Ümit Boyner, fikri hakların değerlemesinin, rekabet ve yabancı sermaye açısından önemli hale geldiğini, marka ve patent haklarının düzenlenmesi konusunda halen hukuki bir boşluk olduğunu belirtti.
ARTEV Platformu(Araştırma Temelli Entelektüel Varlıklar)kapsamında düzenlenen "İşletmelerde Araştırma Temelli Entelektüel Varlık Yönetimi" toplantısında konuşan Boyner, ekonomik büyüme ve
rekabet gücünün artmasının, inovasyon, yeni bilgi yaratılması ve bu bilginin ticarileştirilmesiyle anlamlı hale geldiğini belirterek, "Küresel ekonomi öyle bir hal aldı ki
sermaye ve teknolojinin uluslararası dolaşımı işgücü dolaşımını geride bıraktı. Bu bağlamda, fikri haklar, günümüzde gerek gelişmiş ülkelerin ekonomisinin, gerekse uluslararası ticaretin en önemli varlıklarından birini oluşturmaktadır. Bugünün küresel
rekabet koşullarında artık ürünler değil, markalar ve patentler yarışmaktadır. Bu doğrultuda, fikri hakların sadece edinilmesi değil yönetilmesi de firmaların sürdürülebilirliği ve
rekabet güçleri açısından kritik bir öneme ulaşmıştır" dedi.
Fikri hakların çoğu zaman uzman hukukçu, mühendis ve ARGE ile ilgili profesyonellerin ilgilendiği bir konu olarak kaldığına işaret eden Boyner, "Ancak 21. yüzyıl koşullarında Türk iş dünyası yöneticilerinin
rekabet güçlerini artırabilmeleri ve başarılı iş sonuçlarını perçinleyebilmeleri için fikri mülkiyet haklarından nasıl yararlanacaklarını bilmeleri ve yönetimine dahil olmaları büyük önem taşımaktadır. Bunun için en iyi örnek şirketini fikri haklarını bizzat yöneten Steve Jobs" diye konuştu.
"Türkiye AR-GE konusunda iyi yolda"
Küresel ekonomik krizin, her alanı etkilediği gibi şirketlerin inovasyon faaliyetlerini de etkilediğini vurgulayan TÜSİAD Başkanı, "Gelirlerin düşmesi ve nakit akışının azalması ile finansmana ulaşım zorlaştı ve ekonomik belirsizlik arttı. Bu durum şirketlerin inovasyon stratejilerini yeniden gözden geçirmeye itti. 2008 yılında birçok ülke AR-GE harcamalarında kısıntıya gitti. Avrupa Patent Ofisine yapılan başvurularda 2002 yılından beri ilk düşüş yaşandı. Japonya ise tarihindeki en düşük başvuru sayısını yaşadı" dedi.
Rakamlara bakıldığında Türkiye'de son 15 yılda fikri haklar alanında büyük ilerlemeler kaydedildiğini belirten Boyner şöyle devam etti:
"Yerli ve yabancı patent ve marka başvuruları büyük bir hızla artıyor. Kamu kaynaklarından AR-GE ve inovasyon faaliyetlerine ayrılan pay da her geçen yıl genişliyor. Fakat sadece AR-GE yatırımlarına ilişkin teşviklerin arttırılması yeterli değildir; buna paralel olarak ülkemizde fikri haklar bilincinin de gelişmesi gerekmektedir. Örneğin ülkemizde bir milyon dolarlık bir AR-GE yatırımından 0,4 tane yerleşik patent başvurusu çıkıyor. Japonya'da bu rakam 2,4. Kore'de ise 3,3 düzeyinde."
Boyner, TÜSİAD olarak önceliklerinin şirketlerin değişen dünya düzenine en üst seviyede entegre olmaları ve
rekabet edebilmeleri olduğunu ve bu doğrultuda, YOİKK Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları Teknik Komitesi Eylem Planı kapsamında şirket ve kurumların fikri hakları şirket stratejisine entegre etmesi, fikri haklarını yönetmesi ve ticari hayatta aktif kullanmasına yönelik öneriler geliştirmek amacıyla bir çalışma raporu hazırlamakta oldukları bilgisini verdi.
"Fikri varlıklar da değerlenebilmeli"
Özellikle birleşme ve devralmaların gitgide arttığı, el değiştiren varlıkların aslında fikri haklar ile korunan bilginin bizzat kendisi olduğu bu dönemde, şirketler tarafında yaşanan zorluklardan en önemlisinin fikri varlıkların değerinin doğru belirlenmesi olduğunu söyleyen Boyner şu görüşleri ifade etti:
"Fikri varlıkların değerinin tespit edilmesi, marka alım-satımları, lisans ve franchising anlaşmaları, şirket birleşme ve devralmaları, yeni ürün geliştirilmesi ve etkin kaynak dağılımı gibi alanlar başta olmak üzere şirketlerin yönetimini doğrudan etkilemektedir. Önümüzdeki dönemde, bu kadar geniş bir alanda ihtiyaç duyduğumuz bu değerlemenin nasıl ve hangi yasal çerçevede gerçekleştiğini ulusal ve uluslararası perspektiften ortaya koymak amacı bir çalışma başlatmayı amaçlıyoruz. Burada altını çizmek istediğim bir husus var. O da değerleme yapılırken fikri varlıkların diğer maddi varlıklardan aslında hiçbir farkının olmadığıdır. Bir başka deyişle, bir işletme kendi başına herhangi bir ürününün üzerine nasıl bir fiyat biçiyorsa, fikri varlığının üzerine de aynı şekilde fiyatı belirleyebilmelidir. Biz bu çalışmamızla, şirketlere fikri varlıklarına değer biçebilmeleri için yol gösterecek bir kılavuz hazırlamayı amaçlıyoruz."
"4 bin dava düştü, konu boşlukta kaldı"
Türkiye'de fikri hakların geliştirilmesi için en önemli unsurun, fikri hak mevzuatının varlığı olduğunu belirten Ümit Boyner bu konuda özetle şu görüşleri dile getirdi:
"Anayasa Mahkemesi, Temmuz 2009'da aldığı karar ile 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin bir kısım cezai hükümlerinin iptal etmiş ve bu iptal kararının altı ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştü. Tanınan sürenin dolmasının ardından, yeni bir düzenlemeye gidilmemesi nedeniyle binlerce marka davası düşmüştü. Halihazırda aynı sorun Patent ve Faydalı Modeller ile Endüstriyel Tasarımlar için doğdu ve Anayasa Mahkemesi yeni bir düzenleme yapılması için bu sefer bir yıllık bir süre tanıdı. 6 Haziran 2010 itibariyle bu tanınan süre doldu, yaklaşık 4 bin dava düştü ve hukuki boşluk halen doldurulmadı. Bir başka değişle, 6 Haziran 2010 tarihinden beri hukuki boşluk devam etmekte, binlerce dava bu boşluktan dolayı düşmektedir. Bu davaların düşmesi, doğrudan yabancı yatırımları çekmek için ülkelerin kıyasıya
rekabet içinde oldukları bir dönemde yatırımcılara olumsuz bir sinyal de göndermektedir. Acil olarak ilgili tüm tarafların katılımı ile oluşturulacak bir fikri hak sistemine ihtiyacımız olduğunu bu vesileyle bir kez daha tekrarlamak istiyorum."