loading
close
SON DAKİKALAR

Abant Platformu'nu Davos Yapmak İstiyorum

Abant Platformu'nu Davos Yapmak İstiyorum
Tarih: 12.03.2012 - 12:22
Kategori: Söyleşi

Abant Platformu'nun yeni Genel Sekreteri Hüseyin Hurmalı hedeflerini ilk kez Akşam'a anlattı: İki temel hedefim var...

İlki Abant Platformu'nu Davos gibi uluslararası akademik-entelektüel bir platform haline getirmek. İkincisi, üniversiteliler için Genç Abant yapısını oluşturmak.

Satır arası...

Fethullah Gülen'in Onursal Başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı; 3 gün boyunca farklı görüşteki pek çok entelektüel ismi Abant Platformu'nun 26'ncı toplantısında bir araya getirdi. İlk kez katıldığım ve yeni anayasaya ilişkin oldukça hararetli tartışmaların yapıldığı bu toplantılarda çok sayıda farklı meslek ve dünya görüşünden entelektüeli dinledim... 

CHP'nin de Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak düzeyinde temsil edilmesi; hem yeni CHP'nin parametreleri hem de vakfın ve Gülen Hareketi'nin kendisini oturttuğu konum bakımından bu toplantıyı gerçekten tarihi kıldı diye düşünüyorum... 
Toplantının kapanış gününde Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı bünyesindeki Abant Platformu'nun Genel Sekreterliği Faruk Mercan'dan Hüseyin Hurmalı'ya devroldu. 3 yılda Boğaziçi Matematik Öğretmenliği'nden mezun olmuş, ABD'de yapay zeka üzerine doktora çalışmış, olimpiyatlara dünya şampiyonu öğrenciler yetiştirmiş, neredeyse 30 yıldan bu yana kendini öğretmeye adamış bir isim Hüseyin Hurmalı. Kendisini dinledikten sonra bu söylediklerimi 'sadece şimdilik' diye noktalıyorum...

Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı bünyesindeki Abant Platformu'nun Genel Sekreterlik görevini gazeteci-yazar Faruk Mercan'dan alan Hüseyin Hurmalı ile Abant'taki son günümüzde; geçmişini, hedeflerini ve Gülen cemaatiyle ilgili merak edilenleri konuştuk.

- Fethullah Gülen'in görüşleriyle tanışmanız nasıl oldu?

Fethullah Gülen Hoca Efendi'nin kitaplarıyla lisede yakın bir arkadaşım vasıtasıyla tanıştım. Bir gün 'Ben namaza gideceğim' dedi. 'Sen namaz mı kılıyorsun?' dedim. O da 'Bir kitap okudum, çok etkilendim' dedi. Onun ailesi de, benimki gibi dindar değildi, şaşırmıştım.

- Aileniz dindar değil mi?

Hayır değil. Babam 1980'de vefat etti. Ama Galatasaray Lisesi mezunu, Hava Harp Okulu'nda okumuş, asker, 1932 doğumlu. Yani o yıllarda dindar olma ihtimali olmayan bir ekolden geliyordu. Arkadaşım bana bir-iki kitap verdi ve okuduklarım hoşuma gitti. O yıllarda Hoca Efendi İzmir'deydi ve tanışma imkanım oldu. 'Şu milletin hayrı, daha iyiye gidebilmesi için iyi öğretmenlere ihtiyacımız var' telkiniyle öğretmen oldum. Boğaziçi Üniversitesi Matematik Öğretmenliği benim ilk tercihimdi.

- Türkiye derecesi yapmışsınız galiba...

Birinci basamakta Türkiye 252'ncisi, ikincisinde Türkiye 78'incisi olarak Boğaziçi'nde öğrenime başladım. Bölüme girdikten sonra beni çok tatmin etmedi. Bilgisayar Mühendisliği ile çift ana dal yapmaya başladım. Ama sonra 'Nasıl olsa içimde öğretmenlik aşkı var, mühendislik yapmayacağım' deyip,  Bilgisayar Mühendisliği'ni bitirmedim. Boğaziçi tarihinde Matematik Öğretmenliği'ni 3 yılda bitiren ilk kişi oldum. Ardından da Ege Üniversitesi'nde bilgisayar grafikleri üzerine yüksek lisans yaptım.

Ailem Çok Tepki Gösterdi

-  Ailenizden tepki geldi mi?

Evet. Mesela 'Ben üniversitede öğretmenlik okumak yapmak istiyorum' deyince 'İstediğin her bölümü okuyabilirsin, niye öğretmenlik yazıyorsun?' diye ciddi baskı yaptılar. Biraz da o baskıları bertaraf etmek için çift ana dal programına başladım galiba. Biz İzmir'de yalıda otururduk, aslında zengin denilebilecek bir aileden geliyorum. O dönemde Hava Kuvvetleri Komutan Yardımcısı babamın devre arkadaşı, savcısı, emniyet müdürü aile dostumuzdu. Ben namaza başlayınca,  'Bunlar zeki çocuklara el atarlar' diye vazgeçirmek için uğraştılar. Ama ben ciddi manada okuyarak, kendi irademle yolumu çizdim. Annemin uzun yıllar itirazı oldu ama sonra alıştı.

-  Amerika süreciniz nasıl gelişti?

Boğaziçi mezunuyum diye İzmir'de öğretmenliğe biraz üst seviyeden başladım. Haftada 54 saat derse girip, Olimpiyat Koordinatörlüğü yaptım. Türkiye'yi temsil edecek 6 kişilik matematik takımına 4 öğrencimin girdiği dönem oldu ve 2'si altın, 2'si gümüş madalya aldı. O dönemde Sayın Demirel Cumhurbaşkanıydı ve kendisinin elinden 2; Milli Eğitim Bakanı'nın elinden 20 kez ödül aldım. 1999'da Hoca Efendi ABD'ye gidince, ben de gitmeyi düşündüm. Aynı yıl, University of California, Irvine'de Matematik Bölümü'nden burslu olarak doktoraya kabul edildim. 3 ay sonra Yapay Zeka Bölümü Başkanı'nın isteğiyle o bölüme geçtim. 1.5 yıl beraber çalıştık. Yapay zeka araştırmalarında çok öne çıktım. Doktorada 6 yıl kaybetmek istemedim fakat hocam benimle eser çıkarmak istediği için erken bitirme isteğimi kabul etmedi. Uzlaşamayınca, doktorayı tamamlamadan ayrıldım. Sonra başka bir imkan oluştu.

ABD'de Sesimizi Duyurduk

-  Nasıl bir imkan?

Los Angeles'ta hükümet eğitimi geliştirmek için iyi bir fikri olan taşeron şirketlere, kişilere ihale edebiliyor. Buna da 'charter eğitim sistemi' deniliyor. Matematik, bilgisayar, bilim alanında çok ciddi bir uzmanlığım olduğu için bu konularda çalışan arkadaşlarla bir araya gelip, başvuru yaptık. Kabul edilince California'da Magnolia Science Academy'nin kurucu müdürü oldum. Magnolia Science'tan matematik alanında 1 dünya şampiyonu, 3 eyalet şampiyonu çıktı. Böyle olunca California'nın pek çok yerinde okullar açtık ve ben de bu okulların genel müdürlüğünü yaptım. Ayrıca, Califonia'daki Yemek ve Kültür Festivali gibi güzel organizasyonlara imza attık. Ama sesimiz yoktu. Daha sonra West America Turkey Council adı altında bir federasyon kurduk ve pek çok Türk-Amerikan Derneği'ni çatımız altında topladık. Özellikle 11 Eylül sonrası Türkiye'yle ilgili oluşan algıyı değiştirmek için, Ermenilerin veya PKK'lıların oluşturduğu olumsuz algıyı kırmak için çalışmalar yaptık. 

-  Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı ile yollarınız nasıl kesişti?

Anadolu Kültür ve Yiyecek Festivali çerçevesinde 3 yıl boyunca idareci olarak bayağı aktif çalıştım. Türkiye'deki bağlantılardan da sorumluydum ve Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın ileri gelenleriyle de çok iyi ve güzel ilişkilerimiz oldu. Ben bazı özel sebeplerden geçen yıl Türkiye'ye döndüm. Geçen hafta itibariyle Faruk Bey'in ayrılacağı kesinleşti. Teklif gelince, kabul ettim.

-  Vakfa yönelik projeleriniz neler? Nasıl hedefleriniz var?

Abant Platformu, Türkiye'de zaten artık oturmuş bir yapı ve süregelen işlerini devam ettireceğiz. Benim iki büyük hedefim var. Birinci hedefim Abant'ı dünyaya açmak ve akademik-kültürel anlamda Davos gibi uluslararası bir yapıya dönüştürmek. Kısır kavgalardan kurtulursa, Türkiye aydınının dünyaya vereceği çok önemli mesajlar var. ABD tecrübemde edindiğim uluslararası kontaklarım da bu çerçevede önemli. İkinci hedefim, üniversite ve yüksek lisans öğrencilerine hitap eden bir Genç Abant yapısı kurmak. O yaşta insanlar çok üretken olabiliyor ve biz onlardan ne yazık ki çok istifade etmiyoruz.

SSCB'nin yıkılması dönüm noktası oldu

- ABD'de veya yurtdışında Gülen okullarının açılması süreci nasıl gelişti?

Öncelikle, Gülen Okulu kavramına karşıyım. Hoca Efendi insanlara ilham veriyor ama mesela 'Mozambik'te kaç okul var?' gibi şeyleri bildiğini sanmıyorum. Biraz şartların da zorlamasıyla gelişti bu okullar. 1980'li yıllarda Türkiye'de okullar açıldığında, Hoca Efendi insanları 'öğretmen olun' diye teşvik etti ve kendisine gönül vermiş, binlerce öğretmen kadrosu oldu. Hoca Efendi'nin yarattığı bu fırsat, Türkiye'nin dönüşümü ve gelişimi için çok önemli.

- 80'lerde 'İstediğimiz gibi bir nesil yetiştirip, ülkeyi dönüştürelim' projesinin parçası olarak mı gelişti bu süreç?

Biz öğretmenliği, peygamber mesleği olarak gördük. Çünkü bir sonraki nesli öğretmenler yetiştiriyor. Planlı olduğunu düşünmüyorum. Hoca Efendi o yıllarda Rusya'nın yıkılacağını bilmiyordu ki! Bunların hepsi denk geldi. Yurtdışına açılma hadisesi Rusya'nın yıkılmasıyla başladı. Glasnost oldu, birçok özerk Türk Cumhuriyeti ortaya çıktı. Türkiye'de öğretmen sayısı belli bir potansiyele ulaşmıştı. Hoca Efendi 'Gidin, bu insanlara yardım edin' diye teşvik etti. İlk kez yurtdışında okul açılması Azerbaycan, Kazakistan gibi ülkelerle ve çok başarılı oldu. Rahmetli Turgut Özal sahip çıktı. Devlet başkanlarıyla görüşmeye gittiğinde okulları ziyaret etti. Başarılı olunca, diğer yerlerden talep geldi. ABD'de ise diğer yerlerden farklı olarak 'Kendi neslimize sahip çıkalım, asimile olmasınlar' mantığıyla açıldı.

- Diğer okullardan farklı bir din eğitimi olmamasına rağmen neden daha dindar oluyor bu okullardaki öğrenciler?

Çünkü öğretmenler rol model oluyor. Bu doğal. Ama hepsi de öyle sandığınız gibi dindar değil. Tam tersi örnekleri de bizler gayet iyi biliyoruz...

Kimse Gülen'in sözcüsü değil

- Vakfın bünyesindeki anayasa toplantısı raporlanıp, TBMM Başkanı Cemil Çiçek'e iletilecek. Bunlar cemaatin veya hareketin siyasetle iç içe geçtiğini göstermiyor mu? 

Bu görüşünüze katılmıyorum. Şu anda AK Parti'nin bazı hedefleriyle hareketin bazı hedefleri örtüşmüş olabilir. Ama bu 5 şeritli bir yol ve 1 şeridinde ortak yol alabiliyorsunuz. Ama bizim 4 şeridimizle onların farklı 4 şeridi olabilir. Belli bir dönemde bu Özal'la, hatta Ecevit'le de oldu. Hoca Efendi'nin söylediği en önemli şeylerden biri, insanların topluma karşı ödevlerini doğru dürüst yapabilmesi, yani katılımcı olmak. Siyaset, bütün STK'lardan böyle bir şey bekliyor. Buradaki kişiler de, hareket de; partiler üstü...

- Diğer 4 şerit için cemaat gelecekte partisini kurabilir mi?

Hoca Efendi'nin böyle bir söyleminin hiç olmadığını biliyorum. 30 yıldır hizmetin içinde bir kişi olarak bu konuda hiç telkin görmedim. Bir tek referandumda vardı, o da bir partiye destek değil; Türkiye'nin değişimine destekti.

-  AKP-Gülen Cemaati gerilimi manşetlere çıkınca, Zaman'da 'Başbakan Erdoğan'a geçmiş olsun' diyen bir mesaj yer aldı...

Hoca Efendi her zaman memleketin hayrını düşünen bir insan. Mesela bugün Hoca Efendi'nin Türkiye'ye gelmesinin önünde hiçbir yasal engel yok. Dönmemesinin en önemli sebebi; kendi halinde, sakin bir hayat istiyor, siyasetin ortasında olmak istemiyor. 

- Fethullah Gülen adına konuşma yetkisi olan kimse var mı? Yoksa medya yanlış mı okuyor bazı insanları?

Bence yanlış okuyorsunuz. Mesela Zaman Gazetesi, Hoca Efendi'nin sözcüsü gibi algılanıyor.  Ben kabul etmiyorum, kendileri de bunu kabul etmiyorlar zaten.

- Neden?

Değil çünkü. Hoca Efendi'nin çok farklı bir ufku var. Zaman Gazetesi'nin içinde Ermeni de var, Yahudi de var, aşırı Türkçü olan da var, İslami geçmişi olan da var. Bir gazetenin Hoca Efendi'nin sözcülüğünü yapıyor olmasını ben çok anlamlı bulmuyorum. Ekrem Dumanlı çizgisi yakındır, bu doğru. Ama ben sözcü olarak ne Ekrem Dumanlı'yı, ne Hüseyin Gülerce'yi, ne başka birini, ne kendimi kabul ederim. Kimsenin 'Ben sözcüsüyüm' diyebilecek durumu yok bence. O şekilde konumlandırmak ya da onun üzerinden siyaset yapmak belki bazı insanlara kolay geliyor.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları