Ankara Barosu, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın LGBTİ ve nikahsız birliktelik yaşayanları hedef alan açıklamalarına tepki göstermiş, baro yöneticileri hakkında soruşturma başlatılmıştı. Ankara Barosu'ndan yeni açıklama geldi.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın cuma hutbesinde LGBTİ bireyleri ve nikahsız birlikte yaşayanları hedef haline getiren açıklamalarda bulunmuş, Ankara Barosu Erbaş'ın sözlerine tepki gösteren bir açıklama yayınlamıştı.
Baronun açıklamasında, "Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın insanlığın bir kesimini nefretle aşağılayıp kitlelere hedef gösterdiği konuşmayı şaşkınlık ve ibretle izledik. Şaşkınlığımız; sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsın, bir devlet kurumunun başında oturup söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüreti sebebiyledir" denilmişti.
Bugün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Barosu yöneticileri hakkında Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’a yönelik açıklama nedeniyle "Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama" iddiasıyla soruşturma başlattı.
Ankara Barosu'ndan soruşturmaya ilişkin açıkalama geldi. Barodan yapılan açıklamada, "Laik devlette yönetim din kurallarına göre değil, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda akılcı ve bilimsel verileri esas alan beşeri iradeye dayanır. Kurumları temsil edenlerin yaptıkları açıklamalarda da yasalara, Anayasa'ya ve tarafı olduğumuz uluslararası anlaşmalara uygunluk aranır ve beklenir. Yasa önünde eşit insanların bir kısmını ötekileştirilerek aşağılamak ve kitlelere hedef göstermek açıkça suç olup hiçbir kurum veya kuruluşun temsilcisi yasal düzenlemelerin üstünde imtiyazlara sahip değildir" ifadelerine yer verildi.
Ankara Barosu Başkanı Erinç Sağkan da sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, "Bu soruşturma artık laik, demokratik bir Cumhuriyet ile karanlık arasındaki çizgidir" dedi.
Ankara Barosu'nun açıklaması şöyle:
"Baromuzca Diyanet Işleri Başkanı'nın 24.04.2020 tarihinde yaptığı konuşmasındaki ifadelere ilişkin değerlendirme, Avukatlık Kanunu'nun barolara yüklediği insan haklarını koruma görevi gereği sorumluluğumuz olduğu gibi Anayasanın ikinci maddesinde vücut bulan laik ve sosyal bir hukuk devletinde yaşamanın gereğidir.
Türkiye'nin de taraf olduğu Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesinin üçüncü maddesi, cinsel yönelim ve cinsel kimlik temelli ayrımcılığı yasaklamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 14. maddesi de ayrımcılık yasağını açık olarak düzenlemiş olup, yerel mevzuatımızda ise nefret söylemi TCK 216. maddesinde açıkça yasal yaptırıma tabi tutulmuştur.
Laik devlette yönetim din kurallarına göre değil, toplumun ihtiyaçları doğrultusunda akılcı ve bilimsel verileri esas alan beşeri iradeye dayanır. Kurumları temsil edenlerin yaptıkları açıklamalarda da yasalara, Anayasa'ya ve tarafı olduğumuz uluslararası anlaşmalara uygunluk aranır ve beklenir. Yasa önünde eşit insanların bir kısmını ötekileştirilerek aşağılamak ve kitlelere hedef göstermek açıkça suç olup hiçbir kurum veya kuruluşun temsilcisi yasal düzenlemelerin üstünde imtiyazlara sahip değildir.
Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda görevimiz gereği yaptığımız 26.04.2020 tarihli açıklamamızdan bir cümlenin alınarak sosyal medyada organize bir şekilde çarpıtılma çabasının ise laik devlet sisteminden uzaklaşılma arzusuna ve uzun zamandır her fırsatta saldırılan İstanbul Sözleşmesinin feshine dönük olması hiç de şaşırtıcı değildir.
İnsanlık tarihi; zamandan ve coğrafyadan bağımsız bir şekilde çağlar boyunca kanla, nefretle, bir kesimin diğer kesimi ötekileştirip maddi ve manevi dünyada yok etme çabalarıyla geçmiştir. Bu çerçevede, anılan yazı içeriğindeki "çağlar öncesine ait" söylemi, islam temelinde dini değerleri değil coğrafyadan ve tüm dinlerden bağımsız olarak dünya tarihinde çağlar boyunca yaşanan trajedilere vücut veren ayrımcı ve ötekileştirici zihniyeti ifade etmektedir. Zira yaşadığımız dönemde insan onuru, uluslararası sözleşmeler ve iç hukukla güvence altına alınmıştır.
Uluslararası ve ulusal düzenlemelerle yasal güvence altına alınmış bulunan en temel insan haklarını savunmaya dönük ve hiçbir suç unsuru içermeyen bu açıklamamız nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkımızda soruşturma başlatıldığını öğrenmiş bulunuyoruz. Ankara Barosu tarihinde hiçbir zaman dini değerleri aşağılamadığı gibi, görevi gereği Anayasa ile güvence altına alınan din ve vicdan hürriyetinin her zaman savunucusu olmuştur.
Bizler laik, demokratik ve aydınlık Türkiye Cumhuriyeti'nde bir hukuk devleti güvencesinde yaşamak için bedel ödemek gerekiyorsa insan haklarının ve insan sevgisinin yanında; karanlığın, ayrımcı ve ötekileştirici zihniyetin ise tam da karşısında durduğumuzu tarih önünde bir kez daha tüm kamuoyuna saygı ile arz ederiz."
Kaynak : www.istanbulgercegi.com