HDP İstanbul Milletvekili adayı Celal Doğan Habertürk'ten Kübra Par ile çözüm sürecinin geleceğini ve Kürt hareketine yöneltilen eleştirileri konuştu.
Başbakan Davutoğlu geçtiğimiz günlerde “Aslında çözüm sürecinde yarıyı geçmiştik. Bizden kaynaklanamasa bile çözüm sürecinin durması içime sinmiyor” dedi. Hükümetten tekrar sıcak mesajlar mı geliyor? Çözüm sürecinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Herkes bu barış temennilerinin içtenlikle olmasını ister. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin çözüm sürecine ya da Alevi sorununa yaklaşımının altında başka nedenler yatıyor. Her alanda kendi çıkarları için seçime ve oya endeksli bir yaklaşımları var. Başbakan şimdi çözüm sürecinin durmasına üzüldüğünü söylüyor ama 1 ay önce tam tersini söylüyordu. AKP çıkmaz sokakta. Sayın Cumhurbaşkanı 3.5 yıl boyunca “Kan kusalım, kızılcık şerbeti içelim” dedi. Şivan Perwer’le, Mesud Barzani’yle, İbrahim Tatlıses’le pozlar verdi, “Dağlarda kurşun sesi yerine kuş sesi istiyoruz” dedi. Dolmabahçe Mutabakatı hazırlandı. Halk sürece yüzde 80 destek veriyordu ama seçime kısa bir süre kala bütün emekler çöpe atıldı. Dolayısıyla Davutoğlu’nun sözlerini samimi kabul etmek isterim ama keşke seçime 2 gün kala söylenen bir söz olmasaydı. Yine de böyle temennide bulunması güzel. Türkiye öyle bir hale geldi ki sevinecek bir şey bulamıyoruz...
-“AKP seçim uğruna masayı dağıttı” diyorsunuz ama HDP 7 Haziran’da yüzde 13 oy alarak Meclis’e girmişken, daha koalisyon kurulup kurulmayacağı belli bile değilken KCK neden halk savaşı ilan etti? PKK çatışmasızlığı neden bitirdi?
“Önce kim küfür etti? Haksız tahrik önce kimden geldi?” gibi sorular sorabilirsiniz... Ama şunu unutmayın, Türkiye’de 1960’tan beri kim ne zaman hak aramışsa mutlaka telef edilmiştir. Gençler, 1960’ta “Demokrasi ve hürriyet” diye bağırınca da 12 Mart 1971’de tam bağımsız bir ülke için milli taleplerde bulununca da çok sert tepkiyle karşılandılar. 1980’e doğru giderken gençlerin idamına karar verdiler. Deniz’lerin asılmasındaki mahkeme kararına bakın; bir utançtır, hukuk cinayetidir. Sağ ve sol kavgasında, sol tarafın ülke için talepleri, gelişmiş ülkelerde masaya yatırılırken bizim ülkemizde görmezden gelindi. Hak talep edenler anarşist ilan edildi. Bütün bu olaylarda çatışma ortamının hazırlanmasında devletin çok büyük bir rol oynadığını gördük. Devlet kendi çocuklarını birbirine kırdırırsa bu ülkede hangi hakkı demokratik yolla elde edebiliriz?
-Demokratik hak isteyen herkes silaha mı sarılsın o zaman?
Bakın, Kürt halkının mücadelesinin bir geçmişi var. 12 Mart 1971’den sonra Kürt halkından her kim elinden alınan haklarını talep ettiyse ya idam edildi ya da müebbet ceza aldı. PKK, bir sonuç olarak kuruldu. 3.5 yıl boyunca barış sürecini konuştuk. Devam ettirmemek için ne sebep vardı? “Özerk bölge ilan edeceğiz” diyerek ülkeyi kan gölüne çevirmenin hiçbir faydası yok. Bu işi çözümsüz yola sokmaya gerek yok. Ama öte yandan açık bir şekilde görüyoruz ki Türkiye’deki siyasi iktidar bu meseleyi çözmek yerine masayı devirdi. HDP’li insanlar adaya Abdullah Öcalan’la görüşmeye gidiyorlardı. Dolmabahçe Mutabakatı yapılmıştı. Bahanelere sığınarak seçimden sonra Türkiye’yi şiddet sarmalının içine soktular. AKP’nin seçimden sonra yarattığı ortamı doğru okumak gerekiyor. Tek başına iktidar olunca çok daha başarılı olacaklarını düşünüyorlardı, koalisyon istemediler. Bu noktada MHP’ye haksızlık ediyorlar. Bizi yok sayan bir parti de olsa MHP’yi “Hayırcı” göstermek haksızlıktır. Bir siyaset adamı olarak gözlemlerimi söylüyorum. MHP’ye hükümet kurma teklifi yapılmamıştır.
-Velev ki Dolmabahçe’de masayı devirmiş olsunlar, Suruç patlamasından sonra, henüz failler belli değilken 2 polisi evinde şehit ederek çatışmasızlığı bitiren PKK değil mi?
Hayır, yaşadığımız süreç KCK’nın ateşkesi ihlal etmesiyle başlamadı. Suruç olayından sonra 2 polis uykusunda mafyavari bir şekilde öldürüldü ama PKK inisiyatifi dışında yerel birliklerinin yaptığını söyledi ve reddetti. Öldürülen 2 polisin yanında 3. bir şahsın olduğu söyleniyor. HDP olarak o şahsın bulunması için yırtınıyoruz ama kayıp! Diyarbakır’da mitingimiz bombalandı, kimin yaptığını bulmadılar. Mersin’de, Adana’da arkadaşlarımız suikasta maruz kaldı, bulmadılar. 180 seçim binamız saldırıya uğradı, bulmadılar. Suruç’taki dosyanın hâlâ Suruç Emniyet Amirliği’nde olduğunu biliyor musunuz? Savcılığa bile gitmiş değil. Raporun içinde bir tane bile delil yok. Kısacası “Çatışmayı HDP başlattı” demek insafsızlık olur. Barışı KCK da PKK da bozmadı. Elbette hendeklerin kazılması, arabaların yakılması HDP olarak asla tasvip ettiğimiz şeyler değildir. HDP olarak meşru siyasetten ve demokratik araçlardan yararlanarak parlamentoda siyaset yapmak istiyoruz. Faturayı sadece bize çıkarmak doğru değil. Geldiğimiz günden bu yana “Barış” demekten dilimizde tüy bitti. “Ama”sız, “Lakin”- siz, “Fakat”sız her iki tarafa da çağrıda bulunduk. Ortada verilmiş bir karar varsa, seçimin son gününe kadar şiddet devam edecekse, devlet yapısı içindeki bu mekanizmayı sadece HDP’nin durdurmasınıbekleyemeyiz.
"DEVLET HAYSİYETİNİ KORUMAK İSTİYORSA FAİLLERİ BULMAK ZORUNDADIR"
-Ankara’daki patlamayı kimin yaptığı belli değilken, Selahattin Demirtaş “Sorumlusu devlettir” dedi. Kürt gençliğinin devletle arasında psikolojik bir kopuş olduğu biliniyorken Demirtaş’ın devleti hedef göstererek bu kopuşu derinleştirmesi yanlış olmadı mı? Demirtaş böyle konuşursa nasıl Türkiyelileşeceğiz?
Çok güzel, çok centilmence bir soru sordunuz ama unutmayın ki 12 Eylül’de ve 12 Mart’ta sağcı ve solcu çocuklara aynı silahtan sıkılan mermilerin olduğu bir dönemden geldik. İnsanlar ölürken “Bırakın bıçak biraz daha kemiğe dayansın” diyen yöneticiler vardı. Sonrasında bir avuç general yönetime el koydu; “Asmayalım da besleyelim mi?” dediler. Bu mu devlet? Şimdiki zamanın da bundan hiç farkı yok. Suruç’ta bir otopsi raporundan başka şahit yok. Diyarbakır’da 2 bin-3 bin kişi öldürülebilirdi. Mersin’de, Adana’da suikast yapılıyor. 180 binamız şiddete maruz kalıyor. Bolu’da neredeyse bir Madımak daha yaşanacaktı. Bu işi yapanların kaynağı belli ama hiçbiri için önlem alınmadı. Devlet haysiyetini korumak istiyorsa failleri bulmak zorundadır. Hem her şeye göz yumacak hem de kutsal olacak. Nasıl bir devlet anlayışı bu? Bu bizim de devletimiz, ama bu aygıtı iyi çalıştırırsanız iyi iş yapar, kötü çalıştırırsanız kötü yapar...
‘HALKA ‘ÇOCUKLARINIZI DAĞA GÖNDERMEYİN’ DEDİK’
-PKK bütün çözüm süreci boyunca yollara mayınlar döşemiş, savaş hazırlığı yapmış. Bu şekilde nasıl barış yapılabilir? Bu samimiyetsizlik değil mi?
Onların doğru yaptığını söylersem riyakârlık yapmış olurum. Ama bu samimiyetsizlikten çok güvensizlikten kaynaklanıyor. 3.5 yıl boyunca şekli meseleler konuşulmuş ama olayların özü konuşulmamışsa herkesin hazırlıklı olması kadar doğal bir şey yoktur.
-HDP olarak PKK’ya neden “Bu sorunu biz Meclis’te çözeriz, siz silahlarınızı gömün” diyemiyorsunuz?
Selahattin Bey, Doğu Anadolu’yu dolaştı, halka açık açık çağrı yaptı. “Çocuklarınızı dağa göndermeyeceksiniz. 80 kişilik parlamento grubu olarak Kürt halkının demokratik haklarını savunacak yetenekteyiz. Sizin çocuklarınızın başına geleceğine bizim başımıza gelsin” dedi. İşin özüne hitap eden konuşma buydu. Başka ne diyebiliriz? Partimize oy verenlerin içinde, çatışmalarda yakınları ölmüş insanlar var. Bizim koro halinde oturup yakınları ölen insanlara küfür etmemiz isteniyor. Bu nezaketsizlik olur. PKK ile kullandığımız yöntemler 100’de 100 farklı. Bize sürekli “Aranıza kalın bir çizgi çekin” diyorlar. O zaman ölçelim. Onlardan kaç metre uzakta olursak o çizgiyi koyabiliriz? Parlamenter ve demokratik bir yöntemi seçmiş partiyle silahlı bir örgüt nasıl benzerlik gösterebilir?
‘ÖCALAN İLE GÖRÜŞTÜRÜRLERSE ŞİDDET DURUR DİYE KORKUYORLAR MI?’
-Bütün bu olup bitene Öcalan ne diyor?
Ben görüşmediğim için fazla bir şey bilmiyorum ama heyetin Öcalan’la görüştürülmemesi hatadır. “Abdullah Öcalan sizi görürse sopayla kovalar”" diyorlar. Görüştür de kovalasın o zaman! Neden görüştürmüyorlar? Etkileyici bir laf söyler de şiddet durur diye mi korkuyorlar? Mesele şu ki; seçime kadar şiddetin devam etmesi arzu edilmiştir. PKK ve HDP’nin eşdeğer gösterilmesiyle başarılı olacaklarını düşünüyorlar.
-Selahattin Demirtaş’ın ateşkese yönelik çağrılarına Kandil’den eleştiri geldi. Kürt hareketi içinde güç savaşı mı var?
Abdullah Öcalan, Kürt hareketinin önderidir. Kandil ve KCK bu işin silahlı örgütüdür. Avrupa diasporası bu işin yurtdışı ayağıdır. HDP ise siyasi partisidir. Bu “HDP PKK’dır, PKK KCK’dır” demek değildir. Her birimizin fonksiyonu, işlevi ve metotları farklıdır. HDP’nin demokratik süreçte güçlenmesinin Kürt siyasi hareketine ne zararı olabilir? Orada bir hareket var. Bizim buradaki tavrımızı eleştirmeleri aramızda bir gedik olduğu anlamına gelmiyor. Biz de onların yanlışlarını söylüyoruz. Yol kesmenin, araba yakmanın yanlış olduğunu söylüyoruz. Eleştirdiğimizde düşman olmuyoruz. Bu anlayışların tümü harekete gedik açma arayışıdır.
-PKK neden tek taraflı ateşkes ilan etmiyor?
Tek taraflı ateşkes ilan etselerdi, hükümettekiler PKK’nın köşeye sıkıştığını söyleyecekti. Başbakan, “Takatleri kalmadı” diyor. Siz “Barışı konuşalım” diyorsunuz ama diğer tarafta öldürdükleriyle övünen bir kafa var. Kendi vatandaşından bahsediyor, ölü sayısıyla övünüyorlar. Ankara’daki patlamadan sonra oylarının arttığını söylüyorlar.
Kübra Par - Habertürk