bir durumdur. Çünkü satılan bize geleceğe taşımak için emanet edilen değerlerimizdir. Dahası ekonomik krizin gerisinde sit alanlarımızın korunması değil, siyasi gerginlik ve iş bilmez yönetim anlayışı vardır.

Hükümeti ve özel olarak uzun süre Tarihi Kentler Birliği Başkanlığı yapmış Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Sayın Özhaseki’yi bir an önce bu çalışmayı durdurmaya, konuyu TBMM’de grubu olan partilerle paylaşmaya çağırıyorum. Bu konuda bir çalışma yapılması gerekiyorsa sürece siyasal partiler yanında ilgili sektör temsilcileri ve meslek örgütlerini de dahil eden katılımcı bir yaklaşımı benimsemek tek çıkar yoldur.

Özetlediğimiz tutumun sürdürülmesi durumda; en etkin muhalefeti yapıp, konuyu kamuoyunun gündemine taşıyarak bu talan projesinin uygulanmasına engel olacağımızı sizler aracılığıyla geniş kamuoyun duyurmak isterim.
Saygılarımla.”

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları