Cansu Dere, hakkında çıkan haberleri okumuyor, yorum bile yapmak istemiyor...
Cansu Dere, hakkında çıkan haberleri okumuyor, yorum bile yapmak istemiyor.
İşte Cansu Dere'nin Hürriyet'e verdiği röportaj..
Nasıl bir çocuktunuz?
- Yalnızlığı seven, kendi kendine eğlenebilen bir çocuktum. Dört kişilik küçük bir ailemiz vardı. Çocukluğumu anımsadığımda Ankara ve İzmir’de, üniversite yıllarımı da İstanbul’da geçirdiğim için aslında üç farklı şehirde büyüdüm diyebilirim.
- Okulun popüler kızlarından mıydınız?
- Hiçbir zaman öyle olmadım.
- Peki neden İstanbul Üniversitesi’nde arkeoloji okudunuz?
- Tarih ve arkeoloji bana hep çok gizemli geldi. Gençlik heyecanımla da arkeoloji okumayı çok istedim. Halen de bu tür konularla ilgilenmeyi seviyorum. Bazen hayatta da bir şekilde karşısına çıkıyor insanın. Mesela en son sinema filmim ‘El Yazısı’ aşk mektuplarıyla ilgili bir konuyu işliyor. Dünyadaki ilk aşk mektubunun Mezopotamya’da bir Sümer kralı ve kraliçesine ait olduğunu bilmek hoşuma gidiyor.
- Siz de mektup yazmayı sever misiniz?
- Çocukluk yıllarımda şehir değiştirdiğimiz için arkadaşlarımla mektuplaştığım dönemler oldu. Evet, benim çocukluğumda mektuplaşılıyordu (gülüyor).
- Evet artık 30’lu yaşlarınızdasınız. Peki 20’li yaşlardaki fotoğraflarınıza baktığınızda o zamanı mı şimdiyi mi tercih edersiniz?
- Şimdiki halimi tercih ederim. Yaşanmışlığın insana başka bir tat kattığını düşünüyorum. Fotoğraf karelerindeki bakışınız bile değişiyor.
ELEŞTİRİNİN KİMDEN GELDİĞİ ÖNEMLİ
- Kendinizde fiziki olarak değiştirmek istediğiniz bir şey var mı?
- Hep uzun boyluydum. Okulda hep en arka sırada oturmak zorunda kalıyordum. O zamanlar boyum kısa olsun isterdim ama şimdi bir sıkıntım yok.
- Hayatta en çok ne üstüne kafa yorup düşünürsünüz?
- Yaptığım şeyden daha iyisini nasıl yapabileceğim üzerine...
- Kendiniz hakkında sanal ortamda yapılan eleştirileri okur bunlara kafayı takar mısınız?
- Özellikle aramam ama tabii ki haberim oluyor ve zaman zaman okuyorum. Sanal ortamda ya da değil. Eleştirinin kimden geldiğiyle ilgileniyorum.
- Çok arkadaşınız veya dostunuz var mı? Onlara ne kadar güvenirsiniz?
- Eğer dostumsa zaten güveniyorum demektir. Azdır, az olduğu için de kıymetlidir. İnsanın hayatta en fazla kaç tane dostu olabilir ki?
SADECE INSTAGRAM KULLANIYORUM
- Yaptığım işlerde izleme kısmı, sıralamada daha sonralarda. Keyifli kısmıysa hazırlık ve sette çalışma süreci.
- ‘El Yazısı’ filminde beni ilk olarak senaryo etkiledi. Kendi kararlarını vermek isteyen insanların hikayesi. Bu nedenle filmde mutlu ya da mutsuz bir son olması değil, karakterlerin kendileri adına doğru/yanlış bir adım atabilmeleri önemli.
- Ne kadar modanın içinde olsam da, yeni çıkan şeyleri hemen almak gibi bir tutkum yok. Alışveriş yapmak beni sıkıyor. Kıyafetleri dolabı açtığımızda karşımızda görsek hoş olmaz mıydı? (Gülüyor.)
- Sosyal medyada sadece Instagram kullanıyorum. Facebook ve Twitter hesabım yok.
- Spor yapıyor ve sağlıklı besleniyorum. Zeytinyağlı yemekleri seviyorum. Patatesin her haline bayılıyorum. Ayran ve suyu çok tüketiyorum. Tatlıyla aram hiç yok.
BİR KANALDA SILA DİĞER KANALDA EZEL
Marakeş’te bir kanalda ‘Sıla’, diğer kanaldaysa ‘Ezel’ dizisi yayınlanıyormuş. Aynı dili bile konuşmadığımız bir ülkede yaptığımız işlerin böyle sevilmesi ve ilgi tabii ki insanın hoşuna gidiyor. Bunun bir ekip başarısı olduğunu düşünüyorum. ‘Ezel’le birlikte ‘Behzat Ç’, ardından da 23 Mart’ta vizyona girecek ‘El Yazısı’ filminin çekimlerine başladım. Bu nedenle bu sezon tatile başlamam çok geç oldu. Çalışmayı düşünmediğim bir süre vardı zaten. Bunun dışında beni cezbeden bir senaryo olmadı. ‘Ezel’ gerçekten çok iyi bir işti. Üzerine bir iş yapmak zor.
DÖNÜŞTÜRMÜYORSAN SEVMEK TRAJEDİ DEĞİL
- Saç renginiz değişti... “Kadınlar depresyona girdiklerinde saç değiştirir” derler...
- (Gülüyor.) Mutlu veya mutsuz olduğumda ne saçımla oynar ne de yeme içme alışkanlığımı değiştiririm.
- Şimdi hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?
- Çok yoğun bir tempodan çıktım. Seyahat ediyor ve fotoğraf çekiyorum, kitap okuyabiliyorum. Rahat ve keyifli bir dönemdeyim.
- Sevmek sizce bir trajedi mi?
- Sen trajediye dönüştürmüyorsan değildir, neden olsun?
- Yeni bir birlikteliğiniz var ama konuşmuyorsunuz. Neden?
- İnsanların bununla ilgilendiğini düşünmüyorum. En azından öyle umuyorum (gülüyor)... Ben de bazen böyle şeylerle ilgilenip merak etmek istiyorum ama olmuyor. Sonra kendime soruyorum “Acaba ben mi fazla umursamazım?”
- Göz önünde olan isimlerin hayatları merak ediliyor...
- Olabilir. Ama benim hayattaki dengem böyle, çok insanla her şeyini paylaşabilen biri değilim. Mahremiyete önem veriyorum ve karşımdakilere saygı duyuyorum. Aynı şeyi ben de bekliyorum. Ailemin sormadığı soruları insanların bana cüretkar şekilde sormasına şaşırıyorum. Soruluyor, cevaplayıp cevaplamamakta özgürüm.
- İnsanların sizinle ilgili bilmedikleri ne var?
- Benimle ilgili hiçbir şey bilmiyorsunuz zaten (gülüyor). En çok duyduğum şey “Soğuk görünüyorsun ama göründüğün gibi değilsin” oluyor.
- Eski sevgiliniz Cem Yılmaz’ın düğün haberleriyle birlikte hakkınızda birçok şey yazıldı. Kimi “kaçtı” dedi, kimi “yurtdışında” dedi,
- Tarafların birbirine sorumluluğu çok önceden bitmiştir. Bu anlatılanların hiçbiri benim hikâyem değil.
EN BÜYÜK ZAAFIM AĞLAYAN İNSANLAR
Hayat mottom... iyi kararlar deneyimler sonucu oluşur, deneyimlerse verilmiş kötü kararlar sonucu.
En son... Hugo filmini izledim.
En son... yıllar sonra ikinci defa ‘Abelard ve Heloise’ okudum.
Bu sezon en beğendiğim dizi... ‘Suskunlar’.
Kendime en son... uçak bileti aldım.
Bu yaz... Madonna konserini asla kaçırmam.
Bazen yanlış anlaşılıyorum çünkü... genelde sessiz kalmayı tercih ediyorum.
Hayattaki en büyük pişmanlığım... diye başlayan bir cümle kurmadım. Üzülmüş olduğum şeyler elbette var.
Pişmanlıksa bana yaşanmamış şeylerin sonucu olabilirmiş gibi geliyor.
En büyük zaafım... ağlayan insanlar.
Beni en çok... sorumsuzluk kızdırır. Kızgınken de yalnız kalmaya çalışırım.
Beni en çok... adaletsizlik üzer. Fazla kırılgan bir yapım olduğunu düşünmüyorum.