CHP, MYK açıklaması; RTÜK’ün Bu Yaklaşımını Kabul Etmiyoruz
CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, internet medyası ve sosyal medyaya yeni yaptırımlar öngören kanun teklifine tepki gösterdi. “Yasalaşırsa cumhuriyet tarihinin en ağır sansür ve otosansürü yaşanacak” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Salıcı, RTÜK’ün; CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarını yayınlayan televizyon kanallarına ceza vermesi ile ilgili olarak da “Bu gerekçeyle, bu madde iktidar medyasına uygulanmış olsa muhtemelen hepsi kapısına kilit vurmak zorunda kalacak. Dolayısıyla biz RTÜK’ün bu yaklaşımını kabul etmiyoruz. RTÜK’ün bu yaklaşımına yönelik olarak onların şimdiye kadar yürütmüş oldukları bu baskıcı zihniyete açık bir şekilde karşı duruyoruz." açıklamasında bulundu.
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısının ardından, CHP Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu:
Değerli basın mensupları, daha önce bir operasyonda yaralanan ve bugün vefat eden bir şehidimiz var. Ayrıca bugün şehit haberini aldığımız başka bir şehidimiz daha var, İslam Sancak. O da Pençe Kilit operasyonunda şehit oldu. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, Türk Silahlı Kuvvetlerine, ailesine ve tüm milletimize başsağlığı dileklerimizi iletiyoruz.
Değerli arkadaşlar, ekonomimiz yine sıkıntıda. 4 yıldan beri Türkiye ağır bir krizle boğuşuyor ve bu kriz buhrana dönüştü. Hükümetin atmış olduğu istikrarsız yanlış adımlarla da krizin boyutu gün geçtikçe daha da ilerliyor. ‘Ekonominin kitabını yazdık’ demişlerdi. Ekonomi kitabını yazanlara göre güya faizi indireceklerdi, döviz kuru yükselecekti, ihracat artacaktı, cari açık kapanacaktı, böylece enflasyon gerileyecekti. Tabi bunların hiçbirisi olmadı. Cari açık düşmek yerine cari açık yükseliyor. Finansmanı gittikçe daha da zorlanıyor. Döviz kuru belirli bir noktaya gelmişti son bir ay içinde yüzde 10 civarında değer kaybetti Türk liramız. Bu arada cari açığın finansmanı için son dönemde 8 milyar dolara yakın döviz sattılar. Biliyorsunuz bunu genelde arka kapıdan satıyorlar. Türk işi bir yöntem icat ettiler, bu yöntem şeffaf olmayan bir yöntem. Rakamlardan çıkarmaya çalışıyoruz. Enflasyon yükseliyor, resmi enflasyon rakamları yüzde 70’lere dayanmış durumda. Uzmanlar daha da artacağını ifade ediyorlar. Öbür taraftan ENAG’ın yapmış olduğu açıklamalara göre enflasyonumuz yüzde 100’ü geçmiş durumda. Dolayısıyla Türkiye, hem resmi enflasyon rakamlarına göre dünyada ilk sıralara yerleşmiş durumda yüzde 70 enflasyonla hem de üretici enflasyonuyla yani yüzde 122’lik üretici enflasyonuyla da dünya şampiyonluğunu ele geçirmiş durumda. Tarihimizde ilk kez, iç borca ödenecek olan faiz anaparayı geçti. Yani ödeyeceğimiz faiz miktarı anaparanın üzerinde.
Türkiye böyle ağır bir ekonomik sarmal içinde devam ediyor. Bir yandan da vatandaşımız kendi geliri artmadığı ve enflasyon altında ciddi şekilde ezildiği için günlük ihtiyaçlarını karşılarken bile ağır sorunlar yaşıyor. Akaryakıt 25 lira sınırına geldi. Tütün mamullerinin, alkolün sürekli ÖTV artışıyla vergisini arttırıyorlar, fiyatlarını arttırıyorlar. Yakın zamanda şeker ithalatı yapmak durumunda kaldık. Yani artık vatandaşımızın çayına, şekerine, kahvesine, sigarasına ağır zamların olduğu bir Türkiye’de yaşıyoruz. Bunları tüketmek bile lüks oldu artık vatandaşlarımız için.
Adalet Bakanlığının Ulusal Yargı Ağı Platformu UYAP’a göre, 31 Aralık 2021 tarihinde 22 milyon 571 icra dosyası varmış. 5 ay geçtikten sonra, yani 24 Mayıs 2022 tarihinde 23 milyon 497 bin 126’ya yükselmiş. Yani aslında 5 aylık süre içinde 2 milyona yakın icra dosyasında artış var. Sayın Genel Başkanımız Kılıçdaroğlu ısrarla söylüyordu, ‘yönetemiyorlar, savruluyorlar, ne yaptıklarının farkında değiller, günü kurtarma çabası içinde başka bir sektöre ya da başka bir daha ileriki bir döneme ağır hasar bırakıyorlar ülkede’ diyordu. Bu anlatmış olduğumuz tablo bunun açık göstergesi.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz Türk-İş dönem dönem açlık sınırı ve yoksulluk sınırı hesaplaması yapar ve bunu da kamuoyuyla paylaşır. En son Türk-İş’in açıklamış olduğu açlık sınırı rakamları 6 bin 17 olarak belirlendi. Biliyorsunuz asgari ücret 4 bin 253 lira. Asgari ücretin 4 bin 253 lira olduğu bir ülkede eğer açlık sınırı 6 bin 17 lira ise siz gelin meselenin ne kadar ağır, ne kadar vahim bir tabloya dönüştüğünü buradan bakın ve buradan hep beraber bu vahim tabloyu görelim.
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz bir SADAT Yönetim Kurulu Üyesi Ersan Ergür bir tweet attı, sonra attığı tweeti sildi ama attığı tweetin içinde vermiş olduğu mesaj ağır ifadeler barındırıyordu. Ne dedi Ersan Ergür ben ilgili kısmını alayım. ‘Bu vatanı Türkiye düşmanlarıyla işbirliği yapanlara sandıkta teslim etmeyiz’ dedi. Yani bir tür sandığı sorgulayan bir ifade kullandı. Kendilerine her eleştiride bulunduğumuzda iktidar partisi mensupları millet iradesinden bahsediyorlardı. Gerçi 31 Mart seçimlerinden sonra biz millet iradesi lafını duymaz olduk. Millet iradesi onların aleyhine tecelli edince, bir de üstüne dayanamayıp İstanbul’u ikinci kez seçime götürüp oradan da sandıktan sert bir vatandaş tokadı yiyince bir daha millet iradesini dile getirmez oldular. Ama Ersan Ergür’ün söyledikleri vahim şeyler. Diyor ki, biz sandıktan çıkanı kabul etmeyeceğiz. Diyor ki, biz kaybettiğimiz yerde, kaybettiğimiz seçimde demokrasiye filan inanmıyoruz. Bizim istediğimiz sonuç çıkarsa iyidir, o demokrasidir, biz onu kabul ederiz. Bizim istediğimiz sonuç çıkmazsa biz o sonucu kabul etmeyiz. Bunu da bir vesileyle, bir gerekçeyle bir hamaset haline getirir ve o seçim sonuçlarını reddederiz diyor.
Şimdi zaten biz muhalefet partileri olarak AK Parti ile Cumhur İttifakıyla aynı koşullarda, eşit koşullarda seçime girmiyoruz. Medya büyük oranda onların tekeli altında. Sermayesi üzerinden birçok medya kuruluşunu kendilerine bağlamış durumdalar. Ağır işleyen bir propaganda mekanizmaları var. Öbür taraftan TRT’nin durumu ortada, TRT vahim. Kendimizi biz TRT’de sadece bizimle ilgili olumsuz bir şey söyleniyorsa duyuyoruz partimizin ismini ya da Genel Başkanımızı, ya da CHP’lileri. Seçim dönemlerinde açıklıyoruz, hangi siyasi partiye TRT kaç dakika yer vermiş. Bazı siyasi partilere nezaketen yer vermiş oluyor. İktidar partisini de bütün gün döndürüp dolaştırmış ve yayınlarında kullanmış oluyor.
Öbür taraftan parlamentoya bir kanun teklifi gönderdi Cumhur İttifakı bileşenleri ve sosyal medya üzerine ağır sansür getirmeye çalışıyorlar. Türkiye’de böyle bir süreç yaşanırken ekonomik imkanları bizim hiç ölçemeyeceğimiz, boy ölçüşemeyeceğimiz bir noktadayken, beşli çetenin bütün imkanlarını seçimlerde kullanırken, bir yandan da en son yapmış oldukları yasal düzenlemeyle parlamentoda Cumhurbaşkanını siyasi yasakların dışına çıkarmış olan, seçim döneminde uygulanan yasakların dışına çıkarmış olan bir iktidar partisi varken dahi seçimden çıkan sonuçları kabul etmeyeceğini söyleyen, iktidara çok yakın, bizim de önüne gittiğimiz, toplumu, vatandaşımızı uyardığımız bir SADAT mensubuyla karşı karşıyayız.
Böyle bir cümleyi bir CHP’li dile getirseydi ne olurdu, başına neler gelirdi bir de o tarafından bakalım isterseniz. Muhtemelen hakkında çok hızlı bir şekilde darbecilikten dava açılırdı. Attığı tweetten dolayı gece yarısı evi basılırdı, kendisi gözaltına alınırdı, sonra tutuklanırdı, uzun bir süre içerde yatardı ve muhtemelen kendisinin davasına, dosyasına bakacak olan hakimler ve savcılar da doğrudan talimat alabilen mahiyette kişiler olarak belirlenirlerdi. Şimdi merak ediyoruz, bir muhalefet mensubuna, bir CHP’liye bunları yapardınız, bu sır değil. Peki, bu kişiye atmış olduğu bu tweetle ilgili nasıl bir yasal işlem yapacaksınız? Herhangi bir işlem yapacak mısınız? Sizin yakın çalıştığınız, sizin iyi ilişkiler içinde olduğunuz bir kişi böyle bir şey söylediğinde -muhalefete yapacağınız ağır baskıları bir kenara koyuyoruz- bu kişiyle ilgili nasıl bir işlem yapacaksınız? Zaten siz aslında bunu İstanbul seçimlerinde yaptınız. İstanbul seçimlerinde 31 Mart’ta biz seçimi kazandık. Sonra seçimi muhtelif gerekçeler icat ederek yargı darbesiyle iptal ettirdiniz ve seçimi tekrarlattınız. Seçimi tekrarlatınca vatandaşın vermiş olduğu tepki; sandıktan çıkan sonucu kabul et, sandıktan çıkan sonucu tartışma tepkisi oldu. Yetmedi 31 Mart seçimlerinden sonra birçok ilde seçimi kazanan belediye başkanlarını görevden aldınız, yerlerine kayyum atadınız. Bazılarını da ikinci partiye verdiniz. Böyle bir uygulamayı bizim kabul etmemiz, sandıktan çıkan iradeye karşı olacak herhangi bir uygulamayı kabul etmemiz mümkün değil. İstanbul’da da kabul etmedik, aynı şekilde kayyum uygulamalarınızı da kabul etmiyoruz. Onları da zamanı geldiğinde seçimleri kazandığımızda milletin vermiş olduğu yetkiyi alan kişi kimse, milletin seçtiği kişi kimse o kişinin görevini yapması gerektiği düsturuyla aynen devam ettireceğiz.
Gördüğümüz kadarıyla AK Partinin, Cumhur İttifakının sandığa, demokrasiye, milli iradeye inancı kıt. Başları her sıkıştığında sandık diyorlardı ama sandıkta eridiklerini görünce kabadayılığa, zorbalığa başvurmaya çok meyilliler. İradenin vatandaşın elinde olduğu bu sistemde vatandaşın elindeki iradeyi almaya yönelik bütün çabalarınızı, bütün kumpaslarınızı, bütün pis işlerinizi tek tek ortaya çıkarıyoruz, ortaya çıkarmaya devam edeceğiz. Türkiye’nin adil, şeffaf bir seçim yapması için sandığa giren oy neyse onun aynen çıkması için elimizden gelen çabayı göstereceğiz.
Şimdi dönelim tweete. Böyle düşünen bir kişi acaba seçimi biz kazanınca, Millet İttifakı kazanınca, altılı masanın belirlediği cumhurbaşkanı adayı kazanınca ne yapar? Sokağa mı çıkacak, paramiliter güçleriniz mi var? Varsa paramiliter güçlerinizi ortaya mı dökeceksiniz, onları harekete mi geçireceksiniz, darbe mi yapmaya niyetiniz var? Siz darbeci misiniz, ne demek bu tweet! Türkiye’de vatandaşın seçime dair düşüncesini, seçimin hakkaniyetli bir şekilde yapılacağına ve sandığın el değiştireceğine, sandık yoluyla iktidarın el değiştireceğine olan inancını, güvenini sarsmaya yönelik bu tür tavırların tam karşısında olacağız. Biz Kuvayı Milliyeciyiz. Öyle ne SADAT’tan, ne SADAT gibi adı kamuoyunda çok konuşulmayan varsa başkalarından korkumuz yok. Biz seçimi kazanacağız, seçimi kazandıktan sonra da bu ülkeyi normalleştirecek güçlendirilmiş demokratik sistemle tanıştıracak bir siyaset izleyeceğiz.
Değerli arkadaşlar, bu tür tehditler bizi korkutmaz bu çok açık. Biz altılı masa etrafında toplanan siyasi partiler olarak seçim güvenliğiyle ilgili bir komisyon oluşturduk biliyorsunuz. Dolayısıyla vatandaşlarımızın güven içinde seçime gitmesi, sandığa gitmesi ve aslında başlamış olan bu değişim sürecinin sandıkta sonuçlanması için elimizden gelen her türlü çabayı, her türlü demokratik katkıyı sunacağız.
Değerli basın mensupları, bir süreden beri CHP’li belediye başkanlarına, CHP’li belediyelere yönelik operasyonlar yapıyorlar, itibarsızlaştırma çabası içindeler. Bunların tamamı aslında bizim yapmış olduğumuz hizmetleri engelleme çabası. Ki şu anda toplumda, Türkiye’de nüfusun yüzde 50’sinden fazlası, yani her iki kişiden biri bir CHP’li belediye başkanından hizmet alıyor. Rakamlar ortada. Basın mensuplarının tahlilleri de, uzmanların yapmış oldukları anket çalışmaları da ve bizim saha gözlemlerimizde şunu gösteriyor ki; CHP’li belediye başkanları seçilmiş oldukları günden bugüne kadar vatandaşa gerek pandemi döneminde, gerek ondan sonrasında yapmış oldukları hizmetlerle almış oldukları oyu vatandaşın onlara dair olan memnuniyetini artırarak devam ediyor. Dolayısıyla bu memnuniyeti ortadan kaldırmak için İçişleri Bakanlığında ve MASAK’ta belediyelerimize yönelik siyasi operasyonlar için birimler kurulduğunu biliyoruz, duyuyoruz. Önümüzdeki süreçte bu operasyonların daha da artacağını, CHP’li siyasilere, CHP’li belediye başkanlarına güvenilmez duygusu yaratmaya çalışan algı operasyonlarının süreceğini biliyoruz. Kadıköy Belediyesine bir operasyon yaptılar. CİMER’e giden şikayetleri toplamışlar o şikayetlerle beraber bir operasyon yaptılar. Benzer bir şekilde Maltepe Belediyesine 2018 yılında kapatılmış olan bir dava dosyasını tekrardan açarak, o zaman bir şey bulamadık belki bugün bir şey buluruz duygusuyla operasyon yaptılar. Bu operasyonların devam edeceğini görüyoruz. Zaten müfettişler var belediyelerimizde. Biz denetimden korkan insanlar değiliz. Müfettişler gelebilir, istedikleri şekilde bizim belediyelerimizin, belediye başkanlarımızın yapmış olduğu uygulamaları izleyebilirler, takip edebilirler. Hatta öyle bir hale geliyor ki, bir müfettiş geliyor dosyayı inceliyor, sonra dönüyor başka bir müfettiş geliyor aynı dosyayı bir daha inceliyor. Acaba başka bir gözle bakarsak bir şey bulamadığımız dosyada yeni bir şey bulabilir miyiz diye… Sürekli böyle gidip gelen bir müfettiş trafiği var. Biz bundan şikayetçi değiliz. Biz ne yaparsanız yapın vatandaşa olan sözümüzü, vatandaşlarımıza vermiş olduğumuz sözü yerine getireceğiz. Bunun içinde belediye başkanlarımız canla başla çalışacaklar.
Peki CHP’li belediye başkanları ne yapıyor da Cumhur İttifakı, iktidar bundan rahatsız? Ben size birkaç örnek vereyim. Biliyorsunuz pandemi döneminde kendileri birkaç maskeyi dağıtamayan bir noktaya düştüler. O dönem CHP’li belediye başkanları devreye girdi ve bazen kendi üretimleriyle, bazen de vatandaşa destek olarak bağışçılardan almış oldukları yardımlarla tüm Türkiye’de maske dağıttılar, dezenfektan dağıttılar ve bunları ücretsiz yaptılar. Askıda fatura uygulamaları başlattılar. Vatandaşların ödenemeyen faturalarını ödeyen yani kimin faturasını ödediğini bilmeden bir yurttaşımız başka bir yurttaşımızın doğalgaz faturasını ödedi, su faturasını ödedi. Onları pandemi döneminde ve karda kışta koruyan bir süreç izledi. Bunu da bizim belediyelerimiz organize etti. Aynı şekilde doğal afetlerde yine bizim belediyelerimizin ekipleri hep başrollerde bulundu. Bizim belediyelerimizin olduğu yerlerde son 3 yılda 2 bin 852 yeni park hizmete açtık. Bu parkların toplam büyüklüğü 2 bin 900 futbol sahası büyüklüğünde bir yeşil alan büyükşehirlerde özellikle kentlerde yeşil alan olarak vatandaşımıza kazandırıldı. Kreş sayımız CHP’li belediyelerin olduğu yerlerde 2019’da 162’yken bugün 316’ya çıkmış durumda. 20 yıldır yurt sorununu çözemeyen bir iktidarla karşı karşıyayız. Ama bizim belediye başkanlarımız bu konuda büyük adımlar attılar. 2019’da 22 yurt varken bugün 54 yurt öğrencilerimize hizmet veriyor. Üretim ve üreticiler konusunda da CHP’li belediyeler destek verdiler. Destek verilen üretici sayısı 147 bin. CHP’li belediye başkanları bu konuda ciddi yardımda bulundular. 50 milyondan fazla meyve ve sebze fidesi tarım kesiminde üreticilere dağıtıldı. 50 milyondan fazla sebze ve meyve fidesinin verilmesi vatandaşta, köylüde, çiftçide büyük bir ilgi oluşturdu. 120 bin tohum, 75 bin tondan fazla hayvan yemi dağıtıldı. Yapılan bu sosyal yardımların toplamı 12 milyar liralık bir bütçe oluşturdu.
Değerli arkadaşlar, bizim yaptıklarımızı siyaseten ortadan kaldıramayan, siyaseten bizi yenemeyen, belediye başkanlarımızın hizmetleriyle karşı karşıya gelemeyen, boy ölçüşemeyen iktidar vatandaşın medya üzerinden bir miktar kontrol ettiği iletişimi bir yandan da sosyal medya üzerinden kontrol etme peşinde. Biliyorsunuz AK Parti ve ortağı MHP muhalif basını susturmak için yeni bir tehdit ve sansür yasağını yürürlüğe koymaya hazırlanıyor. 40 maddeden oluşan sosyal medya yasası teklifini meclise sundular. Sunulan teklif basın ve ifade özgürlüğünü daha da geriye götürecek. Teklif sadece gazetecilere değil sosyal medya kullanıcısı vatandaşlara ve bilişim internet sektöründe çalışanlara da baskıyı artıracak bir düzenleme. Düzenlemede medyaya yönelik olarak öngörülen idari tedbirler arasında para cezası, reklam yasakları ve sosyal medya ağlarına bant daraltma yaptırımları var. Teklifte dezenformasyon, yalan haber, asılsız bilgi ve tahrif edilmiş bilgi gibi kavramlar hukuki bir tanım yapılmadan kullanılıyor. Güvenlik, kamu düzeni, kamu barışı gibi açılan davalarda sıkça başvurulan muğlak kavramlara dayanılarak mahkemelere yeni suçlar tanımlanıyor. Sarı basın kartı vermek gazetecilere bir ödül ve ceza mekanizmasına dönüştürülmüş durumda. Düzenleme yasalaşırsa biz karşı çıkacağız. Mecliste bütün gücümüzle bu düzenlemenin yasalaşmaması için karşı çıkacağız ama bu düzenleme yasalaşırsa cumhuriyet tarihinin en ağır sansür ve oto sansürü yaşanacak. Baskılar bu kadar fazlayken bu baskı ve sansürü daha da arttıracak bir düzenlemeyle karşı karşıya olacağız.
Değerli arkadaşlar; RTÜK bugün Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun TÜRGEV ve Ensar üzerinden Amerika’ya aktarılan paralarla ilgili videosunu yayınlayan TELE1, KRT ve Halk TV için ceza verdi. Gerekçe şu, soruşturmaksızın veya doğruluğundan emin olmaksızın yayın yapmak gerekçesiyle bir ceza verdi. Şimdi eğer gerekçe bu ise herhalde iktidara yakın medya kalmaz. İktidara yakın medyada her gün bizlerle ilgili ağıza alınmayacak ağır hakaretlerin olduğu, yalanların olduğu, olmayan şeylerin olmuş gibi gösterildiği, bununla ilgili dijital alanda bir geçmiş yaratıldığı, internette aradığınızda sizinle ilgili çamur atacak bir şeyler bulunsun babından işlerin yapıldığı bir medyayla karşı karşıyayız. Aynı madde eğer bu gerekçeyle bu madde iktidar medyasına uygulanmış olsa muhtemelen hepsi kapısına kilit vurmak zorunda kalacak. Dolayısıyla biz RTÜK’ün bu yaklaşımını kabul etmiyoruz. RTÜK’ün bu yaklaşımına yönelik olarak onların şimdiye kadar yürütmüş oldukları bu baskıcı zihniyete açık bir şekilde karşı duruyoruz.
Değerli arkadaşlar, bu hafta hem Sayın Ekrem İmamoğlu’na, hem de İstanbul İl Başkanımız Sayın Canan Kaftancıoğlu’na yönelik davalarda görülecek. Sayın İmamoğlu’yla ilgili dava tam evlere şenlik az önce belediye başkanlarımıza ve CHP’li siyasilere açılan siyasi davaların ve siyasi operasyonların bir örneğini ortaya koyuyor. Benzer bir durum Sayın Canan Kaftancıoğlu için de geçerli. Sayın Soylu diyor ki Ekrem İmamoğlu’na, ‘Avrupa Parlamentosuna gidip Türkiye’yi şikayet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana ödetecek yazıklar olsun’ diyor. Süleyman Soylu biliyorsunuz ağzı bozuk bir insan. Bunu Sayın İmamoğlu’na söylüyor. Sayın İmamoğlu cevap veriyor, ‘31 Mart’ta seçimi iptal edenler ve dünyada Avrupa’da onların gözünde nereye düştüğümüz noktasında olan biten şeylere baktığımızda tam da 31 Mart’ta seçimi iptal edenler ahmaktır. Önce oraya odaklansın’ diyor. Şimdi bir siyasi başka bir siyasiyle bir polemik yürütmüş. Mesele iki siyasi arasındaki bir tartışma olmaktan alınıyor ve İmamoğlu’nun bu sözleri YSK üyelerine söylediği şekliyle bir dava açılıyor. Duruşması bu hafta. Sayın Kaftancıoğlu biliyorsunuz partimizin SBK holding, Sabıka Holding adında bir broşürü vardı, bu broşürü gençlerimiz sokakta dağıtıyorlar, bununla ilgili bir tweet atıyor ve bir parti faaliyetini gösteren bir tweet atıyor ve bu tweetten dolayı onunla da ilgili bir dava var.
Şimdi siyasi saldırı deyince aslında altının boş olmadığını bu hafta görülecek olan bu davalar açık bir şekilde ortaya koyuyor. Biliyoruz önümüzdeki dönemde de bu saldırılar devam edecek. Ama biz yılmayacağız, umutsuz değiliz, Türkiye bu karanlığı aşacak, CHP altılı masayla birlikte Türkiye’nin bu yaşamış olduğu ağır karanlık dönemi aşacak, Türkiye’yi normalleştirecek bir düzen kuracak.
Ben dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyorum.
Soru- Bakan Nebati’nin bugün Bankalar Birliğinde açıklamaları oldu. Kur Korumalı Mevduat Sistemi gibi yenilikçi adımlarla kurun fiyatlar üzerindeki baskısını azalttık. Vatandaşı enflasyona karşı korumak için her türlü tedbiri aldık. Yüksek enflasyonun kalıcı olduğunu düşünmüyoruz dedi. Vatandaşın önümüzdeki dönem alım gücü daha da artacak diye ekledi. Siz bu açıklamaları nasıl değerlendirirsiniz?
Oğuz Kaan SALICI- Vallahi bu açıklamaya ne denir? Sayın Nebati aslında bir hazineden sorumlu, mali işlerden sorumlu, maliyeden sorumlu bir bakan olmanın çok ötesinde bir standupçı kıvraklığıyla ifadelerde bulunuyor. Onun söylemiş olduğu şeylere kimsenin inandığı yok. Çok açık bir şey var. Şuanda alt gelir gruplarından bu yapmış oldukları uygulamalarla üst gelir gruplarına servet transfer ediyorlar. Yani Türkiye’de emeğiyle geçinen, maaşıyla geçinen, iş bulabilen, bundan dolayı şanslı olan kesimlerin geçinememesi için enflasyonun yükseldiği ve alt gelir grubundan üst gelir grubuna transferin yapıldığı bir düzen yaşıyoruz. Sayın Nebati’nin söylediği sözlere bence onu dinleyenler de inanmıyor. Bence Sayın Nebati de bu sözlere inanmıyor zaten. Ama görev gereği bunları söyleyen bir noktada.
Soru- AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Cumhuriyetinin başında olduğu sürece teröre destek veren ülkelerin kesinlikle NATO’ya girmesine biz evet demeyiz dedi. Sizin bu açıklamaya yorumunuz ne olacak?
Oğuz Kaan SALICI- Bunu Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılma talebiyle ilgili söylüyor herhalde. Şimdi Sayın Erdoğan böyle iddialı cümleler söylemeyi seviyor. Ben size geçmişte dile getirdiği bazı iddialı cümlelerden bahsedeyim, onun üzerinde gidelim isterseniz. Biliyorsunuz Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel Türkiye’de tutukluydu. Erdoğan ona ajan ve terörist diyerek ben bu görevde, bu makamda olduğum sürece asla iade edilmeyecek demişti. Deniz Yücel iade edildi. Rahip Brunson’la ilgili biliyorsunuz 2018’de başlayan krizin müsebbibi Rahip Brunson diye söylüyorlardı bir kur şoku yaşamıştık Ağustos 2018’de. Onunla ilgili bu can bu bedende, bu fakir bu görevde olduğu sürece o teröristi Rahip Brunson’ı alamazsınız demişti. Rahip Brunson’da gitti. Kriz kaldı Rahip Brunson gitti. Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan Başkonsolosluğunda öldürülmesiyle ilgili de dava dosyasının Suudi Arabistan’a gönderilmesiyle ilgili verelim de bunları yok mu edeceksiniz, bunlar dünyayı, insanları enayi zannediyor demişti. Cemal Kaşıkçı’nın dava dosyası da Sudi Arabistan’a gönderildi. Recep Tayyip Erdoğan ne zaman bir şey olmaz dese arkasından biranda oluveriyor. Dolayısıyla muhtemelen önümüzdeki günlerde bu NATO’ya girişine karşı çıktığı ülkelere yeşil ışık yakabilir. Bu tipik bir Recep Tayyip Erdoğan davranışı olur.
Soru- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Kaçış planı anatomisi’ diyerek yaptığı açıklamalar oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da dün bu açıklamalara ilişkin ‘yalan, iftira, akıl ve ahlak dışı hezeyanlar işte, Erdoğan burada, ölümüne burada’ dedi. ‘15 Temmuz’da Kılıçdaroğlu kaçtı’ derken ‘Kılıçdaroğlu’nun kazandığı 250 bin lira tazminatı da iftira attığı vakıflara gönderdik. Hiç olmazsa bir hayrı olsun’ dedi. Siz bu açıklamaları nasıl değerlendirirsiniz?
Oğuz Kaan SALICI- Şimdi önce ‘Kaçış planının anatomisi’ tarafından başlayalım isterseniz. Şimdi Sayın Kılıçdaroğlu’nun söylemiş olduğu o ‘Kaçış planın anatomisi’yle ilgili söylediği sözlerden hangisi yanlış? Ortada iki vakıf var Türkiye’de. Bir tanesi çocuklarından birine ait. Bir tane Amerika’da bir vakıf var, o vakıf da Erdoğan’ın başka bir çocuğuna ait. Türkiye’deki vakıflar kamu yararı almışlar. Yani kamu yararına iş yapıldığı söyleniyor. Kişiler, şirketler oraya bağışta bulunuyor. Bu para niye yurtdışına gönderiliyor? Yurtdışına para gönderildiğini ret mi ediyorsunuz? 1 milyar lira civarında bir para gönderiliyor. Son iki yılın rakamları hariç. Peki Türkiye kamuoyu bunu nereden öğreniyor? Amerikan gelir idaresinin yayınlamış olduğu rakamlardan öğreniyor. Niye siz Amerikalıların söylemiş olduğu yani bizim neden bunu Türkiye’deki insanımızın, vatandaşımızın bunu Amerika’dan öğrenmesini niye bekliyorsunuz? Siz bunu ilan etseydiniz ya. Yurt yapıyoruz diyorlar. Yurt nerede yapılıyor? Dünyanın en pahalı Emlaklarının olduğu Manhattan’da yapılıyor. Yüksek katlı bir bina yapılıyor. Peki o binada kaç öğrenci kalıyor? Öğrenci yurduya orası kaç öğrenci kalıyor? Kaç öğrenciye burs veriyor bu TÜRKEN? Bir de gidiyorlar üstüne bir çiftlik alıyorlar. Çiftlikte kimi barındırıyorlar, çiftlikte kimler kalıyor? Bu sorular doğru sorular mı? Buyursunlar bu sorulara cevap versinler. Bu sorulara cevap vermek yerine meseleyi döndürüp dolaştırıp başka bir alana çekme çabası içinde olduklarını biliyoruz. Dolayısıyla bunlara dair şu ana kadar söylemiş olduklarımıza biz bir cevap alabilmiş değiliz.
Öbür taraftan, ‘Erdoğan burada, ölümüne burada’ demiş Sayın Erdoğan. Vallahi az önce üç tane örnekte, Erdoğan’ın bugün dediği şeyin yarın tam tersini yaptığını görmüş olduk. Burada da yarın öbür gün tam tersini yaparsa buna şaşırmayız.
Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan Kılıçdaroğlu’nun kendisiyle ilgili kaçacak iddiasına sert yanıt verdi ve Menderes dönemini hatırlattı. Dava da açtı. Kılıçdaroğlu hala iddiasının arkasında mı?
Oğuz Kaan SALICI- Sayın Genel Başkanımız iddiasının arkasında. Dava açmasından da büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Belki bu dava vesilesiyle gerçeklerin ortaya çıkması gibi bir durum söz konusu olur, biz de bundan büyük bir memnuniyet duyarız.
Soru- CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Van’da, ‘Demirtaş ve Kavala’nın serbest bırakılmasını istiyorsanız bize katılacaksınız’ dedi. Sözleri de tepki çekti. Bir değerlendirmeniz olacak mı?
Oğuz Kaan SALICI- Şimdi sözler herhalde sadece ATV’nin masasında tepki çekti öyle anlaşılıyor. Biliyorsunuz Kavala ve Demirtaş’ın dava süreçlerinde hakim, savcı konumunda bulunanların neredeyse tamamı FETÖ’cü çıktı. Bunu atlıyorlar, bunu görmezden geliyorlar. Ortada AİHM kararları var, bunu atlıyorlar, bunu da görmezden geliyorlar. Şu çok açık ki, buradaki mesele kişiler değil. Mesele Türkiye’de adaletsizlik. Adaletsizliğin olduğunu vurguluyoruz biz. Eğer bundan çok gocundularsa ya da kendi masalarında çok tepki çektiğini düşünüyorlarsa ben de onun üzerine birkaç şey ekleyeyim. Mesela Barış Akademisyenleri de görevine dönecek. Bize katılsınlar. Bizim iktidarımızda Barış Akademisyenleri görevlerine dönecek. Askeri öğrenciler var, hiçbir suçu olmadan 15 Temmuz hain darbe girişiminden dolayı hapiste yatan, aileleri ortalarda, onlar da adalete kavuşacaklar. Onlar da bize katılsınlar. Türkiye’de esas vurgulanması gereken bu davaların tamamının siyasi olduğudur ve adaletsizlik barındırdığıdır.
Teşekkür ederim.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları