loading
close
SON DAKİKALAR

‘Kökü mazide olan atiyim’

‘Kökü mazide olan atiyim’
Tarih: 03.09.2014 - 00:00
Kategori:

Yalçın Bayer; CHP’li bir belediye başkanının neler yaptığını gösteriyor. Kılıçdaroğlu açılışa mutlaka katılmalıydı.

LÜLEBURGAZ’ın en değerli tarihi ve kültürel varlığı Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi bildik bileli özensiz bir şekilde korunuyordu; sadece cami ayakta duruyor; kervansaray, tabhane, imaret, arasta ve dua kubbesi ile sıbyan mektebi, taş köprü gibi yapılar enkaz haline gelmişti.
Anlatılanlara göre, harabeliğinden ötürü bugün 450 yıllık olan bu külliye toptan yıkılacakmış ama 1935’lerde Atatürk bu yapıyı görünce durdurmuş... Atatürk’ün, 1930’larda Trakya gezilerinde Edirne’deki Selimiye’nin de onarımını emrettiği biliniyor.
Yahya Kemal’in Ziya Gökalp’e verdiği “Ne harabiyim, ne harabatiyim... Kökü mazide olan atiyim” yanıtı gibi 450 yıllık mirası, geleceğe Lüleburgaz Belediyesi taşıyor... Belediye meclis üyeleri çok mutluydu; Belediye Başkanı Emin Halebak’la 7 yıl önce bu kararı aldıkları için...
Paralel hamamda iki yıl sürdürülen restorasyon çalışmaları tam 6.5 milyon TL’ye mal olmuş... AB’den küçük bir fon da almışlar.
Çünkü Osmanlı’nın kuşkusuz en dirayetli ve en yetkili devşirme yöneticisi olan aslı Sırbistan Karadağlı olan Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi’nde Türkiye’nin ilk kez bir belediye meclisi görev yapacak bundan sonra...
Prof. Dr. Kenan Mortan önceki gün açılışta bir konuşma yaptı ve 40 dönüm üzerindeki bu önemli yapıyı anlatırken karşımıza Mimar Sinan’ı çıkarttı. Doğan Kuban, Sinan’ı ‘mitolojik bir kişilik’ olarak tanımlıyor. Mortan konuşurken, bu yapıdan yola çıkarak “Kamusal alanı (public space) tanımlayarak hizmet ötesinin rant yaratmak değil, değer yaratan projelerle mümkün olduğunu” anlattı.
Evet, külliyenin oluşturduğu kamusal alan, kamusal yaşamın penceresini aralatanlara teşekkür etmek gerekiyor; CHP’li bir belediye başkanının neler yaptığını gösteriyor. Kılıçdaroğlu açılışa mutlaka katılmalıydı.

Lüleburgaz Belediyesi, Sokollu Külliyesini 6.5 milyon TL’ye restore etti

LÜLEBURGAZ Belediyesi’nin Sokollu Külliyesi’nin iki hamamın mülkiyetini para ile kişilerden toplayarak bu restorasyanı yapmış; izni de Edirne’deki koruma kurulundan almış… Bize bir bu restarosyonun öyküsünü anlatan bir bilgi notu dağıttılar. Özetleyerek veriyoruz:
Küçük bir beylikten imparatorluğa uzanan yolda Osmanlı; fethettiği yerlerin Türkleştirilmesine, bunun için de o yerlerin imar iskanına büyük önem vermiş. Aynı zamanda buralarda devletin gücünü simgeleyen yapılar inşa ettirmiştir. Bu yapıların en azametlileri de şüphesiz külliyelerdir.

KONUKLAMA YERİ

16 yy.’da Osmanlı’nın Balkanlara ve Avrupa içlerine yürüyüşünde Trakya’nın önemi daha da artmış ve bu dönemde hem ticari merkez, hem de Rumeli seferlerine çıkan ordunun konaklama yeri olarak, Osmanlı’nın en azametli külliyelerinden bir tanesi olan Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi Lüleburgaz’a inşa edilmiştir.
Külliye dönemin en kudretli sadrazamı Sokollu Mehmet Paşa’nın askeri ve siyasi öngörüsü, Mimar Sinan’ın dehasıyla birleşerek Lüleburgaz’ın ufkuna eşsiz bir siluet eklemekle kalmamış; şehre ruh vermiştir.
Yapının mimari özellikleri, Mimar Sinan’ın ve Saraya bağlı Mimarların külliyenin yapımında çalıştıklarını işaret etmektedir. Sokollu Külliyesi Mimar Sinan’ın dehaya ulaşıp ona ustalık ünvanı kazandıran Selimiye’den önce yaptığı önemli eserler arasında yer almaktadır.

40 DÖNÜMLÜK ALAN

Belediyenin bildirisine dönüyoruz gene:

“1568 de yapımı gerçekleşen, 40.000 m2’lik bir alana sahip olan Külliye; cami, medrese, arasta, imaret, kervansaray, hamam ve sıbyan mektebinden oluşmuştur. Bugün ise, ne yazık ki tüm bu yapılardan sadece cami ve medrese, kubbeler altı diye anılan arasta ve restorasyonunu gerçekleştirdiğimiz çifte hamam ile çevresindeki dükkanların bulunduğu yapı adası ayakta kalmıştır ki; Bundan 7-8 yıl öncesine kadar, bugün saçaklarının gölgesi altında toplandığımız bu hamam yapısı da külliyenin diğer parçaları gibi yok olma tehlikesi ile karşı karşıya idi. Yapının bazı bölümleri harap durumda olup birçok önemli öğesini kaybetmişti. Zaman içinde yapılan izinli veya izinsiz müdahaleler sonucu birbiriyle uyumsuz bir yapı adası oluşmuş, yapıdaki bütünlük öğesi bozulmuştu. Bundan sonra tek bir taşının düşmesine bile tahammüllü olmayıp kaybolan her parça ile bir iz daha yok olmaktaydı. “

MİMAR SİNAN’IN MİRASI

Mimar Sinan'ın bu güzel mirasının gelecek nesillere aktarılması için Belediye, çalışmalar 2006’de başlatmış…
Öncelikle nedeni anlaşılamayacak şekilde parsellere bölünerek, özel şahısların mülkiyetinde bulunan yapı adasında, çifte hamamın soyunmalıklarının tamamının, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinin bir kısmının bulunduğu parseller satın alınmıştır. Projeler Etur A.Ş. tarafından hazırlanmış, koruma kurulunca onaylanmış. 1200 m2’lik bir alanı kapsayan yapı adasında yer alan çifte hamam ve çevresindeki dükkanlar ayrılamaz bir yapı topluluğu olduğundan ve onaylı restorasyon projesine göre de tek başına restore edilmesi mümkün olmadığından, farklı parseller üzerinde yer alan yapı adasının tamamının bir bütünlük içinde restorasyonun yapılması için ocak 2012’de Meclis kararı alınmış.
Restorasyon uygulamasında özgür malzeme seçilmesinde İBB Koruma, Uygulama ve Denetim Bürosu KUDEP’den yararlanılmış.
Tarihi yapıların restorasyonunda öngörülemeyen imalatların ortaya çıkması sebebiyle ki bunlar büyük bir ölçüde Sokollu Hamamı’nın emsali olan yaşıtı dönem yapılarından çok daha fazla tahrip edilmesinden kaynaklanmıştır, çalımalar 20 ayı bulmuş… Tarihi yapının iç ve dış aydınlatması Philips tarafından yapılmış.
450 yıllık tarihi ve sanatsal mirasımızı geleceğe taşırken, tarihi mekandan 1500 m3 moloz (100 kamyon) çıkarılmış. Çürümüş taş duvarlar orijinal malzemeler ile tamamlanmış; yapının güçlenmesi adına enjeksiyon işlemleri yapılmış.
Hamam ve çevresindeki dükkanların kubbelerinde yapılan sıva raspaları sonucunda büyük bir kısmının yıkıldığı ve yerlerine betonarme kubbeler yapıldığı gözlemlenmiştir, bunlar yıkılarak aslına uygun harman tuğla ile yeniden inşa edilmiş… Restorasyon sorası Meclis salonu olarak düzenlenen kadınlar hamamının kubbesinin bir kısmı, sergi salonu olarak düzenlenen erkekler hamamı kubbesinin yarısından fazlası ve 12 küçük kubbe yeniden aslına uygun inşa edilmiş; eski fotoğraf ve belgelere dayanılarak büyük kubbelere aydınlık fenerleri, küçüklerine fil gözleri eklenmiş.

FONKSİYON DEĞİŞİKLİĞİ

Tarihi yapılar günümüz koşullarında restore edilirken işlev değişikliğine gidilmesi yapının yaşatılması adına çoğu zaman doğru bir karar olmuştur.
Bizde tarihimize sahip çıkarken, restorasyonunun yaptığımız bu değerli eserin yaşatılarak, korunması adına, hamamın iki ana kubbesinin altındaki soğukluk bölümlerini Belediye Meclis Salonu ve Çok Amaçlı Salon işlevleriyle değerlendirdik. Ilıklık ve sıcaklık kısımları da bu ana mekânlara bağlantılı olarak kullanılan grup toplantı salonu, sekreter odası ve depo olarak kullanılmak üzere düzenlendi. Hamamın yıkılan külhan bölümüde yine belediyemizin toplantı salonu ihtiyacına cevap verecek şekilde inşa edilmiştir.
Belediye Başkanı Emin Halebak, restorasyon işleminin tüm harcamalarının 6.5 milyon TL tuttuğunu bildirdi; AB’den sağlanan bir fon ile toplantı ve sergi salonlarının masa ve sandalye ihtiyaçları karşılanmış.

MARANGOZ HATASI

Halebak konuşmasında “Tarihi düzeltiyoruz” dedi.
Açılıştan sonra ilk meclis oturumu yapıldı. Toplantı salonunda kürsü yok; üyeler ve belediye bürokrasisinden kişiler eşit hizada oturuyor; başkan bunu Çetin Altan’ın TİP’ten milletvekilliğinde bir oturumda, kendisini rencide eden meclis başkanına “Sen marangoz hatasısın” dediğini hatırlattı. “Yani bizde marangoz hatası yok” demeye getirdi.
TRAKTÖR GİBİ
Açılıştan sonra bir partili Belediye Başkanı Halebak’a sarılarak kutlarken, gazetecilere dönüp “O100 beygir gücünde tek pulluklu (toprağı derin sürmek için) bir traktör gibidir. Dur durdurabilirsen…” diyerek bizleri güldürdü.
Külliyenin Edirne Selimiye Camisi, Gelibolu’daki Mevlivihane gibi inanç turizme ilişkin önemli bir merkez olacağı söylendi.

Prof. Kenan Mortan Mimar Sinan'la, rant ve hizmet yaratan projeleri anlattı


LÜLEBURGAZ’DA Sokullu Külliyesi ile ilgili ‘Yerel yönetimler ve demokrasi” başlıklı bir konferans verdi Prof. Dr. Kenan Mortan… Bu külliye bize anlatıyor, ne anlatmalı” diye soran, sözü Mimar Sinan’a getirerek şöyle konuştu:
“Döneminin deyimiyle ‘Ser Mimaran-ı hassa’ olan Mimar Sinan, 1539-1588 arasında 49 yıl Osmanlı’nın ‘Bayındırlık Bakanı’ idi. Ama öte yandan Osmanlı tarihçsi Doğan Kuban, tasniflemesiyle usta bir neccar (marangoz), köprü inşaatçısı, su mühendisi ve geometri uzmanıydı. Bu yüzden ‘dahi inşaatçı’ sözünü fazlasıyla hak ediyordu.
Dikkat edilirse, bu Sokullu Külliyesi dahil, onun tüm yapıları kubbeli yapı sorununa yeni geometrik çözümler arayan, sistematik bir matematik araştırma endişesini ortaya koyar.(…) onda görsel dağınıklık görülmez, yapısal netliği her zaman mekânsal karmaşaya yeğlenmiştir.(…) Koca mimarı Kuban’ın güzel ifadesiyle noktalayalım:
“Sinan, her büyük üslupta formalizme düştüğü görülen büyük kubbeli strüktürlere kazandırdığı ussal (akli) kalitedir.”
Prof. Kenan Mortan, “Rant nedir, hizmet yaratan proje nedir ve her ikisi arasında fark nedir?” diye sorduktan sonra soruyu kendi yanıtladı:
“Belediye hizmeti nedir diye sorarsak, vatandaşın doğumundan ölümüne tüm aşamalarından sorumludur. Yerel yönetim yasasıyla tanımlanmış doğal görevleri hep biliyoruz. Ben hizmet ötesini ‘yerel yönetim işlevi olarak algılayanlardanım! Bu yüzden izninizle kamusal alanı (public space) tanımlayarak, hizmet ötesinin rant yaratmak değil, değer yaratan projelerle mümkün olduğuna sizleri inandırmak istiyorum. Kamusal alan bir toplumu oluşturan tüm bireylere açık sosyal alandır. Yollar, parklar, plaj alanları akla ilk gelenlerdir. Ancak dikkatinizi çekerim, kamusal alan salt bir buluşma mekanı-alanı (shared place) değildir. Nordik ülkelerde her türlü doğal alan bir kamusal alandır ve bu ‘kamusal alana ulaşım hakkı’ olarak tanımını bulur.
- Onun için kamusal alan yurttaşın yaşam kalitesinin arttığı, toplumun her kademesinde çeşitlilik içinde birliktenlik yarattığımız tek yerdir. Bilim adamı Habermas çok yerinde olarak ‘kamusal alan, kamusal yaşamın penceresini aralayarak hareketlendirmelidir” diyor.
Bununla kamu malı kimseyi dışlamaz ve rakip yaratmaz. Birinin kullanımı başkalarının kullanımı üstünde bir kısıt getirmez. Bu deyim şimdi dünya geleni kast anlamında global kamusal mala kadar uzanmıştır.

Kamusal alan yaratma, sosyal ürün üretme, estetiği bir kent yaşam biçimi haline getirme konusu yerel yönetimin öncelikli gündemi olmalıdır.
Zira rant üretmeyi beklemiyor, o her yerde kol geziyor, onu da yok eden tek iksir, değer yaratan projedir, unutmayalım!
Son söze getirirsek, bunun en anlamlısı ‘Demokrasi yeni bir fikir olmalıdır.”

Yeni uçak siftahı Kıbrıs’ a yaptı..


ERDOĞAN’ın başbakanlığı zamanında ısmarlanan dünyanın en gelişmiş teknik ve konfor özelliklerini taşıyan uçak tam da cumhurbaşkanlığı seçimi esnasında Türkiye’ye geldi ve hizmete girdi. Yeni cumhurbaşkanı, yandaşların yeni Türkiye çığırışlarına rağmen eski Türkiye geleneğini sürdürdü ve ilk seferini Kıbrıs’a yaptı.. Bir zamanlar, “yes be annem” yaygaraları ile neredeyse Rum tarafının bir mahallesi yapılmak istenen Kuzey Kıbrıs’ın önemi anlaşılmaya başlandı… Doğu Akdeniz havzasındaki zengin doğal gaz yatakları, münhasır ekonomik bölge hakları bakımından, Kuzey Kıbrıs ve Türkiye için hayati öneme sahip.. , Rumlar, İsrail ve batılı büyük şirketler ile birlikte belirli parsellerde sondaj çalışmalarını uzun zamandan beri yapıyorlar. Erdoğan hükümetleri, bu araştırmalar bakımından başlangıçta hassasiyet gösterdi ama şu anda konu uykuda gibi gözüküyor…Enerji havzası olması ve stratejik özellikleri göz önüne alınınca Kuzey Kıbrıs’ın değeri ortaya çıkıyor. İngilizler, Agratur ve Dikelya askeri üsleri ile bölgeyi tarassut altında tutuyorlar, sonuç olarak, acemi stratejistlerin öngörü çapını aşan hayati konumda bir ada toprağı söz konusu olan...
Yeni cumhurbaşkanı ikinci yurt dışı seferini de Azerbeycan’a yapacak, bu da eski Türkiye adetleri arasında, ama gerekli, Azarbeycan’da transit enerji başlangıcı bakımından hayati öneme sahip… Yeni Başbakan Davutoğlu bir dönem, Azarbeycan’ın neredeyse can düşmanı olan, topraklarını işgal altında tutan Ermeni devleti ile şirinlik protokolleri yaptı, hayata geçirmek için çok uğraştı, Azerbeycan küstürüldü, ama real politik zorladı ve ilişkiler düzeltildi. AKP ‘nin acemilik dönemlerinde yapılan iki büyük dış politika hatasından dönüldü. Erdoğan artık cumhurbaşkanı, Davutoğlu da yapa boza, dış politikayı teorik düzeyden uygulama gerçeğine dönüştürme becerisini edinmiş olmalı… Kaybedilmiş Azarbeycan ve Kuzey Kıbrıs pozisyonlarının Türkiyeye maliyeti çok yüksek olurdu.. Cumhurbaşkanlığının yeni uçağı dış politikanın rotasını değerli yalnızlık menzilinden çıkarma zorunluluğu altında..
Pelin GEZGİN

Başka Uygulamalar alın

CHP: KENDİ-İÇİNDE YAŞAYAN PARTİ

TÜRKİYE olanca sorunuyla, tarihsel sıkntıları ve toplumsal çatışmalarıyla son iki asırdır modernleşme sürecini yaşarken, bu sürecin 'Cumhuriyet' yönünün baskın karakteri seküler bir partide, CHP'de vücut buluyor olsa da, 'CHP nasıl vücut buluyor' sorunu siyasal hayatımızın temel problematik ayağını oluşturur.
CHP, tıpkı filozof Leibniz'in dışa kapalı, camsız-penceresiz ve havasız birimleri monad'lar gibi kendi içine kapalı ve bu 'kapalılığı' üzerinden popüler düzlemde tartışılan bir parti.
CHP yönetimleri ve örgütleri toplumdan kopuk -gerçekten kopuk ki bunun farkında bile değiller- öyle bir monad oluşturmuş ki, bu yapılar için kendi iç-evrenlerindeki hadiseler -delegelikler, adaylıklar, kongre ve kurultaylar- siyaset yaşamının tek gerçeğini oluşturur.
CHP'de siyasetin yani bu anlamda gücün ölçütü şu: Yönetimde ve örgütte ne kadar müessirsin yani Lipset'in deyimiyle ne kadar etkinsin o kadar siyasal nüfuza sahipsin.
Peki halk? Değişen toplum dinamikleri neler? Ya demokrasi? Kadınlar gerçekten ne istiyor? Gençler neler hayal ediyor?
Ya ülke sorunları? Dünya'da neler oluyor?
CHP bu sorulara aday adaylıkları, delegelikler ve kongreler kadar yeterince ve hakkıyla eğilemediğinden, toplumun gerçek ihtiyaçları seçim vaadi dışında örgütte ve halkla ilişkilerde önemsenmediğinden toplum da oyunu vermemeyi tercih ediyor.
Konu bu kadar basit diyebilirim.
Herkesin herkesle hemen dost, arkasından hemen düşman olduğu, dün dostum dediğine bugün arkadan sallayan bu kadar çok insanın olduğu, herkesin her yere her zaman aday olduğu yapıların kurumsal kültürünü demokratikleştirmesi ve istikrarlı bir yapıya evrilmesi mümkün olamaz. Bünyesini demokratikleştiremeyen ve istikrar oluşturamayan bir anamuhalefetin de toplum için ideal bir iktidar alternatifi olması beklenemez.
CHP'nin ve onunla beraber ülkenin içinden geçmekte olduğu sürecin özeti budur.
Kurumlar değil kişiler, ideoloji değil dedikodu, proje değil rant, liyakat değil adamcılık, bedensel ve zihinsel emek değil para, demokratik yarış değil feodal ilişkiler ayan beyan biçimde bu kadar önplanda ise -ki buna kimsenin itirazı olamaz- o kurumun inanılırlığı ve güvenirliğini geçtik, yapabilirliğinden de söz edemeyiz.
Sözü özün, çok sevdiğim Kılıçdaroğlu'nun bile başında olduğu CHP, bugünkü haliyle ve her ilde ve -kimi iyi örnekler azınlıkta- neredeyse her ilçede verdiği görüntülerle toplum için umut olmanın uzağındadır. Bu uzaklık, tespit edilirse, bunun ızdırabı hissedilirse, ülke için ve bu halk için önce iç-alemde devrimsel değişiklikler yapılması gerektiği belki anlaşılır.
CHP; tavır, işleyiş, sorunlar ve süreçleriyle Atatürk'ün değil hala Baykal'ın partisidir. Kılıçdaroğlu Baykal'ın partisini, gerçek bir sosyal demokrat ve halkçı parti yaptığı oranda Atatürk'ün öngördüğü muasır medeniyetle (şu an bunun anlamı bilişim toplumu ve demokrasi) ile örgütünü dönüştürebilir, Türkiye'yi alternatif bir iktidar ile karşı karşıya getirebilir.
CHP'lilerin tek gündemini 'bu yerel seçimler ülke için çok önemli' söylemi adı altında 'aday adaylığı pazarlaması' oluşturuyor..
Devrim, HP'de olmadan Türkiye'de olamayacaktır, AKP de durup dururken ve 'tukaka iktidar' denerek hiçbir yere gitmeyecektir.
CHP yönetimi ve örgütleri; ülke insanını ve demokrasiyi önemsiyorlarsa, Cumhuriyet'in kaderini halka dokunan imam-abilere bırakmak istemiyorlarsa evin içindeki yaşamlarını (delege, aday, kongre ve kurultay pazarlık ve hesaplarını) bırakıp camsız-penceresiz monadlarından dışarı çıkarak 'gerçek dünyayla' karşılaşmak zorundadır.

CHP'nin 'Türkiye rahat bir nefes alacak' sloganı önce CHP'nin camsız-penceresiz evden dışarı çıkıp 'rahat nefes almasına' bağlı diyebilirim. Toplum bunu sahici biçimde görmek ve hissetmek istiyor.


Kurultayda iki seçimin irdelenmesi gerekiyor

CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran’la Lüleburgaz’da karşılaştık. Lüleburgaz Belediyesi’nin yeni belediye meclis toplantı ve sergi salonunun açılışına katılmıştı; yanında Süleyman Çelebi ile eski MEB Bakanı Necdet Tekin vardı. 6.5 milyon TL’ye mal olan böyle tarihi bir mekânın restorasyonunun nasıl yapıldığını komşu ve partidaş belediyeler hiç merak etmez mi? Gelmemeleri ya da görmezlikten gelmeleri ‘kıskançlık’ olarak adlandırılabilir.
Umut Oran, Lüleburgaz’da neredeyse ‘ev sahibi’ gibiydi, hiç oturmuyor yerinde; çarşıyı pazarı gezdi; hanımlarla sohbet etti. Bir ‘karşılığı var’ gibi geldi bize... Zaten onun da, çevresine karşı ‘acul’ bir hali yok. 2015 seçimleri sonrası için çok hazırlıklı izlenimi edindiğimiz bir sohbetti.
Bu arada, “Kurultay gerekli miydi?” diye sorduk; yanıtı şöyle oldu:
“34. Olağan Kurultay’ın üzerinden 25 ay geçti; bu nedenle yapılması kesinlikle gerekiyordu. Ayrıca bu süreçte 30 Mart yerel ve 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı gibi iki önemli seçim geçirdik. Her iki seçimin de masaya yatırılarak sonuçlarının irdelenmesi gerekmektedir. 2015 seçimlerinde farklı bir sonuç alarak iktidar olmak istiyorsak yaptıklarımızı, söylediklerimizi gözden geçirerek seçmenin karşısına yepyeni fikir, eylem ve söylemle çıkmamız gerekmektedir. Bu kurultayda birleşerek güçlenmemiz lazım, bir tek kişiyi dahi küstürme lüksümüz yok. 6 Ok’u özümsemiş, CHP örgütünün vicdanına uygun Atatürk ilkelerine bağlı ileri, sol, sosyal demokrasiyi içselleştirmiş kadroları CHP yönetimine taşımamız gerekmektedir. Bu kurultay sonrasında CHP, 2015 seçimlerinde karanlıktaki Türkiye’ye fener olmalıdır. CHP ya bir yol bulmalı ya yeni bir yol açmalı ama mutlaka 2015 genel seçimlerinde iktidar olmalıdır. Son sözümüz: Evimiz CHP hedefimiz iktidar.

BİLİYOR MUSUNUZ?

-ESKİ CHP İstanbul il başkanı ve PM üyesi Ali Özcan’ın, “İktidardaki zihniyete karşı en güçlü seçenek, yine ve hâlâ CHP’dir. İktidar hedefini gerçekleştirme arzusu ile bilgi, birikim ve deneyimlerimle partime katkıda bulunmak amacıyla” dediğini... ? İstanbul’da bir süredir ‘CHP Sol Kanat’ çalışmaları içinde yer alan gazeteci Necdet Saraç’ın ve CHP’yi yakından inceleyen, eleştirilerini kitap haline getiren Vural Savaş’ın ‘çok sayıda kurultay delegesinin ısrarı üzerine’ çarşaf listeden adaylık için başvuracağını...
-Kanal B önceki programcılarından, gazeteci Tevfik Kızgınkaya’nın LÜLEBURGAZ’dan, Kırklareli İl Başkan Yardımcılığında bulunan Av. Emrah Arslan’ın, milletvekili Turgut Dibek’in karşı çıkmasına karşın PM’ye aday olacağını açıkladığını... 
-CHP’nin 1980 öncesi gençlik ve kadın kollarında yer alan hayatta kalmış üyeleri ile (Prof. Dr. Semih Eryıldız’ın başkanlığında) Genel Merkez’de 15.00’te toplanacaklarını...

MESAJ PANOSU
-GÖZTEPE Okuluma Dokunma İnisiyatifi Türkiye çapındaki okul dönüşümleri ve imam hatipleştirmeye dikkat çekmek ve ‘Okuluma Dokunma’ demek için 5 Eylül Cuma akşamı saat 20.00’de Göztepe Özgürlük Parkı’nda bir etkinlik düzenleyecek.

‘Yeni uçakla yalnızlık menzili’
-ERDOĞAN artık cumhurbaşkanı... Baştan KKTC ve Azerbaycan politikalarında çok yanlışlar yapıldı. Davutoğlu da yapa boza, dış politikayı teorik düzeyden uygulama gerçeğine dönüştürme becerisini edinmiş olmalı artık. Kaybedilmiş Azerbaycan ve Kuzey Kıbrıs, Türkiye’ye maliyeti çok yüksek olurdu... Cumhurbaşkanlığı’nın yeni uçağı dış politikanın rotasını değerli yalnızlık menzilinden çıkarma zorunluluğu altında...
Pelin GEZGİN
-SERDAR Taşçı yazıyor: Bir yıl önce yayınladığım CHP analizim hâlâ geçerliliğini koruyor. CHP: Kendi içinde yaşayan parti.

Yalçın Bayer - Hürriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları