loading
close
SON DAKİKALAR

Yıldırım espri mi yaptı, bilinçaltı dışarı mı vurdu?

Yıldırım espri mi yaptı, bilinçaltı dışarı mı vurdu?
Tarih: 27.10.2016 - 00:00
Kategori:

Can Ataklı; Çanakkale Köprüsü ile ilgili açıklamalar yaparken 'Çanakkale geçilmez, tarihte kaldı. Çanakkale geçilir, her türlü geçilir hale geliyor. Denizden geçiliyor, havadan geçiliyor, şimdi karadan da geçilmiş olacak' deyiverdi.

BAŞIMDAN GEÇENLER

ARKADAŞIM: “VALLAHİ BİLLAHİ BURADAYDI” KOMŞULAR: “GÜNDÜZ BURASI BOŞALMIŞTI”

Önceki gün yazdığım “Erdoğan o gece Marmaris'ten mi geldi?” başlıklı yazım tahminimin de ötesinde ilgi gördü.
Yazıdan sonra “resmi” bir tepki gelmedi ama üç önemli konuşma yaptım.
Birincisi İstanbul Erkek Lisesi'nden yatakhane arkadaşım, yani 48 yıl öncesi, Ercan Güneştutar'dı.
Ercan yıllar önce Marmaris'e yerleşti, önemli bir Marina'nın müdürlüğünü yapıyor. Siyasete de merak sardı, AKP'nin Marmaris İlçesi'nde teşkilatlanma sekreteri aynı zamanda.
Dün aradı ve “Can ne yaptın yahu?” dedi. “Hayrola” dedim. “Nasıl yanılırsın bu kadar Cumhurbaşkanımız o gece buradaydı, 23.30 sıralarında helikoptere binip gitti. Ondan sonra da askerler geldi” dedi.
Ercan Güneştutar o gece hareketlenme olduğunu öğrenince hemen Cumhurbaşkanının kaldığı otele gittiklerini söyleyerek “Orada bazı gazeteciler de vardı. Erdoğan önce onlara konuştu. Ancak bu görüntüler internet erişimi kesildiği için aktarılamadı, daha sonra telefonla televizyonlara bağlandı” dedi.
Ardından da “Cumhurbaşkanı gittikten sonra üç helikopterin otele geldiğini öğrenince yine oraya koştuk, askerler helikopterden ateş açarak indiler ama Erdoğan'ın gittiğini öğrenince apar topar orayı terk ettiler” diye konuştu.
“Tamam da Ercan” dedim, “benim zaten asıl kastım başka, bu darbenin önceden bilindiğini düşünüyorum, normal zamanda binin üzerinde korumayla gezen Erdoğan darbenin bastırıldığını bilmiyor olsa açık hedef haline gelecek biçimde uçağa biner mi?” diye sordum. Ercan da “Onu bilemem ama vallahi de billahi de buradaydı, İstanbul'a buradan gitti” diye yineledi.
Daha sonra Erdoğan'ın oteline hemen komşu bir sitede olan eski bir aile dostum aradı. “Can” dedi “O gün buradaydık, evet buraya helikopterler indi ama o sırada saat 15.30'du” dedikten sonra devam etti; “Zaten otel boştu, yani Erdoğan'dan başkası yoktu. Saat 15.30'da üç helikopter indi. Herkes çok telaşlıydı. Helikopterlerin motoru hiç susmadı. Sonra pek çok kişi bu helikopterlere bindi ve gitti?”
Ben de bunun üzerine “Peki gece ne oldu?” diye sordum. Onu da şöyle anlattı; “Televizyonlardan darbe haberlerini izliyorduk. Bir anda büyük gürültüyle helikopterler indi. Sonra bazı silah sesleri duyduk, ardından helikopterler gitti..”
Bu şaşırtıcı geldi bana. “Silah seslerinden az önce başka helikopter geldi mi?” diye sordum. “Kesinlikle yoktu, duymamamız mümkün değil, çünkü müthiş bir gürültü çıkarıyorlar” dedi.
Üçüncü konuşmam ise pazartesi gecesi Habertürk'te katıldığım programın diğer konuğu Mete Yarar ile oldu.
Reklam arasında “Yarın çıkacak yazımda Erdoğan'ın Marmaris görüntülerinin neden yayınlanmadığını sorduğumu” söyledim. Mete Yarar “Var o görüntüler ben izledim” dedi.
Ben de “Neden yayınlamıyorlar o zaman?” diye sorunca “Bilmiyorum belki aile olarak o görüntüleri istemiyorlardır” karşılığını verdi.
Sonuç; burada önemli olan Erdoğan'ın o gece Marmaris'ten gelip gelmediği değil. Benim o geceden bu yana yaşadıklarımızdan edindiğim izlenime göre darbe girişimi çok erken saatlerde başladı ve bastırıldı. Ancak “darbeyi bastırdık” demenin inandırıcı olmayabileceğini ve daha sonra hesap sorulmasının zorlaşabileceğini düşünen iktidar durumdan haberi olmayan bazı askerlerin sokağa çıkmasına göz yumdu. Arkalarında bütün ordunun olduğunu zanneden bu askerler kısa süre sonra neye uğradıklarını şaşırdılar ama artık iş işten geçmişti.

ŞAŞIRDIM

YILDIRIM ESPRİ Mİ YAPTI, BİLİNÇALTI DIŞARI MI VURDU?

Başbakan Binali Yıldırım “çok çok düşük profilli” Başbakanlık görevini sürdürüyor. Sarayı rahatsız edecek hiçbir hamlesi yok. Son derece uyumlu biçimde “fiili durum”u idare ediyor.
Yıldırım'ın bu tutumu yandaş medyada büyük takdirle karşılanıyor.
Binali Yıldırım'ın akıllarda kalan en önemli özelliği “espri” de yapması. Başbakanlığı aldığı gün kendisinin bile “komik miydi bu?” diyerek anlattığı fıkra hâlâ konuşuluyor.
Yandaş medyada “ne güzel, uyumlu, esprili bir başbakanımız var, halk da çok seviyor” diyerek şişirirken Yıldırım esprinin dozunu biraz artırdı galiba.
Çanakkale Köprüsü ile ilgili açıklamalar yaparken “Çanakkale geçilmez, tarihte kaldı. Çanakkale geçilir, her türlü geçilir hale geliyor. Denizden geçiliyor, havadan geçiliyor, şimdi karadan da geçilmiş olacak” deyiverdi.
Bunu espri olarak mı yaptı yoksa bilinçaltının bir dışa vurumu muydu, anlayamadım.
“Çanakkale geçilmez” sözü 1918'de dünyanın en büyük donanmalarının Mustafa Kemal'in de aralarında bulunduğu bir avuç kahramanın insanüstü direnişi karşısında yenilmeleri üzerine söylenmiştir.
Şimdi bu sözü alıp da “Çanakkale Boğazı'nın bir köprü ile geçilecek olmasına” monte etmek espri olarak kabul edilse olmaz gülünecek bir tarafı yok.
Eğer bir bilinçaltının dışa vurumuysa pek fena.
Yıldırım'ın espri uğruna “gaf” yapmış olabileceğini kabul etmek istiyorum.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

YARGI YENİ BİR SUÇ İCAT ETTİ; “FETÖ'CÜ GİBİ KONUŞMAK”

Cemaatin kalkıştığı dinci faşist darbe girişiminden bu yana özellikle televizyon tartışmalarında yandaşlar başları sıkıştıkça “Tam da FETÖ'cüler gibi konuşuyorsunuz” diye sizi susturmaya çalışıyorlar.
Darbe girişimini irdelerken diyelim ki “17-25 Aralık'a” atıfta mı bulunuyorsunuz yerlerinden fırlıyorlar “O cemaatin darbe girişimiydi” diyorlar.
“Suriye politikası yüzünden Türkiye kendini ateşe attı” mı diyorsunuz “FETÖ'cülerin ağzıyla konuşma, onlar Türkiye'yi uluslar arası mahkemelerde yargılatmak istiyorlar” diye saldırıyorlar.
Erdoğan'ın “Ne istediler de vermedik” sözünü hatırlattığınız an “Bunlar sadece FETÖ'cülerin işine yarıyor” diye çırpınıyorlar.
Sonuçta iktidara yönelik her eleştiri “FETÖ'cü ağzı” olarak nitelendiriliyor. Hani FETÖ'cü biri “iki kere iki dört eder” dese ve siz de “evet dört eder” deseniz bile başınıza gelecek şey aynı.
Yandaşlarla bu atmosferde tartışmak neyse de konuya yargının da böyle yaklaşması çok can sıkıcı.
Erdoğan'ı eleştirdiği için yandaşların oklarına hedef olan ve onların arzusu ile hakkında soruşturma açılan AKUT Başkanı Nasuh Mahruki “FETÖ'cü ağzıyla konuştuğu” suçlamasıyla tutuklanmak istendi.
Savcı tutuklanma istemine bunu yazdı. Neyse ki hakim sağduyulu çıktı da Mahruki tutuklanmaktan kurtuldu.
Söyleyince kızıyorlar ama “korku imparatorluğu” böyle bir şey. Ağzınızdan çıkacak her kelime, Erdoğan'ı ve iktidarı korumak için kalkan olanlar tarafından “suç unsuru” olarak kabul edilebilir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

“DARBEYİ FETÖ YAPMADI” DEMEK HÜRRİYET'İN İŞİNE GELMEZ

Hürriyet Gazetesi iktidar tetikçilerinin hedefi oldu. Çünkü Hürriyet darbecilerin bir süre öncesine kadar kullandığı ByLock sistemini kuran kişiyi Amerika'da buldu ve konuştu.
Bu başarılı bir gazetecilik örneğidir.
Ancak iktidar ve yandaşları, artık gazetecilikle pek ilgileri kalmadığı gibi her haberin altında bir şey arama telaşındalar.
Diyorlar ki “Hürriyet bu haberi yaparak FETÖ'yü korumak istiyor, darbeye karışanlarla ilgili en etkili kanıtlardan biri olan ByLock'u çökertmeye çalışıyor.”
Hangi olay olursa olsun mutlaka bir nedeni ve sonucu vardır.
Hürriyet'i içinde barındıran Doğan Grubu'nun “darbeyi etkisiz hale getirmesi ve FETÖ'yü koruması” için mantıklı hiçbir nedeni yoktur olamaz.
Doğan Grubu'nun sahip ve yöneticileri bugünkü iktidardan haz etmiyor olabilirler, uğradıkları ağır baskılara karşı isyan edebilirler, ama oradaki herkes aklı başında sağduyulu insanlardır ve Fethullah Gülen cemaati gibi Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı bir örgütle asla işbirliği yapmazlar. Korumazlar, kollamazlar, hatta çıkarları bunu emretse bile vatanseverlik duyguları buna engel olur.
Ayrıca AKP iktidarına karşı cemaatle yapılacak işbirliğinin ne kadar tehlikeli olacağını da bilirler.
İktidar ve yandaşlarının çırpınması boşunadır. Asıl amaçları ağır baskılar altında, gazetecilik yapmaya çalışan Doğan Grubu'nu havuz medyası gibi “biat etmiş-sorunsuz” hale getirmektir.

BUNU YAZMAK GEREK

IŞİD, PYD DERKEN SURİYE İLE KARŞI KARŞIYA KALIYORUZ

Günler önce yazıp sorduğum bir konu artık gündeme gelmeye başlıyor.
Silahlı Kuvvetler'in Suriye'de operasyona başlamasından sonra “IŞİD'i temizledikten sonra ne yapacağız?” diye sormuştum.
IŞİD'i temizleme görevini, IŞİD'den pek de farkı olmayan Özgür Suriye Ordusu ile birlikte yapıyoruz. IŞİD gittikten sonra eğer ÖSO'ya desteğimiz devam edecekse, bu durumda karşımızda Suriye ordusunu bulacağız.
Nitekim öyle olmaya da başladı.
Suriye “Türk askerinin işgalci gibi topraklarında operasyon yaptığını” ileri sürerek “Rejime karşı örgütlere bu destek sürerse biz de vururuz” dedi.
Nitekim Suriye uçakları ve topçuları ÖSO'nun mevzilerini vurmaya başladı. Yarın bu bombalamalar Türk askerinin de ÖSO ile birlikte bulunduğu mevzilere yönelik olursa ne olacak peki?
Şu ana kadar karşımızda IŞİD vardı. Arada PYD'yi de vurarak onları devreden çıkarmaya çalışıyorduk.
Ama karşımıza Suriye ordusu çıkarsa durum değişecektir. Olay “terörle mücadeleden” çıkıp iki ülkenin savaşı haline gelir ki, işte o zaman dünyanın diğer güçlerinin de seyirci kalmayacağı açıktır.
Türkiye bir maceranın eşiğindedir.

Bİ SORALIM BAKALIM

MEHMET METİNER'İ NE YAPACAKSINIZ ŞİMDİ?

Başbakan Binali Yıldırım örgütüne talimat gibi bir açıklama yapmıştı biliyorsunuz. “Partimizde ByLock kullanan ne bakan ne milletvekili yoktur” demişti. Yani “bu konuları artık konuşmayın” demeye getirmişti.
Ama o da ne?
Sanki Yıldırım böyle bir talimat vermemiş gibi milletvekili Mehmet Metiner çıktı “İçimizdeki FETÖ'cüler çıkıp özür dilesinler sonra da istifalarını versinler” demez mi?
AKP içinde FETÖ'cü olduğunu bilmeyen yok ama “Bizde yok” diyerek kendilerini aklamaya çalışıyorlar.
Ama ne oluyor, işte bir milletvekili çıkıyor ve ya talimatı duymadığı ya da aldırmadığı için konuşuveriyor.
Bakalım parti Metiner'e bir yaptırım uygulayacak mı?

Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları