loading
close
SON DAKİKALAR

Yalçın Bayer: Bu ihaleler devlet sırrı mıdır?

Yalçın Bayer: Bu ihaleler devlet sırrı mıdır?
Tarih: 18.10.2017 - 00:00
Kategori:

Yalçın Bayer: TBMM’de Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan hakkında gensoru verildi. Oylamada gensorunun gündeme alınması reddedilirken bakanlık hakkında vahim iddialar ortaya atıldı.

TBMM’de Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan hakkında gensoru verildi. Oylamada gensorunun gündeme alınması reddedilirken bakanlık hakkında vahim iddialar ortaya atıldı.
Parti grubu adına konuşan CHP’nin ekonomi kurmaylarında Faik Öztrak, Karayolları’nın pazarlık usulüyle açtığı 63 ihalenin 56’sı ‘doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi’ istisnasıyla gerçekleştiğine dikkat çekti. Bu istisnaya göre açılan ihalelerin toplam tutarı 12 milyar 599 milyon 319 bin 428 lira, 77 kuruş olduğunu söyleyen Öztrak, “Türkiye’de bu yıl içinde herhangi büyük bir doğal afet mi oldu? Yoksa bu yıl ABD’yi harap eden Harvey ve İrma kasırgaları bizim sahillere uğradı da biz mi bilmiyoruz?” diye sordu. Öztrak, 2017’de her 100 liralık ihalenin 36 lirasının iktidara yakın bir işadamına verildiğini kaydetti.
Öztrak, gensoru ile ilgili olarak TBMM’de yaptığı konuşmayı dün internet sitesinde 25 madde halinde sıraladı. Satır başları şöyle:

AKP iktidarı 2003’ten bu yana 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nu 42 kez değiştirdi. AKP her dört ayda bir ihale kanununu değiştirerek kanuna uymak yerine, kanunu kendisine uydurdu. İhale Kanunu’nun 18. maddesine göre üç ihale yöntemi var; 1- Açık ihale usulü, 2- Belli istekliler arasında ihale usulü, 3- Pazarlık usulü. İhale Kanunun 5. maddesinde ise kamunun yapacağı ihalelerde uygulanması gereken temel yöntemlerin ‘açık ihale’ ve ‘belli istekliler arasında ihale’ olduğu açıkça belirtiliyor. Pazarlık usulü ile ihale ise çok özel koşullarda uygulanabilecek istisnai bir yöntem. İdare ancak bu özel koşullarda pazarlık usulü ile ihale açabiliyor. Özel iznin, son dönemde iktidar tarafından suistimal edildiği görülüyor Kamunun bu yöntemle yaptığı ihalelerin tutarı 2016’da %86 artarken; bu yılın ilk altı ayında pazarlık usulüyle yapılan ihalelerin tutarı, geçen yılın aynı dönemine göre, %175 artarak 16,8 milyar TL’ye sıçramış. En çok ihale yapılan kurum ve kuruluşların Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığına bağlı olduğu dikkat çekiyor. Bu yılın ilk 9 ayında sadece Karayolları’nın ‘pazarlık usulüyle’ gerçekleştirdiği yapım ihalelerinin tutarı; 13 milyar 577 milyon 486 bin 731 lira ve 83 kuruş. Yani eski parayla yaklaşık 14 katrilyon TL.
Öztrak, ihalelerin verildiği iktidara yakın bu müteahhidin adını açıklamıyor. Bu müteahhidin 2017 yılında aldığı her 100 liralık ihalenin neredeyse 36 lirasının, ihale kanunu istismar edilerek verildiğini anlatıyor ve şöyle diyor:
“Ulaştırma, Haberleşme ve Denizcilik Bakanlığının her nedense açtığı ihalelere devlet sırrı muamelesi yapma gibi bir alışkanlığı var.”
Adrese teslim ihaleler bir devlet sırrı mıdır?

ÖZTUNÇ DEVR-İ MAHZUNİ’Yİ YAZDI

ESKİ RTÜK üyesi olan, CHP PM üyesi, gazeteci Ali Öztunç’un, 2002’de vefat eden Ozan Mahzuni Şerif’i ‘Devr-i Mahzuni’ (Doğan Kitap) adlı belgesel kitabında anlattı. Mahzuni’nin cenazesi, Hacıbektaş’ta İlhan Selçuk, Turhan Selçuk ve Fikret Otyam’la yatıyor.
Öztunç, ”20 binin üzerinde şiir, 450 civarında plak ve albümü olan hemşehrisi Mahzuni Şerif’in gelecek nesillere aktarılması gerekiyor. Oğlu Ali ve eşi Fatma Ana ile böyle bir kitap yazmaya karar verdik.
Aşık Veysel, Mahzuni Şerif’i asrın Pir Sultan’ı olarak tanıtıyor. Bizim de görevimiz böyle büyük bir ozanı gelecek nesillere taşımak olmalıdır. Bu amaçla ailesi özel arşivini bana açtı, arkadaşları, yakınları ve dostları ile kendi röportajlarından yararlandık. Sonuçta bu kitabı hazırladım.”
Kitapta, ‘Amerika katil’ türküsünün nasıl ortaya çıktığı yer alıyor. Türkiye’nin tüm liderlerine türkü yazmış; bir tek Ecevit hariç... Demirel’e çok ağır türküler yazmış. Denizlerin idamı üzerine ‘erim erim eriyesin’ demiş Nihat Erim’e. İlhan Selçuk ve Yılmaz Güney ile dostluğunu yazdım... Hapislere girmiş, işkenceler görmüş, ama hiç yılmamış ve hep doğruyu söylemeye devam etmiş. Bugün sanatçılara bakıyoruz; en ufak bir baskı üzerine hemen kaçacak delik arıyorlar. Yeni kuşağın da Mahzuni’yi tanıyarak biraz ders almasını istedik.”

KİTAPTA neler anlatılıyor:
- Şerif Cırık nasıl Mahzuni oldu?
- Mahzuni Şerif, ordudan neden atıldı?
- Eşi Fatma’yı kaçırırken hangi ünlü ozan ona yardım etti?
- “Bana dönek demiş itin biri” türküsü Abdullah Çatlı için mi yazıldı?
- “Dom dom kurşunu” türküsü bir ağıt mı, halay mı?
- “Yuh yuh” türküsünde kime “yuh” dedi?
PANO
- 20 Ekim Melih Gökçek’in doğum günü... Bence istifasını doğum günü de verebilir. En uygunu da budur. Yakup 

ÖNAL

-AKP’de FETÖ temizliği yargıya yaptırılmıyor. İşin ucu nereye varır belli olmaz diye... Bunu doğrudan Erdoğan ve işine geldiği kadarıyla yapıyor! O.F.E.

RAHMETLİ SÜLEYMAN DEMİREL BAYKAL İÇİN NE SÖYLEMİŞTİ

2004 yerel seçimleri sonrası, CHP’nin kazandığı belediyeleri kutlamak için düzenlenen programın bir bölümünü uyguluyoruz. Bu kez Muğla’dayız. Bodrum, Milas, Muğla Merkez ve beldeler derken, gecenin ilerlemiş saatlerinde Parti otobüsü ile Marmaris’e doğru yol almaktayız.
Deniz Bey, otobüsün önündeki yerinde oturuyor. Kendisiyle özel konuşmak isteyenlerle görüşmüş, günün değerlendirilmesi yapılmış. Daha sonra, oradan buradan konuşulmaya başlanmışken söz bir ara, Sayın Demirel’in geçmişteki bir Muğla ziyaretinden akılda kalan ilginç diyaloglara geldi dayandı.
İşte o anda, Sayın Demirel’in geçmişte benimle yapmış olduğu bir telefon konuşmasını, Deniz Bey’le paylaşma zorunluğunu hissettim. Aslında bu, oldukça gecikmiş bir bilgilendirmeydi. Bunun temel nedeni ise yanlış anlaşılma olasılığının, o zamana kadar, kendi iç dünyamda ağır basmasıydı.
Konu şuydu:
2002 Genel Seçimlerinin hemen ertesi, Ankara’da evimizin bahçesinde kimi dostlarla, birlikte milletvekili seçilmemizi kutluyoruz. Meclis henüz açılmamıştı.
Evdeki yardımcımız, heyecanla koşarak yanıma geldi ve Cumhurbaşkanı’nın telefonda benimle konuşmak istediğini söyledi. Şaşırmıştım. O zamanki Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet N. Sezer’i tanıyordum, ancak beni evimden telefonla arayacak kadar bir hukukumuz oluşmamıştı. Derhal eve girip telefonu aldım, karşımdaki özel kalem görevlisi; “Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel’i bağlıyorum”, demez mi?
Sn. Demirel ile 1987-1991 yıllarını kapsayan 18. Dönem Millet Meclisinde birlikte bulunmuştuk. O, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı idi, ben ise SHP Tekirdağ Milletvekili. Aramızda oldukça anlamlı ve ciddi bir dostluk oluşmuştu.
Sayın Demirel hemen söze girdi. Kendine özgü üslubu ile milletvekili seçilmemi kutluyordu. Beni sürekli izlediğini, bu kez ön seçimin çok zorlu geçtiğini, ancak seçimde müthiş bir çalışma yaptığımızı, önümüzdeki parlamento döneminde Türkiye’nin önemli sorunlarla karşılaşacağını ve bizi büyük sorumlulukların beklediğini vb. anlatıyordu. Ben de ilgisine teşekkür etmeye ve kendisiyle konuşmaktan duyduğum kıvanç ve mutluluğu dile getirmeye çalışıyordum.
Konuşmanın biteceğini sandığım bir anda Sn. Demirel, şöyle bir diyalog başlattı:
“Sn. Tütüncü, yanlış anlaşılmayacağımı umarak size bir şey söylemek istiyorum.”
“Rica ederim Sn. Cumhurbaşkanım. Buyurun dinliyorum.”
“Deniz Baykal’a sahip çıkınız!”
Şaşırmıştım.
“Sn. Cumhurbaşkanım, ben zaten Deniz Bey’le siyaset yapıyorum. Hiç ayrılığımız olmadı ki.”
“Biliyorum, biliyorum. Bakınız aziz kardeşim! Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin önüne çok daha büyük sorunlar çıkartılacak. Deniz Bey’in Cumhuriyet Halk Partisi’nin başında olması, Türkiye’nin geleceği açısından da zaruridir. Çünkü bir tek O kaldı!”
Konuşmamı sadece Deniz Bey değil, otobüste bize yakın oturan arkadaşlar da sanırım dikkatle dinliyorlardı. Devam edecektim, ancak Deniz Bey konuşmamı kesti ve şöyle sordu:
“Enis! Ne dedi ne dedi?”
“Bir tek O kaldı, dedi.”
Deniz Baykal: Vay bee...! Enis TÜTÜNCÜ-Tekirdağ eski milletvekili

İMAR DEĞİŞİKLİKLERİNE DEVAM

KADİR Topbaş görevden alındıktan sonra Mevlüt Uysal döneminin ilk gündemi, 2014 nisan ayından itibaren gelen en az gündem sayısı oldu. Ekim 2017 gündemi 87 bunun kahir çoğunluğu 65 imar komisyonuna havale ile yine şampiyon!
Ancak Kadir Topbaş’ın dönemine baktığımızda 7186 gündem sayısı yaklaşık 5444 imar komisyonuna ortalama aylık gündem sayısı 190.
Bugünkü gündem 87 neredeyse yarı yarıya bir düşüş var. Böyle gider mi? Gitmeyeceği hafta içinde İBB Meclisi’nde görüşülen rapor sayısında ortaya çıktı. 10-13 Ekim tarihleri arasında görüşülen dosya sayısı 185 imar ile ilgili olmlak üzere 124 adet.
Kadir Topbaş’ın istifa ettiği eylül ayında hafta içinde görüşülen imar ile ilgili dosya sayısı 129 neredeyse aynı.
CHP İBB grubu 38 adet imar dosyasına red oyu verdi, değişen bir şey olmayacağı rakamlardan ortaya çıkıyor.
Mevlüt Uysal Bakan Özhaseki’nin söylediklerinden ders mi aldı yada Başbakanın belediye başkanlar istişare toplantısında söylediği gibi ‘belediyelerde en az görüşülecek dosya imar değişiklikleri olması gerektiği’ni söylemesi fayda etmedi mi?

BÜYÜKADA İSKELESİ NE YAPILMAK İSTENİYOR

TDİ AŞ ve İBB arasında 19.10.2006 tarihinde imzalanan protokol gereği tarihi Büyükada iskelesi İBB’nin tasarrufuna geçirilmişti.
Bu tarihe kadar TDİ AŞ’nin kontratlı kiracısı olan iskele içindeki işletmeciler, İBB’nin bilinçli olarak kontrat yapmaması sebebiyle yıllardır yasal olarak işletmeciliğini yaptıkları dükkanlarında işgalci durumuna düşürülmüşlerdi.
Son on yıldır İBB elindeki yetkiyi Demoklesin Kılıcı gibi kullanarak, noter ihtarnamesi marifetiyle ecrimisil bedeli almak kaydyla kiracı-mal sahibi ilişkisini bu günlere taşımıştır.
İBB’nin dükkan işletmecilerine gönderdiği son ihtarname gerçek niyeti ortaya çıkarmıştır. Amaç tadilat bahanesiyle (bahane diyorum çünkü dükkan içlerinde keyfe keder boya badana dışında tadilata gerek yoktur. Kaldı ki dükkan sahiplerinin kiracılık hakları saklı kalmak kaydıyla boya badana yapılmasında bir sakınca yoktur.) tüm işletmecileri kapı önüne koyarak yerlerine yandaşlarını yerleştirmektir.
Yakın gelecekte İstanbul çıkışlı tüm yolcu motorları ve vapurların sadece tarihi Büyükada iskelesinden giriş yapabileceği, Tarihi iskelenin adeta Büyükada’nın ana giriş kapısı haline geleceğinden öneminin bir hayli artacağı aşikardır. Bünyesinde on bir bağımsız dükkan, açık kapalı yolcu bekleme alanları ve üst katında büyük bir salon bulunduran böylesine stratejik bir iskelenin tamamıyle siyasi bir partinin kontrolü altına alınmak istenmesinin ne anlamı olabilir? Fazla düşünmeye gerek yok amaç belli: Yaz aylarında hergün binlerce insanın giriş yaptığı alana sahip olma avantajını kullanarak propaganda alanı yaratmak.
Büyükada halkı olarak iskelemizin tarihi ve sosyal yapısının bozulmasına izin vermeyeceğimizi, iskele içinde yıllardır bizlere hizmet veren işletmeci dostlarımızın yanında olduğumuzu beyan ederiz. Avni KURTULDU

DENETİM SADECE MUHALEFETİN BELEDİYELERİNE Mİ OLMALI

AKP, ana muhalefet belediyelerinin icraatlarını mercek altına almış ve ‘teftiş’ yapmak üzere harekete geçmiş. HDP’li belediyelerin, neredeyse kısm-i azamisi, kayyıma devredilmiş vaziyette.
İçişleri Bakanlığının, gönderdiği müfettişler vasıtası ile, özellikle; ihaleleri ve imar uygulamalarını denetlemeyi hedeflediği, haberleri dolaşıyor.
Muhalif belediyelere müfettiş denetimini yoğunlaştırmanın, AKP’li belediyelerin ‘görevlerini bıraktırılması’ ile bir ilgisi olabilir mi?
AKP, yenilenme sürecine girdiğini ilan etti ve işe ihale ve imar uygulamaları bakımından, ‘siyasi rant’ın ana kaynağı olan, İstanbul ve Ankara belediyelerinden başladı.
Gayr-ı ihtiyari, akla gelen ve siyasetin olağan akışına göre sorgulanması gereken; İstanbul Büyükşehir Belediyesine (ve adı geçen diğer belediyelere) de aynı mahiyette teftişler için, müfettiş gönderilip gönderilmediği ve eğer gönderildi ise, görevden el çektirmenin, anılan icraatlardaki şüpheli işlemler nedeniyle mi gündeme geldiği hususudur.
Kamu kaynaklarının şeffaf yönetimi ve kurallar hakimiyetinin sağlanması, yöetimde teftişin ağırlığı ile mümkündür.
Osmanlı ıslahat dönemlerinden bu yana teftiş önemli bir kamusal yönetim fonksiyonudur.
Anayasa m.112 gereği; her bakanın, kendi yetkisi içindeki, işlerden ve emri altındakilerin eylem eylem ve işlemlerinden sorumludur.
Anayasa Mahkemesi 2005/145 E. sayılı kararında, “..Hukuk devleti olmak, yönetilenlere hukuk güvencesi sağlayan bir düzen kurmaktır... Bu bağlamda hukuk devleti, her dilediğini yapamayan, kendisini hukukla bağlı sayan ve tüm yetkilerinin sınırının hukuksal kurallarla belirlendiği Devlettir” hükmüne varmıştır.
Yine Anayasa Mahkemesi 2004/54 E. sayılı, ‘kanun önünde eşitlik ilkesi’ hakkındaki kararında;, “....aynı durumda olan kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır” görüşünü, kararına dayanak yapmıştır.
Sonuç olarak, muhalif belediyelere uygulanan denetim ve sonuçları, bütün belediyeler için geçerli olmalıdır.

Nezihe TANYELİ

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları