loading
close
SON DAKİKALAR

IŞİD’in kurbanlarına saygı duruşunda tekbir getirmek, IŞİD’i onaylamaktır

IŞİD’in kurbanlarına saygı duruşunda tekbir getirmek, IŞİD’i onaylamaktır
Tarih: 20.11.2015 - 00:00
Kategori:

Mehveş Evin; En derin, en tartışmasız acılarda bile birleşmek bir yana, nasıl insanlıktan çıkıldığını, nasıl düşmanlaşıldığını bir kez daha gördük.

En derin, en tartışmasız acılarda bile birleşmek bir yana, nasıl insanlıktan çıkıldığını, nasıl düşmanlaşıldığını bir kez daha gördük.

Ankara katliamı için saygı duruşunda Konya’daki milli maçta getirilen tekbirler, Paris katliamı sonrası İstanbul’daki milli maçta da tekrarlandı.

Normal şartlarda, herhangi bir ülkede, herhangi bir topluluğun üyesi sivillerin topluca katledilmesi üzerine düzenlenen herhangi bir saygı duruşunda ‘insan’ olan üzülür. Diyelim ki üzüntü hissetmiyor, en azından susar.

Ancak Türkiye’de Batı düşmanlığı, ötekine nefret söylemi öylesine sıradanlaştırıldı ki cihatçı bir örgütün tekbir getirerek insan öldürmesi alenen, dünya kamuoyunun huzurunda desteklenebiliyor.

Gezi için, Berkin için slogan atan, pankart açan taraftar yaka paça stattan uzaklaştırılıp fişlenirken nedense tekbir getiren taraftara dokunan yok!

İster Fransız olsun, ister Türk, ister Kürt, ister Arap…

Hayatında eline silah almamış, şiddetten uzak durmuş, kendi halinde insanların, mensubu oldukları ülke, etnik grup, mezhep veya topluluğun ‘suç’ları gerekçe gösterilerek katledilmesini alkışlamak, hiçbir surette kabul edilemez.

Türkiye’deki IŞİD saldırılarının üstünü kim kapattı?

Medyanın ak neferleri, saygı duruşundaki ıslıklara ‘çifte standarda isyan’ diye arka çıkarken tekbir getirilmesini görmezden geliyor.

Neymiş? Murat Kelkitoğlu’nun tabiriyle Batı, Diyarbakır, Suruç ve Ankara katliamlarından sonra ‘sessiz’ kalmış. Herhalde ülkeleri karıştırdı. Zira Türkiye’deki IŞİD bağlantılı bu üç saldırının –ve Reyhanlı ile Niğde’nin- ardından soruşturmaların üzerini kapatan, yayın yasakları getiren AKP’ydi, Fransız hükümeti değil.

Her şeyden evvel, AKP yönetimi bu saldırılara karşı samimi bir tepki gösterse, terörün üzerinden daha da ayrıştırmayı körüklemese herhalde dünyada daha farklı bir dayanışma gösterilirdi.

Paris’le empati kurmayı, dayanışmayı bir kenara koyalım… Konya’da, kendi vatandaşlarının katledilmesini dahi ıslıklayan, tekbirlerle destekleyenler kimdi?

Türkiye’deki ‘Müslüman hassasiyeti’ ki artık ne anlama geldiği ciddi ciddi tartışmalı, Filistin’de, Mısır’da, Rakka’da, Lübnan’da öldürülen sivillere sahip çıkarken Kürtlerin evlerinde kurşunlanmasını, Fransızların sokaklarda avlanmasını, Ezidilerin tecavüz edilip toplu mezarlara gömülmesini, Japon’un kafasının kesilmesini onaylayan bir noktaya geldi. Pew araştırmasına göre Türkiye’nin yüzde 8’i IŞİD’e ‘sempati’ duyuyor.

Oysa Batı’daki terör eylemlerine ‘Oh olsun’ demeleri, çok eleştirdikleri Batı ayrımcılığı ve ırkçılığından farksız.

Tekbir, artık ölüm ve vahşeti akla getiriyor

Yunanistan maçı öncesi düzenlenen saygı duruşunda tekbir getirenleri eleştirince ‘Zoruna mı gitti gülüm?’ tarzında tepkiler gösteriliyor. Tekbirin içeriğinin değil, nerede ve nasıl tekbir getirildiğini düşünmek işlerine gelmiyor.

Allah’ın yüceliği, tekliği ve bu minvalde İslam dininin kendisini değil, dinin terörün aracı olarak kullanılmasına yönelik eleştiri yapıldığını aslında kendileri de gayet iyi biliyor.

Çünkü Paris’teki 129 insan, maalesef tekbirler eşliğinde öldürüldü. Tekbir, ne yazık ki ibadetin parçası olmaktan çıkarılıp cihatçı örgütlerin, ‘Dinsizlere, gavurlara ölüm’ diyenlerin alameti farikası haline geldi.

Aklı başında, şiddetten uzak Müslümanlar, tekbirin tüm dünyada neden kafa kesmeyle, sivilleri öldürmekle, yolcu uçaklarını havaya uçurmakla özdeşleştiğini sorgulamalı.

Batı düşmanına Avrupa’da oturma izni versen koşarak gider

Batı’nın Afrika’daki kolonyal geçmişini, ABD’nin Irak işgalini, Fransa’nın Libya bombardımanını, koalisyon güçlerinin Suriye’deki ‘muhalif’leri güçlendirmek adına yaptıklarını eleştirmek, kınamak, isyan etmek, yerden yere vurmak başka… Cihatçı örgütlerin ‘İslam adına’ masum insanları katletmesine, savaşı dünyaya taşımasını onaylamak, devletlerin yanlış politikalarını halklara mal etmek başka!

İnsan biraz kendine bakar yahu! AKP Türkiyesi değil miydi, Libya bombardımanına koşarak katılan? AKP Türkiyesi değil miydi, Suriye’deki çatışmaları, en az Batı ülkeleri kadar besleyen? AKP Türkiyesi değil miydi, Sudan’da yüz binleri katleden Ömer El Beşir rejimini kucaklayan?

Sen kalk hem Batı’nın yanındayım numarası çek, hem de sınırsız neoliberal iştahını perdelemek için inancı kullan…

Müslümanlar, kendi yönetimlerinin ikiyüzlülüğünü görmezden gelip Batı’yı ikiyüzlülükle suçlayarak kolaya kaçıyor.. Bu ikiyüzlülük, topluma sirayet etmiş vaziyette. Misal, saygı duruşunda tekbir getiren ‘Batı düşmanları’na bir Avrupa ülkesinden oturma ve çalışma izni teklifi gelse koşa koşa gider.

Müslümanların Batı’yla eşk-nefret ilişkisi

Aslında mesele burada düğümleniyor: Müslümanların çoğu, Batı’nın yaşam standardına özenerek ama aynı zamanda nefretle bakıyor. Çünkü Batı’da hayat, tüm olumsuzluklara, düşmanlıklara, dışlamalara rağmen kendi yaşadıkları toplumlara oranla daha özgür, daha müreffeh…

Ama orada istenmediğini biliyor. Kendi küçük faşo dünyasında ülkesine gelen mültecilere de nefret besleyen bu anlayış, Batı’nın da kendisine aynı gözle baktığını kabullenemiyor.

Hiçbir zaman bir parçası olamayacağını, gitse bile yaygın deyişle ‘hep 2’nci sınıf vatandaş’ olacağını bildiği Batı ülkelerine duyduğu hınç, haset üzerinden düşmanlaşıyor.

Yüz binlerce mülteci, neden kendine ‘kucak açan’ Türkiye’de kalmıyor veya başka Müslüman ülkelere değil de ölüm pahasına Avrupa’ya ulaşmaya çalışıyor? Bu soruyu her Musevi’yi ‘siyonist’, her Avrupalıyı ‘yoz, bencil’, her Amerikalıyı ‘küresel emperyalizmin neferi’ olarak gösteren siyasetçilerin yanıtlaması gerek. Ama onlar kendi ceplerini doldurmak ve düşmanlıkları körüklemekten başka bir yol bilmiyor.

Mehveş Evin

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları