loading
close
SON DAKİKALAR

Çağdaş Gazeteciler Derneği 3 aylık 'Medya raporu'nu açıkladı

Çağdaş Gazeteciler Derneği 3 aylık 'Medya raporu'nu açıkladı
Tarih: 20.04.2017 - 14:21
Kategori: Medya

Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara Şubesi 2017'nin ocak, şubat, mart aylarını kapsayan 'Medya Raporu'nu açıkladı.

Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara Şubesi 2017'nin ocak, şubat, mart aylarını kapsayan 'Medya Raporu'nu açıkladı.

Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara Şubesi'nin 2 basın kurumu kanun hükmünde kararname ile kapatıldığını, 4 olay hakkında ‘yayın yasağı’ kararı verildiğini, 3 siteye de erişim engeli getirildiği belirtilen raporda çarpıcı şu ifadeler yer alıyor:

"Ülkemizdeki düşünce ve ifade özgürlüğü dolayısıyla da basına-yayın özgürlüğü, son iki yıldır planlı yoğun bir saldırıyla karşı karşıya. Bu iki yıl süresince saldırının düzeyi, her geçen gün artarak ileri bir evreye ulaştı. Halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkını engelleyip, yalan ve şiddet üzerine bir yönetimi inşa eden ve yalanlarını basın-yayın üzerinden meşrulaştırmaya çalışan anlayışın başlattığı saldırının ulaştığı bu son evre, gazeteciliğin katledilip, gazetecilerin işsiz bırakılması, cezaevlerinde ölüme mahkûm edilmesidir.

İktidarını, çıkar ilişkileri temelinde girdiği ortaklıklar üzerinden daim kılmaya çalışırken, bu kirliği ortaklığın kavgaya dönüşmesiyle ortaya çıkan ağır bedeli halkın üzerine yıkarak kendisini kurtarmaya çalışan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve yönetimindeki AKP iktidarının, bu amaç için kullandığı temel yol ise basın üzerinden bir manipülasyonlar yapmak oldu. Kurulan, kontrol edilen ve baskıyla sindirilen medya, adeta bir çamaşır makinesi gibi işletilerek, yıllardır izlenen yanlış politikalar temizlenmeye; bu yapılırken, ‘halkın doğru haber alma hakkı’ çerçevesinde gazetecilik faaliyeti yürüten gazeteler ile gazeteciler de yok edilmeye çalışılmıştır. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AKP’nin yanlış politikalarına ilişkin haberler yapan basın kuruluşları ve gazetecilerin uğradığı baskılar, duyarlı kamuoyu tarafından yakından takip edilirken, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ankara Şubesi olarak bizler de sayfalar tutan üçer aylık raporlarımızla bu faşizan anlayışı gözler önüne sermekten kaçınmadık, kaçınmayacağız. Bugün paylaşacağımız 2017 yılının Ocak-Mart aylarını yani son üç aylık dönemi kapsayan raporumuzda da, devlet yapılanmasıyla iç içe geçmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AKP iktidarının, basın özgürlüğünü nasıl katlettiği tüm açıklığıyla görülecektir.

‘Halkın doğru haber alma hakkı’ çerçevesinde görevlerini yürüten basın organları ile gazeteciler, geçen üç ayda siyasi iktidarın temsilcileri tarafından doğrudan tehdit edildi; iktidarın yönlendirmesindeki kolluk kuvvetleri tarafından gözaltına alındı, yargı tarafından tutuklandı; cezaevinde tecritte tutuldu, su bile verilmedi. Siyasi iktidarın, gazeteci Ahmet Şık’a yönelik tutumu, bu sürecin merkezinde yer alacak ağırlıktaydı. AKP’nin yol arkadaşı Fethullah Gülen Cemaati’ne ilişkin haber ve kitabı nedeniyle 5 yıl önce ‘AKP-Gülen Cemaati işbirliği’yle yürütülen kurmaca soruşturma sonucunda açılan ‘Odatv Davası’ kapsamsında tutuklanan ve 1 yıl 9 gün cezaevinde kalan gazeteci Ahmet Şık, aradan geçen 5 yılın ardından bu kez sadece asıl aktör olan AKP’nin hışmına uğradı. AKP ile Gülen Cemaati arasındaki savaşın doruk noktasına ulaştığı 15 Temmuz Darbe Girişimi’ne ilişkin karanlık noktaları sorgulayan ve haberciliğinin gereği kamuoyunu aydınlatan Ahmet Şık’a, tutuklanmasının ardından konulduğu Silivri Cezaevi’nde üç gün boyunca temiz su verilmedi. Gazetecileri mesleklerini yapmaktan alıkoymakla yetinmeyip, susuz bırakacak kadar ileriye gidebilen bu baskı ve faşist anlayışın, ne kadar kirliği olduğu yine geçen üç ayda görülen başka davalarda tartışmasız şekilde ortaya döküldü. Raporumuzda, yansıdığı kadarıyla da takip edebileceğiniz üzere, FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında açılan davalarda yargılanan eski polis şefleri ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun bir üyesi, Ahmet Şık’ın 5 yıl önce tutuklanması talimatını, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan aldıklarını itiraf etti.

Gazetecilerin, daha doğrusu yandaş olmayan gerçek gazetecilerin, değil işlerini yapmak yaşamlarını sürdürmesine bile bu iktidarın tahammülü olmadığı kapatılan Hayatın Sesi televizyonda çalışanlara yönelik kararlarda da görüldü. Hayatın Sesi televizyon kanalının kapatılmasının ardından işsiz kalan gazetecilere, yasal hakları olan işsizlik maaşları bile bağlanmadı.

Geçen üç ayda önceki ayları aratmayan baskı yöntemlerinden biri de tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hükümet yetkilileri ve AKP yöneticilerinin tehditleriydi. Detaylarını raporumuzda bulacağınız bu tehdit açıklamaları kadar sorunlu bir konuda, iktidar sahiplerinin, basın özgürlüğünü Avrupa Birliği ile pazarlık malzemesine dönüştürme çabasıydı. Başbakan Binali Yıldırım, Malta’ya resmi ziyareti sırasında Malta Cumhurbaşkanı Marie Louise Cleiro Preca ile ortak basın toplantısında bir gazetecinin, “Türkiye’de tutuklu gazetecilerin sayısını açıklar mısınız?” sorusuna “AB üyeliği için 23. ve 24. fasılları AB açsın, ne söylenecekse cevabını verelim. Hariçten gazel okumak olmaz. Bu fasıllar açılsın, biz bu konuyla ilgili ne varsa konuşmaya hazırız” diye karşılık vermesi, bir yanıt olmanın ötesinde bu siyasi iktidar için değer kavramının, alınıp satılmayla paralel olduğunun göstergesidir.
Baskının düzeyinin bu dönemde daha da artmasının nedenlerinden biri de, Türkiye Cumhuriyeti’ni, ‘tek adam’ rejimine dönüştüren anayasa düzenlemesiydi. Bu düzenlemenin basına yönelik baskılara dönüştüğü üç temel olay yaşandı: Yüksek Seçim Kurulu’nun, seçim döneminde radyo ve televizyonların ‘eşitlik ilkesi’ çerçevesinde yayın yapmayanların cezalandırması yönündeki yetkisinin kaldırılması; TRT’nin, propaganda sürecinde siyasi partilere eşit sürelerde yer vermemesi; referandumda ‘hayır’ yönünde oy kullanacağını açıklayan gazeteciler işten atılırken ‘evet’ diyenlere dokunulmaması. Her adımda siyasi iktidarın arkasında olduğu ‘evet’ için yayın düzenlemeleri yapılan, baskılar kurulan bu dönemde, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Yasası’na eklenen bir hükümle, basın-yayın organlarına, toplumsal olaylara ilişkin yayınları üzerinden bir bahane yaratılarak ceza kesilmesinin yolu açıldı. Hatta o kadar ileri gidildi ki, RTÜK’te, ‘bilgilendirme toplantısı’ adıyla televizyon yöneticileriyle bir görüşme gerçekleştirilerek, yayınlarda nasıl sansür uygulanacağı anlatıldı.

2017 Ocak-Mart döneminde, gazetecilerin dayanışması da cezalandırıldı. Özgür Gündem gazetesi kapatılmadan önce karşı karşıya kaldığı baskılara tepki amacıyla gazetecilerin, meslek dayanışması çerçevesinde başlattığı ‘Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği’ kampanyasına katılanlar, ‘örgüt propagandası yapmak’ suçundan hapis cezasına çarptırılmaya başlandı.
Türkiye’de basına yönelik baskıların ‘yok edici’ aşamaya gelmesi, uluslararası alanda yankılar bulurken; Venedik Komisyonu’ndan yapılan açıklamada, Türkiye’de medyanın, ‘gözcülük işlevi’ni yitirdiği kaydedildi.
Geçen üç ayda mesleğimizin karşı karşıya kaldığı baskıların istatistiklere yansıması ise şöyleydi:

“-2 gazeteci DARP EDİLDİ,
-17 gazeteci GÖZALTINA alındı,
-10 gazeteci TUTUKLANDI,
-2 basın kurumu kanun hükmünde kararname ile KAPATILDI,
-4 olay hakkında ‘YAYIN YASAĞI’ kararı verildi,
-3 siteye ERİŞİM ENGELİ verildi,
-90 gazeteci İŞTEN ÇIKARTILDI.
Sadece gazetecilik mesleğini değil ‘halkın doğru haber alma hakkı’nı da savunan Çağdaş Gazeteciler Derneği olarak, üçer aylık periyotlarla hazırladığımız ve kamuoyuyla paylaştığımız bu raporlar, ‘AKP iktidarının basın özgürlüğü ihlal sicili’dir. Bu sicil görüleceği üzere şimdiden sayısız ihlalle dolmuştur ve hiçbir affa, zamanaşımına tabi değildir. Bu ihlal ve suçlar birgün mutlaka yapanların karşısına suçlama olarak çıkacaktır, eminiz! " 

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları