Bayram tatillerinde bir millet yollara dökülüyor, her şey harala gürele içinde cereyan ediyor.
Bayram tatilleri, hele bir de 9 gün olursa, monoton hayatından kaçmak isteyen biçare metropol insanının yığınlar halinde yollara dökülmesine, tatilin ilk ve son günlerinde şehirlere giriş çıkışın mahşer günü provası biçiminde yaşanmasına sahne olur. İşin planlanması programlanması başlı başına meseledir. Metropol insanının vakti kıymetlidir, tatil denen şey daha da kıymetlidir. Bir hengâmedir yaşanan, eğlenmeliyim dinlenmeliyim stresi bile yorar aslında insanı, "doğru yere gelmişim" hissini yaşamak hayati önemdedir.
Popülarite liginde yükselen ve alçalan "destinasyonlar" var, moda olan yerler, çok moda olan yerler (Alaçatı gibi), rakipleri artan yerler… Evet bu ligde alt basamaklara inen yerler de var ama bu oralara giden insan sayısının düştüğü anlamına gelmiyor tabii. Her yer kalabalık artık. Bir kere nüfus artıyor. Hayatın doğal akışında zaten yıllar geçtikçe, jenerasyonlar değiştikçe mobilite artıyor. Üstüne ekonominin iyi olmasını da ekleyin. İnsanlar seyahat ediyor, edebiliyor, para harcayabiliyor.
Bozcaada söz gelimi bir Alaçatı gibi son 5-10 yılda patlama yaşamış bir yer değil. Eskiden de "vardı", eskiden de güzeldi, eskiden de şaraptı, Ege'ydi, tabii ki Rum evleriydi. Şimdiyse memleketteki genel tatil hareketliliği artışından fazlasıyla payını almış durumda. Daha sakin, biraz daha bakir ve kafa dinlemelik bir alternatifi var, o da Gökçeada. Ama arabanızla gitmeniz tavsiye olunur. Üstelik daha yeşil bir ada. Ama biz şimdi ana konumuza, capcanlı Bozcaada'ya dönelim.
İmroz'a (Gökçeada) arabanızla gitmenizde yarar var ama aynı şeyi Tenedos (Bozcaada) için söylemiyorum. Öbürüne göre daha küçük bir ada bir kere, merkezi adımlanarak gezilmeye uygun, ve adanın hemen hemen bütün güzelliklerine merkezde tanık olmak mümkün. Pek çoğu tarihi olan taş evlerin arasından kıvrılan güzelim dar sokakları da vaktinde otomobil geçsin diye tasarlamamışlar zaten.
Ama ne yazık ki, geçen Şeker Bayramı'nda söz gelimi, ortalık vızır vızır araba kaynıyordu. Yürümenin eziyet haline gelmesi; birkaç bin ziyaretçiyi ağırlamaya uygun bir adaya 17 bin insanın çekirge sürüsü gibi üşüşmesinin ve bunların epey bir kısmının da arabasını yanında getirmesinin sonucuydu. Ne gerek var hâlbuki. Adada dolmuş da var taksi de, zaten denize girmek dışındaki herhangi bir etkinlik için motorlu araca ihtiyaç yok. Ha bir de, konakladığınız yer merkezden uzaksa araç lazım tabii. Ama bunun için taksi veya dolmuş da işinizi görür.
AH BİR DE ON BİNLER AKMASA…
Aslında sorun, bir seferde birkaç bin civarında ziyaretçiyi ağırlamaya uygun olan bir yere 15 milyonluk İstanbul'dan popüler ve şehre yakın bir tatil güzergâhı açlığı ve azgınlığıyla kitlelerin akması. Buna 06 plakalıları, Güney Marmara ve Trakya illerinin plakalarını taşıyan araçları da ekleyin. Bayramda adada ekmek tükendi, öyle söyleyeyim.
Hoş, İstanbul söz konusu oldu mu Tenedos'u (arada bir Rumcasını söyleyeceğim. Zaten Osmanlı döneminde Türklerle Rumlar bir arada yaşarmış) yakın bir tatil güzergâhı olarak nitelemek çok zor. Yol en az 5 saat sürüyor ve tam iki kez feribota biniyorsunuz. Gökçeada'ya gidecek olsanız bir kez feribota biniyorsunuz.
Bozcaada'da bugün hepi topu 10-15 Rum kalmış. İnternette bazı kaynaklarda rastladığım en yüksek sayı 30. Hâlbuki adada 1960'ların ortasına kadar kayda değer bir Rum nüfus varmış. Ancak Kıbrıs sorununun alevlenmesine koşut olarak Rumlar taciz edilmeye başlamış. 60'lar ve 70'lerde pek çok Rum yurttaş Yunanistan'a göç etmiş. Yani epey yakın bir tarihe kadar varlarmış bu insanlar ve adadaki yaşamın ayrılmaz bir parçasıymışlar.
Şimdi o bakkal, lokantacı, meyhaneci, doktor, eczacı, ayakkabıcı ve terzilerden geriye Bozcaada Yerel Tarih Araştırmaları Merkezi müzesindeki fotoğraflar, alet edevatlar, çeşitli nesneler kalmış. Devletin politikaları işte, ne diyek…
SONRADAN ADALI, TAM ADALI
Müzeye lafı getirmişken, ayrı bir bahis açmamak olmaz. Bozcaada Kaymakamlığı güzel bir şey yapmış, 130 yıllık bir binayı Bozcaada Yerel Tarih Araştırmaları Merkezi'ne tahsis etmiş. Nadir deniz kabuklarının peşinde oradan oraya giden Hakan Gürüney'in yolu 1993'te Tenedos'a düşmüş ve Gürüney ile eşi 1997 itibariyle adalı olmuşlar. Adaya olan tutkusu, araştırmaya ve biriktirmeye olan tutkusuyla birleşince sözünü ettiğimiz araştırma merkezini kurmuş Gürüney.
Kaymakamlık iyi bir şey yapıp o binayı araştırma merkezine tahsis etmiş, Hakan Gürüney ise harikulade bir şey yapıp orayı adanın tarihi ve kültürüne ilişkin 3000'den fazla fotoğraf, belge, harita, gravür, obje ve adalıların geçmişteki ve bugünkü günlük yaşamlarını anlatan köşelerle dolu bir müzeye çevirmiş. Kelimenin her iki anlamıyla da özel bir müze; çok zengin, renkli ve tabiri caizse sevimli…
Bozcaada demek üzüm demek, şarap demek. Adaya has üzümlerden (Çavuş, Vasilaki, Kuntra vb.) adaya has şaraplar üretiliyor, elbette ki adalı üreticiler tarafından. Evet her akşam rakı sofrası kurulası bir yer Tenedos, ama siz yine de balıklara ve envai çeşit mezelere şarabı eşlik ettirin.
AMAN "ÇARPILMAYIN"
Bozcaada ne yazık ki ucuz bir yer değil. Adalar pahalı olur bilirsiniz. Burası da, popülerleşmesine ve talep artışına koşut olarak, zamanla iyice pahalılaşmış. Ama yine de ilk bir veya iki gününüzü özenli bir keşif faaliyetine ayırırsanız, nispeten hesaplı ama aynı zamanda adaya da yaraşan yeme içme pratikleri tecrübe edebilirsiniz.
Küçük bir öneri; deniz kenarında sıra sıra dizili ve nispeten lüks görünümlü balık lokantalarında kazıklanma olasılığınız diğer yerlere göre yüksek olacaktır. Ama yanlış anlamayın, illa ki kazıklanacaksınız diye bir şey söylemiyoruz. Biz sadece o sıranın sonundaki "Balık Evi"nde (tam adını vermiyoruz ama siz görünce hangisi olduğunu anlarsınız) yolunmalık yabancı turist muamelesi gördük.
RUMLARI ANMAYI UNUTMAYIN
Ada merkezinde İstanbul'daki Asmalımescit'e benzeyen, sokağa masaların dizili olduğu sıra sıra meyhaneler var. Bakın orası güzel. Hem bu cennet vatan köşesinde henüz dışarıdaki masalara sulanılmıyor. Görüş alanınıza zabıta girmiyor. Neyse, siz bir an önce gidin işte Bozcaada'ya. Hâlihazırda bildiğiniz deniz mahsullü, bilimum otlu mezeler ve yemekler, muhtemelen bilmediğiniz Rum yemekleri ve mezeleriyle buluşuyor. O masalardan birine oturunca bir kadeh de ulus-devletlerin ayırdığı kardeş halklar için içersiniz artık.