loading
close
SON DAKİKALAR

Mehveş Evin: Büyük cehalet mi büyük çaresizlik mi?

Mehveş Evin: Büyük cehalet mi büyük çaresizlik mi?
Tarih: 27.10.2017 - 00:00
Kategori:

Mehveş Evin: İsterseniz zır cahil olun, çoğu gazeteci ve yöneticinin ‘FETÖ’ veya ‘darbe teşebbüsü’ ile bağlantılandırarak hapse tıkılmasını açıklayamazsınız.

Meslektaşım Aslı Aydıntaşbaş’ın Cumhuriyet’te yayımlanan ‘Büyük Cehalet Teorisi’ başlıklı yazısı beni düşündürdü. Baskı ortamının giderek artmasıyla ilgili iki öne çıkan teoriden bahsediyor Aydıntaşbaş: ‘Büyük Kötülük’ (Türkiye’deki tüm özerk nefes alanlarının bilerek, isteyerek yok edilmesi) ve ‘Devleti kuşatma’ (Avrasyacıların Gülen cemaatinden boşalan yerleri doldurup Erdoğan’ı kuşatması) teorisinin yanı sıra üçüncü seçeneğin ‘Büyük cehalet teorisi’ olduğu fikrini ortaya attı.

Buna göre yeni kadrolar, “Dünyayı, siyaset literatüründe ‘Hobbesin’ denilen darül harp hali olarak görüyorlar. Ve bu bitmeyen harp durumunda gazetecileri, STK’leri, sivil toplumu, muhalifleri ‘iç düşman’ olarak tanımlıyorlar. Yani gerçekten komplo teorilerine inanıyor, Büyükada’daki hak savuncularının, muhalif gazetecilerin tutuklanmasının ‘hak’ olduğuna inanıyorlar.

Üç teoride de gerçeklik payı var, ancak resmin tamamını ve bu tuhaf harp halinin psikolojisini anlamak için yeterli değil. ‘Teori’ demek iddialı olur, ama dördüncü bir seçenek daha var:

Baskının bu kadar artırılması, mantık ve vicdan sınırlarının zorlanması ve aşınması, hukukun ayaklar altına alınması, ‘Büyük çaresizlik’in tezahürü...

YIKIMA ODAKLI SİYASETİN SONU

Her ne kadar ‘cehalet’ medyadan kamuya, kurumların her hücresinde hakimiyet kazansa da yapılanların ne kadar absürt, haksız, hukuksuz olduğunu o kadroların dahi görebildiğine, kalplerinde hissedebildiğine inanıyorum.

İsterseniz zır cahil olun, çoğu gazeteci ve yöneticinin ‘FETÖ’ veya ‘darbe teşebbüsü’ ile bağlantılandırarak hapse tıkılmasını açıklayamazsınız.

Benzer şekilde, Büyükada’da hak savunucularının yaptığı gizli olmayan toplantıdan bir ‘darbe plancıları’ hikayesi çıkarabilmek ya da şeffaflığa, demokrasiye olan inancı, bu yöndeki çabaları gün gibi ortada olan Osman Kavala’ya atfedilen ‘suç’lara hakikaten pek az insanın gerçekten inandığını düşünüyorum.

Bu isim ve kurumlar bazen mafya figürleri, bazen cibiliyetsiz medya tarafından hedef gösteriliyor, yalan haberlerle karalanıyor, birbirinden abuk suçlamalarla hapsi boyluyor... Çünkü yürütülen siyasetin gidebileceği bir yer kalmadı. Yapılan hukuksuzluklar artık her kesime değiyor. Anketlerde ‘taban’ın hoşnutsuzluğunun büyüdüğü ve kan kaybının yaşandığı ortaya çıkıyor. Uluslararası camiada tam bir ‘Kabile devleti’ algısı yaratıldı. Peş peşe ekonomik, hukuki, siyasi yaptırımlar geliyor. Sıkıştıkça sıkışıyor ‘yeni Türkiye’. Bu yüzden kendi etrafında daireler çiziyor, dış politikada tutarlı olamıyor, devamlı yeni düşmanlar ediniyor.

Yani ‘işler’ sanıldığı gibi güllük gülistanlık değil. AK kadrolarda çaresizlik ve endişe büyüyor, çünkü inandırıcılıktan uzak, yapıcılıktan ziyade yıkıma odaklı bu siyaset herkeste, her an alaşağı olabilirim duygusunu uyandırıyor. (bkz: Belediye başkanları krizi)

NAZİLER CAHİL MİYDİ?

Korku atmosferini her daim canlı tutmak kolay iş değil. Yeni düşmanlar, yeni günah keçileri yaratmak gerekiyor ki herkes, tepesinde bir kılıcın sallandığına inansın ve gıkını çıkaramasın.

İşte bunun üzerinden varolma savaşı veriliyor. Çoğunun yetersizlikleri (liyakat sorunu) ve itilmişlikleri (eski Türkiye sendromu), rüyalarında bile zor görebilecekleri pozisyonlara geldiklerinde o statüyü elde tutmak için gücü kötüye kullanmayla sonuçlanıyor.

O iğrenç manşetleri atanlar, yalan haberleri yazanlar bilmiyor mu işin aslını, esasını? Mahkemelerde o kararları veren adli yetkililer, hiç mi hukuk bilmiyor? İşkence ve usülsuzluğa başvuran emniyet güçleri, bilmiyor mu aslında yanlış yaptıklarını?

Azınlık hariç, bal gibi biliyorlar.

Ama battı balık yan gider, bir kez tam biat yoluna girilmiş... Şimdi hangisi kalkıp maaşından, pozisyonundan vazgeçebilir? Hangisi eleştirmeye, başka bir bakış açısı göstermeye cesaret edebilir? Etmeye kalkan bertaraf olmakla kalmıyor, bir ‘gizli tanık’ ifadesiyle allimallah ‘FETÖ’cü diye hapse tıkılmak var. Hiç kimse için çıkış kolay değil. En kolay ve kendilerine göre en ‘güvenli’ yol, kraldan çok kralcılık yapmak.

Kanımca yapılanların yanlış olduğunu, er ya da geç duvara toslanacağını anlamak için ‘dünyayı tanımaya, bilmeye’ pek de gerek yok. Ortalama zekası olan bir insan, çemberin giderek daraldığını, katkıda bulunduğu bataklıkta kendisinin de gün gelip kurban olabileceğini anlama yetisine sahiptir.

Nasyonal Sosyalizm, cunta yönetimleri veya Komünizm adı altında işlenen suçlara dahil olan kadroların ‘sorunu’ cehalet değildi. Ama ‘paçayı kurtaracakları’na inandıkları sürece el yükseltip liderlerinden daha acımasız, kindar olabildiler.

Eski Türkiye ayarlarına dönen ‘Yepisyeni Türkiye’nin sorunu da bu.

...................

Not: Stanley Milgram deneylerinde, normal insanların otoriteye nasıl boyun eğdiği incelendi. Videolar bu linkte:

Kitap önerisi: Diktatörlüğün Psikolojisi, Fathalı M.Moghaddam, 3P Yayıncılık. Bu kitabın yazarı profesör, 2013'teki ABD gezisinde Emine Erdoğan'a hediye etmişti.

Mehveş Evin: Artı Gerçek 

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları