Looks like very spiritual. I like it deyip de okuyor Coelho’yu sevenleri. Elbette ki onlar, iki buçuk sayfa tutan Calvin’in ettikleri bölümünü ana temaya bağlamakta güçlük çekmeyeceklerdir...
Okumak için hiçbir teşebbüste bulunmadığım halde adlarına fena halde hayran olduğum romanlar var. Yüksek Mevkilerdeki Dostlar mesela. Onca Yoksulluk Varken, ya da.
Paulo Coelho’nun Veronika Ölmek İstiyor’unun da bende böyle özel bir yeri var; kitapçıda rastladıkça adına bakıp bakıp beğeniyor hatta daha yakından tanımak istiyorum kendisini. Ve fakat Coelho’nun Kazanan Yalnızdır, Işığın Savaşçısının Elkitabı gibi diğer kitap adlarını gördükçe, bunca spritüellik varken deyip vazgeçiyorum (insan sadece sevdiğiyle değil ailesiyle de evleniyor canımcım). Millionaire Matchmaker Patti kadar ruhsallığa düşkün değilim ben (“Looks like something spiritual. I like it”); içimde bir noter yatıyor (“Let’s meet my millionaire!”).
Coelho’nun yeni romanı son derece düz (hatta itiraf edelim Ahmet Altanvari) bir isimle karşımıza çıkıyor; Aldatmak. Veronica Aldatıyor ya da Piedra Irmağının Kıyısında Oturdum Aşığımı Bekledim kişiselleştirilmeleri yerine kavramsal tatta bir isimle takdis edildiğine göre; aldatan bir kadının serüveninden çok aldatma kavramının kendisi üzerine handiyse bir inceleme olduğundan kuşkulanmakta bla bla...
“Harika bir kocam var, bana sırılsıklam aşık, saygın bir yatırım bankasının sahibi ve her sene –kendisi istemese de- Bilan dergisi tarafından İsviçre’nin en zengin üç yüz kişisi arasında gösteriliyor. İki oğlum (arkadaşlarımın tabiriyle ‘benim yaşama sebebim’)” paragrafıyla sahip olduğu kusursuz hayatı özetleyen gazeteci bir kadın, 31 yaşındayken nedensiz bir depresyonun pençesine düşer. (Oğullarının kahvaltısını kendisi hazırlıyormuş. Beş dakika yürüme mesafesindeki okullarına götürüyormuş sonra. Ziyagillerde öyle miydi ya... Kahvaltıyı Şaheste hazırlasın, Nesrin servis etsin, Bülent’le Nihal’i Beşir götürsün okullarına, Bihter de biteviye yorulsun yorulsun...)
“Hayatımın en parlak yıllarını...”
Başkarakterimiz “her şeyin değişeceği korkusuyla her şeyin son nefesi(n)e dek aynı kalacağı korkusu arasında” bölünmektedir. Korku kendini gerçekleştiren kehanete dönüşür ve hakikaten de her şey değişir bir anda ve elbette bir erkekle.
Balzac Otuzundaki Kadın’ı yazdığı dönemde 30 yaşındaki kadınlar; yaş itibarıyla aşk serüvenlerinin nesnesi değil evinin hanımı olarak rol bulabiliyorlardı dramalarda. Balzac’ın ürettiği bu “yeni kadın” tipi, evliliğin hayatına katamadığı anlamı yasak aşk ilişkilerinde arıyordu; romantik bir meşruiyet içinde. İngeborg Bachmann ise 1900’lerin ikinci yarısında, 30 yaşındaki kadının bunalımını, “Binbir fırsattan belki de bininin şimdiye dek çarçur edildiğini ve elden kaçırıldığını –ya da, içlerinde ancak bir tanesi kendisi için söz konusu olduğundan, çaresiz bunları kaçırmak zorunda kaldığını asla düşünmedi (...) Kendisinin de kapana kısıldığını ancak şimdi anlıyor” diye tarif eder. Aldatmak’taki kadın karakter ise “hayatımın en parlak yıllarını, ölümüme dek tekrarlanacak bir rutine bağlayarak kaybettiğim” endişesi yaşar. Ve rutini bozmak için bulduğu tek çare, bir başka erkekle eni sonu yeniden rutine dönecek bir aşk ilişkisine girmektir. Yasak aşk ona şahane bir adrenalin fırsatı daha verecektir; arzu nesnesi erkeğin karısıyla girilecek mücadele.
(Önemli not: Yukarıdaki paragrafta masumane bir metinler-arası okuma yapılmaya çalışılmaktadır. İşbu satırlardan intihal iddiası çıkaracak vatandaşların mail’e sarılmaları cidden gereksizdir.)
Coelho’nun karakteri, Kübalı şamandan havari Pavlus’un söylevlerine kadar türlü spritüel durağa uğrasa hatta Pont du Montblanc’a gidip geçen her arabaya “Bir gün insanlığın hayrına çalışmak isteyenlere yalvarırım: Asla, bedenleriniz Tanrı adına yakılmış olsa dahi unutmayın ki içinizde Sevgi yoksa başka şeylerin hiç önemi yoktur. Hiç!” diye bildiriler dağıtmak istese de vardığı durak içindeki fesat benliğidir. Sayfalar boyu sabır, sevgi, iyilik, fedakarlık ve masumiyetten bahseden karakterimiz; bu kocaman spritüel chapter’ı “Öyleyse dikkatimi neye vermeliyim? Evliliğini o fark etmeden bozmaya” cümleleriyle bitirir. Nihayet yasak aşk yaşadığı adamın karısını “öldürüp parçalara bölmek lazım”dır. Aldatan kadın için sevgi, sadece arzusunun nesnesine duyduğundan ibarettir.
Kaçırılmış ironi için ağıt
Aşk ve Arkadaşlık adlı hikayesinde Jane Austen, kendisini son derece sevgi dolu, romantik, fedakar ve dahi iyi özellikle tanımlayan bir genç kızın serüvenini hem de kendi ağzından anlatırken karakterinin esasında bencilin teki olduğunu faş etmeye doyamaz. Coelho ise karakterinin temiz hislerine inanmakta daha da fenası bizim de inanmamızı boş yere beklemektedir. Kaçırılmış ironi için ağıt.
Brezilyalı yazar bir başka ülkenin insanını onun ağzından anlatmaya çalışırken bazen karakterin içine turist rehberi kaçmasına mani olamaz (“Sokağımız, şehrimiz, eyaletimiz –burada kanton deriz-“). İsviçre insanının aslında ketum ve soğuk olmadığından (“Olur mu hiç öyle şey!”) askerlik hizmetinin zorunlu olduğuna; İsviçre’nin başkanını halkın değil devlet yönetimini üstlenmiş yedi bakanın oluşturduğu Federal Meclis’in seçtiğine kadar. Ama çöp torbalarının rengine halk bizzat kendi karar veriyormuş ki bu Kafkaesk demokrasi yansıtmasıyla uğraşarak da hayatına anlam katabilirmiş sanki baş karakterimiz. Ve yine baş karakterimiz İsviçreli olduğunun üzerine bu kadar sık ve ısrarla basınca onun kimliğini saklayan bir göçmen olup romanın sonunda bunun ortaya çıkacağından kuşkulanarak bla bla...
Looks like very spiritual. I like it deyip de okuyor Coelho’yu sevenleri. Elbette ki onlar, iki buçuk sayfa tutan Calvin’in ettikleri bölümünü ana temaya bağlamakta güçlük çekmeyeceklerdir. İçimdeki noterle ben, araya atılan bu deriiin metinlerin romana ne kattığı hususunda şu kadarcık bi fikir yürütemiyor ancak sorumluluk gereği atlayamıyoruz da. Romanın bir yerinde karakterimiz “Bilgelik taslayan onlarca kitap okuduktan sonra bu şekilde bir yere varamayacağımı anladım” diyor, “Okuduğum sırada etkilerini hissetsem de kapaklarını kapar kapamaz geçiyordu.”
Ben de bilgelik taslayan Aldatmak’ı okuyarak bir yere varamayacağımı hissediyorum. Ama okurlarına da esenlikler diliyorum şu son mektubumla.
ALDATMAK
Paulo Coelho
Çeviren: Emrah İmre
Can Yayınları
2014, 275 sayfa 19,5 TL.