loading
close
SON DAKİKALAR

CHP Sözcüsü Deniz Yücel; '14 Ocak’ta; Anayasamıza, Hukuk Ve Adalete, Yani Geleceğimize Sahip Çıkmak İçin Tandoğan Meydanı'na Bekliyoruz'

CHP Sözcüsü Deniz Yücel; '14 Ocak’ta; Anayasamıza, Hukuk Ve Adalete, Yani Geleceğimize Sahip Çıkmak İçin Tandoğan Meydanı'na Bekliyoruz'
Tarih: 11.01.2024 - 12:33
Kategori: Siyaset

Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü Avukat Deniz Yücel; '14 Ocak’ta; Anayasamıza, Hukuk Ve Adalete, Yani Geleceğimize Sahip Çıkmak İçin Tüm Vatandaşlarımızı, Tüm Siyasi Partileri, Ankara Tandoğan Meydanı'na Bekliyoruz"

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Deniz Yücel, “Geçtiğimiz hafta, ülkemizde hukuk sistemini çöküşe götüren adımlara biri daha eklendi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay’la ilgili verdiği, 2. kez verdiği ‘hak ihlali’ kararına karşı utançla hatırlanacak bir karar verdi. Ülkemizde hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü bir kez daha ihlal edildi. Bu karar ne yazık ki ülkemize siyasi ve ekonomik açıdan çok ağır bedeller ödetecek bir sürecin kapısını aralıyor… Çünkü adaletin olmadığı bir ülkede; özgürlük olmaz! Adaletin olmadığı bir ülkede demokrasi olmaz! Kişilerin can ve mal güvenliği olmaz! Ekonomik refah olmaz! Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin haddini aşan, hukuk tanımayan ve daha da ötesi yasalarımıza göre suç teşkil eden kararının arkasında; MHP’nin, Anayasa Mahkemesi’ni kapattırmaya yönelik kışkırtıcı sözleri ve AKP’nin ülkeyi anayasasızlaştırma hedefinin olduğu açıktır. AKP ‘Anayasa Mahkemesi kararını tanımıyorum’ diyerek çıktığı yola, mahkemeyi tehdit ederek ve hedef göstererek devam etmiştir. Ancak şunu kimse unutmasın: Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Anayasayla teminat altına alınan hukuk düzeni, hiçbir siyasi partinin hesaplarına kurban edilmeyecek kadar kıymetlidir. Biz askeri ve siyasi darbelerin karşısında her zaman demokrasiyi savunduk. Bugün de yargı eliyle Anayasa'ya darbe yapmaya çalışanların tereddütsüz bir şekilde karşısındayız. Bu nedenle geçen hafta Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in yaptığı çağrıyı yineliyorum. 14 Ocak’ta Anayasamıza, hukuk ve adalete, yani geleceğimize sahip çıkmak için tüm vatandaşlarımızı, tüm siyasi partileri, Ankara Tandoğan Meydanı'na bekliyoruz.” dedi.

CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, bugün parti genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu:

Değerli basın mensupları ve bizleri ekranları başından ve sosyal medya hesaplarından takip eden kıymetli yurttaşlarımız, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Dün Parti Meclisi toplantımızda 6 büyükşehir belediyesi, 15 il belediyesi, 189 ilçe ve 33 belde belediyesi olmak üzere 242 seçim çevresinde belediye başkan adaylarımızı belirledik. Ve geç saatlerde gerçekleştirdiğimiz basın toplantımızla adaylarımızı sizlerle ve kamuoyuyla paylaştık.

Dünkü basın toplantımızda Sinop Belediye Başkan Adayımızı sehven Mehmet Gürbüz olarak açıklamıştım. Burada bir düzeltme yapmam gerekiyor. Sinop Belediye Başkan Adayımız Sayın Metin Gürbüz’dür. Dünkü Parti Meclisi toplantımızda Metin Gürbüz Sinop Belediye Başkan Adayımız olarak atanmıştır.

Atanan, adaylaşan tüm Belediye Başkan Adaylarımızın ülkemize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Adaylarımızın duyurulmasının geç saatlere bırakılması gördüğüm kadarıyla biraz eleştirildi. Ancak şunu söyleyeyim. CHP’de aday belirleme süreci parti tüzüğüne uygun ve demokrasi kurallarının gerektirdiği şekilde gerçekleşmektedir. 242 seçim bölgesindeki aday adaylarımızla ilgili MYK’mıza ve ardından Parti Meclisimize sunumlar yapılmış ve bu aday adaylarıyla ilgili isim isim tek tek tartışılarak, oylanarak aday adaylarımız belirlenmiştir. Dolayısıyla 242 seçim çevresinde bu görüşmelerin, bu tartışmaların yapılması belli bir zaman almaktadır. CHP tek adam yönetimini reddeden bir partidir. Demokrasiyi içselleştirmiş bir partidir. Dolayısıyla Parti Meclisi toplantımızın bu kadar uzun sürmesi ve 242 seçim bölgesinde adayların belirlenmesi belli bir zaman almaktadır.

Değerli arkadaşlar, değerli basın mensupları, geçtiğimiz hafta, ülkemizde hukuk sistemini çöküşe götüren adımlara biri daha eklendi. Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay’la ilgili verdiği, 2. kez verdiği “hak ihlali” kararına karşı utançla hatırlanacak bir karar verdi. Ülkemizde hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü bir kez daha ihlal edildi. Yasama, yürütme ve yargı organlarının; görev ve yetki sınırları Anayasa ve kanunlarla belirlenmişken, her şey bu kadar açıkken, halkın iradesinin Milletin Meclisi’nde tam anlamıyla tecelli etmesinden rahatsız oldular. Hem de hiç utanmadan! Görevi Türk milleti adına adalet dağıtmak olanlar, hukukun üstünlüğüyle, demokrasiyle, kuvvetler ayrılığıyla ilgilerinin olmadığını, siyasi iktidarın emellerine hizmet ettiklerini bir kez daha gösterdiler.

Anayasa Mahkemesi ihlal kararı verdi mi? Verdi. Dosyayı gereğinin ifası için Yerel Mahkemeye gönderdi mi? Gönderdi. Yerel Mahkeme, yani İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesinin “Kişi güvenliği ve hürriyeti” ile “Siyasi faaliyette bulunma ve seçilme” hakkının ihlal edildiğini tespit ettiği Can ATALAY hakkında tahliye kararı vermesi gerekirken, dosyayı yasal olarak hiçbir yetkisi bulunmayan Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderdi. Ve Yargıtay 3. Ceza Dairesi Anayasayı yok sayarak, yetki gaspı yaparak hukuk düzeninde yok hükmünde olan bir karar verdi.

Bakın, bu karar ne yazık ki ülkemize siyasi ve ekonomik açıdan çok ağır bedeller ödetecek bir sürecin kapısını aralıyor… Çünkü adaletin olmadığı bir ülkede; özgürlük olmaz! Adaletin olmadığı bir ülkede demokrasi olmaz! Kişilerin can ve mal güvenliği olmaz! Ekonomik refah olmaz! Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin haddini aşan, hukuk tanımayan ve daha da ötesi yasalarımıza göre suç teşkil eden kararının arkasında; MHP’nin, Anayasa Mahkemesi’ni kapattırmaya yönelik kışkırtıcı sözleri ve AKP’nin ülkeyi Anayasasızlaştırma hedefinin olduğu açıktır. AKP "Anayasa mahkemesi kararını tanımıyorum" diyerek çıktığı yola, mahkemeyi tehdit ederek ve hedef göstererek devam etmiştir.

Ancak şunu kimse unutmasın: Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Anayasayla teminat altına alınan hukuk düzeni, hiçbir siyasi partinin hesaplarına kurban edilmeyecek kadar kıymetlidir. Biz askeri ve siyasi darbelerin karşısında her zaman demokrasiyi savunduk. Bugün de yargı eliyle Anayasa'ya darbe yapmaya çalışanların tereddütsüz bir şekilde karşısındayız. Bu nedenle geçen hafta Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in yaptığı çağrıyı yineliyorum. 14 Ocak’ta Anayasamıza, hukuk ve adalete, yani geleceğimize sahip çıkmak için tüm vatandaşlarımızı, tüm siyasi partileri, Ankara Tandoğan Meydanı'na bekliyoruz.

Değerli arkadaşlar, bağımsız araştırma kuruluşlarının yüzde 127 olarak açıkladığı enflasyon, iktidarı üzmekten çekinen TÜİK tarafından yüzde 64,77 olarak açıklandı. TÜİK’in açıkladığı enflasyona göre belirlenen emekli ve memur maaş zamları ise tam bir hayal kırıklığı yarattı. Çünkü zamlar, cebe bile girmeden eridi. Türkiye, sefalet endeksinde dünyada en kötü durumda olan 10’uncu ülke. Son 22 yılda AKP’nin en fazla mağdur ettiği kesimlerden biri olan emekliler, temel ihtiyaçlarını karşılayamaz, hatta dışarıda bir bardak çay içemez hale geldi. Değil TÜİK rakamlarına göre yapılacak maaş artışı, bağımsız kuruluşların enflasyon rakamları bile emeklilerin derdine derman olmakta yetersiz kalıyor. Emekli aylık bağlama oranlarını düşüre düşüre kuşa çeviren sizsiniz! Haklarını isteyen emeklilerimize lütufta bulunuyor gibi davranamazsınız! Emeklileri bu hale siz getirdiniz. Şimdi onları içine soktuğunuz bu durumdan çıkarmak da sizin göreviniz! İnsanca yaşamak isteyen emekliler, sizden sadaka istemiyor. Emeklerinin karşılığını istiyor!

Bakın! Türkiye, emekli aylıklarını iyileştirecek kaynak ve güce sahip. Bugün emekliler bu sefalete mahkûm ediliyorlarsa bu, AKP’nin siyasi tercihidir. AKP bir an önce emeklilerimize hak ettikleri standartları sağlayacak şekilde “seyyanen” zam yapmak zorundadır. Siz duymaktan bıkacaksınız ama biz söylemekten bıkmayacağız, "En düşük emekli maaşı da en az asgari ücret kadar olmalıdır."

Değerli basın mensupları, 22 yıldır iktidar olan AKP, hem deprem konusunda önlem almadı, hem de deprem konutları vaatlerini hayata geçirmedi. Maalesef Hatay'ın Samandağ ilçesinde prefabrik bir evde çıkan yangında 1 yaşındaki Doğa ve 4 yaşındaki İsacan kardeşler hayatlarını kaybetti. Kendilerine Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum. O canları bizden deprem değil ihmal aldı. Hükümet depremzedeler için 680 bin konut vaat etti! Peki kaçını yaptı? Bir yıl olacak… Kaderine terk edilen, süslü vaatlere rağmen barınma sorunu çözülmeyen yüzbinlerce insanımız, çadırlarda, konteyner kentlerde ve prefabrik evlerde hayata tutunmaya çalışıyor. Ve siz bunu hala seçim malzemesi, seçim vaadi yapıyorsunuz. İki çocuk hayatını kaybetti…

Değerli arkadaşlar, AKP düzeninde insan hayatının değeri yok! AKP düzeninde çocukların değeri yok! AKP düzeninde neyin değeri var? Paranın değeri var. AKP düzeninde rantın değeri var. Sahte, samimiyetsiz ve ikiyüzlü seçim vaatlerinin değeri var…

Değerli arkadaşlar, Türkiye'de büyük emeklerle, özverili çalışmalarla kazanılan, en çok tercih edilen üniversiteler, maalesef en çok terk edilenler oldu. Türkiye’nin en seçkin üniversitelerinde 2 yılda 700 bin üniversite öğrencisi okullarını bırakmak zorunda kaldı. Özellikle de büyük şehirlerdeki okulları. Tek sebebi hayat pahalılığı. Büyük şehirlerde ekmek 10 lira oldu, simit 12 lira. 3 öğün yemek veren bir özel yurdun aylığı en az 15 bin lira. Ankara'da, İstanbul'da 15 bin liraya ev bulmaksa tam bir hayal. Düşünsenize, asgari ücretli bir kişinin çocuğunu, İstanbul’da bu maaşlarla, bu paralarla okutması mümkün mü? Ya da emekli maaşıyla şehir dışında çocuk okutulabilir mi? Mümkün değil! Her 10 üniversite öğrencisinden biri büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor, okulu bırakıyor ve anne babaların hesabına da ne yazık ki çaresizlik düşüyor. AKP iktidarının bakanlarıysa halka hala masal anlatmaya devam ediyor. Yok enflasyon düşecekmiş, yok ev kiraları düşecekmiş, yok ekonomi büyüyecekmiş! Bir de bu hikayeleri, dolar 30 liraya dayanmışken, etiketler her gün değişirken anlatıyorlar. Ya artık yeter! Önce damat geldi batırdı! Sonra gözlerinden ışık saçan Nebati geldi sıvadı! Şimdi de Mehmet Şimşek geldi cila çekiyor.

Değerli arkadaşlar, Cumhuriyetin 100. yılında Galatasaray-Fenerbahçe arasındaki Süper Kupa finalinin Suudi Arabistan’da oynanması kararı, başlı başına bir rezaletti. Futbolcularımız, demokrasinin olmadığı, kadın haklarının hiçe sayıldığı, düşünce özgürlüğünün her alanda sınırlandığı bir ülkeye gitmek zorunda bırakıldı. Peki neden? 3-5 Suudi Arabistan Riyali için! Cumhurbaşkanı Erdoğan yaşanan bu rezilliklerin utancını duyacağına, "Riyad'dan size ekmek çıkmaz, tişörtleri farklı şekilde boyamak size bir şey kazandırmaz" açıklaması geldi. Evet Riyad’dan bize ekmek çıkmaz Sayın Erdoğan! Oranın ekmeğini ancak sen yersin. Bahçeli ise yine bildiğimiz gibi… Ülkede milli bir duruş sergileyen kim varsa karşısında dikilmeyi görev biliyor. Sayın Bahçeli “Fenerbahçe-Galatasaray yönetimi süreci yönetememiştir” diyerek; kendisine yakışan bir milliyetçilik anlayışı sergiledi. Bu rezalet, Sarayın ve ona destek veren çakma milliyetçilerin tarihe geçecek ayıbıdır! Şehidi için milli yas ilan etmeyip Suudi kralı ölünce milli yas ilan eden Arap sevici zihniyetinize, milli değerlerimizi, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ü, bağımsızlığımızın sembolü İstiklal Marşı’mızı ve Şanlı Bayrağımızı yedirmeyeceğiz.

Değerli basın mensupları, sınır güvenliğimiz defalarca uyarmamıza rağmen yok sayıldı. İŞİD denilen katiller sürüsü elini kolunu sallaya sallaya ülkemize girdi. Sığınmacı ve kaçaklar konusunda AKP ve Erdoğan’ın sorgusuz, sualsiz ülkeye soktuğu, ne idiği belirsiz kitleler büyük bir milli güvenlik sorunudur. MİT’in yaptığı İstanbul merkezli operasyonda yakalanan 34 kişi, İsrail gizli servisi Mossad ajanı çıktı. Uyrukları Suriye, Filistin, Lübnan ve Irak olan bu 34 kişiden cami imamı olarak vaaz verenler var. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ise ülkenin kurucusu Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'e saygısızlık yapmaktan, araba modelini yükseltmekten, kılıçlı şovlara hazırlanmaktan ve sanatçıları ışık hızıyla şikâyet etmekten bu işlere odaklanamıyor. Camilere imam diye sokulan adamlar İsrail ajanı, Mossad ajanı çıkıyor. Fakat Ali Erbaş’tan tek cümle duyamıyoruz. Görev alanına girmeyen her konuda fikri olan Erbaş'ın bu konularda fikri yok. Bu ajanların içinde Sağlık Bakanlığında çalışanlar da var. Birçoğu konut satın alarak vatandaşlık da almış. Pırıl pırıl genç doktorlarımıza “giderlerse gitsinler” diyerek kapıyı gösteren zihniyet, sağlık eğitimi alıp almadıkları belli olmayan, Türkçe bile bilmeyen kişilere sağlık hizmeti verdiriyor. Üstelik Mossad ajanı olduğu ortaya çıkan sağlık görevlisi, Filistin’den gelen yaralı hastalara bakan bölümde çalışıyor. O kadar iş bilmiyorlar ki, deyim yerindeyse kediye ciğer teslim ediyorlar. Ülkemizi yabancı servislerin cirit attığı, yabancı mafya baronlarının hesaplaştığı yer haline getiren düşük profilli iktidara soruyoruz; milyonlarca sığınmacı ve kaçaktan daha kaçı yabancı servislere çalışıyor? Diğer bakanlıklarda da ajan var mı? Sizin iktidarınızda ülkeye giren sığınmacı ve kaçakların kaçı İŞİD militanı? Kaçı Mossad ajanı? Bu soruların cevabını biliyorlar mı? Hayır! Muhabir, sokak röportajında Suriyelilere soruyor “Suriye’de savaş bitse döner misin” diyor. Adam “Hayır, dönemem Suriye’de hapis cezası aldım” diyor. Hangi suçtan ceza aldı, Türkiye’ye nasıl geldi haberleri var mı? Yok! Üzülerek söylüyorum ki, AKP iktidarı ülkeyi Dingo’nun Ahırına çevirdi. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri Afganistan’dan çekilme sürecini başlattığında ABD Başkanı Biden ve Erdoğan arasında baş başa bir görüşme yaşanmıştı. Bu görüşmenin ardından Türkiye Afgan akınına maruz kaldı. Gelenler kadın, çocuk ya da yaşlı değil. Gelenler genç erkeklerdi. Yabancı servislerin maşaları, sığınmacı ve kaçak olarak ülkemize giriyor, konut satın alarak vatandaşlık alıyor. Ülkeyi ajanlar, çeteler ve mafya liderleri ile doldurdular. Binlerce gencimiz işsiz ama bakanlıklarda, devlet kurumlarında Suriyeliler istihdam ediliyor.

Değerli arkadaşlar bir diğer konu da; Batman bir cumhuriyet mucizesidir. Bir zamanlar sanat ve kalkınmanın eşsiz bir uyumla büyüdüğü genç cumhuriyetin mucizesi Batman, bugün AKP'nin desteğiyle Meclis’e giren bağnaz, radikal gerici unsurların miting yaptığı bir yer haline geldi. Batman'da kurulan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Orkestrası’nın bir dönem altın mikrofon ödülü kazandığını düşünürsek, bugün gelinen nokta içler acısı. Cumhuriyet mucizesi Batman’dan, HÜDA-PAR’ın katır üstünde sokakları “Hilafet diye inlettiği” Batman’a… Yürüyüş yapanlar hak arayanlar olunca biber gazı, gözaltı... Hilafetçi ve gerici yapılar olunca kırmızı halı... Bütün bu hilafet tartışmaları, Batman’daki gerici ve yobaz mitingi, sadaka gibi zamlar ve tepe taklak giden ekonomi konuşulmasın diye… Hepsini biliyoruz.

Bakın değerli arkadaşlar, bu milletin “Türkiye Yüzyılı”, “Güçlü Türkiye” masallarına karnı tok... Türkiye güçlü ama AKP sayenizde değil AKP’ye rağmen güçlü... Mustafa Kemal Atatürk'ün attığı sağlam temeller sayesinde, çağdaş, laik, demokratik cumhuriyet sayesinde güçlü.

Evet değerli arkadaşlar, teşekkür ediyorum.

Soru- Hatay Belediye Başkan Adayınızı Lütfü Savaş olarak açıkladınız. Ancak bu tepkilere neden oldu deprem nedeniyle. Ne söylersiniz? Yani bir sonraki Parti Meclisinde geri çekilmesine dair istekler var diyelim parti içinde de. Ne söylersiniz?

Deniz Yücel- Efendim, Hatay Büyükşehir Belediye Başkan Adayımız partimizin yetkili kurulları, yetkili organları büyük bir titizlikle gerekli incelemeleri, değerlendirmeleri yaptıktan sonra adaylaşmıştır. Geri çekilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Hatay'da büyük acılar yaşandı, insanlarımız yakınlarını kaybettiler, eşlerini, çocuklarını, anne babalarını, arkadaşlarını, dostlarını kaybettiler. Bu yaraların, bu yıkımın tamir edilmesi, yaraların sarılması konusunda Cumhuriyet Halk Partisi Büyükşehir Belediye Başkanımız gereken her türlü özveriyi, fedakarlığı bugüne kadar göstermiştir. Bundan sonra da gösterecektir. Depremin hemen akabinde partimiz Hatay'la İstanbul Büyükşehir Belediyemizi eşleştirmiş, Maraş’la Ankara Büyükşehir Belediyesini, Osmaniye’yle İzmir Büyükşehir Belediyesini eşleştirmiş ve tüm imkanlarını seferber ederek bu yaraların sarılması konusunda gereken her türlü çalışmayı yapmıştır. Bundan sonra da yapacaktır.

Soru- Efendim bugün DEM Parti Eş Başkanları da partinizi ziyaret edecek. Ziyaret öncesinde bazı internet sitelerinde pazarlık masası kuruldu, DEM Parti İstanbul'dan iki ilçe belediyesini Sayın İmamoğlu'na destek karşılığında talep ediyor şeklinde haberler var. Bugünkü görüşmelerde yerel seçimlerde güç birliği, ittifak ve benzeri konular gündeme gelecek mi? yoksa sadece bir nezaket ziyareti mi? Teşekkür ederim.

Deniz Yücel- Efendim bu ziyaret bir nezaket ziyareti. Geçtiğimiz haftalarda Genel Başkanımız Sayın Özgür özel ve beraberindeki heyet DEM Parti'ye bir ziyarette bulunmuştu. Bugünkü ziyarette bir iade-i ziyaret. Ama tabii o ziyaret sırasında, görüşmeler sırasında ne konuşulacağını, görüşmenin nereye evrileceğini ben bilemem. Ama planlanmış ziyaret bir nezaket ziyaretidir.

Soru- Efendim hafta sonu Antalya'da DEM Parti’yle ve bir salon krizi yaşanmıştı ve bunun ardından da DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan bazı ifadeler kullanmıştı. Bize AKP ve MHP gibi yaklaşan insanlara ne oy ne de işbirliği yapmayacağımız buradan ilan ediyoruz cümlesini kurmuştu. Tabii bu açıklamanın ardından herhangi bir değerlendirme gelmedi CHP'den. Bugünkü görüşme öncesi sizden bir değerlendirme alabilir miyiz?

Deniz Yücel- Efendim zaman zaman siyasette ani ya da duygusal tepkiler verilebilir. Ben Sayın Bakır'ın sözleri ile ilgili bir yorum yapmayı tercih etmem. Biz ülkemizde demokrasinin hayata geçmesi için, hukukun üstünlüğünün hayata geçmesi için, eşitliklerin, özgürlüklerin güvence altına alınması için Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir mücadele yürütüyoruz. Bu mücadelede bizimle aynı hassasiyeti taşıyan tüm seçmenlerimizle, tüm siyasi anlayışlarımızla sandıkta bir araya geleceğimizi, sandıkta bir ittifak kuracağımızı söylemiştik. Yani onun dışında Cumhuriyet Halk Partisi herhangi bir beklenti içerisinde değildir. Ama dediğim gibi zaman zaman duygusal ve ani bir takım tepkiler verilebilir, açıklamalar yapılabilir. Daha ötesinde bir şey söylemeye gence gerek yok.

Soru- Antalya'da Muhittin Böcek'in açıklanması ertelenirken aynı zamanda İzmir'in de gelecek haftalara bırakıldığı bilgisi var. Neden Cumhuriyet Halk Partisi adaylaştırma sürecini bu önemli kentlerde bu kadar ileri tarihlere bırakıyor? Aynı zamanda hem İzmir konusunda, hem de Antalya konusunda öne çıkan düşünceler oldu mu? Ne zaman bekleyelim bu illerin adaylaştırılması?

Bir ikinci sorumda, dün Parti Meclisi katınızdan alt katlara da yansıyan şekilde tartışmalar oldu ve bu kavganın Mersin milletvekilleri arasında olduğu da ileri sürüldü. Bu konuda bir açıklamanız olur mu? Teşekkürler.

Deniz Yücel- Şimdi şunu söyleyeyim. Antalya Büyükşehir Belediye Başkan Adayımızın dün açıklanmasının sebebi Büyükşehir Belediyesinin Belediye Başkan Adayının bir kısım Merkez ilçelerle birlikte değerlendirilecek olmasıdır. Onun dışında İzmir dediniz ya da dün açıklanmayan belediye başkan adaylıkları ile ilgili açıklanmamasının sebebi incelemelerin, değerlendirmelerin halen devam ediyor olmasıdır. Bir aday belirlenirken çeşitli kriterlere, çeşitli parametrelere bakılır. Bu kriterler ve parametreler olgunlaştıysa aday açıklanır. Olgunlaşmadıysa YSK takvimi dahilinde o süre nereyi hangi tarihe kadar bir sınır koyduysa o süre dahilinde açıklanır.

Dün Mersin Milletvekilimizle ilgili soru gece soruldu orada yanıtladım. Ama tekrar yanıtlamak bir sakınca yok. Parti Meclisi toplantımız devam ederken Mersin Milletvekilimiz Parti Meclisi toplantı salonuna girerek görüşlerini ifade etmek istedi, görüşlerini dile getirdi. Biz de kendisini uygun bir şekilde dışarıya davet ettik, dışarı aldık. Çünkü Parti Meclisi toplantısına Parti Meclisi Üyeleri, MYK Üyeleri ve Grup Yönetim Kurulu Üyeleri katılabilir. Onun dışında Milletvekillerinin Parti Meclisi toplantısına katılması söz konusu değildir. Mersin Milletvekilleri arasında bir tartışma ya da kavga gürültü olmadı. Onu çok kesin bir şekilde ifade edebilirim.

Soru- Efendim iktidarın İsrail ve Gazze'de yaşananlarla ilgili eylem ve söylemleriyle ilgili bir sorum olacaktı. Ulaştırma Bakanının bir açıklaması oldu İsrail'e giden gemi ticareti ile ilgili. 7 Ekim - 31 Aralık arasında Türkiye limanlarından İsrail'e 701 geminin sefer yaptığını. Bunun da ortalama bir hesapla günde 8 gemiye denk geldiğini söyledi kendisi. Türkiye'den 7 Ekim'den bu yana 480 gemi direk, 221 geminin de transit olarak İsrail'e gittiğini açıkladı. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Deniz Yücel- Ulaştırma Bakanının bu açıklaması bir kere AKP iktidarının İsrail - Filistin meselesine ne kadar sahte, ne kadar ikiyüzlü ve ne kadar riyakar baktığının itirafıdır. Sen hem yılbaşının ertesinde İsrail'e karşı miting düzenleyeceksin, insanları kışkırtarak, ajite ederek İsrail'e karşı miting düzenleyeceksin hem de İsrail’le ticaretini en yüksek seviyede sürdüreceksin. Filistin’e dua, İsrail'e gemi gönderiyorlar. Tabii biz bunu daha önceki basın toplantılarımızda da birkaç kez ifade etmiştik. Biz AKP'nin ve Erdoğan'ın doların yeşiline ne kadar düşkün olduğunu biliyoruz. Bir yandan vah Filistinli kardeşlerime edeceksin, diğer yandan katil dediğin İsrail'le ticaretine en üst düzeyde devam edeceksin. Ben Ulaştırma Bakanına şunu soruyorum, şunu da açıklasın. Bu gemilerden kaçı Erdoğan ailesinin gemiciği bunu da açıklamasını bekliyorum. Erdoğan ailesinin Erdoğan ailesi ile bağı olan kaç tane gemi var, kaç tane şirket İsrail'le ticaretini bu şekilde devam ettiriyor?

Bakın, Starbucks'ı boykota davet ettiler. Nescafe ve Coca-Cola'yı boykota davet ettiler. Bir taraftan kahveyi ve bir takım içecekleri, İsrail'le bağı olan içecekleri, ürünleri boykota davet ediyorsunuz. Bir taraftan tonlarca yük taşıyan, milyonlarca, milyarlarca dolar ticaret hacmi yaratan bu ticareti sürdürüyorsunuz. Bu çok büyük bir pişkinlik. Erdoğan ailesinin kaç tane gemisi ticaretine devam ediyor bunu da açıklamalarını bekliyoruz.

 

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları