Türkiye Barış Meclisi, Türkiye’nin Kürt sorununda yaşadığı sorunlar ve yeniden savaş konseptinin yürürlüğe sokulmuş olmasında duyduğu derin endişeyi Avrupa kamuoyu ile paylaştı.
Türkiye Barış Meclisi adına dönem sözcüsü Dr. Metin Bakkalcı, aralarında Avrupa Sendikalar Konfederasyonu, Avrupa Sol Parti, Avrupa Anti-Kapitalist Partiler Platformu, Almanya Federal Barış Konseyi, Avrupa Parlamentosu Sosyalistler ve Demokratlar Grubu’nun da bulunduğu onlarca siyasi parti, sendika, vakıf ve sivil toplum örgütüne bir mektup iletti.
Metin Bakkalcı tarafından Avrupa kamuoyu ile paylaşılan mektup şöyle:
Türkiye Barış Meclisi* adına bugün gelinen noktada ‘Kürt sorunu’ diye anılan sorunda bundan iki yıl kadar önce belirmiş olan iyimser ortamın hızla yitirilmesinden duyduğumuz kaygı, görüş ve önerilerimizi sizlerle paylaşmak üzere yazıyorum.
Sorun, en temelde Kürt kimliğine sahip Türkiye vatandaşlarının kültürel, sosyal, ekonomik ve siyasal taleplerinin devlet tarafından reddedilmesini ifade etmektedir ve şu an Türkiye’de barışın ve demokratikleşmenin önündeki en büyük engeldir.
Devletle PKK arasında yaşanmış olan ve halen bitmeyen çatışma ve şiddet, çözümün önünde büyük engel teşkil etmektedir. Demokratik bir çözüm ise, şiddetin ve çatışmanın durmasından, diyalog ve müzakere ortamının sağlanmasından, böylece geri dönüşü olmayan bir biçimde çözüm yoluna girilmesinden geçiyor.
Geleceğin güven ilişkisi içinde kurulabilmesi için, silahların susması, geçmişin görünür kılınması ve bir daha asla tekrarlanmayacak şekilde hataları kabul edip gerekli reformları yaparak tarihe gömülmesi gerekiyor.
Ne yazık ki şu son süreçte Türkiye tam tersi yönde gitmektedir. Tek partili bir siyasal yaşam her alanda egemen hale gelmektedir. Özellikle
Kürt sorunu temelinde barışçıl ve demokratik bir çözüm her geçen gün zorlaşmaktadır.
2009 yılından bu yana KCK (Koma Civakén Kürdistan/Kürdistan Topluluklar Birliği ) adı altında sürdürülen operasyonlarda 7748 kişi gözaltına alındı. 3895 kişi tutuklandı. BDP’li (Barış ve Demokrasi Partisi)10 Belediye Başkanı, 8 Belediye Başkan Yardımcısı, 2 Belediye Başkan vekili, 2 eski Belediye Başkanı ve 29 Belediye Meclisi Üyesi, parti yöneticileri, yazarlar, akademisyenler ve sivil toplum örgütü yöneticileri hâlâ hapiste. Seçilmiş BDP milletvekilleri hakkında da ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken faaliyetler nedeniyle toplam 656 adet suç fezlekesi Meclis Başkanlığı’nda bekletiliyor. Seçilmiş 5 BDP milletvekili hala tutuklu.
Basın açıklamasında görüş belirtmek, mitinglerde konuşma yapmak, BDP Siyaset Akademisi’nde ders vermek ya da bir protesto eylemine katılmak, gözaltına alınmanız ve hatta tutuklanmanız için yeterli gerekçe haline geldi.
Bu operasyonlar neticesinde Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemelerinin bulunduğu her ilde KCK davaları açıldı. İnsan hakları savunucuları, akademisyenler, siyasi aktörler, üniversite öğrencileri sadece gözaltına alınmakla veya tutuklanmakla kalmadı, büyük bir kıyıcılıkla hedef gösterildiler, en hoyrat biçimlerde itibarsızlaştırılmaya çalışıldılar.
Tutuklanma dalgasından payına düşeni alanlar son derece keyfi ve evrensel hukuk ilkelerini zedeleyen biçimlerde "terörizm" suçlamalarına maruz kalmaktalar. Uzun tutukluluk süreleri ve davadaki gizlilik kararı da bu siyasal operasyonları iyice tartışmalı hale getirdi. Tutukluluk, bizatihi cezaya dönüştürüldü. Hukuksuz olarak tutuklananlar neyle suçlandıklarını bilmeden senelerce hapiste kalmaları olağanlaştırıldı. Bu durum, demokrasinin önemli kriterlerinden biri olan hukuka inancı da toplumda ciddi ölçüde sarsmaktadır.
Bu fütursuz tutukluluk uygulaması, birçok ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluş tarafından son dönemde çok sık dile getirmektedirler.
İfade özgürlüğü kapsamında temel bir hak olan görüş bildirmek, siyasi tercih belirtmek, resmi görüş ve politikalarla uyuşmadığı oranda Terörle Mücadele Yasası kapsamında suç sayılmaya başlandı.
Bütün bunlar AKP hükümetinin AB ile müzakere sürecinin gereği olarak yaptığını iddia ettiği yasal değişikliklerle ortaya çıkan Terörle Mücadelenin, Türk Ceza Yasası’na ve Ceza Mahkemeleri kanununa dayanılarak yapılıyor.
Tutuklamaların büyük bir bölümü, Ceza Muhakemesi Kanununun 100. maddesi ve aynı yasanın özel soruşturma usulleri ile özel yetkiyi düzenleyen 250. ve 252. Maddeleri; Terörle Mücadele Yasasının doğrudan ifade özgürlüğü alanıyla ilgili 6. ve 7. maddeleri ile savunma hakkını kısıtlayan 10. maddesi, Türk Ceza Kanununun her eylemi ve fikri suç saymaya olanak tanıyan, kapsama alanı uygulamada istenildiği kadar genişletilebilen 220/6-8 ve 314. maddeleri gibi bir dizi yasa maddesine dayandırılıyor.
Türkiye’de Kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözümü giderek olanaksızlaşmakta, her tür savaş, dayatma ve şiddet politikaları egemen hale gelmektedir.
Hâlbuki ‘Kürt sorunu’nun çözümü temelinde yeni, sivil ve demokratik bir anayasa çalışmasının içinde olduğumuz bu dönem, hayati bir nitelik taşıyor. Bu nedenle endişeliyiz. Çünkü Türkiye barış ve demokrasi yolundan uzaklaşıyor. Türkiye Barış Meclisi, barış ve demokratikleşme sürecinin önünün açılması için aşağıdakilerin gerçekleşmesini yaşamsal önemde görüyoruz:
Demokratik siyasetin alanını daraltmaya, hatta yok etmeye yönelik ‘KCK Operasyonu’ adı verilen gözaltı ve tutuklamalara son verilmelidir. Bu politika, şiddeti tırmandırma politikasıdır.
Demokratik çözümün önünü açmak hiçbir baskı ile karşılaşmadan özgürce tartışabilmekten geçmektedir. Bu nedenle mutlak ifade özgürlüğü yasalarla güvence altına alınmalı, Terörle Mücadele Kanunu ve özel yetkili ağır ceza mahkemeleri yürürlükten kaldırılmalıdır. Türk Ceza Yasası gözden geçirilmelidir. Bu yasaların egemenliğinde anayasa tartışması yapılamamaktadır
Siyasi görüşleri ve demokratik zemindeki siyasi faaliyetleri nedeniyle gözaltına alınanlar ve tutuklananlar serbest bırakılmalıdır. Aynı şekilde hüküm giyenlere yönelik gerekli yargı reformları yapılmalı ve bir siyasi af yasası çıkarılmalıdır.
Kürt sorununun çözümü için savaş stratejileri terk edilmeli, ateşkes, barış ve demokratik çözüm için diyalog ve müzakere yolu benimsenmelidir.
Bu çerçevede Türkiye’nin, evrensel hukuk ve demokratik değerler ekseninde sorunlarının çözümü konusunda hükümetinizin, siyasi partilerinizin, sendika ve meslek örgütlerinizin, sivil toplum kuruluşlarınızın dostane uyarı ve yaklaşım sergilemesi için kıymetli çabalarınızı bekliyoruz. Türkiye’de çalmakta olan alarm zilinin yerinde tespiti için kurumunuzun temsilcilerini Türkiye’de görmekten büyük memnuniyet duyacağımızı bilmenizi isteriz.
Bu vesileyle sizlerin aracılığıyla kamuoyunuzu ve kurumlarınızı düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü konularında yaşanan sorunlara karşı duyarlı olmaya, barıştan ve özgürlükten yana tutum almaya çağırıyoruz.
Çalışmalarınızda başarılar diler, saygılarımızı sunarız."