Kendisi de üç albüm çıkaran bir müzisyen ve aynı zamanda bir ressam olan Mustafa Kaya, çıkaracağı single için evine kapanmış harıl harıl çalışıyor. İşte Ahmet Kaya'nın doğum gününde ağabeyinin söyledikleri:
- Müziğe ne zaman başladınız?
- Malatya doğumluyuz. 14 yaşlarında müziğe profesyonel olarak başladık. Tabii o zamanlar aileden de baskı büyük. “Oğlum müzik nedir, serseri mi olacaksın, okuluna git” gibi telkinlerle müzikle uğraşmamızı istemediler. Bu arada Sümerbank Bağlama Ekibi’ni kurduk. 6 kişilik bir ekipti. Profesyonel olarak müziğe ilk adımı o zaman attım. Para kazanmaya da bu şekilde başladık. Ailem fakirdi. Ben 5 kardeşin en büyük çocuğuydum. Çalışmak zorundaydık. Ardından işçi olarak Sümerbank’ta çalışmaya başladım.
- Peki ya okul?- Okulumu akşama aldım. 20’li yaşlarımdayken İstanbul’a geldik. Bir yandan okudum, bir yandan çalıştım. Sonra iktisat bölümünü kazandım ve bitirdikten sonra Maliye’ye girdim. Askerlik görevini yaptıktan sonra, o zamanki adıyla Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne başvurdum. Resim çizmek benim için çok büyük bir tutkuydu, hala da öyle. Bir anda Maliye’yi bıraktım, istifa ettim. Derslerime yoğunlaştım ve sınava girip kazandım.
- Siz özel bir üniversitede resim öğretmenliği de yaptınız.
- Evet. Çok da öğrenci yetiştirdim.
- Ahmet Kaya’nın resmini çizdiniz mi hiç?- Hayır. Birçok kişi çizdi ben hiç yapmadım. Ancak zamanı geldiğinde yapacağım. Çok da büyük bir şey olacak.
- Zaten başka bir ressamın çizmesi farklı, ağabeyinin çizmesi çok farklı olur diye düşünüyorum.
- Elbette öyle. Ben onun yüzündeki bütün kırışıklıkları, bakışını, bakışlarındaki manayı bilirim... Benim çizmem çok farklı olacak. Belki Kasım’ın 16’sı ölüm yıldönümü, o zamana yetiştirebilirim. Ahmet Kaya yaşasaydı Serdar Ortaç’ı karşısına alır ve...
- Sizin de üç albümünüz var.- İlk albümümde Neşe Karaböcek’le birlikte çalıştık. Mustafa Ceceli’nin de okuduğu “Yağmur ağlıyor” şarkısının sözleri bana ait mesela. Onu Neşe Hanım da okumuştu. O albüm 1991 yılındaydı. O yıl Körfez Savaşı çıktı. Bütün albümlerin satışı dururken, benim albüm fırladı. Halk çok sevdi. Ben ünlendim ama albümün satışından para kazanamadım. Neşe bana hiç para vermedi. Mahkemeye verdim. Ertesi gün eşiyle birlikte evimize geldi. Annem çekti beni bir kenara “Bu kadını mahkemeye vermişsin, hemen davayı geri çek sütümü helal etmem” deyince davayı geri çekmek zorunda kaldım. İkinci albüm için başka bir şirketle anlaştım. O da çok sattı. O şarkılar hala dillerdedir. Ancak onlar da beni dolandırdı. 3’üncü albümü de yaptım ancak şarkıcılıktan soğuttular beni. Şimdi yeni bir single yapıyorum. Adı “Namluda bir melodi” Ahmet’in “Kafama sıkar giderim” şarkısının daha dinginleşmiş hali. Şu sıralar ona yoğunlaştım.
- Ahmet Kaya müziğe nasıl başladı?
- Ahmet’in üzerinde emeğim büyük. Ona ağabey olarak ben sahip çıktım. Ahmet o zamanlar 9 yaşındaydı. Bize baka baka bağlama çalmayı öğrendi. Çok geçmeden “Ben de sahneye çıkmak istiyorum” deyince izin verdik. Biz o zaman fabrikanın (Sümerbank) çalışanlarına cumartesi günü eğlence düzenliyorduk. Bir gün Ahmet sahneye çıktı. Tabi bağlama Ahmet’ten büyük. Başladı “Haydar Haydar”ı çalmaya. Şarkı bitince alkış tufanı koptu. Ahmet’i çok sevdiler.
- Anneniz babanız bu işe ne dedi?
- Haberleri yoktu ki. Ahmet’i alıyorlar gündüz Gaziantep’e, Şanlıurfa’ya çeşitli illere götürüp şarkı söyletiyorlar. Akşam olunca bize getiriyorlar. Biz bu arada babamı sürekli oyalıyoruz. Ahmet’in bağlama çaldığını bilse kesinlikle izin vermezdi. Ahmet bizim çocuğumuz gibiydi. Çalıştırmıyorduk onu. El bebek gül bebek büyüttük. Ahmet’in dünyası müzikti. Müzikle kalkar müzikle yatardı. Baktık bu böyle olmayacak, 14 yaşındayken Unkapanı’nda Ermeni bir dostumuz vardı. Plakçıydı kendisi. Ahmet’i onun yanına verdik. O zamanlar küçük bir teybi vardı, çaldığı şarkıları kaydeder bize dinletirdi. Dinliyorduk ama bir şey anlamıyorduk yaptıkları şarkılardan. Bunu kendisine söylediğimiz zaman ise bize çok kızardı.
- Babası istemediği halde nasıl olur da bir plakçının yanına verdiniz?
- Babam da Ahmet’in müziğe olan tutkusu karşısında kayıtsız kalmadı. İlerleyen zamanlarda kendisine bir bağlama hediye etti. Ahmet o bağlamayla 1985 yılında ilk kasetini çıkardı. 28 yaşındaydı o zaman. Albüm satmıyor, beklenen ilgiyi görmedi. İlk zamanlar zar zor 3-5 tane kaset sattı. Sonra birden patlamaya başladı şarkıları. Albüm satışları bir anda fırladı. Konserler falan derken, Ahmet’i herkes tanımaya başladı. Arkasından 2’nci albümü yaptı.
- Ahmet Kaya şöhret olunca, neler değişti hayatınızda?
- Çok da bir şey değişmedi. O zamanlar çok para kazanılmıyordu bu işlerden. Şimdiki gibi astronomik rakamlar nerede? Yıllar sonra Ahmet, bir gün bana “Sana araba alayım” dedi. Kabul etmedim. Aramızda ağabey-kardeş ilişkisinden çok baba-oğul ilişkisi vardı. Her zaman seviyesini terbiyesini korumuştur bana. Hatta bir gün röportajında “Her zaman vitrinlerden lahmacun yiyenlere baktım. Artık zenginim ben de lahmacun yiyorum.” O burukluk vardı onda hep.
- Kardeşinize çatal-bıçak fırlatılan, Magazin Gazetecileri Derneği ödül töreninde ve sonrasında neler yaşadınız? O gece ne oldu?
- Ahmet yılın en iyi protest müzik sanatçısı seçilmiş ve ödülünü almıştı. “Ben bu ödülü Türk ve Kürt halkları adına alıyorum” dedi. Bu söz üzerine kıyamet koptu sanki. Ahmet’i linç etmeye kalktılar. Çatallar fırlatıldı, hakaretler edildi. Orada büyük bir nefret vardı Ahmet’e. Serdar (Ortaç) sahneye fırladı 10. Yıl Marşı’nı söyledi. Gençliğin verdiği bir gazla sahneye çıktı. Sadece rahmetli Nurettin Soydan korudu Ahmet’i. Çok kötü anlar yaşamıştı Ahmet. Sonrasında zorlu bir süreç başladı bizim için. O geceyi hatırlamayı hiç istemiyorum.
- Serdar Ortaç için ne düşünüyorsunuz?
- Yıllar sonra kardeşimin şarkılarını söyledi. Çok hoşuma gitti bu. İşte o yüzden pek kızamıyorum artık ona. Ne yapayım şimdi onu dövelim mi, tokat mı atalım. Çocuktu o yaşlarda.
- Ahmet Kaya yaşasaydı Serdar’a karşı tavrı ne olurdu?
- Onu karşısına alır, “Önemli değil Serdar; insanlar hata yapa yapa büyür” derdi ve bir kardeş edasıyla severdi. Çünkü Ahmet hümanist bir insandı.
- Ahmet Kaya neden Fransa’ya gitti?
- Düşünün sizin evinizin önünde sürekli polis bekliyor. Sizi birileri sürekli gözetliyor. Ahmet’in “Baş Kaldırıyorum” albümünden sonra takibe aldılar. Kaseti yasaklanmıştı. Üst üste dava açılıyordu. Dayanamayıp çareyi gitmekte buldu.
- Fransa’ya gideceğini kimseye söylemiş miydi?
- Bir gün Levent’teki evine gittim. Muhabbet ettik. Orada bana “Abi ben Fransa’ya gidiyorum, kaçacağım. Oraya ölmeye gidiyorum. Şimdiye kadar onurumuzla, insanca yaşadık. Kimseye boyun eğmedik. Şimdi insanca ölme vaktidir” dedi. Ben gözyaşlarımı tutumadım. Birbirimize sarılıp ağladık. “Ölümü boş ver böyle şeyler söyleme” dediğimdeyse bana “Abi ben 6 ay 1 yıl içinde öleceğim bunu hissedebiliyorum” cevabını vermişti. Ve hakikaten dediği gibi de oldu.
- Ahmet Kaya’nın hala yaşadığını söyleyenler var...
- Onu duyuyorum. Geçenlerde de internette okudum hatta. “Yok ameliyatla yüzünü değiştirdi, ölmedi” diyorlar. Kimileri bana atfediyorlar. Bunlar Ahmet’e olan sevgiden kaynaklanıyor. Keşke dedikleri gibi olsa da yaşasaydı. Ben bizzat morgda kardeşime sarıldım. Kendi ellerimle toprağa verdim.