loading
close
SON DAKİKALAR

Bülent Ortaçgil: Okuduğunu anlayan bir insanın 'Evet’ demesi mümkün değil

Bülent Ortaçgil: Okuduğunu anlayan bir insanın 'Evet’ demesi mümkün değil
Tarih: 05.02.2017 - 16:55
Kategori: Söyleşi

Müzisyen Bülent Ortaçgil: Türkiye’de gerçekten okuduğunu ve yazdığını anlayan insanlar ve neyle karşı karşıya olduğunu bilen insanlar bir anayasaya ‘hayır’ diyecek. Bunun parti seçimiyle bir ilgisi yok.

Müzisyen Bülent Ortaçgil, "Bana öyle geliyor ki, okuduğunu anlayan bir insanın ‘evet’ demesi mümkün değil. Türkiye’de gerçekten okuduğunu ve yazdığını anlayan insanlar ve neyle karşı karşıya olduğunu bilen insanlar bir anayasaya ‘hayır’ diyecek. Bunun parti seçimiyle bir ilgisi yok" dedi.

Türkiye’de müziğin önemli isimlerinden olan Bülent Ortaçgil, BirGün’den Burak Atabay’la yaptığı röportajda ‘modern türküler’ ve ‘kent ozanlığı’ kavramlarından anayasa değişikliğine kadar birçok soruya cevap verdi.

İşte o röportaj:

» Kısa sayılmayacak bir süredir yeni bir çalışma yayımlamıyorsunuz...

Konser işlerinin görüntülerinin ve kimi çaldığımız arşiv görüntülerini de içeren bir DVD yayımlanacak. Çalışmaları bitmiş durumda ancak insanların müzik yayımlaması için rahat bir ortam beklenmekte. Bizim müzik yazan insanlar açısından ise, Türkiye’nin çok çalkantılı olması demoralize edici bir şey. İnsanda pek iştah falan bırakmıyor. Savaşa benzer bir ortamda da aşk şarkısı söyleyemezsin. Acıtır insanı. Benim gençliğimde, 70’lerde ve 80’lerde darbelere rağmen düşünsel açıdan bu kadar çalkantısı yoktu Türkiye’nin. Bu benim de tanımadığım bir durum. Tüm bu yaşananlar sosyolojik bir olay olsa gerek. Herhalde üzerine çalışıyorlardır. Ben bir müzisyen olarak sadece olayın farkındayım.

» Belki de sizden de sosyolojiye konu olacak şarkılar beklenir...

İnsan gençken birazcık daha fazla dünyayı değiştirmek istiyor. Anında reaksiyon vermekten hoşlanıyorsunuz. Yaşlandıkça bu tip reaksiyonlar da yavaşlamaya başlıyor. Daha fazla yutkunuyorsun, konuşmak istemiyorsun ve hemen insanları suçlamıyorsun. Ve biraz daha zor karar veriyor oluyorsun. Yaşlanıyorum ve reaksiyon veremiyorum. Türkiye ve dünya o kadar çok değişmiyor açıkçası.

» Bob Dylan’ın Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığını öğrendiğimde aklıma siz geldiniz. Cohen, bu olayı ‘Everest’e madalya takmak gibi!’şeklinde yorumlamıştı. Bir müzisyenin Nobel alıyor olmasını siz nasıl izlediniz?

Ben gençliğimde Dylan’ın da, Cohen’in de çok ciddi fanlarından biriydim. Gerçi Cohen’i daha sonra tanıdım. Dylan’dan çok etkilenmiştim. Onun protest tavrı beni tamamen etkilemiş vaziyetteydi. Gençken, onun gibi olmak istediğimi hatırlıyorum.

Benim için bir şarkı yazarının Nobel alması sevindirici bir şey. Ama bir şarkı yazarının Nobel Edebiyat Ödülü alıyor olması biraz ‘şey’... ben Nobel Seçici Kurulunda olsaydım ve bir songwriter’a edebiyat ödülü vermek isteseydim Cohen’e verirdim. Dylan’a değil. Çünkü Cohen’in edebi tarafının Dylan’dan daha yoğun olduğunu düşünüyorum. Dylan daha aktivist ama Cohen daha edebi. Edebiyat ödülüne daha yakın gibi geliyor. Ama hayat başarı ödülü falan olsa tamam; Dylan dünyayı daha fazla etkilemiş ve şarkılarındaki tavır nesilleri etkilemiş bir adam. Dylan ödülü almaya gitmedi. Gitmeyişinin daha önce söyledikleri ve yaptıkları ile bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Gidip frak giyip İsveç kraliyet ailesinin önünde durmak istemedi. Nobel Akademisi’nin Dylan’a ödül vermesinin gerekçesini bilmiyorum. Tahminler yürütülebilir. Ama sebebi Dylan’ı terbiye etmek ya da ehlileştirmek olabilir. Sonuç olarak Dylan’ın bir edebiyat ödülü almış olması tuhaf.

» Bu isimlerle beraber modern zamanın türkülerinin yazıldığı söyleniyor. Modern ozan, kent ozanı gibi kavramlar hayatımıza girdi. Siz de bu benzetmeden nasibinizi alıyorsunuz. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?

Her tanım bir şeyi kapsamak, anlayabildiğini izah etmek için uydurulmuş bir şey. Bazen bazı şeyleri tanımlama fikri ya da her şeyi tanımlama zorunluğu bana o kadar hoş gelmiyor. Bize hep sorulur, “Ne müziği yapıyorsun?” diye. Yahu bilmiyorum, buna illa bir ad mı koyacağız? Evet kentte yaşıyoruz. Konularımız da doğal olarak Dadaloğlu’nun ya da Yunus Emre’nin konuları değil. Kentteki, yaşadığın, etkilendiğin ve bunları kapsayan bir şeyler yazıyorsun. Ben şehirde yaşadım, şehir hayatı ilişkileri içinde büyüdüm. 1950 doğumluyum. 1950’den sonra Türkiye’deki hareketlerden etkilendim. Bu yamuk yumuk şehirlenme hareketinin bir parçasıyım mesela. Bütün bunları yaşamış biriyim. Doğal olarak bütün bunları yaşamış bir adamın konuları da yine bunlarla ilişkili olacaktır. Bunu illa tanımlayalım da, ‘bu kent ozanı’, ‘bu kır ozanı’ demek o kadar gerekli mi, bilmiyorum. Her şeyi tanımla zorunluluğu beni biraz rahatsız ediyor.

» Yaşıtlarınızın müzik dinlemediğinden söz ettiniz. Dinleselerdi neler değişirdi?

Sadece müzik değil, bütün sanat disiplinleri insanlara soru sorduran, ciddi bir estetik eşik atlatan bir şey. Sanat olaylarını takip etmek güzelliğin ne olduğunu fark ettiren bir şey. Ama galiba çok çalkantılı zamanlarda insanların bu tür şeylerle ilintisi zedeleniyor. Yaşama savaşına dönüşen zamanlarda ve olaylarda insan doğal olarak yaşama kavgasını tercih ediyor. Cebinde üç kuruş para yokken James Joyce okuyamıyorsun. Olmuyor. Üç ay oluyor ya da çok gençken olabiliyor. Bu olmayışını da anlıyorum.

» Sizin müziğinize dair ‘toplumsal’ olmaması yönüyle sıkça yapılan bir eleştiri var. Bunun hakkında ne diyorsunuz?

Benim şarkılarımdaki bireysellik, toplumsallıktan çok soyutlanmış bir bireysellik değil zaten. Çünkü toplumun o zamanki değerlerine, ahlak işlerine göndermesi olan ‘politik’ olarak değerlendirilebilecek bir sürü şarkım vardır. Şarkılarıma ‘güncel politik’ değil diye bir eleştiri getirilebilir. Evet güncel politik bir şarkım yoktur. Ama politika güncellik demek değildir. Türkiye’deki insanların ilgi alanları gerçekten çok fazla güncel politika ile ilgili. Benden isteniyor ki, bir şarkı yazayım ve içinde günün hükümetine, günün başbakanına eleştiri veya gönderme olsun. Bu yapılabilir. Bunu yapmakta hiçbir sakınca yok. Ama benim müzik anlayışımda kendime yabancı durduğum, mutlaka yapmak zorunda olduğum şeyleri yapmak gibi bir kısıtlama yok zaten. Ben öyle hissetmiyorum. Aktivist bir müzik olabilir ama ben aktivist bir müzisyen değilim. İnsanları aktive etmekten hoşlanmıyorum, becerebildiğimi de düşünmüyorum. Doğrusu becermeye kalktığım zaman kendimle bir sıkıntım olmaya başlıyor. İnsanları kışkırtamam.

Bunu şöyle anlatabilirim: Böyle bir ikilemde benim hangi tarafı tuttuğum kesindir. Mesela daha politik, daha aktivist ve güncel ama müzik ve edebiyat sanatı açısından daha düşük kaliteli bir şeyi mi; yoksa daha bireyci, müzik ve edebiyat dili açısından son derece kuvvetli ama güncel ve politik olmayan bir şeyi mi tercih edersiniz diye sorarsanız her zaman ikincisi olur. Sonuçta müzik yapıyoruz. Müziğin, dilin estetiği benim için son derece önemli. Konunun doğru politika olması da önemli olsa da benim için o kadar önemli değil. Doğru politik bir görüşüm falan varsa rapor yazmayı tercih ederim. Edebiyat ya da inceleme, araştırma yazısı yazarım da şarkı yazamam. Bu benim kişisel tercihim. Başka tercihi olan insanlara diyeceğim bir şey yok. Bu işin kalitesini de düşünelim. Victor Jara’nın yazdığı müziğin kalitesi çok yüksekti ve son derece aktivist müzikti. Doğru. Ama doğru bir iş yapacağız diye Nazım Hikmet şiirini alıp da abuk subuk bir şarkıya dönüştürüp yayımlama fikri bana kötü geliyor. Hayatım boyunca da kötü geldi. Bu bir tercih meselesi. Tercihleri başka olan insanlara tepkim yok. Bu işleri öyle yapan insanlar varsa ve iyi de yapıyorlarsa buyursa yapsınlar. Ona da ihtiyaç var.

» Sizin şarkılarınızda ‘umut’ en büyük sermaye.

Çok naif de olsa, çok yaşamayan bir şey de olsa umutlu olmayı tercih ederim. Türkiye’nin politik hayatında da umutluyum. Ama akıllı olarak bir sürü insan umutsuz olabilir. Doğrudur. Ben o umudu taşıyorum hep. İnanasım gelmiyor. Mağlup olabilirim, yenilebilirim, haksız da çıkabilirim ama o noktadan sonra umuttan başka yapacak bir şey yok. O da yoksa gidip nihilist olalım o zaman!

» ‘Aşk Var’ şarkısında “Savaştık savaşa yazdık/ Yenen ağla/ Yenilen ağlar/ Bir baktık ki yapayalnızdık” sözleri var. Son derece savaş karşıtı ve politik. Kimler ağladı bu ülkede?

Savaşan herkes ağlar arkadaş. Savaştan ağlamadan çıkan adam yok. Anneler ağladı, gençler ağladı. Arkadaşını kaybettiğin zaman ağlarsın. Biz batıda başka bir hayat yaşıyoruz. Konser çalmalarım sırasında çok defa doğuya gittim. İstanbul, Ankara ve İzmir dışında da çalıyorum. O insanlardaki yaklaşımı görebiliyorum. İstanbul’da yaşayan bir insanın Türkiye’de bir savaş fikrini benimsemesi mümkün değil. İstanbul’da yok çünkü. Ama git, Diyarbakır’da var. Savaşta bir haklılık, haksızlık birbirine karışıyor. Olayı kimin başlattığına dair yorumlamaları da saçma kılıyor zaten. Kim başlattıysa başlattı. Beni ilgilendirmez. Çünkü herkes ağlıyor. Her şıkta, yenen de ağlıyor, yenilen de ağlıyor.

» Barışa dair umudunuz nedir?

Barışa dair umudum tabii ki var. Doğal olan barışla yaşamaktır. Savaş doğal olmayan bir iş zaten.

» 2015’te Hürriyet’te bir söyleşide, Erdoğan için “Bugün artık ‘bir adam’ diktatoryası altında gibiyiz” demişsiniz. Şimdi nasıl bakıyorsunuz?

Türkiye’deki insanların ülkeyi değerlendirirken kendilerini biraz mesafeli bir şekilde tutup yukarıdan değerlendirmesini tercih ederim. Türkiye’de sanıyorum ki çok güncel işlerle kafa yormaktan, o çalkantı içinde yaşamaktan aklı selim düşünemiyoruz. Hele ki bu son anayasa durumları... Bence felaket bir tartışma seviyesi, abuk subuk tercihler... Meraklıyım, ara ara TV’de açık oturum programlarını seyretmek istiyorum ama seyredemiyorum. Herkes alternatif fikir olmaksızın kendi bildiğini söylemeye çalışıyor. Olayın gittiği yerden hiç hoşnut değilim. Ne yapacağımıza dair bir fikir birliğimiz de yok. Çünkü asgari müştereklerde birleşme, uzlaşma gibi kültürler bizim toplumuza gelmemiş. Kimse kimseyle uzlaşamıyor. Bu, Türkiye’deki elli bin sol fraksiyon için de, altmış beş tane değişik sağ parti için de geçerli. Hep detaylarla uğraşıp, hep belli bir zaman sonra başımıza gelmesi olası şeylerden birbirimize girip ayrılmayı tercih ediyoruz.

Türkiye’de gerçekten okuduğunu ve yazdığını anlayan insanlar ve neyle karşı karşıya olduğunu bilen insanlar bir anayasaya ‘hayır’ diyecek. Bunun parti seçimiyle bir ilgisi yok. “CHP’lisin ve hayır diyeceksin”, “HDP’lisin yine hayır diyeceksin” gibi şeyler deniliyor. Ama insanlar bu öbek içerisinde olmak istemiyor. Böyle bir şey var mı? Ya evet ya da hayır diyeceğiz. Evet diyen insanlar da öyle. Onlar aslında bir partiye evet diyorlar. Anayasa değişikliğini okuyup da ona göre karar vermiş değiller. Onlar bir partiyi ve o partinin görüşünü onaylıyor. Ama bunun anayasa ile hiçbir ilgisi yok ki. Onaylasın tamam hiçbir şey demiyorum. AKP’li olan bir sürü insan var ve bu onların hakkı. Biz onunla uğraşmıyoruz. Hükümet seçmiyoruz. Bu tartışmanın ‘Erdoğancılar’ ve ‘Erdoğan’ın karşısında durancılar’ haline gelmesi abuk. Hiç bu kadar seviyesiz bir tartışma hayatımda görmedim ben.

» Siz nasıl bir ülkeye özlem duyuyorsunuz?

Artık herhangi bir ülkeye özlem duyamıyorum. Çünkü yaşlandım. Bu coğrafyanın ve bu ülkenin adamıyım. Eğer canıma kast edilmezse bu ülkede ölmeyi tercih ederim. Ama iş başka olursa gider miyim, giderim. O başka. Hiçbir ülkede yaşamak istemiyorum. Türkiye’de yaşamak istiyorum ben. Ama daha anlayışlı, daha hoşgörülü, insanların bu kadar katı olup karşı tarafı dinlemez olduğu ve ayrıştırılan bir ülkede yaşamak istemem. Bu bana acı veriyor. Bu kadar ayrışıyor olmak, bu kadar ortak paydaları yitiriyor olmak her şeye etki ediyor. Bu ‘anayasa bilmem ne’sinde de bir ekol insanlar evet, başka bir ekol insanlar hayır diyecek. Halbuki yaptığımız oylamanın bununla ilgisi yok. 18 madde kabul mu değil mi onu oylayacağız. Bu kadar basit. İyimserim çünkü okuduğunu anlayan birisinin bu 18 maddeye ‘evet’ demesi mümkün değil zaten. Ama kötümserim aynı zamanda çünkü insanlar okumayacaklar. Çünkü Erdoğan sevgisi taşıyan insanların ‘hayır’ demesi mümkün değil. Dolayısıyla şimdi kafa sayacağız. Bakalım hangisi daha fazla?

» Bu sizi kaygılandırıyor mu?

Elbette. Cumhurbaşkanlığı seçiminde birkaç aday olduğuna göre, tahmin edilen oy dağılımı şöyle olacaktır: Erdoğan, Ahmet ya da Mehmet, hiç fark etmez... sen %50.2 alacaksın, karşındaki de %49.8 falan alacak. %90’a %10 bir cumhurbaşkanlığı seçimi olmaz herhalde.

» Referandum oyunuzu açıklıyor musunuz?

Niye açıklayayım canım? Ne vereceğim belli. Sosyal medyada üç tane gerizekalı tarafından böyle bir şey başlatılmasından haz etmiyorum. Bunlarla aynı gerizekalılığa düşemem. Bu genel seçim değil ki, ben AKP’liyim ya da MHP’liyim denilsin. Bana öyle geliyor ki, okuduğunu anlayan bir insanın ‘evet’ demesi mümkün değil.



ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları