Yeni Şafak yazarı Salih Tuna, KHK ile atıldıkları işlerine geri dönmek için açlık grevi yapan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için alaycı ifadelerle dolu bir yazı kaleme almıştı. Tuna, bugünkü yazısında Gülmen ve Özakça'dan özür diledi.
KHK ile atıldıkları işlerine geri dönebilmek için 68 gündür açlık grevi yapan Akademisyen Nuriye Gülmen ve Öğretmen Semih Özakça için Yeni Şafak yazarı Salih Tuna tepki çeken bir yazı kaleme almıştı. Tuna o yazısının üzerinden 2 gün geçtikten sonra özür dileyen bir yazı yazdı.
Tuna, KHK ile hakları ellerinden alınıp fişlenerek işten atılan ve iş bulmaları zorlaşan, hak arama yolları kapatılan KHK kıyımına karşı seslerini duyurmak için açlık grevi yapan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça için alaycı bir dille yazdığı yazıda "Malumunuz, bir insan evladı en fazla 60 gün açlığa dayanabilir. (Elbette su içmek şartıyla, yoksa 7 günde maazallah tahtalı köyü boylar.) Aman nazar değmesin. Nasıl desem, hep böyle zinde kalıp nice 66 günler görsünler. Hatta mümkünse işlerine dönsünler. Bizi üzmesinler. Normalde 66 gün açlık grevi yapan insanın açlıktan sesi çıkmaz. Bunlar maşallah gayet gümrah" ifadelerini kullanmıştı.
Salih Tuna tepki çeken yazısının ardından bugün özür dileyen bir yazı kaleme aldı. Tuna yazısında, 'Bedenlerini ölüme yatırdılar” şeklindeki ajitatif heyulanın etkisiyle olsa gerek açlık greviyle ölüm orucunu sehven tefrik etmedim. Üzüldüm. Maksadını aşan ifadelerle samimi bir şekilde hakkını arayanların (ve bu hak arayışına aynı niyetle omuz verenlerin) kalbini kırdıysam özür dilerim" dedi.
Tuna'nın Yeni Şafak'ta bugün (15.05.2017) yayınlanan "Açlık grevi ve çağdaş küfürbazlar sürüsü" başlıklı yazısı şöyle:
"Muhacirlik dönemi hikayeleriyle büyüdük. Büyüklerimizin dilinden, “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin” sözü düşmezdi.
Bizim “kültürümüzde” kutsaldır ekmek.
Hangisiydi, Mesut Özil mi Hakan Çalhanoğlu mu? Hani çim sahaya atılan ekmek parçasını öpüp alnına koymuştu da, tüm Almanlar şaşırmış, ne yapıyor bu adam, demişti.
Şaşırmakta haklıydılar.
Nerden bilecekler, “Ekmek Mushaf çarpsın ki” diye yemin ettiğimizi! Kur'ân-ı Kerîm'in yanına ekmeği koyduğumuzu...
Ekmek, emektir.
Yüce Önder (s.a.v) “Yememiştir hiç kimse elinin emeğinden daha hayırlısını” buyurmuşlardır.
Helal ekmek elbette emeksiz olmaz.
Hangi siyasal düşünceye, etnisiteye, dine, mezhebe mensup olursa olsun emeği (veya işi) haksız yere elinden alınana kayıtsız kalmak vicdana sığmaz.
Açlık grevleri de nihayetinde “kayıtsız vicdanları” uyarmak için protest bir çıkıştır.
Burda, bu köşecikte, bundan 5 yıl mukaddem (05 Kasım 2012) “Bir insan kendini ifade etmek için son çare olarak bedenini koymuşsa ondan yüz çevirmek vicdana sığmaz…” demiştim.
Ve, şöyle devam etmiştim: “Açlık grevlerini küçümsemek, kınamak da olmaz. Efendimiz (aleyhissalatü vesselam) 'Kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz' (Tirmizi) buyurmuşlardır…”
***
Madem öyle neden geçen gün bu köşecikte, Nuriye Gülman ve Semih Özakça'nın açlık grevlerini tahfif eden ifadeler kullandım?
Doğrusu bu ya…
Mezkur açlık grevini araçsallaştırarak siyasal çıkar elde etmek isteyenlere ve ambulansın arkasına takılan araçlar misali araya kaynak yapan tescilli FETÖ'cülere ve terör örgütü mensuplarına ve PR yapmak için her fırsatı değerlendiren o malum “sanatçılaraydı” isyanım.
Lakin, “bedenlerini ölüme yatırdılar” şeklindeki ajitatif heyulanın etkisiyle olsa gerek açlık greviyle ölüm orucunu sehven tefrik etmedim.
Üzüldüm.
Maksadını aşan ifadelerle samimi bir şekilde hakkını arayanların (ve bu hak arayışına aynı niyetle omuz verenlerin) kalbini kırdıysam özür dilerim.
İnsan ki, gönüldür, gönül yıkmak bize yakışmaz.
Yunus Emre'miz, “Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil” demiştir.
***
Barry Collins marifeti “Yargı” oyununu izlemiş veya Knut Hamsun'un “Açlık” romanını okumuşsanız açlığın nasıl korkunç bir şey olduğunu bilirsiniz.
Bir de “açlığı” yaşamak vardır.
Oruç tutmak da, bir yanıyla, açlığı yaşamak ve künhüne varıncaya değin tefekkür etmektir.
Açlık ve açlar…
Bu köşede yıllar önce Nazım Hikmet'in, “açlar dizilmiş açlar! /ne erkek, ne kadın, ne oğlan, /ne kız /sıska cılız /eğri büğrü dallarıyla /eğri büğrü ağaçlar! /ne erkek, ne kadın, ne oğlan, /ne kız /açlar dizilmiş açlar!” dizelerini aktardıktan sonra şöyle demiştim: “Bütün dünyanın açları, saniyelerle ölçülen zaman aralıklarıyla açlıktan kaybettikleri kardeşlerinin öfkesiyle bilenerek dizilmiş geliyor.
Ey doydukça açlığa mahkum, aç gözlü kapıların sahipleri…
Kapıkulları,
Tröstleri,
Kartelleri,
Haberiniz olsun, korkunç büyük feryatlarıyla, 'Komşusu açken tok uyuyan bizden değildir' sloganıyla kapılarınıza dayanacak açlar. Ve, bir gün elbet yıkılacak kapılarınız!” (22 Kasım 2008, Yeni Şafak)
Bir başka açlık daha vardır ki yeryüzünün tüm açlıklarından daha felakettir.
Ahlak açlığı…
Terbiye açlığı…
Çünkü kişinin neye aç olduğunu bile bilmediği açlıktır bu!
İşte bu ahlak ve terbiye açları, bu küfür yobazı bedhahlar (söz konusu yazımla hangi oyunlarını bozmuşsam artık) ölmüşlerimize varıncaya kadar müstekreh küfürler savurdular.
Hem de sürüler halinde…
Sadece terbiyesizliklerini dermeyan etmediler, mezkur açlık grevini araçsallaştıranlardan olduklarını da böylece kanıtlamış oldular."
***
Salih Tuna'nın Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın açlık greviyle alay ettiği 13 Mayıs 2017 tarihli
"Daha fazla komik olmayın" başlıklı yazısı ise şöyle:
KHK ile işlerinden atılan iki yurdum insanı (Nuriye Gülmen ve Semih Özakça) bugün itibariyle açlık grevinde 66 güne ulaştılar.
Sanırım bu bir rekor.
Malumunuz, bir insan evladı en fazla 60 gün açlığa dayanabilir. (Elbette su içmek şartıyla, yoksa 7 günde maazallah tahtalı köyü boylar.)
Aman nazar değmesin.
Nasıl desem, hep böyle zinde kalıp nice 66 günler görsünler. Hatta mümkünse işlerine dönsünler. Bizi üzmesinler.
Bir daha da DHKP- C eylemlerine destek vermesinler.
Zira, araştırma görevlisi olarak üniversitede çalışan KESK üyesi Nuriye Gülmen DHKP- C eylemlerine destek verdiği için açığa alınmıştı.
E dolayısıyla DHKP - C, HDP / PKK ve CHP'li vekiller falan alabildiğine destek veriyor mezkur açlık grevine.
“Açlığımızı halaylarımızı paylaştıkça büyüyoruz, çoğalıyoruz...” gibi ajitatif söylemler eşliğinde halaylar, türküler, vardiyalı (birer günlük dönüşümlü) açlık grevleri gırla gidiyor.
CHP'li 30 milletvekili de Başbakan Yıldırım'a gönderdikleri mektupta, “telafisi mümkün olmayan sağlık sorunları riski göz önüne alınarak durumlarının tekrar incelenmesi ve görevlerine iadeleri…” şeklinde bir ifadeye yer vermişler.
“Telafisi mümkün olmayan sağlık sorunları” alegorisine hasseden dikkat isterim.
Malum tahliyenin, 15 Temmuz direniş ruhu üzerindeki “bozgunculuk” etkisinin yanı sıra, nasıl bir kampanyanın aparatı olarak kullanıldığını görüyor musunuz? Neyse…
Leman mizah dergisi de açlık grevcisi söz konusu iki elemanı, “Selam olsun ruhunu açlıkla doyuranlara” diyerek kapak yapmış.
Ruhlarını bilmem ama bedenlerini açlıkla doyurdukları kuvvetle muhtemel.
Dün twitter üzerinden yayımladıkları videoda, “Açlığımızın 66. Gününü KHK'larla atılan kamu emekçilerine adıyoruz. Cumartesi herkesi açlığa ortak olmaya çağıyoruz…” çağrısı yaptılar.
Normalde 66 gün açlık grevi yapan insanın açlıktan sesi çıkmaz. Bunlar maşallah gayet gümrah.
Vaziyeti idare etmek için olsa gerek şöyle bir de haber var: “Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'da Wemicke-Korsakoff Sendromu'nun öncü belirtilerinin görüldüğü öğrenildi…”
Sendromun kralı bence o “sanatçılarda” var.
Bir video yapmışlar; “Aydın mısın” şiirini okuyorlar. Nasıl sakil, nasıl anakronik anlatamam.
Hep aynı hava, hep aynı tarz.
“Adalet için bedenlerini açlığa yatırmışlar” da 'Yemeğe değil, adalete açlarmış” da…
Iyyy!..
Azcık geliştirin kendinizi diyeceğim ama Genco Erkal nesini geliştirecek? Hele o Füsun Erbulak? Ya reklam filmlerinin “yıldızı” o yeteneksiz “sosyalist” çocuk?
Besbelli yeni bir Gezi'ye aşeriyorlar.
Lakin, Marks, tevekkeli dememiş: “tarihte tüm olaylar iki kez tekrarlanır; birinci kez trajedi, ikinci kez komedi olarak…”
Geçen hafta istifa eden CHP Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, sokağı işaret ediyor, bunlar arzı endam ediyor.
Yapmayın, bu kadar komik olmayın."
Vişne Haber Ajansı