loading
close
SON DAKİKALAR

MEB eğitimde yeni müfredata geçiyor

MEB eğitimde yeni müfredata geçiyor
Tarih: 30.01.2017 - 00:00
Kategori:

Turgut Ünlü: Eğitim sistemimiz değişmelidir. Müfredatlar değişmelidir. Ancak böyle değil. Bu taslak iktidar partisinin tek başına (yandaş bir eğitim sendikası dahil) hazırladığı bir kandırmacadan ibarettir. Taslakta bir ideolojik yükleme kendini hissettir

Eğitim, yaşamda gerekli bilgi ve yeteneklerin sistematik bir şekilde edinilmesidir. Zor ve uzun bir süreçtir. Planlıdır. İstendik ve kasıtlı davranışlar sağlar.
Bu kısa açıklamada da görülüyor ki, eğitim bir ülkenin her şeyidir. Mutlu, sağlıklı, nitelikli insanın yetişmesi kadar, toplumun her açıdan kalkınması, birliği de kaliteli, planlı, ulusal ve çağdaş, demokratik bir eğitimle mümkündür. Kaldı ki burada yalnız örgün eğitimden söz ediyoruz, yaygın, eğitim de son derece önemlidir. Çünkü eğitim yaşam boyu bir süreçtir. 

Hal böyleyken, Gazi Mustafa Kemal Atatürk dönemi dışında ne yazık ki ülkemizde oturmuş, sistematik hale getirilmiş, dönem ve çağın gerektirdiği yeniliklerle ancak eklemlenen bir eğitim sistemi getirilememiştir. Fulbright Antlaşması ile yadellerin karışmasına ve karıştırılmasına bırakılmış olan eğitim sistemimiz, 1950 yılından sonra da siyasetin oyuncağı olmuş, çağın gereklerinden gün be gün uzaklaştırılarak; Laik, bilimsel, çağdaş eğitim yerine çağdışı, hurafelerle dolu bir anlayış hakim kılınmıştır.
Bugün, ülkemizde 14 yıldır aynı siyasi parti iktidardadır. Ama 6 Milli Eğitim Bakanı ve bir o kadar da eğitim sistemi değişmiştir.

Ancak,eğitim ülkemizde hala; 

• Bilimsel, laik ve çağdaş değildir.
• Sınava odaklı bir eğitim sistemi mevcuttur.
• Sistem, öğretmen merkezlidir.
• Planlamadan yoksundur.
• Eğitime bütçeden ayrılan pay yetersizdir.
• 2017 bütçesindeki MEB payı, yatırımdan yoksundur. Ancak çalışanların maaşlarına yetecek kadardır.
• Öğretmen yetiştiren kurumlar kapatılmıştır.
• Ezberci, yetenek ve becerileri ölçmeyen, araştırmayı özendirmeyen denetimsiz bir sistem mevcuttur.
………..
Bu ve bunun gibi sıralanabilecek onlarca nedenle, ülkemiz uluslararası standartlara göre çok gerilerde kalmıştır.
Son açıklanan PISA sonuçları ortadadır. Kanımızca MEB’nı bu hazırlığa iten önemli nedenlerden biri de bu sonuçlar olsa gerekir.
Oysa; Ülkemiz bir Köy Enstitüsü deneyimi yaşamıştır. Bu ele alınıp yeniden eğitime, günümüz koşullarına uygun bir biçimde, bize özgü ve çağdaş bir anlayışla kazandırılabilir,
Öğretmen yetiştiren kurumlar yeniden düzenlenebilir. Uzun vadeli bir programla eğitimin bütçesi ilk sıralara çıkarılarak, anaokulundan üniversiteye oradan yaşama atlayacak bir zincir yakalanabilir. Okul öncesi eğitim de zorunlu yapılabilir,
Gençler, yaşama uyum sağlayabilecek yaratıcı becerilerle donatılabilir. Yerli eğitim endüstrisi yaratılabilir,
Günlük yayın yapan “Ulusal Eğitim TV kanalları” kurulabilir,
İnsan gücümüz planlanabilir, (kalkınmanın, büyümenin en önemli unsuru teknolojiyi geliştiren, uygulayan, kaynakların optimum kullanımını ve organizasyonunu sağlayan insan gücüdür).
Öğrencilerin kişiliklerini geliştirici, toplumun sosyal ve ekonomik ihtiyaçlarıyla uyumlu eğitim politikaları geliştirilebilinir,
Etkili bir eğitim yönetimi ve denetimi gerekleştirilebilir. Kaliteli bir eğitim ve öğretim yapılabilir.…
Öğretmenler, kendi yöneticilerini seçebilir… di
…………
14 yıldır bunların hiçbirine değinilmemiştir bile…

Şimdi soralım; 

• AKP, kasım 2002 de iktidara gelmiştir ve ocak 2017 itibari ile tam tamına 171 ay veya 14 yıl 3 aydır iktidardadır. Bu sürede, Erkan MUMCU, Hüseyin ÇELİK, Nimet BAŞ, Ömer DİNÇER, Nabi AVCI ve İsmet YILMAZ Milli Eğitim Bakanı olmuştur. İlginçtir ki her bakan mutlaka eğitim sistemiyle oynamış ama gelinen sonuçta; OECD , PİSA sonuçlarına göre 70 ülke arasında matematikte 49., okumada 50., ve fen de 52. Sırada olunabilmiştir. Bu büyük başarısızlık neden olmuştur?
• Aynı siyasi partinin mensubu olan bakanların “51 dersin yeni müfredat programı” akıllarına yeni mi gelmiştir?,
• Eğitim sistemimiz yerlerde sürünürken, geleceğimiz olan gençleri yetiştirecek müfredat çalışması eğitimin paydaşlarını içine katarak (öğretmen sendikaları, öğretmenler, veliler, öğrenciler, iş .evreleri, meslek gurup temsilcileri, akademisyenler, üniversiteler,) uzun, planlı, ciddi bilimsel tartışmalarla yapılıp, tüm ulusun görüşüne açılması gerekmezmiydi?
• “Biz kapalı kapılar ardında yaptık sizde 10 şubata kadar görüşlerinizi internet üzerinden bildirin. Bunlara 20 şubatta biz şekil vereceğiz ve 23 şubatta kitapların yazımına başlayacağız.” Demek böylesi önemli bir konuyu ne derece ciddiye almaktır.
• Ne yazık ki, toplumumuzda ciddi bir kutupplaşma , kamplaşma olduğu artık herkesçe kabul ediliyor. Toplum yoruldu. Tam da böyle bir zamanda müfredatlarda İnönü’yü çıkartmak, Atatürk ile ilgili bilgileri azaltmak mevcur kutuplaşma ve kamplaşmayı daha da arttırmaya hizmet etmeyecek midir? Bu çatışmaya dönecek olursa sorumlusu kim olacaktır.
• Müfredat hazırlığı bir uzmanlık içidir, teknik bir konudur. Milli irade meselesi değildir ki akademisyenlere öğretmen sendikalarına, STK lara vb sorulmayan durum velilere, hemde çok kısa bir süre içinde sorulmaktadır.
• Ülkemizin her açıdan en önemli sorunu olan eğitim sorunumuz neden anayas tartışmalarına kurban edilmektedir?
• 15 Temmuz darbe kalkışması neden çocuklarımıza politik yükleme yapılaraqk sanki kurtuluş savaşı yerine koyarcasına müfredat içine sokuşturulmaktadır?
• Hangi çağdaş toplumda gençliğe “cihat” ın önemi anlatılır ki imamhatio ortaokulları için hazırlanan taslak programda 7. sınıflarda temel hak ve özgürlükler ile vatan sevgisi gibi konuların yanına “cihat” ın önemi sokuşturulmuştur?
Sorular çoğaltılabilir….

Ancak, bu gün Türkiye’ye cehalet yönetimi egemendir (Cahil, çevresiyle ilişkiye geçmez, kendisiyle ilgili düşünceleri de değerlendirmez). Bu toplum olma bilincimizle büyük yaralar açmıştır ve açmaktadır da.
Yoksulluk, rasyonel düşünce yeteneğini yok eder.
Cemaat yaşamı; düşünceye, araştırmaya değil itaate ve korkuya dayanır.
Ne yazık ki bu eğitimimize de sirayet etmiş, yukarıda sıralamaya çalışılanlar yerine “dindar, kindar” nesil yetiştirme anlayışı eğitimimizi esir almıştır.
Bu bir yıkım projesidir.
Eğer; Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri dışında, 51 zorunlu derse ait hazırlanan yeni Müfredat Taslak Programı bu yıkım projesini aşmak için getiriliyorsa amenna…
Ancak, bunun izleri görülmemektedir.
• Bu siyasi anlayışın 51 dersin Yeni Müfredat Programı 14 yıl sonra yeni mi akla gelmiştir?
• Bir ülkenin geleceğine yön verecek gençleri yetiştirecek bir müfredat çalışmasını; Akademisyenlere, eğitim sendikalarına, eğitimcilere, veli ve öğrencilere sunularak (hatta tüm meslek grupları temsilcilerine) uzun tartışmalar sonucu uygulamaya konulması gerekmez miydi ?
• Biz kapalı kapılar ardında yaptık, sizde 10 Şubata kadar görüşlerinizi internet üzerinden bildirin. Bunlara biz 20 Şubatta şekil vereceğiz. Ve 23 Şubatta kitapların yazımına başlayacağız. Böylesi önemli konuyu ne dereceye ciddiye almaktır?
Taslakta;
*Akademik bilgi yoğunluğu azaltıldı,
*Ders sayıları (saatleri değil) azaltıldı,
*İçerikler sadeleşti,
Gibi görünüşte pek de itiraz edilmeyecek, ancak içeriğine inildiğinde ciddi tartışma götürür başlıklar yer almaktadır.

Yeni müfredatta Finlandiya Modeli benimsenmiş…
Bu modele birkaç başlıkta bakalım;
• Tüm öğrenciler okula yürüyerek ya da bisikletle gidiyor,
• Okutulacak ders kitaplarını öğretmenler kendileri seçiyor oysa yeni Müfredat programında kitaplar sistemde pek yok,
• Okulun ilk 6 yılında not yok,
• İlk olarak 16 yaşında bir sınava giriliyor,
• Okulun tüm işlerini öğrenciler nöbetleşe yapıyor. Öğrencinin sorumluluk alması için Okulda hizmetli bulundurulmuyor.
• Sınıflarda yaparak, yaşayarak öğrenme modeli uygulanıyor.
• Okul ve sınıflar ev gibi.
• Günlük ortalama 4 saat ders görülüyor,
• Öğretmenler haftada en az 2 saat hizmet içi eğitime katılmak zorunda,
• Öğretmen, master derecesi olanlardan seçiliyor ve gözde meslek,
• Öğretmen olabilmek için 3 aşamalı bir testten (mülakat, ders anlama, ders anlatma) geçiliyor,
• Öğrencilere ödev verilmiyor,
• Bir sınıf hiç ses çıkarmıyorsa, öğrenciler sus-pus oturuyorsa öğretmen soruşturmaya alınıyor,
• Okul kantinlerinde yalnız su, süt, meyve bulunduruluyor.
Buyrun size Finlandiya Eğitim Sistemi…
“Az bilgi çok kazanım” olunca Finlandiya eğitimi olmuyor. Eğitim bir bütün. Onun için biz eğitim sorunumuza topyekün, en baştan (eğitime yeterli bütçeden) başlamalıyız.
Taslakta önemli gördüklerimize gelirsek;
• Yabancı dilde öğrencinin kendini iyi ifade etmesi hedeflenmiş. Bu hem doğru uygulanmalı hem de öğretmenlere gerekli hizmet içi eğitim verilmelidir.
• İnsan Hakları ve Yurttaşlık Dersi, Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi’ni ele alıyor. Bu ve bunun gibi derslerin (Sosyal Vatandaşlık, Dijital Yetkinlik, Anadilde İletişim) uygulanışındaki sorunların aşılmasının nasıl olacağı netleştirilmelidir.
• Hayat Bilgisi Dersinde toplumsal cinsiyet eşitliği anılan değerler arasında olmalıdır.
• Özgür Düşünce ”başlığı içinde yer alan” eğitimin dinselleştirilmesiyle ilgili önermeler çıkarılmalıdır.
• Din derslerinin 1.sınıftan itibaren başlatılması vahim bir hatadır. Din dersleri zorunlu olmaktan çıkarılmalıdır.
• Taslakta, İlkokul 1.sınıf Hayat Bilgisi Dersi ve Orta Öğretimde Sosyal Bilgiler dersinden Atatürkçülük konuları çıkarılmıştır. Bu yanlıştan dönülmelidir.
• 6. Sınıf Sosyal Bilgiler dersinde yer alan “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” 1.sınıftan itibaren anlatılacaktır. Bu konu taslaktan çıkarılmalıdır.
• Lise son sınıf Biyoloji müfredatında yer alan “Hayatın Başlangıcı ve Evrim” ünitesi tamamen eğitim programından çıkarılmıştır. Bu anlayış bilime aykırıdır. Ve Ünite geri konmalıdır.
• Tarih kitaplarında 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayraıma alternatif etkinlik olarak gerçekleştirilen. Kut’ûl Amare’ye bu şekilde yer verilmemelidir.
• STEM eğitimi ve yaklaşıma ait eylemler, fen bilimleri ve mühendislik adı altında 4. Sınıftan 8. Sınıfa kadar son ünite olarak yer alıyor. Oysa bu bir yaklaşımdır, ünite olarak ele alınmaamlıdır. “fen ve mühendislik konularının birleştirilmesi doğru değildir.”
• Taslakta değerler eğitiminin karşılığı net değildir, belirginleştirilmelidir.

SONUÇ VE İSTEM

Evet… Eğitim sistemimiz değişmelidir. Müfredatlar değişmelidir. Ancak böyle değil. Bu taslak iktidar partisinin tek başına (yandaş bir eğitim sendikası dahil) hazırladığı bir kandırmacadan ibarettir. Taslakta bir ideolojik yükleme kendini hissettirmektedir.
Bu yanlıştan ivedilikle dönülmelidir. Aksi halde harcana tüm çabalar boşa gidecek ama ne yazık ki olan yine ülkemize, geleceğimiz olan gençlere olacaktır.
Yıllardır her alanda geçerli olan “Ben yaptım oldu” anlayışı isteriz ki böylesi bir alanda olmasın.

Turgut Ünlü / Eğitimci





ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları