loading
close
SON DAKİKALAR

İSİG Kadın Meclisi Çağlayan Atölyesi: Haklarımızı Alacağız!

İSİG Kadın Meclisi Çağlayan Atölyesi: Haklarımızı Alacağız!
Tarih: 30.01.2014 - 18:15
Kategori: Kadın

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kadın Meclisi 26 Ocak 2014 tarihinde DİSK Genel Merkezi’nde çeşitli sektörlerde çalışan kadın işçilerle İstanbul Atölyesi’nde biraraya geldi...

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kadın Meclisi 26 Ocak 2014 tarihinde DİSK Genel Merkezi’nde çeşitli sektörlerde çalışan kadın işçilerle İstanbul Atölyesi’nde biraraya geldi. Aramızda tekstil, büro, sağlık, taşımacılık, metal sektöründen çalışanlar, emekli ve işsiz kadınlar vardı.

Serpil Kemalbay çerçeve bir sunuşla atölye çalışmasını başlatmış oldu. “İşçi sağlığı iş güvenliğine kadın işçiler için özel bir çaba harcamak gerekmektedir. Çünkü düzenlemelerin çoğu erkeklere göre yapılmaktadır. Çalıştığımız işyerleri bizi sağlığımızdan ediyor, hayatımızı elimizden alıyor. Bu hepimiz için gerekli olan bir kural. Her sektörde çalışan işçi sağlığını kaybedebilir. Mesleki riskler, makinelerden kaynaklı, kimyasal-biyolojik-psikolojik gibi risklerle karşı karşıyayız. Aynı zamanda çevremiz de bu riskleri yaratmaktadır. Barınma, gıda, yemekhaneler bu konu açısından ele alınması gerekmektedir. Geçen yıl 1235 tespit edebildiğimiz iş cinayeti yaşandı. 103’ü kadın işçilerdir. Bunlar tespit edebildiğimiz en az rakamlardır. Devlet bunların önüne geçecek politikalar üretmiyor. Bütün bunlarla mücadele etmek gerekmektedir.”

Daha sonra kadın arkadaşlarımız çalışma hayatından deneyimlerini sorunlarını bizlere aktardılar...

Tekstil sektöründe çalışan genç kadın arkadaşımızın anlattıkları şöyleydi. “7 yıldır sürekli farklı fabrikalarda çalıştım. Şu an sigortalı çalışıyorum ama çıkarılmayı bekliyorum. Haklarımı almadığım yerler vardı, bilinçsizce çıktım oralardan. 1 yıldır çalışıyorum en son işyerinde. Sadece sigorta var diğer haklarımız yok. İzinlerimi kullanamıyorum. 1 Mayıs’a gittiğimde patron beni odada uyardı. ‘Sen sendikalı değilsin, 1 Mayıs sadece sendikalı işçiler için’ dedi. ‘Buranın resmi tatilleri sadece dini bayramlarda’ dedi. Ben de itiraz ettiğim için işyerinde ateist olarak gösteriliyorum. 110 kişi çalışıyoruz. Sendikalı bir işyeri değil. Şimdi sendikaya bakış daha sıcak. İnsanlar sendikalı olacağım, ne olursa olsun hakkımı alacağım diyor. Eskisine oranla olumlu bakanlar arttı. İşyerimizde daha çok kadın çalışıyor fakat sendika konusunda erkekler ön plana çıkıyor. Bir keresinde parmağıma iğne battı, yara bandı istemiştim, yara bandı bile yok git kendin al dedi ustamız. Bir makinenin camının kapalı olması lazım ama sürekli açık bize kapattırmıyorlar, eğer dışarıdan biri gelirse o kapanıyor gittikten sonra tekrar açılıyor. 7 yılın sonunda yürümekte ciddi anlamda zorluk çekiyorum ve sürekli dik duramıyorum. Gözlerim tozdan kaynaklı bozuldu. Bir kadın arkadaş sürekli bayılıyordu. Bir ara kendinden geçti ve makineye parmağını kaptırdı. Direkt hastaneye götürdüler, rapor falan alamadı, hastaneden sonra tekrar çalışmaya başladı.”

Şu an emekli olan ve eskiden farklı sektörlerde çalışan kadın arkadaşımızın deneyimleri ise şöyle. “13 yıl sendikasız bir yerde çalıştım. 13 yaşında işe başladım, 35 yıl boyunca çalıştım. Tekstilden önce de farklı yerlerde çalışmaya başladım. Ben hem sendikalı çalıştım hem de sendikasız. 1980’den sonra çok zor oldu sendikalı çalışmamız. Artık insanlar korkmaya başladı. 1970’li yıllarda çalıştığım yerde sendika getirenlerden biriyim ama getirdikten sonra ayrılmak zorunda kaldım, eşim temsilci olmama razı olmadı, çocuklar vardı. Ama tazminatlarımı aldım. 1980 öncesi ikramiyelerimiz vardı, 4 tane yemeğimiz vardı, izinlerimizi düzenli kullanıyorduk. İşçiler baskın konumdaydı, işveren daha gerideydi. Şimdi öyle değil tabi. Artık tekstilde din ayrımcılığı da yapılmaya başladı. Alevi sunni diye. Bu giderek yaygınlaşmaya başladı tekstilde. Ramazan aylarındaki baskılar özellikle çok fazla oluyor. Bu da farklı bir baskı yöntemi. Ben aleviyim, sana direkt baskı yapmıyor ama başkalarına söylenenler direkt seni muhatap alıyor.

El işi yapan kişiler makaslarını kaybetmesinler, bir daha makas istemesinler diye boynuna asılırdı. İğnesi makası, ipliği, makinesi, düğmesi senden kıymetli. Bir işçi döktüğü düğmeler yüzünden işten çıkarılacaktı. İşçilerin yaşayıp yaşamadığı hastalanıp hastalanmadığı onların gözünde çok önemli değil, önemli olan işin görülmesi. Zaten işsiz çok onların gözünde. Varis, astım, kan dolaşımı gibi birçok sorunlarım var. Benim yaşımda olan ve yılarca çalışan bütün kadınların aynı sorunları var belki de daha fazlası. Evde ayrı işte ayrı çocuğunla ayrı çalışıyorsun. 30 sene kolay geçmiyor. Astımı işten ayrıldıktan sonra farkettim. Doktora gittiğimde astım teşhisi kondu ve tekstil işçilerinin bir sorunu olduğu söylendi.”

TSK’da sözleşmeli kamu işçisi olarak çalışan arkadaşımız şunları anlatıyor. “Ben muhasebeciyim, dışarıdan bakıldığında bütün gün oturuyormuşuz gibi görünüyor. Ben erkeklerin yoğunlukta olduğu yerde TSK’da sözleşmeli olarak çalışıyorum. Türkiye genelinde kadınların sözleşmeli olarak çalışması çok ama bulunduğumuz yerlerde azınlıktayız. O yüzden sendikalaşmamız zor. Bize yazı geliyor, belli sayıya ulaşmadan risk almayın diye. 7 yıl geçti kadın olanlar geri plana çekiliyor kadro konusunda. Kadınlar kadroya alınmıyor. Kıyafet yönetmeliği bahanesiyle önünüzü kesiyorlar. Saçınızdan başınızdan aldığınız izne kadar frenliyorlar sizi orada. Kamu işçisiyim ben. Çok bakımlı olmamızı istemiyorlar bizim. Çoğunluk erkek olduğu için ister istemez dikkat ediyorum ama pantolon giydim onun rengi ne, ruj oje hepsinin rengine dikkat ediliyor. Topuklu ayakkabı giydim diye ben savunma aldım. Eğer sağlam bir savunma vermeseydim işten atılırdım. Askerler rütbeli personeller var. Ben oranın muhasebesini tutuyorum. Sayıma giderken mesela yönetmelikte muhasebeci de eşlik etmek zorunda diyor ama sayım zamanında kadın olduğum için sen gelme biz hallederiz diyorlar, ben de risk almak istemiyorum. Yarın sayım yapacaksın ona göre kıyafet giy gel diyorlar. Zaten dikkat çekici şeyler giymiyorum hala sorgulanabiliyor. Saçım çok sarıysa dikkat çekiyor biraz koyulaştıralım diyorlar. Kadrolu kadın memurları daha rahat. Biz sözleşmeli olduğumuz için yaptıklarımız, gittiğimiz yerler hatta oturduğumuz yere kadar her yer sorgulanıyor. Orada mobbing, cinsel taciz hepsini yaşıyoruz. Benim regl dönemim çok ağır geçiyor. Devlet bana izin vermiş ama hakkımı kullanamıyorum. Siz bir ağrı kesici alın biraz oturun geçer diyor. Revirden izin almama rağmen bu hakkımı kullanamıyorum. İlk geldiğinde rütbeli askerler bile numara gönderiyor, çayınızı içelim diye ofise geliyorlar sesini çıkaramıyorsun. Bunun taciz olduğunu bildiğimiz halde bir tepki veremiyoruz, bir taraftan da amirime de açıklama yapmak zorunda kalıyorum. Hangi biriyle baş edeceksin bilmiyorum. Ya alıp çantanı çıkıp gideceksin. Dışarıda çalışma koşulları da ortada. Tabi burada daha iyi diğer koşullar. Amirim sürekli değişiyor adapte olmak zor oluyor. Senin işine mi bakıyor yoksa seni orada vitrin olarak mı görüyor belli değil. Bir keresinde saçıma maşa yaptım yok düğüne mi gidiyorsunuz diye tepkiler oluyor. Herkes birşey deyince bu amirime gidiyor soruşturma nedeni olabiliyor. Mesela kızın gözleri yeşilse o sivilin çok olduğu orduevlerine gönderiliyor buna şahit oldum.

Ücretimiz de işverene bağlı. Benim sözleşmem gereği benim ki belirsiz iş sözleşmesi. Ben bunu bir türlü anlatamadım oradakilere, her gelen oturuyor benimle karşılıklı sözleşme yapıyor, ne yapacaz sizin maaşı diyor. Normalde asgari ücretin katı üzerinden hesaplanıyor, işte diyorlar bizim bu dönem gelirimiz az, askerler erken terhis oldu diye düşük maaş veriliyor. Ahmet yüksek verirken Mehmet geliyor düşük maaş veriyor. İlk üç sene güzel maaş alıyordum. Sonra birisi geldi benimle pazarlık etti. 200 TL maaşım düştü, kabul etmezsen de çıkarsın tabi. Mecbur kabul ettik tabi. Benim ikramiye haklarım var ama bunları talep edemiyorum. Ben sürekli oturduğum için dizimde ödem oluştu. Ayağa kalkamıyoruz. Masanda yoksan neredesin diye arıyorlar. Öğle yemeği hariç masanın başından bir yere kalkamıyorum. Sigara kullanıyorum mesela özel bir yer yok, kapıya çıktığımızda gelen oluyor, tekrar dönüyorsun. Ayağımdaki ödemi spor yapıyorsun ondan oluyor demeye başladılar. Ben bunu doktora da sordum, sporla alakası yok dedi. 50 yaşındaki annem ile aynı hastalığı çekiyoruz.”

Birleşik Metal-İş Sendikası’ndan Sinem arkadaşımız ise metal işçisi kadınların yaşadığı sorunları bize aktardı. “Metal işçisi kadınlar fabrikada erkeklerin çok yoğun çalıştığı yerde çalıştıkları için emeklerinin değeri görünmüyor, yaptıklarının bir kıymeti yok. Aynı işi yapmalarına rağmen ücretleri daha düşük. Onun haricinde tezgahlar, kullandıkları aletler erkeklere uygun yapıldığı için tezgahlar yüksek geliyor ve bu da boyun-bel rahatsızlıklarına neden oluyor. Metal tozlarını, metal dumanlarını fazla soludukları için solunum yolu rahatsızlıkları çok fazla. Kadınlar genelde montaj kısmında çalışıyorlar. Hem sendikalı hem de örgütsüz işyerlerinde bölümler birbirinden tam olarak ayrılmadığı için metal dumanı denilen şey sayım yapılan yerde de hissediliyor. Kadınlar regl dönemlerinde daha fazla tuvalet ihtiyacı duyuyor ama bir yerden sonra ustabaşı ile sorun yaşıyor, tuvaleti çok kullandığı için. Bir başka sorun ise kreş sorunudur. Metal sektöründe çalışan kadınlar hep azınlıktalar, o yüzden kreş hakkından yararlanamıyorlar. Ustabaşları kadınlara hitap ederken erkek işçiye oranla çok daha rahat çok daha hakaretli konuşuyor.”

Hava-İş Sendikası’ndan Eylem arkadaşımız ise hem kendi sendikasındaki sorunları hem de THY işçisi kadın arkadaşlarımızın sorunlarını aktardı. “Yönetimimiz yeni değişti. 24 yıllık devam eden bir süreçten sonra Aralık ayından itibaren THY’nin desteğiyle tamamen AKP’den oluşan bir yönetim kadrosu oluştu. İlk aydan 8 tane arkadaşımızı işten attılar. Tabi bizler de işten atılacağız. Sendikacılık anlamında hiçbir şey bilmiyorlar. Bu adam kendini tanıtmadan seçildi. Delegelere baskı yaparak seçildiler. Biz eski yönetim olarak delege bulamadık. İnsanlar tehdit edildiler işten atılmakla. 91 delege oy kullanmaya bile gelmedi.

Bir arkadaşımız beli ile ilgili sıkıntı yaşamış. Arkadaşımız grev süresince sonuna kadar katılmış bir arkadaş. İşyeri hekimi hastaneye gönderiyor ve hastane çalışamaz raporu veriyor. Çalışanın talebi olmadan ücretsiz izne çıkartılıyor. Ben kızı eskiden meslek hastalıkları ile ilgilenen arkadaşımıza gönderdim ve randevu alındı. Doktor hemen kızı yatırmış. Orada doktorlar sizin işvereniniz çok baskıcı demiş. Arkadaşımız çok büyük ihtimalle bu raporu alacak. Soğuk algınlığı olduğunda uçtuklarından dolayı kulakları kanıyor. Rahim sarkması oluyor kadınlarda ve çocuk sahibi olmak zorlaşıyor. Bunun dışında mobbing ve cinsel taciz çok yaşanıyor. Eğer senin canına direkt kasıt yoksa müşteri her zaman haklıdır görüşü var. Elle temas yapıyorlar, dokunuyorlar buna hiçbir şekilde karşı gelemiyorsun. Bu şikayet edildiği takdirde THY bedava bilet veriyor yolcuya, böylece bu durum meşrulaştırılıyor.”

Gıda sektöründe çalışan arkadaşımızın deneyimleri ise. “Ben 5 sene gıda sektöründe çalıştım. 1 aydır da bir doktorun yanında asistanlık yapıyorum. Gıda sektöründen çıkmamın nedeni alerjik asım bronşit olmam. 4 ay raporluydum ondan sonra da çıkışımı aldım. Tazminatımın yarısını alabildim. Nescafe, puding, kremşanti yapıyorduk. Normalde 9 saat çalışıyor deniliyordu ama sürekli mesai yapıyorduk, gece 12’ye kadar çalıştığımı biliyorum. 5 sene boyunca asgari ücretle çalıştım. Astımım oradan kaynaklı. Kulaklarımda işitme kaybı oldu çünkü çok gürültülü makineler var. Maske kullanamıyorduk çünkü onların koruma süresi 10 dakika ama değiştirme imkanın olmuyor, o yüzden hiç takmıyorduk. Yemekler dışarıdan geliyordu ve her gün pis yemekler geliyordu. Ben söylüyordum ama benden sonra gelen sesini çıkarmıyor yiyordu yemeği. Gıda sektörü olmasına rağmen hiç hijyenik değildi. Sağlık açısından çok sorunlu. 200 kişilik bir yer ve yarısından çoğu kadın çalışanlar. Bu kadınların hepsi kredi çekip ev almışlar. Günde 16 saat çalışmaya ses çıkaramıyorlar. Hepsi 150 milyarın altına imza atmış kadınlar. Aynı işyerinde çalıştığım bir kadın karlı havada incecik hırka ile geliyor. Daha sonra kadınla konuştuğumda gerçekten kabanı yokmuş. Biz kendi aramızda para toplayıp ona kaban aldık-verdik çok kötü oldu duygulandı ama eve götürürken korka korka gitti, eşim bana soracak bu parayı nereden buldun diye dedi. Arkadaşlarım bana hediye aldı demiş yine inanmamış. Kadınlar çalıştığı parayı kendi kullanamıyor.”

Son olarak sağlık sektöründe hemşire olarak çalışan Zehra arkadaşımız ise şunları dile getirdi. “Ben sağlık sektöründe 5 yıldır çalışıyorum. Ben mezun olduğumda KPSS’ye giremedim ve özel sektörde çalışmaya başladım. Gittiğimiz yerlerde sözleşmede ayakkabı numarası, boyu, kilosu gibi sanki mankenlik ajansına gidiyormuşun gibi sorular soruyorlar. Kilolu, kısa boylu bir hemşire iseniz özel sektörde çalıştırmazlar. Ben de ilk Amerikan Hastanesi’ne girdim. 5 sene önce 1100 TL brüt maaş verdiler ki oraya yatan bir hastanın bir gecelik verdiği yatak parası 450 TL idi o dönemde. Kesinlikle makyajsız dolaşamıyorsun, güleryüzlü olacaksın, hasta her zaman haklı. Hemşirelik görevlerimizi yapamıyoruz. 1 sene dayanabildim oraya.

Daha sonra Çapa Tıp Fakültesi’ne taşeron olarak girdim. 1 sene sonra ise hastanemiz kendi bünyesinde çalışan bütün hemşireleri 4-B kadrosuna aldı ve öyle çalıştım. En son da Haziran ayında hükümet yasasıyla 4-A ile çalışmaya başladım. İlk hastaneye başladığımda bölümde 17 kişiydik. Şimdi 6-7 kişiyiz, devlet alım yapmıyor. Tamam taşeron kötü ama o zaman en azından alım yapılıyordu kalabalıktık. İş yükümüz çok arttı. 12 saat çalışıyorduk şimdi 20 saat çalışıyorum ve genelde gece çalışıyorum. İzinlerimizi, yıllık izinlerimizi kullanamıyoruz. Geçen sene elimde bir egzama çıktı. Sonra izne çıktığımda kendiliğinden geçti, meğersem kullandığım sabundan kaynaklıymış. Koruyucu malzemelerimiz çok fazla gelmiyor. Tel eldivenimiz var. Ben kan alma merkezinde çalışıyorum. Small kullanmama rağmen öyle eldiven olmuyor kullanamıyorum. Çoğu arkadaşım eldiven dahi kullanmıyor. Benim çalıştığım yerde çok fazla tacize maruz kalıyoruz, kan verenler yoğunlukla erkekler oluyor. Bizim sektörde tükenmişlik sektörü çok fazla görünen bir durum. Ben artık işe gitmek istemiyorum, 190-200 saat çalışıyorum. Kreşimiz yok sadece gündüz personeli yararlanıyor. Yemekhaneye gitmiyoruz, plastik tabaklarda yiyoruz, molamız yok, ayakta yemek yiyoruz. Bu kadar yoğun çalışmaktan dolayı hata yapma ihtimalimiz çok artıyor. Uzun dönem gece çalışan kadınlarda meme kanseri riski artıyor çünkü gece uyurken salgılanan hormon salgılanmıyor. Bulaşıcı hastalıklar çok fazla. Bunun yanında şiddet çok fazla. Benim arkadaşım yaşadı böyle bir olay. Hasta yakını acile girmeye çalışıyor ama girmemesi gerekiyor. Oradan arkadaşıma sen karışma dörtgöz diyorlar. Sonra bunların arasında sorun yaşanıyor ve karakola kadar gidiyorlar. O dönemde bayağı psikolojisi bozuldu, tehdit etmişler bıçaklarız öldürürüz diye. İlaç kullanmaya başladı. Gözlüğü çıkarıp lens mi taksam saçımı mı boyatsam diye düşünmeye başladı. En son istifa etti şimdi başka yerde çalışıyor. Bu en basit örneği daha ciddi boyutlarda yaşanıyor.”

Atölye çalışmamızı 22 Şubat’ta yapacağımız Çerkezköy Çalıştayı’nın duyurusu ile ve bütün kadın arkadaşlarımızı orada görmek temennisini dile getirerek sonlandırdık.

Elif Tuğba Şimşek&Neslihan Karatepe / İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları