CHP Aydın Milletvekili Metin Lütfi Baydar, ''Türkiye son dönemde dış politikayı yüzüne gözüne bulaştırmış durumda. İktidar bir efelenme politikası yürüterek, dış politikayı kendi iç siyasetine malzeme etme konusunda çok usta'' dedi.
CHP Aydın Milletvekili, Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Üyesi Metin Lütfi Baydar, Can Ataklı'nın hazırlayıp sunduğu Yazı İşleri programına konuk olarak katıldı.
Baydar'ın konuşmalarından satırbaşları şöyle:
"İncirlik üssü Amerikan üssü olsa da, kağıt üzerinde NATO üssü olarak görülüyor. Bu üsler, Türkiye’ye yapılacak herhangi bir tehditte NATO’nun müdahale etmesi için bulunuyor.
Alman parlamenterler Türkiye’deki NATO üssünü rahatlıkla ziyaret edebilirler. Ancak bizim bu ziyarete izin vermemizin nedeni ikili ilişkilerimizin tutarsızlığından kaynaklanıyor. 15 Temmuz’dan sonra Almanya’ya sığınan subayların bize verilmesini istiyoruz. Almanya o subaylardan 15 Temmuz ile ilgili bir bilgi topladı ki, bize subayları teslim etmiyorlar.
Türkiye son dönemde dış politikayı yüzüne gözüne bulaştırmış durumda. İktidar bir efelenme politikası yürüterek, dış politikayı kendi iç siyasetine malzeme etme konusunda çok usta.
Almanya’dan sözde nefret ediyorsun ama altınızdaki her araba Alman markası. Almanya ile ciddi bir ticaretimiz var ama hiçbir ekonomik yaptırım yok. Sadece esip gürlüyorlar.
Ne yazık ki Türkiye’nin dış politikada, genel tavrı itibariyle güvenilmez, ipiyle kuyuya inilmez bir imajı var. Bu iktidar kendi yanlışlarını bize dayatmak istiyor. Bir Ortadoğululaşma kültürünün empoze edildiği bir şeyle karşı karşıyayız. Biz buna karşıyız.
Diyorlar ki; gelin bizim yanlışımızda birleşelim dışarıyla mücadele edelim. Onun doğrusunu kabul edeceğiz, onun dışında hiç kimse doğru karar veremez, doğru düşünemez. Kendisine çizdiği dokunulmazlık zırhıyla, bir dış politika yürütmek istiyor.
Hukuku guguka çevirmişsin, insanların hak ve hukuk arama mercisi kalmamış.
15 Temmuz’la ilgili kesin bir yargı oluşmadan, onun düşündüğü gibi düşünmemizi istiyor. Bu işin özgürce araştırılmasına sen müsaade etmemişsin. Ben senin anlayışında dış politikaya bakmıyorum. Senin anlayışınla düşünmüyorum.
Dış politikada bir tane dostumuz kalmadı. Avrupa’yla papaz olmuşsun. Bakanına izin verilmiyor.
ABD’de Zafer Çağlayan’la ilgili dava açıldı. AKP’den açıklamalar yapıldı. Eğer böyle bir durum yoksa sayın bakanımız gitsin Amerika’ya aklansın.
Erdoğan’ın Amerika ziyareti öncesi Suriye’de Fırat Kalkanı harekatımız vardı. Oralardan birden çekildik. PYD, sınır kapıları kontrolü altına aldı. Bunlar hep Amerika ziyareti dönüşü oldu.
Irak’ta yapılacak referandumla ilgili esip gürlüyoruz ama bunları bayrakla karşılayan sen değil miydin? Merak ediyorum Irak’taki referandum bizim yapmayın dememize rağmen yapılırsa Türkiye hükümeti ne yapacak?
Mevcut iktidarın kendilere göre bir sistemleri var, idare ediyorlar. ‘Ne yapabilir de iktidarda kalabilir’ modundalar. Türkiye’nin bekasını düşünmek yerine, kendi bekasını düşünen bir noktaya geldiler. Ne kadar götürürsem o kadar kardır düşüncesi hakim.
Suriye’nin şimdiki devlet güçleri ile çatışma halindeyiz. Bu devlet güçlerinin çatıştığı PYD ile çatışma halindeyiz. Garip bir durumdayız. Kendimizi ne onun ne de bunun karşısında konumlayabiliyoruz.
Senin papaz olmadığın kimse kalmadı. Birbirinin karşıtı bütün gruplarla çatışıyorsun. Nerede olduğun belli değil. Hay hut demenin dışında dış politikada yaptığın bir şey yok.
Türkiye’de terörün engellenebilmesi için Afrin’in, İdlib’in konrol edilmesi gerekiyor.
Türkiye terörü destekleyen bir konuma geldi. Uluslararası kamuoyunun bize güvenememesinde bu yatıyor. IŞİD’le ilişkimizi bir yere koyamadık, belirli bir tavır sergileyemedik.
NATO üyeleri, Avrupalı parlamenterler Türk hükümetinin samimiyetine güvenmiyorlar. Türkiye’yi el altından IŞİD’i destekleyen bir yapı olarak görüyorlar.
AKP’nin kafasında bizim anladığımız anlamda Anadolu Müslümanlığını yayma yok. Anlatmak istedikleri cihatçı yapıyla Türkiye’nin iç dengesini bozuyorlar. AKP hükümeti bu müfredatla Türkiye’nin birlikteliğini, kardeşliğini bozuyor. Onların anlayışında, ‘eğer benim gibi düşünmüyorsan senin bu topraklarda yaşamaya hakkın yok’. Sanki bunlar iktidara geldikten sonra Türkiye’ye Müslümanlık geldi. Bu topraklarda 1071’den beri ezan sesi duyuluyor. AKP politikası birbirimizi bir arada tutan birliği yıkmaya yönelik.
Bu yolun sonu IŞİD’tir, bu anlayışın sonu Ortadoğu’dur.
Aynı hatalar hala tekrarlanıyor. Şimdi de menzil tarikatını devlete yerleştiriyorlar. Bu tehlikeye şimdiden dikkat çekiyoruz.
Cumhurbaşkanı’nın ve onun danışmanlarının kafası çok net. Onlar Türkiye’de eğitimde çok yüksek başarılar elde edilsin, Türkiye teknolojik çağ atlasın derdinde değiller. Onların dertleri şu; kendilerine oy verecek bir seçmen kitlesi ve hadi bakalım dediğinde sokağa çıkacak bir milis yaratmak.
Eğitimizde inanç eğitimi ile modern, bilimsel eğitim karışmış durumda. Biz iktidara geldiğimizde inanç eğitim ile modern, bilimsel eğitimi ayıracağız. İnanç eğitimini en iyi şekilde vereceğiz. En nitelikli din adamlarını yetiştireceğiz. Modern, bilimsel eğitimin içinde de inanç eğitimini seçmeli ders olarak isteyene vereceğiz.
Yurtdışında düşüncesi, hayali olan insan çok kıymetli. Bizde bu yok, biz gençliğimizi yok ediyoruz. Gençliğimizin hayali olması gerekiyor. Bunun için modern, bilimsel, teknolojik bir eğitim sistemi gerekiyor.
Sağlıkta getirdikleri sistemle doktorların hayallerini de körelttiler. Doktorlara taşeron işçi muamelesi yaparak, ne kadar hasta bakarsan o kadar para veririm diyerek parayla güttüler.
Üniversite hastaneleri iflas etmiş durumda. Sürdürülebilir bir sağlık sistemi yok. Sağlıkta özel olmayan bir şey kalmadı. Sağlığı ticaret olarak gören bu zihniyetten kurtulmak gerek. Sağlığın içinde ticaret olmaz. Sağlık bakanlığı menzil tarikatı üyeleriyle dolduruldu.
Askeri hastaneleri, Gülhane Askeri Tıp Akademisi’ni niye kapattın da devlet hastanesi yaptın? Neden yaptın. Bu yanlıştır. Derhal açılmalıdır. Yaralanan askerlere sor bakalım nerede tedavi edilmek ister?
Var olan kurumlarımızı yok etmede bu kadar mahir bir iktidar daha görülmedi.
Üniversite hastaneleri malzeme bulamıyorlar çünkü yeterli ödenek sağlanamıyor. TUS’a giren gençlerimiz buraları tercih etmemeye başladılar. Nitelikli öğrenciler gelmiyor.
Birkaç yıl içinde Çapa ve Cerrahpaşa da kaybedilebilir. O hastanelerin binalarının olduğu yerleri ranta kurban edecek bir anlayış var.
Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüme konusunda bir inancı vardı. Biz doktorları olarak ne dediysek harfiyen yerine getirdi. Yürümesini kolaylaştıracak, ayaklarında su toplaması olmasın diye belirli solüsyonlar hazırladık. Tuzlu su banyosu yaptık. Belirli nemlendirici krem ve yağlar ile masör arkadaşımız masajlar yaptı. Beslenme düzenine de çok uydu. En önemlisi de bu konuda çok kararlı ve inançlıydı."