Büyüme gerçek mi, yoksa sanal mı?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2017 yılına ilişkin üretim yöntemiyle hesaplanan Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) sonuçlarını açıkladı.
Büyüme rakamlarına ilişkin açıklamada bulunan Cumhuriyet Halk Partisi Edirne Milletvekili Okan Gaytancıoğlu "Türkiye için, detaylı inceleme yapıldığında bu büyümenin gerçek bir büyüme olmadığı, SANAL bir büyüme olduğu hemen anlaşılmaktadır" dedi.
Sağlıklı bir ekonomide, %3’ü aşan bir büyüme rakamı bile o ülkeyi Dünya’da “güvenilen, yatırım yapılan” bir ülke yaparken, Türkiye % 7.4’lük bir büyümeye rağmen büyümeyi neden kimsenin hissetmediğini sordu.
Gaytancıoğlu'nun büyüme rakamlarına ilişkin açıklaması şöyle:
Nüfus artış hızı % 1.5 civarında olan Türkiye’nin 2017 büyümesi TÜİK verilerine göre % 7.4 oldu. Hatta, OECD ülkeleri arasında % 8.4 büyüyen İrlanda’dan sonra Türkiye en hızlı büyüyen 2.ülke oldu. Nüfus artış hızının üzerindeki her büyüme rakamı, bir ülkenin geliştiğini gösterir. Ancak Türkiye için, detaylı inceleme yapıldığında bu büyümenin gerçek bir büyüme olmadığı, SANAL bir büyüme olduğu hemen anlaşılmaktadır.
Sağlıklı bir ekonomide, %3’ü aşan bir büyüme rakamı bile o ülkeyi Dünya’da “güvenilen, yatırım yapılan” bir ülke yaparken, Türkiye % 7.4’lük bir büyümeye rağmen neden bu büyümeyi kimse hissetmiyor. Yani toplumun geniş bir kitlesi olan, çiftçi, işçi, esnaf, emekli, dar gelirli neden bu büyümeyi anlayamıyor? Neden Türkiye’ye yatırım gelmiyor, yeni fabrikalar kurulmuyor?
Nedeni çok basit. Büyüme rakamları yanlış mı ? Cevap HAYIR. Her ne kadar TÜİK, hesaplama yöntemlerini değiştirse de Türkiye gerçekte de % 7.4 büyüdü, bu rakam başka bir ülkede olsa belki orada yaşayan halk bu büyümeyi hissedebilir. Neden Türkiye’de bu büyüme hissedilmiyor? Çünkü, büyüme yöntemi YANLIŞ.
Büyüme; tasarrufun, yatırıma dönüştürülmesi, yatırımların üretim artışı ile gelir getirmesi ve bunun sonunda da büyüme ile sonuçlanmasına neden olur. Kısacası ÜRETİM olmayan bir ekonomide sağlıklı bir BÜYÜME olmaz.
Türkiye, AKP’li yıllarda, ekonominin ihtiyacı olan finansmanı başta TEKEL, TÜPRAŞ, TELEKOM gibi kurumları satarak 60 milyar $’lık bir kaynak ile elde etti. Bununla beraber yıllarca sıcak para ekonomisi uygulayarak başta inşaat sektörü ve tüketim ekonomisi ile büyümeyi tercih eden Türkiye’de geçtiğimiz yıl, ekonomi ciddi anlamda tıkandı. Borçlanmanın maliyeti artıp, üretim yerine ithalatla çarkları çevirmeye çalışan Türkiye ekonomisi, üretemez hale gelince şirketlere Kamu Garanti Fonundan (KGF) 200 milyarı aşkın kredi kullandırıldı. Kredi Garanti Fonu, aslında bankalar aracılığıyla sağlanan finansmana Devletin kefil olmasıdır.
Sadece kredi değil, şirketlere istihdam desteği verildi, SGK ödemeleri ötelendi. Ayrıca tüketim artsın diye, KDV ve ÖTV gibi bazı dolaylı vergilerde geçici indirimlere gidildi. Devlet vergi alacaklarını da erteledi. Tüm bu tedbirler ekonomide % 7.4’lük büyümeye neden oldu. Tabii bu büyüme gerçekleşirken 16 Nisan 2017 referandumu da İSTİKRAR söylemleriyle EVET olarak tescil dildi. ASLINDA ÜRETİLMEYEN GELİR, HARCANMIŞ OLDU. Kısacası tüketim ile büyüdük. Özellikle sözde birçok sektöre kaynak sağlayan ancak tamamlandıktan sonra hiçbir sektöre kaynak olmayan, bir üretim getirisi olmayan inşaat sektörüne çok ciddi finansman sağlandı.
Özetlersek, aslında üretim olmadan gerçekleştirilen bu iyileşme ile yine ÜRETİM yapılmadı, yaratılan gelir, direkt olarak tüketime harcandı. Sağlıklı bir ekonomide bunlar yapılmamalıdır. Sonuçlarına bakarsak, TL değer kaybetti, üretilmeyen ürünler (en güzel örnek samandır) ithal edildiği için dış ticaret açığı ve cari açık arttı. Dolar 4, Euro 5, benzin 6 TL oldu. Enflasyon düşmezken, işsizlik yeniden artmaya başladı. Yeni vergiler ile yurttaşlarımızın olmayan gelirleri dolaylı vergilerle alınmaya çalışıldı.
Bir sektör seçerek konuyu daha iyi anlayıp çözümü de aynı sektörden verebiliriz. TARIM SEKTÖRÜ ÖRNEĞİ ile konuyu açıklayalım…
AKP, üretimi destekleyen politikalar yerine tarımda, sürekli ithalatı destekleyen politikaları tercih etti. Türk çiftçisine dünyanın en pahalı girdilerini kullandırmayı, gübre ve yemde yaptığı KDV indirimlerini bile beceriksizce aracı ve ithalatçılara kaptırdığını sürekli dile getirmekteyiz. Üretimi dışlayan bu politikalarla üretim artmaz ve istikrarlı bir büyüme olmaz. Bu politika sonucu, çiftçimiz yasa ile alması gereken desteği alamadı, sürekli borçlandı, geliri artmadı, gideri sürekli arttı, köyden kente göç etti, üretimi bıraktı.
Pekiyi tarımda ve buradan elde edilecek katma değerle diğer sektörlere aktarılabilecek hissedilebilir bir gerçek büyümeye nasıl ulaşabiliriz? KISACASI ÇÖZÜM NEDİR ?
Artan nüfusun sağlıklı ve dengeli beslenmesi için buğday, pirinç gibi tahıllar, nohut, fasulye, mercimek gibi bakliyatlar, yaş meyve sebzeler, şekerpancarı, yağlı tohumlu bitkiler, et, süt, yumurta gibi hayvansal ürünlerde ciddi politikaların oluşturulması gerekir. Ayrıca dışsatım için incir, üzüm, fındık, hayvancılık sektörü için yem hammaddeleri mısır ve soya stratejik ürünler kabul edilerek, bu ürünler için bağımsız politikalar olması gerekir. Ayrıca sadece Türkiye’ye özgü ve hem tarım hem de sanayiye hammadde sağlayan çay, haşhaş gibi ürünlerde de nitelikli ve tutarlı tarım politikaları izlenmelidir. Bunun yanında kırsalı yerinde tutacak ve kırsalda tarıma dayalı sanayiyi destekleyen ve istihdam yaratan üretim alanları hem korunmalı hem de geliştirilmelidir. Tarımda stratejik ürünler belirlenerek buna uygun strateji ve politika geliştirilmezse tarımsal üretimdeki dalgalanma devam eder.
Türkiye’nin her alanda büyümesinin motor gücü tarım ve tarıma dayalı sanayidir. Döviz harcamalarının azaltılması, Türkiye’nin elindeki dövizi dışarıya kaptırmaması için tarımsal üretim çok önemlidir. Tarımsal üretimi artırarak, ithalatı düşürerek dışarıya döviz aktarımı azaltılabilir. Petrolde, elektronikte, bazı yüksek teknoloji gerektiren temel makine ve kimya ürünlerinde ithalatı dolayısıyla dövizi belki kısamazsınız. Ama tarımda üretim yaparak bir çok kalemde döviz çıkışını önleyebiliriz. Türkiye’nin böyle bir potansiyeli ve gücü vardır. Birçok somut örnek verebiliriz. Marmara, İç Anadolu bölgelerinde ciddi bir üretim planlamasıyla yağlı tohumlu bitkilerin ithalatı azaltılabilir ve yılda 3-4 milyar $ döviz çıkışı önlenebilir. Yine İç Anadolu bölgesinde nohut, fasulye ve mercimek üretimi desteklenerek yılda 400-500 milyon $’lık tasarruf yapılabilir. Meralara su ve gübre götürülerek üretim planlamasıyla yılda 1 milyar $’ı aşan kırmızı et ve hayvan ithalatı önlenebilir. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Yağlı tohumlar, bitkisel yağlar, yem hammaddesi başta olmak üzere milyarlarca dolar ödeyerek ithal ettiğimiz tarım ürünlerini kendi ülkemizde üretebilsek büyümede gerçek rekorlar kırabilir, ÜRETEN ve HAKÇA BÖLÜŞEN BİR TÜRKİYE’Yİ yaratabiliriz.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları