loading
close
SON DAKİKALAR

Cumhuriyet gazetesi davasının 4. duruşması başladı

Cumhuriyet gazetesi davasının 4. duruşması başladı
Tarih: 27.07.2017 - 12:46
Kategori: Gündem

Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin 'Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek' iddiasıyla yargılandıkları davanın 4. duruşması başladı.

Cumhuriyet yazar ve yöneticilerinin 'Terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüt adına ve anayasal düzene karşı suç işlemek' iddiasıyla yargılandıkları davanın 4. duruşması başladı. 

İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın bugünkü duruşmasında Aydın Engin, Hikmet Çetinkaya ile Orhan Erinç savunma yapacak.

İlk olarak Hikmet Çetinkaya savunma yaptı. 

Çetinkaya'nın savunması şöyle:

"Ben gazeteciyim. 1966 yılında cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladım. 51 yıldır cumhuriyet gazetesindeyim. Laik, demokratik, hukuk devleti ilkelerinden asla vazgeçmem.

Hayatın her alanında haber yazdım, röportaj yaptım. Halen gazetede köşe yazarlığını sürdürüyorum. İlk önemli haberimden birisi Fethullah Gülen ile ilgilidir. Bornova'da başlayan örgütlenmesini ve vaiz olarak İzmir Kestanepazarı Camii'ne atanmasını, Akevler Yapı Kooperatifi'nde Yaman Koleji'nde, Maltepe Askeri Lisesi, Işıklar ve Kuleli Liseleri'nde sahte sağlık raporları ile örgütlendiklerine kimseyi inandıramadık, inanmak istemediler. Bütün siyasal iktidarlar cemaatin ne kadar masum olduğunu ve benim ne kadar haksızlık yaptığımı sürekli söylediler Hakkımda 'Hocaefendiye' karşı yazdıklarımdan ceza davaları açtılar.

Poliste, yargıda, eğitimde örgütlenmelerini haberleştirdiğim yıllarda Türkiye kendisini tanımıyordu. Gülen 12 Mart döneminde ünlü TCK 163. maddesine muhalefetten laik, demokratik, hukuk devletini ortadan kaldırarak İslam devleti kurma suçundan İzmir sıkıyönetim askeri mahkemesinde yargılandı. Mahkum oldu, afla kurtuldu, unuttular.

Birçok ceza davasında sanık oldum, yargılandım. Gülen sürekli hakkımda şikayet dilekçeleri verdi, tazminat davaları açtı. Ama Cumhuriyet Gazetesi olarak yılmadan yazdık. Türkiye Cumhuriyeti için ne kadar büyük bir tehlike olduğunu yıllarca anlattık. Devletten 15 temmuz 2016'ya kadar emekli maaşı alan bu imamın gerçek yüzünü ortaya çıkardık. Altın nesil adı altında Amerika'da örgütlenmesini yazdığımızda kimse olup bitenleri görmedi. Yurtdışında açılan okulların açılışına davet edilen gazetecilerden olmadık. Gülen'e methiyeler düzen gazetecilerden değildik. Yıllarca peşimizden koştular, aldırmadık. Ama gerçek yüzlerini açığa çıkardık, gazetecilik yaptık. Yazılarımıza haberlerimize itibar etmeyenler tarafından sürekli tehdit edilik.

Bugün ise karımızda 'cumhuriyet gazetesinin silahlı terör örgütlerinin (FETÖ/PDY, PKK/KCK, DHKP-C) eylemlerini meşru göstermeye yönelik yayınlar' yazılı böyle bir iddianame nedeniyle ben ve çalışma arkadaşlarım terör örgütü üyesi olmamakla birlikte örgüte yardım etme suçunu işlemekle suçlanıyoruz.

Onların vakfı davet etti, gittim. Bu tek ziyaret suç sayılıyor. Ben Gülen'in terör örgütü olmadığını hiçbir yerde söylemedim, yazmadım. Savcılar merak ediyorlarsa yazdığım haberler ve köşe yazıları DGM savcılarının gülen iddianamesinde alıntı olarak yer aldı. Bulup okuyabilirler. İleri sürdüğüm görüşlerim nedeniyle Gülen örgüt kurmak ve yönetmekten yargılandı. Şimdi geçmişi unutmuş savcıların iddianamesiyle FETÖ'ye yardım ve yataklıktan yargılanıyorum.

Yazdıklarım, haberlerim, iddianameye karşı savunmam ve sorgumdur. Yaşamın olağan akışına aykırı böyle bir iddianameyi kendim, yazılarım, yaptıklarım ve gazeteciliğim adına reddediyorum. Mahkemenizden beraat kararı verilmesini talep ederim."

Hikmet Çetinkaya'dan sonra Aydın Engin savunma yaptı.

Aydın Engin'in savunması şöyle:

"Sayın Yargıçlar, şu anda üçü tutuklu sandalyesinde oturan ve diğerleri de yıllardır arkadaşım olan avukatlardır. Akın Atalay, Bülent Utku iddianameye gereken cevabı verdiler ve layık olduğu yere koydular. Ondan benim ekleyeceğim bir şey yok.

Böyle bir iddianame ile sanık sandalyesine oturtulmamız hukuk adına utanç, ülkem adına acı veriyor.

Tutuklu 3avukatım iddianameye gerekli cevabı verdiler. Açıklama yapmayı anlamsız buluyorum. Yazılarn kendileri iddianamaye cevap veriyor.

Başlıklara bakılmış ancak içeriği okumamış. Soruşturma savcısı için bir başka seçenek kalıyor okumuş ama anlayamamış

Eskiden cemaat diye nitelendirdiğiniz gruba ait insanlarla konuşmanın suç olduğunu iddia ediyor soruşturma savcısı. İster FETÖ olsun, ister PKK, bu yapılardan kişilerle konuşmasam ben mesleğimi, gazeteciliği yapmamış olurdum. Ayrıca savcı görevini tam yapmamış. Cemaatin vitrininde yer alan birçok kişiyle görüştüm. Mesleğimi yaptım. Devletin derinlerine girmiş bir örgütün ne olduğunu anlamak için konuşmak zorundasınız. Son Abant toplantısına gittiğimde cemaat vitrinindekilerin artık orada olmadıklarını, amiyane tabirle tüydüklerini yazdım. Ocak ayındayken vitrindekilerin tüydüğü bir işarettir. 15 Temmuz'a hiç şaşırmadım çünkü bir şeyler hazırlıyorlardı . Bakire gazeteci olmaz!Hep masum insanlarla görüşülerek bu meslek yapılmaz. Benim mesleğim habercilik, gazetecilik budur.

İddianameye suç kanıtı gibi yerleştirilmiş ve basın savcılığınca herhangi bir soruşturmaya konu edilmemiş 9 makalemle ilgili herhangi bir açıklama yapmayı da anlamsız buluyorum; zaten ek cümleler kurmama gerek bırakmayacak bir açıklıkla iddianameye cevap veriyorlar.

Savunması biten Aydın engin'e çapraz sorgu yapılıyor.

Hakim: İsrail imamı Harun Toprak ile 13 iletişim kaydınız varmış. Açıklamanız var mı?

Aydın Engin: Gazetecilik mesleği ile teröristliği ayırmak lazım. Ben İlhan Selçuk'un önerisiyle Gülen okullarını ziyaret ettim. Uganda ve Moskova'da cemaatin topluma nasıl sızabileceğini gözlerimle gördüm.

Mahkeme Başkanı Aydın Engin'e "Sizde bir 007 James Bond ruhu sezdim" dedi.

Aydın Engin: Tutanağa geçmesi için tek bir cümleme izin vermenizi diliyorum. Böyle bir iddianame ile benim ve arkadaşlarımın sanık iskemlesine oturtulmuş olmamız bana hukuk adına utanç, ülkem adına acı veriyor. Bir cemaatle ona paralel kişilerle ilişki kurmanın suç olduğu savında savcı. Ben gazeteciyim, işim bu. Harun Torlak bugün FETÖ olarak anılan örgütün ileri gelenlerindendir. Onunla konuşmadan bu örgütü anlayamazsınız.

Soruşturma savcısı (Murat İnam) basın suçlarına ilişkin soruşturma açmak için yasal sürenin 4 ayla sınırlı olduğunu bilmiyor.

Bana 14 Temmuz öğleyin 'cemaat darbe yapar mı?' diye sorsaydınız bu tıynette olduklarını ama ona cesaret edemeyeceklerini söylerdim.

"Cihanda sulh da peki yurtta ne" yazım darbe ile hiç ilgisi olmayan, övündüğüm bir yazıdır. 'Cihanda sulh tamam da yurtta sulh meselesi' yazım 1984'ten bu yana hayatımıza giren Kürt sorununun barışçıl çözümü ile ilgili bir yazıdır.

Mahkeme başkanı: 15 Temmuz'u önceden gördünüz mü?

Aydın Engin: Kandırıldım mazeretinin arkasına gizlenmedim. Bu mantıkla gidersek Pensilvanya'da değil karşınızda duruyor cemaatin başı. Çünkü sinyal vermişim darbecilere 'haydi' diye. Böyle bir kastım olsa "Çok sert YAŞ toplantısı olacak, ordudaki cemaate yakın kişiler ayıklanacak" derdim."

Aydın Engin'in ardından Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Erinç savunma yaptı. 

Orhan Erinç'in savunması şöyle:

"1957 de başladım mesleğe. 60'ıncı yılımdayım. Sendika ve TGC'de yönetim görevlerini söyleyerek yönetim nedir ne değildir bilirim. Yazdıklarımızla gazetecilik yapmıyoruz da sanki birilerine mesaj veriyormuşuz gibi bir anlayış var. Bu dava sadece gazeteciliğin yargılandığı bir dava değildir. Buradaki arkadaşlarım mesleklerini yapmaktan da KHK ile çıkarılmışlardır. Yolsuzluk usulsüzlük kavga dövüş bizim için haberdir ama yargıç ve savcılar için belgeler yasal elde edilmemişse hukuken değeri yoktur.

Bizden istenen yargıç ve savcılar gibi davranmamızdır. Türkiye'de gazeteciliğin yapılması önündeki engellerden bir başkasıdır bu da.

Dinci medya bizi suçlar gibi bir yaklaşım sergilemektedir. Bu da bize yöneltilen saldırının siyasi olduğunu ortaya koymaktadır.

'Bizi tasfiye ettiler' diyen Mehmet Faraç 2010, Alev Coşkun 2013, Mustafa Balbay 2015 yılında ayrıldı. 3 farklı tarihi nasıl birleştiriyorlar

İddianameye bakarsanız Cumhuriyet'in Atatürkçülüğü sanaldır. Niye? Çünkü 3 kişinin çıkmasıyla Cumhuriyet Atatürkçülükten çıkmıştır. Hakimlerin, bizim gazeteci olarak halkı bilgilendirmek için yazdıklarımızı casusluk olarak okuduklarını anlıyorum.

Suçlamalardan en önemlisi Cumhuriyet Vakfı'nı ele geçirmek ve yayın politikasını değiştirmek.

Cumhuriyet'in yayın politikası değil, Türkiye'nin gündemi değişti, haber akışı ona göre belirlenir oldu.

Savcının atadığı bilirkişi uzman olsaydı Türkiye'nin gündeminin değiştiğini yayın politikasının değiştiğini anlardı.

Mehmet Faraç çıkarıldığında Vakıf Başkan Vekili Alev Coşkun'dur. Alev Coşkun seçilmediğinde oy vermeyenlerden biri de Mustafa Balbay'dır. Kim, kimin zamanında tasfiye edilmiştir? Mehmet Saraç çıkarıldığında Cumhuriyet Vakfı Başkan Vekili Alev Coşkun'dur.

Sendika temsilciliği ve adliye muhabirliği yaptığım için bilirim. Yayın politikasının değiştiğini saptamak ağır cezanın görevi midir?

Devletin bilmediği ByLock'u benim bilmemi beklemek doğru bir yaklaşım değildir diye düşünüyorum.

Ben TGC Başkanlığı yaptım. Ben bir kaymakamla görüştüğümde kaymakamın ByLock'unun olması benim değil valinin sorunudur.

Bir gazetenin yayın politikasının değişikliğini sorgulamak ceza mahkemelerinde yapılmaz. Bu basın çalışanı ve işveren kanununda belirlenmiştir. Bu konunun ağır ceza mahkemesinde tartışılmasını anlamıyorum.

İddianamede Cumhuriyet Vakfı Başkanı olduğu iddia edilen 3 kişi daha vardı. Kuşkulandım "eş başkanlık mı var" diye? (Gülüyor) Ama anladım ki dosya ciddiyetten uzak bir şekilde hazırlanmış..

1991'de yayın yönetmeni, 2001'de köşe yazarı oldum. Arşivde eski yazıyla basılmış Cumhuriyet'leri bile okudum. Ben yetkisi olan bir yönetim kurulunda, yönetim kurulunun rolünü bilirim. 60 yıllık yöneticilik hayatımda hiç "adamım" olmadı. Hep iş arkadaşım oldu. Bu tasfiye edildiklerini söyleyen arkadaşların iddiası.

Başkanlığı Burhan Felek'ten öğrendim. Öneride bulunmak ya da tartışmaya herkesten önce katılmak yaklaşımının yanlış olduğunu bilirim.

Cumhuriyet'i babalarının çiftliği sananları ileri sürdüğü bir iddiadır. Gerçekle ilgisi yok.

Yassıada davalarını izleyen ve hala gazetecilik yapmakta olan iki kişiden biriyim.

2 Nisan 2013'te Önder Çelik'in seçilmesini sağlamakla suçlanıyorum. Sağlamışsam çok başarılı sayarım kendimi. Ama öyle bir girişimim yoktur. Bugün Diyanet İşleri Başkanı'nın yaptığı açıklamayı ben on yıllar önce yaptım Gülen ve hareketiyle ilgili.

TGC ve sendika başkanı olduğum zamanlarda Gülen beni kendi altın yaldızlı davetiyelerle davet etmişti. Hiçbirine gitmedim.

FETÖ'cülerin ortaya koyduğu İslamiyetin farklı olduğunu ben bile gördüm ama Diyanet İşleri yeni gördü. Gazetecilikte 2 alışkanlığım var. Arkadaşlarıma isimleriyle hitap etmekten kaçınırım.

Konuşmalarımda senli-benli bir üslup yoktur. 51 yıllık meslek hayatımda çalışma arkadaşlarımdan hiçbirini savunmak zorunda kalmadım. Bu ilkemi 7 arkadaşım için bozdum.

O nedenle rahatsızlık duyduğumu söylemeliyim.

Raporlara kızıyoruz ama haksızlık etmeyelim çünkü teşekkür borcum var. 7 sülalemi aramışlar suçlayacak tek kuruş bulamamışlar.

Bin lira kazanan gazeteci 2 bin 500 lira harcama yapıyorsa, yuları başkalarına kaptırmıştır.

1963'te Cumhuriyet'e geldiğimde 7 yıllık gazeteciydim. Arşive iner yeni harflerle başlayan ilk nüshadan beri tüm ekleri okurdum.

O nedenle Cumhuriyet'in yayın politikası konusunda kendimi yetkin saydığımı, alçakgönüllülüğü bir kenara bırakarak söylemek isterim."

CHP adaylığını açıkladıktan sonra Balbay'ın yazılarına son verildi. Gazetecilik etiği açısından doğru buydu.Yargılanmayan vakıf yöneticileri itirafçı oldu demiştim.Şükran Soner'in ifadesinin öyle olmadığını anladım. Düzeltmek istedim.

Vakfın, Cumhuriyet yazarlarını tasfiye ettiği, gazetenin geleneksel politikasını değiştirmekle, Önder Çelik'in seçilmesini sağlamakla suçlanıyorum. Bu İnan Kıraç'ın ifadesine dayandırılıyor. Vakfın yapısı değiştirilerek Cumhuriyet'in değerlerinden uzaklaştırıldığını öne sürüyor.Cumhuriyet'te her görüş yayınlanır. Atatürkçü laik çizgi esastır. Haber, haberdir.

Mustafa Balbay'ın cezaevinden gönderdiği oy kabul edilmiştir. İnan Kıraç da yurtdışından zarfla göndermiştir. Bunu önceden bidiğim iddiası yanlıştır. Zarf toplantıda açıldı. İnan Kıraç ile bu konuda hiç görüşmedim. Seçim sırasında oyun bu şekilde kabul edilip edilemeyeceğine dair tartışmayı ben açtım. İki görüş savunuldu ve kabul edilemeyeceğine karar verildi. Biz Vakıf senedindeki maddeyi bu şekilde yorumladık. Önder Çelik bu şekilde seçildi. Bu yönetim kurulunun kararıdır, tavsiye ya da yönlendirme olmamıştır. Yıllardan beri Cumhuriyet'in çeiştli kademesinde 36 yıldır çalışırken bunu seçmemizin suç sayılması anlaşılmazdır. Bu seçimlerle ilgili dava açtılar, dava açanlar duruşmada bulunmadılar. Mustafa Pamukoğlu ve Vatan Partisi'ndeki arkadaşları Cumhuriyet'i Aydınlık gazetesi yapmak için çaba içine girip bizi suçladılar. Alev Coşkun ise vakıf konusunu hukuki bir mecradan çıkarıp cezai soruşturmaya katmıştır.

Pamukoğlu'nun ifadesine gelecek olursak, sadece 2013'e kadar değil, hiçbir zaman FETÖ ile bağlantımız olmadı. Aydınlık gazetesi ile bizim anlayışımız farklıdır. Pamukoğlu, Vatan Partisi'nden Diyarbakır milletvekilliğine aday olmuştur. Anladığımız kadarıyla Pamukoğlu ve arkadaşları Cumhuriyet gazetesini ele geçirme arayışındadır. Aydınlık'ın yayın politikasını uygulamayı amaçlamıştır. Vakıfta kurucu üye diye bir şey yokken Alev Coşkun kendisine bu payeyi vermiş.Hikmet Çetinkaya da kurucu ama böyle paye çıkartmamıştır.

Namık Kemal Polat kendisine verdiği unvanla cumhuriyet okurlarını temsil etmeye yetkili değildir.Cumhuriyet okuru olup olmadığı bile bilinmemektedir. Dikkate alınmamalıdır.Bizim gazetemizi bağlamaz. Kendisi Aydınlık grubunun çeşitli kademelerinde görev almıştır. Boya, kendisinin verdiği bir ilanda Cumhuriyet Gazetesi'ni temsil edemez. Aydınlık grubunun amaçlarına göre hareket etmiştir.Kaldı ki Ankara CUMOK bize "Gazetecilik Suç Değildir" diyerek destek vermiştir.

Mehmet Faraç, Cumhuriyet'in kadın çalışanlarından birini saçından sürüklediği için iş akdi kesilmiştir. Aydınlık gazetesinin okurudur. Mehmet Faraç Cumhuriyet Vakfı'na seçilmek için CHP sekreterinin elini öpmüştür bir kişidir. Cumhuriyet'te çalışmayan bir kişinin yazısı Cumhuriyet'te yayımlanmaz."

Mahkeme Başkanı:
Eski Cumhuriyet çalışanısınız. Vakıfta kıdemlisiniz. Vakıf-gazete ilişkisi nedir? İmtiyaz sahibi vakıf mıdır? Vakıf yayın ilkelerine ve vakıf senedine uyumu denetler mi?

Orhan Erinç: Vakfın denetiminde önemli olan doğruluktur, haber içeriklerine müdahale etmez. Benim imtiyaz sahipliğim, Basın Yasası'na göre dernek ve vakıflarda yayın sahibinin başkan olarak belirlenmesi zorunluluğu. Yoksa ben de Cumhuryet çalışanıyım.

Mahkeme Başkanı: Vakıf, gazetenin "anayasamız" dediğiniz vakıf senedine ya da gazetecilik evrensel ilkelerine uyduğunu takip eder mi? Mesela vahşi bir tecavüz haberini abartarak verirse vakıf buna müdahale eder mi, böyle bir haber girer mi?

Orhan Erinç: Etik ilkelere uyulduğu sürece ve doğru olduğu sürece her türlü haber verilebilir.

Kıdemli hakim: Zaman gazetesiyle 3 gün arayla aynı manşetle çıkması tartışma yarattı mı? Zaman gazetesi ile üç günün ikisinde aynı başlığı atmışsınız.

Orhan Erinç: 33.000 başlıkta sadece 2. Biz buna pişti olmak deriz, ender olur. Bir ay önce de spor servisi Takvim'le aynı manşeti attı

Murat Sabuncu'dan müdahale:
Manşetlerden biri 'Ankara'nın kalbine bomba'. Ankara'da patlayan bomba haberi bu manşetler pişti olarak tabir edilir.

Orhan Erinç: (Gazetenin aleyhine tanıklık eden eski Cemaatçiler Hüseyin Gülerce ile Latif Erdoğan'ın iddiaları için) Cevap vermeye değmez

Gazeteler haberlerine çok kıskançtır. Bazı gazeteler özel haber yayınlandığında dağıtım şirketi yerine kendi kamyonları ile dağıtırlar. Devletin haber ajansı bizi kaale almıyor, ambargo uyguluyor. Bunu da anlamak mümkün değil.

Başkan: Tüm gazeteler aynı haber ajansından mı beslenir?

Orhan Erinç: Biz bir ajansa aboneyiz. Çünkü devletin Anadolu Ajansı bizi abone yapmıyor.

Mahkeme Başkanı: Yurtdışında iki sanık var: İlhan Tanır ve Can Dündar. Sözleşmeleri devam etmekte midir, bunlar gazetenin adamı mıdır?

Orhan Erinç:
İlhan Tanır zaten çok kısa bir süre Cumhuriyet'te çalıştı kendisiyle bağımız yok. Can Dündar telifle çalışır yazı için ödeme yapılır.

Mahkeme Başkanı: Vakfın, Genel Yayın Yönetmenlerine "Arkadaş Genel Yayın Yönetmenisin ama burda bizim bir senedimiz var, ilkemiz var diye bir yüklemesi var mı?

Orhan Erinç: Murat kardeşim masasında 60 gün senedi tuttuğunu söyledi ama o cümlenin baş tarafında benim kendisini çağırdığımı atanmasını tebliğ ettiğimi, kutladığımı ve "anayasamız budur" diye vakıf senedini verdiğimi söyledi. Yani sizin sorduğunuz soruya yanıtı Sabuncu verdi. Cumhuriyet'i bağlayan tek şey senet ve vakfın kabul ettiği yayın ilkeleridir.

Orhan Erinç'in sorgusu tamamlandı. Sanık sorguları bitti. Duruşma, avukatların iddianameye ilişkin değerlendirmeleriyle devam ediyor. 

Orhan Erinç'in ardından Avukat Fikret İlkiz söz aldı

Avukat Fikret İlkiz soruşturmayı yürüten Savcı Ahmet İnam hakkında görüşlerini ve kanıtlarını sunuyor: 

"Savcı Murat İnam, gazeteciler emniyette gözaltında iken emniyetin üst katında tanıkların ifadesini aldı. Barış Pehlivan, bu soruşturmayı yürüten savcı hakkında haber yaptı, savcının doğrudan FETÖ üyeliğinden yargılandığını öğrendik. Savcı Murat İnam hakkında konuşunca heyet olarak siz rahatsız oluyorsunuz ama biz bu savcıdan müthiş rahatsızız."

Avukat Fikret İlkiz, dosyaya savcı Murat İnam'ın Yargıtay 16.Ceza Dairesi'nde FETÖ'den yargılandığı dosyanın duruşma listesini sundu.

Avukat Fikret İlkiz, 'FETÖ ile ilgili 10 ayrı suçtan müebbetle yargılanan savcı Murat İnam bu dosyaya bakamaz' diye her yere şikayet yaptık. Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nde 4 Ekim tarihli duruşmaları gösteren listede İnam sanık ve hakkında 10 ayrı suçlama var. Dün yapılan Başsavcılık açıklamasında "soruşturmadan sonra görev alındığı" yalan.

Bozdağ dedi ki "Cumhuriyet hakkında devam eden Cumhuriyet savcısı Yargıtay'da görülen Selam Tevhid dosyasında sanıklardan biri. Talebimiz Murat İnam 'ın görevden alınması değil. Bu tür soruşturmalarda olmamasıdır.

3 Kasım 2016'da Bekir Bozdağ dedi ki "Cumhuriyet hakkında devam eden Cumhuriyet savcısının adı, Yargıtay'da görülen Selam Tevhid dosyasında sanıklardan biri olarak geçiyor. Buradaki 49 kişinin KHK öncesinde meslekle ilişiği kesilmiş, 46'sı ise KHK ile uzaklaşmış. HSK olarak görevden alırsınız almazsınız, talebimiz, isteğimiz bu değil. Bu soruşturmayı bu koşullarda yürütemezsiniz.

Bize Koza'nın reklamını sordunuz. Savcı Murat Inam'ın Koza ile ilişkisi, Ekrem Dumanlı ile görüşmeleri olduğu kendi iddianamesinde var.  Eski HSYK idi şimdi yeni adıyla HSK üyesi Mehmet Akif Ekinci tanık bu dosyada. HSK, Murat İnam için şikayetimize ne karar verecek?Tutuklayan 9. Sulh Ceza hakimine savcıyı anlatınca 'onun masumiyet karinesi var' dedi. Peki bizimkilerin yok muydu da tutukladı? Herkesin masumiyet karinesini gözetmesi gerekir. Hakim ve savcıların üzerlerinde en ufak şüphe varsa çekilmesi gerekir. Murat İnam çekilmedi. Bir kişinin bir ceza davasında sanık olması halinde bir başka ceza soruşturması yürütemez bu çok açık. Kişilerin sıfatlarına göre değişen herhangi bir masumiyet karinesi korunamaz. Kişilerin sıfatlarına göre değişen herhangi bir masumiyet karinesi korunamaz. Hakimler Savcılar Kanunu madde 8'e göre 3 aydan fazla cezalı suçtan soruşturulan savcı olamaz. İnam, 10suçtan müebbetle yargılanıyor. Savcı Murat İnam yüzünden soruşturma boyunca yapılan tüm işlemler geçersiz sayılacak göreceksiniz. Bu yöndeki AİHM kararlarını sunduk.

Cumhuriyet Gazetesi Avukatı Tora Pekin savunmaya başladı

İddianamede yer verilen CUMOK koordinatörü olduğu iddia eden kişinin öne sürdüğü ilkeler Vakif Senedi'nde yok. Kendiliğinden ilke uydurmuş. Yayın politikası suçlaması, Cumhuriyet hakkında bir şey bilmemekten kaynaklı. Hayali senaryo ile algı yaratılmak üzere inşa edilmiş. Gazetelerin yayın çizgisine ne zamandan beri savcılar karar veriyor? Ne istediklerini de kimse söylemedi. Aslında iddianame ne istediğini söylüyor, algıyı oradan çözüyoruz. Bunların Vakıf Senedi'nde olan tek ilke laiklik. Bu ilke de Cumhuriyet'te asla çiğnenmez. Kandil röportajını niye yaptınız demek yargıya düşmez. Savcı çok istiyorsa okur temsilcimize iletsin şikayetini. Bizde okur temsilcisini tutukluyorlar. PKK röportajının işi ne diyorlar. Bu sizin işiniz değil. Ama terör örgütünün eylemlerini meşru gösteren sözler var diye sorabilirsiniz.

Şehit Savcı Kiraz'la ilgili haberin birinci sayfadaki başlığı neydi? Karanlığa Girdiğimiz Gün. Bu kadar tahrik eden iddianame karşısında savunma yapmak doğru mu çok konuştuk. Suçlamaların saçmalığını açıklayacağım. Bu röportajda örgütü övücü bir tek cümle söyleyiniz. Pekin, aynı dönem yurtta sulhle ilgili yazılmış yazıları sundu. Akit gazetesinde "yurtta sulh cihanda sulhe döndük" Sinan Burhan 28.06.2016. Savcılar gazeteciliği bilmediği gibi Basın Kanunu'nu da bilmiyor. Eğer bilselerdi hakkında dava açma süresi geçmiş ve düşme kararı verilmiş haber için yeniden soruşturma açmazlardı. Cemil Bayık ile Kandil'de yapılan roportaj: Şiddet içerikli hiçbir şey yok,tek bir söz yok. Dört aylık dava süresi de geçmiş zaten. Yayın politikası konusunda söyleyeceğim tek şey, bunun tartışılacağı yerin ceza mahkemesi olmadığıdır. Pekin, Yeni Akit'te de Yurtta Sulh başlıklı yazılardan örnek verdi; İktidar yanlısı gazetelerde bu başlık sorun değil, bize 9 ay hapis.

Türkiye, Yeni Şafak ve Sabah gazetelerinde PKK yöneticisi Karayılan ile yapılan söyleşileri örnek verdi. Cumhuriyet'e yasak digerlerine serbest mi? Kandil röportajlarını yapmayan gazete yok. Çünkü kamuoyunun bilmeye hakkı var. Savcılar perdelemeye çalışsalar da AİHM'in kararları var. Başkaları basınca bunun adı gazetecilik, Cumhuriyet basınca PKK'ya yardım oluyor. Biz Koza Altın gibi siyanürle altın arayan şirketlerin reklamını almayız. Kayyım döneminde verilmiş ilan. Ama yandaş yüzlerce reklam aldı. Biz alınca FETÖ-PYD 'adeta ele geçirdi'. Yandaş medya alınca ticari faaliyet, öyle mi?

Ortak manşetler konusunda, "Yeni Şafak, Star, Vatan... ortak manşetler attılar. Olabilir, gazetecilik açısından çok hoş değil ama olur, suç değildir" dedi.

Murat İnam ile beraber bu soruşturmayı hazırlayan savcılar suçludur. Mecazen söylüyorum. Niye bu kadar haber arasından 1,5 başlığımız zaman gazetesi ile ortak diye yargılanıyoruz? Cumhuriyet olunca sorun var. Bir savcı hiç araştırmadan kayyımın verdiği ilanı yayınlayan gazeteyi suçlar mi? Biz bunları ve daha fazlasını sorgu hakimlerine söyledik. Savcı İnam'ın masumiyet karinesi var. Bir savcı siyasi bir gazetenin hasımları olan kişilerin listesini hazırlayıp tanık diye dosyaya koyar mı? Bir savcı sanıkların 7 ceddini araştırır mı, üç dört yüz liraları delil diye dosyaya koyar mı? 10.000 sayfa çöp deliller bunlar. Yasemin Baba ve Mehmet Akif Ekinci bu iddianame nedeniyle suçludur. Savcı, devletin atadığı kayyumun verdiği reklamı, söylememize rağmen delil diye iddianameye koyar mı? Zor şartlarda çalışan avukat ve gazeteciler hakkında hazırlanan iddianame bu işte. 10 bin sayfa çöp! 2005 yılında Van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü ve vekilinin tutuklanması cemaat yargısının miladıdır. 25 Aralık 2013'e kadar hukuk cinayetleri işlenmiştir.

Hikmet Çetinkaya ve Ahmet Şık cemaat soruşturması unsurlarının uzmanlarıdır, onların huzurunda anlatmayı deneyeceğim. Basın İlan Kurumu'nun dosyaya gönderdiği Tiraj raporu sahtedir. Tanıklardan bahsediyor, gizli tanık yok ama gizli bilirkişi var daha beter. Bu tip yargılamanın olmazsa olmazı hukuka aykırı deliller. Parkeciye ödenen, lokantacıya ödenen icra dosyasından tahsil edilen paraları lütfen bana anlattırmayın.

Bazı hocalarımız Prof. Dr. Kaboğlu gibi, görevlerine döndüklerinde bu dosyayı yanlış soruşturma örnegi olarak okutacaklardır. Delilden suçluya gidilmesi yerine önce suçlu yaratılması. Bu dosya hukuk fakültelerinde yanlış soruşturma örneği olarak okutulacak. Gizli tanık yok ama gizli bilirkişi var. Bu da bir ilk. Tanıklardan biri Gülen'in eski sağ, öbürü sol kolu.

Dosyada kısıtlama kararı verilmesi ancak soruşturma gizliliği ihlal edilerek yandaş basına servis edilmesi... Üstadım Akın Atalay kibarlıktan "sahte" demedi ama sahte. Onun da araştırılmasını talep ediyoruz. Cumhuriyet iddianamesi basına sızdırıldı, meğer taslakmış. Soruşturma belgeleri sistematik olarak adliyeden sızdırılıyor. Soruşturmanın gizliliği masumiyet ilkesinin korunması içindir. Cemaat yargısının kullandığı yöntemleri şimdikiler aynı şekilde kullanıyor. O dosya savcıların namusudur, sorumluluğundadır. Biri bunu verirse o savcıların dünyayı ayağa kaldırmaları gerekirdi ses çıkmadı. İddianameyi savcının kendisi sızdırmışsa ses çıkartmaz. Görünüşe göre bir suç var ve buna isyan etmeyen koskoca bir adliye var. Kamuoyunun tutuklamalara inandırılması için bire bin katıp haber yapılması... Başkan da bunu yapmaya başladı. Eskiden yapmazdı. AA'nın da son zamanlarda yayın politikası çok değişti. (Salonda gülüşmeler)

İktidar medyasının son hedefi de burada bulunan gazeteci arkadaşlarımızı desteklemek için çalışan "Dışarıdaki Gazeteciler" oldu. Duruşmanın başlama tarihi "24 Temmuz" başlığıyla kurdukları Whatsapp grupları. Bu grup ismi oldu size yeni darbe girişimi tarihi Buradalar darbe yapmıyorlar duruşmayı izliyorlar. Kayda geçsin bir yere de gitmiyorlar."


***

DURUŞMA ÖNCESİ AÇIKLAMA

Cumhuriyet Davası Koordinasyonu, duruşma öncesi Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması düzenledi.

Açıklama yapanlar arasında gazetecilerin yanı sıra KHK ile ihraç olan Anayasa Profesörü İbrahim Kaboğlu, CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu ve Mahmut Tanal da yer aldı. "Cumhuriyet Davası Koordinasyonu" adına gazeteci Nazan Özcan basın açıklamasını okudu.

Açıklamada, "Evet, üzerine 'terör' lekesi bulaştırmaya çalışılan Cumhuriyet davası aslında tüm medyaya gözdağı verme, susturma, sindirme davasıdır. Hatta daha da fenası medya üzerinde tüm topluma 'itiraz etmeyin, adalet aramayın' mesajı verilmektedir. Ahmet Şık'ın dünkü konuşmasında apaçık ispatladığı gibi darbe sonrası görevden alınan generallerin neredeyse tamamı, "Kumpas soruşturmaları" sonrası gerçekleşen YAŞ'larda atanmıştır. Darbe girişimi sonrası anlaşıldı ki yargının yüzde 35'i bugünkü iktidar tarafından şimdilerde FETÖ olarak adlandırılan "Cemaat"e teslim edilmiştir. Emniyette de durum farklı değildir. Dolayısıyla ne Cumhuriyet Gazetesi'nden bir illegal örgüt ne de bizlerden terörist çıkaramayacaksınız" denildi.


İlgili haberler

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları