CHP Sözcüsü Faik Öztrak; 'En kısa sürede Suriye ve diğer ülkelerden, kontrolsüz şekilde gelenlerin evlerine gönderilmesi şart'
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Öztrak, CHP Genel Merkezinde yaptığı basın toplantısında 9 günlük bayram tatili sonrası Türkiye gündemini değerlendirdi.
CHP Sözcüsü Öztrak, Hükümetin bir istikrar programı uygulamaya niyeti olmadığını, şimdilerde Hükümetin TL’nin değer kaybetmesine bilerek göz yumduğuna dair söylentilerin çıktığıı belirterek, “Seçimlere kadar başta Körfez ülkeleri olmak üzere yabancıların paralarını, ülkeye getirecekleri ve seçime kadar vatandaşın canını yakacak hiçbir önlem almadan ekonomiyi götürmeyi bekliyorlarmış. Biz bu ülkede, daha önce de bu hikayelerin peşine takılan çok Hükümetler gördük. Ama hepsinin sonu hüsran oldu” dedi.
Öztrak bu ekonomi politikasının sonunda milleti enflasyonun altında daha da ezeceğini; maaş, aylık, ücret zammının çok kısa sürede pul olacağını belirterek, “Bu işin sonu sonunda bu ülkenin vatandaşlarının alın terini yabancıya ballı börek olarak peşkeş çekmek, Cumhuriyeti kurarken bitirdiğimiz Düyun-u Umumiye’yi geri getirmektir. Bu işin sonu borç verenden emir almaktır. Bu işin sonu milletimiz için hüsrandır” diye konuştu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Öncelikle hepinizin geçmiş bayramını bir defa daha kutluyorum. Dün, Sivas’ta 35 insanımızın yakılarak katledildiği Madımak Katliamı’nın 30. yıl dönümüydü. Ülkemizin birliğini, dirliğini, beraberliğini hedef alan, insanlığa karşı işlenmiş bu nefret suçu, yüreklerimizi ilk günkü acısıyla dağlamaya devam ediyor. Bu katliamda yitirdiğimiz canları, bir kere daha rahmetle anıyoruz. Adalet, bu yangını söndüremedi. İnsanlığa karşı işlenmiş bu nefret suçlarında, zaman aşımının söz konusu olamayacağını, olursa bunun da bir başka nefret suçu olacağını, bir kere daha milletimizin dikkatine sunuyoruz.
BU KADIN CİNAYETLERİNİN KANI İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN ÇIKANLARIN ELİNDEDİR
Yine hafta sonunda, ülkemizin tek bir kişinin imzasıyla, milli iradenin tecelligahı Meclisimizde kabul edilen, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmasının üzerinden de iki yıl geçti. Türkiye’nin sözleşmeden çıktığı 1 Temmuz 2021’den bu yılın Haziran ayına kadar geçen sürede ülkemizde toplam 610 kadın, cinayete kurban gitti. Ayrıca yüzlerce kadın şüpheli şekilde öldü. Bir kere daha tekrarlıyoruz. Bu cinayetlerin kanı, cinayetleri işleyenler kadar, İstanbul Sözleşmesi’ni tek bir imzayla kaldırarak, kadına yönelik şiddete cesaret verenlerin ellerine bulaşmıştır.
BU İŞİN ÜSTÜNDEN BEYLİK SÖZLERLE GELİNMEZ
Dünyanın gündeminde çok sıcak bir olay var. Fransa’da Cezayir asıllı 17 yaşında bir genç, trafik kontrolü sırasında, polis tarafından vurularak öldürüldü. Protestolar geniş çaplı olaylara dönüştü. Başka ülkelerde de benzer protestolar görülmeye başlandı. Şunu belirtmek gerekir ki vatandaşlarını birinci sınıf, ikinci sınıf diye ayıran ırkçı şiddete maruz bırakan bir yaklaşım, asla kabul edilemez. Biz Fransız yargısının bu konudaki kovuşturma ve soruşturmayı en hızlı şekilde tamamlayarak sorumluları gerektiği şekilde cezalandırmalarını bekliyoruz. Ancak Saray Hükümetinin, Avrupa’nın açık hava sığınmacı kampı haline getirdiği ülkemizde, Fransa’da yaşanan olayların çok dikkatli takip edilmesi lazım. Ülkemize kontrolsüz şekilde alınan ve yurdumuzun dört yanına dağılan sığınmacı ve kaçakların, yarattığı risklerin, üstünün Ensar söylemleriyle, Avrupa’dan para gelecek masallarıyla örtülmemesi, çok iyi tahlil edilmesi, yönetilmesi ve en kısa sürede Suriye ve diğer ülkelerden, kontrolsüz şekilde gelenlerin evlerine gönderilmesi şart. Yoksa, Fransa’da yaşanan olaylarla ilgili sosyal medya mesajı atanlara, soruşturma açarak ya da Hükümet sözcülerine, “Türkiye sömürgecilerle yan yana getirilemez” gibi bir takım beylik sözler söyleterek bu işin üstesinden gelmek mümkün değildir. Artık sığınmacılar ve kaçaklarla ilgili, bir eylem planını hızla uygulamak gerekmektedir. Türkiye bu yükü daha fazla kaldıramaz. Kendi vatandaşlarının hakkı olan refahı, başka ülkelerden gelen insanlara vermeye zorlanamaz.
BİR DÖNÜŞ PLANI BELİRLENMELİ
Sığınmacıların ülkelerine dönüşü için, bölge ülkeleriyle diplomatik temasa geçilmesi takvimi belli bir dönüş planının belirlenmesi, bu meselenin halli için gereklidir. Bugün artık samuray kılıçlı sığınmacılar sokaklarda birbirlerine saldırıyorlarsa, Antalya’nın sahilinde, Kayseri’de lunaparkta, İstanbul Avcılar’da ÖSO bayrakları açılmaya başlandıysa bekleyecek bir dakika dahi kalmamıştır. Bu arada Saray ülkemizde bu bayraklar sallanırken neden sessiz kalmaktadır. Rus yazar Turgenyev’in dediği gibi yeri geldiğinde, “Bir kapiklik mum bir şehri yakabilir.”
KURAN’A SALDIRIYI TELİN EDİYORUZ
Yine geçtiğimiz günlerde İsveç’te Kur’an-ı Kerim yakılması hiçbir şekilde kabul edilemez. Bu bir nefret suçudur. Hiçbir hal ve şart altında “İfade özgürlüğü” kılıfına sokulamayacak bu ayıba kendini medeni sayan ülkelerin tepkisizliği de utanç vericidir. İnançlar arasında sevgiyi ve barışı büyütmek varken nefreti körükleyen bu saldırıyı telin ediyor, bu saldırıya sessiz kalanları da kınıyoruz.
İKRAMİYE İLE KURBAN ALINIRDI, ŞİMDİ YARISININ YARISI ANCAK ALINIYOR
Bu bayram, milletimizin büyük bir kesimi için zor geçti. Bu kesimlerin sofralarında bereket, ağızlarında tat yoktu. Bunların başında da emeklilerin sofrası vardı. Saray, bundan beş yıl önce, emekliye bayram ikramiyesini, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun zoruyla getirmişti. Bu yıla kadar da doğru dürüst bir artış yapmamıştı. Bu sene, biz her emekliye, önceki bayramdan eksik ödenen dahil, toplam 15 bin lira Kurban Bayramında ikramiye sözü verdik, seçim bitti Saray hükümeti emekliye sadece 2 bin lirayı reva gördü. 2018 yılında ilk verildiğinde emeklinin bayram ikramiyesi olan 1.000 lirayla, Diyanet’in vekâletle yurt içi kurban kesim bedeli olan 850 liraya kurban kesilebiliyordu. Bu yıl ikramiye 2 bin liraya çıktı. Diyanet’in yurt içi kurban kesim bedeli ise 5 bin 950 lira. Emekliye ikramiye ilk verildiğinde emekli bayramda kurban ibadetini yerine getirebiliyor, üstüne memlekete gidiş dönüş parası, ya da torunlara bayram harçlığı çıkıyordu. Şimdi emeklinin bayram ikramiyesi bir kurban parasının ancak, yarısının da yarısına yetiyor.
BİR KİLO ERİK 60 LİRA, BİR KİLO FASULYE 35 LİRA
Son beş yılda, Saray hükümetinin döneminde, sadece kurbanlık fiyatlarının değil her şeyin fiyatı aldı başını gitti. Milletimiz pahalılığa ezdirildi. Yaz geldi, hala markette bir kilo erik 60 liraya, bir kilo fasulye 35 liraya satılıyor. Bir somun ekmek bugün 7,5 lira oldu. O da şimdilik. Paramız bayramda da değer kaybetmeye devam etti. Bayramdan önceki hafta 23 lira 60 kuruş ödeyerek bir dolar alıyorduk. Şimdi bayram bitti doların değeri 26 liranın üstüne çıktı. Tabi hal böyle olunca da, dünyada brent petrol fiyatları bir ay önceye göre hiçbir değişiklik göstermezken bizde pompa fiyatları artmaya devam ediyor. İşte benzinin litresine de bu gece 2 lira 11 kuruş daha zam geliyor.
ENFLASYONU İTO AÇIKLADI, ENAG AÇIKLADI, TÜİK AÇIKLAMADI
Yine kiralar son bir yılda, Büyükşehirlerde 2,5-3 katına çıktı. Yazlıkları hiç söylemiyorum, artık tatil yörelerinde evler, açık artırma usulüyle kiraya verilmeye başlandı. Bugün normalde TÜİK’in Haziran ayı enflasyonunu açıklaması gerekiyordu. Ama açıklama Çarşamba gününe kaldı. İTO fiyatları bayram seyran demeden açıkladı. Bağımsız araştırmacıların oluşturduğu ENAG Haziran enflasyonunu bugün açıkladı. Bir tek TÜİK, o da bir ay önceden, “Bayram Tatili nedeniyle işyerlerinden fiyat toplayamam” diyerek, Haziran ayı fiyatlarının açıklanmasını iki gün erteledi. İlk 6 aylık enflasyon belli olduğunda, memurun maaşına, emeklinin aylığına, kamu işçisinin ücretine, enflasyonun telafisi için yapılacak artış da belli olacak. Onun için Haziran ayı enflasyon rakamları çok önemli. TÜİK’in ağır makyajlı rakamları zaten gerçek enflasyonu yansıtmıyor. Bir de bu fiyatların açıklanmasının bayram bahanesiyle ertelenmesi, çalışanların ve emeklilerin maaşlarının bir kere daha gasbedileceği endişesini artırıyor. Hükümet altı ay boyunca, çalışanları, emeklileri enflasyona ezdirdi. Şimdi Temmuz ayında bir artış yapacak güya tek bir ayda enflasyonu telafi edecek. Peki vatandaşın geçmiş 6 ay boyunca yaşadığı kayıp ne olacak? Vatandaşın üstünde kalacak. Diğer yandan, enflasyonun yüzde 40’ların üstünde olduğu bir dönemde, maaş, aylık ve ücretlerin sadece enflasyon telafisi olacak şekilde artırılması, geçmiş enflasyonun telafisi şeklinde arttırılması önümüzdeki 6 ayda vatandaşlarımızın enflasyona ezdirileceği anlamına gelir. Bu nedenle Temmuz’da yapılacak artışta yılın ikinci altı ayında beklenen enflasyon da mutlaka dikkate alınmalıdır. Üzerine refah payı da konulabilir.
SEÇİM DÖNEMİNDE VERİLEN SÖZLERİN TAKİPÇİSİYİZ
Tabii bu arada seçim öncesinde Erdoğan’ın, yine Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun zoruyla, en düşük memur maaşının 22 bin lira olacağı vaadini de, tutup tutmayacağını yakından takip ediyoruz. Hükümet seçim öncesinde en düşük emekli aylığını 7 bin 500 liraya çıkarırken, bunu emekli kök aylığına zam şeklinde yapmadı, en düşük maaşı 7 bin 500 liraya çıkarırken, aradaki farkı Hazine’den karşıladı. Örneğin 5 bin 500 lira alan bir emeklinin maaşı 7 bin 500 liraya çıkarken, 7 bin 501 lira alan bir emeklinin aylığı yerinde saydı. Böylece, daha çok prim ödeyenle daha az prim ödeyen arasında fark kalmadı. Hükümet büyük bir adaletsizliğe neden oldu. Dönemin bakanı da bu adaletsizliğin düzeltileceğine dair sözler verdi. Onun verdiği sözlerin de, kademeli artış sözlerinin de takipçisi olacağız.
BÖYLE HİKAYELERE TAKILAN HÜKÜMETLERİN SONU HÜSRAN OLDU
Son seçimlerde Hükümet, tam gaz seçim ekonomisi uyguladı. Elindeki tüm imkanları kullandı. Kazanın dibini sadece kazımakla kalmadı, kazanın dibini deldi. Ülkede döviz kalmadı. Şimdi tam gaz dışarıdan para bulmaya çalışıyor. Erdoğan seçim öncesinde ağzından düşürmediği, nassı unuttu faiz artışına razı oldu. Ama bir yandan da yaklaşan yerel seçimler aklından bir türlü çıkmıyor. “Acaba Sarayın vitrinine koyduğum iki isim üzerinden bir dalga yakalayıp, daha fazla faiz artırmadan dışarıdan para bulabilir miyim?” diyor. Yerel seçime kadar ekonomiyi bu rüzgârla götürmeye çalışıyor. Bir istikrar programı falan uygulamaya da niyeti yok. Yine bugünlerde bir hikaye anlatılıyor. Şimdilerde Hükümet, TL’nin değer kaybetmesine göz yumuyormuş. Ama bir yerden sonra bunu durduracakmış, kuru sabitleyecekmiş, hatta Türk Lirası’nın bir miktarda değer kazanmasına göz yumacakmış. Böylece mevcut Türk Lirası faizler, yabancılara çok cazip gelecekmiş. Seçimlere kadar başta Körfez ülkeleri olmak üzere yabancıların paralarını, ülkeye getirecekleri ve seçime kadar can yakacak hiçbir önlem almadan, vatandaşın canını yakacak hiçbir önlem almadan ekonomiyi götürmeyi bekliyorlarmış. Biz bu ülkede, daha önce de bu hikayelerin peşine takılan çok Hükümetler gördük. Ama hepsinin sonu hüsran oldu.
DEĞİŞEN İKİ İSİM DIŞINDA HER ŞEY AYNI TAS, AYNI HAMAM
Ben soruyorum, enflasyon birinci önceliğimiz deyip duruyordunuz. Enflasyonu düşürme bu hikayenin neresinde? Bütçe dengesini enflasyonla mı sağlayacaksınız? Dış ticaret açığı ne olacak? Dış Ticaret Bakanlığı’nın Haziran verisi bugün açıklandı. Bu yılın Haziran ayında iş günü sayısı bayram nedeniyle önceki yıla göre 5 gün az. Bu nedenle ihracat da ithalat da düşmüş. Dolayısıyla bu bayram ayını bir gösterge olarak görmek mümkün değil. Ama yılın tamamına bakıldığında dış ticaret açığının önceki yılın aynı ayına göre yüzde 56 artışla 120 milyar dolara dayandığı görülüyor. Saray’ın “Dış ticaret fazlası ve cari fazla vererek enflasyonla mücadele” safsatası çöp oldu. Ama dış ticaret açığı sorunu orada nur topu gibi duruyor. Öyle görünüyor ki, Saray dışarıdan kaynak bulayım derken, vatandaşı enflasyona ezdirecek. Ortada bir plan yok, orta vadeli program yok, ek bütçe yok, geçmiş yönetimin piyasalara vurduğu, prangaların nasıl kırılacağına dair açıklanmış bir strateji yok. Değişen iki isim dışında ekonomi yönetiminde de, Para Politikası Kurulunda da eski tas eski hamam.
TÜRKİYE GRİ LİSTEDE KALDI
Sadece yaldızlı bir takım sözler var. Yeni Hazine ve Maliye bakanı Türkiye’yi, kara para ve terörizmim finansmanı konusunda, kendisinden önceki hükümetlerin soktuğu, gri liste ayıbından kurtaracağını söylemişti. Yeni liste geldi, açıklandı. Türkiye hala gri listede. Yetmiyor birde raporda, “Kara para aklama ve terörizmin finansmanıyla mücadele” konularında Türkiye’nin gidecek çok yolu olduğu belirtiliyor. Plan yok, program yok. Ne olduğu belli olmayan bir takım laflar, sözler var. Bu şartlar altında kim güvenip de Türkiye’ye para getirecek? Ben söyleyeyim, ya kısa vadede parayı vurmak isteyen sıcak paracılar, tefeciler, ucuza devlet malı kapatmak isteyen vurguncular, ya da dost kisvesi altında Türkiye’den siyasi taviz koparmaya, Türkiye’ye emir vermeye kalkan, emperyalist güç olma, yeniden Düyun-u Umumiye’yi canlandırma heveslileri. Bunlar gelecek. Bu hikâye, 2021 yılının Eylül ayında uygulamaya koydukları “Yeni Model” safsatasından bile beter.
BU İŞİN SONU ÜCRET ZAMMINI PUL EDİP, VATANDAŞIN EMEĞİNİ YABANCIYA PEŞKEŞ ÇEKMEK
Tekrar söyleyeyim, bu işin sonu; milleti enflasyonun altında daha da ezdirmek, verilen maaş, aylık, ücret zammını çok kısa sürede pul edip milletin elinden geri almak, sonunda bu ülkenin vatandaşlarının alın terini yabancıya ballı börek olarak peşkeş çekmek, Cumhuriyeti kurarken bitirdiğimiz Düyun-u Umumiye’yi geri getirmektir. Bu işin sonu borç verenden emir almaktır. Bu işin sonu milletimiz için hüsrandır.
BİR HABER, BİN VAVEYLA
Aziz milletimizin kulakları bugüne kadar neler duydu, gözleri neler gördü neler… Villaların bodrum katında, sıfırlamakla bitmeyen para dolu kasalar, ayakkabı kutularından, çikolata kutularından taşan dolarlar, yurt dışındaki vergi cennetlerinde kurulan aile şirketleri ve bunlar üzerinden yapılan milyonlarca dolarlık para transferleri… Bu tür haberlere alıştık. En son, saygın bir yabancı haber ajansı, içinde Saray şürekasından isimlerin de geçtiği bir haber yayınladı. Buna göre İsveçli bir şirket, Türkiye’de araçlara kendi sattıkları alkol-metrelerin takılması için bir girişimde bulunmuş. Buna yasal alt yapı oluşturulması ve ticari ayrıcalıklar kazanmak karşılığında Bilal Erdoğan’ın başında olduğu vakıf ve üniversitelere, on milyonlarca dolarlık rüşvet aktarmayı planlamış. Hatta bunun için Türkiye’de paravan şirket bile kurmuş. Ama şikayet üzerine bu çirkin oyun ortaya çıkmış, planı yapanlar şirketten atılmış ve bu plan hayata geçmemiş. Habere konu olayın özeti bu. Ama bu haberin çıkmasının ardından yaşananlar haberden çok daha ilginç. Önce Erdoğan’ın İletişim Başkanlığı çıkıyor habere veryansın etmeye başlıyor. Sonra onun ardından RTÜK Başkanı, sonra Meclis Başkanı, Bakanlar bu vaveylaya iştirak ediyor. Tabi bunun ardından da troller geliyor… Onu da derhal yayın yasakları takip ediyor.
UCUBE REJİM BÖYLE YÜRÜYOR
Şimdi ben buradan soruyorum, Cumhurbaşkanının oğluyla ilgili bir haber RTÜK Başkanını, Bakanları ve hatta Meclis Başkanını neden bu kadar infiale sevk ediyor? Ben size söyleyeyim, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri ucube rejimde parti devletinde, maalesef işler böyle yürüyor. 85 milyon millete de bu kirli düzenin devamı için karın tokluğuna, köle gibi çalışmak düşüyor. O da iş bulabilirse… Gurbet kızımız… Mevsimlik işçi bir ailenin kızı… Antalya’da tarlada doğmuş. Çalışmış, didinmiş, üniversitenin bankacılık bölümünü bitirmiş. Ama torpil bulamamış, işe girememiş. Şimdi ailesiyle birlikte Antalya’nın sıcağında yevmiyeyle günde 11 saat tarlada çalışıyor, günlük nafakasını çıkarmaya uğraşıyor. Gurbet kendisine mikrofon uzatan muhabire, “Bu ülkede başarılı olmak bir işe yaramıyor” diyor.
ÇOBAN SÜLÜ’DEN CUMHURBAŞKANI ÇIKARAN CUMHURİYET
Çoban Sülü’den Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i çıkaran yetenekli gençlerini en ücrada bile olsa bulup yurtdışında eğitime gönderen, onları dünya çapında bilim insanı ve sanatçı yapan bu ülkenin ucube saray rejimi elinde geldiği yer işte burası. Yokluk yoksulluk artık bu topraklarda, bir kader olarak sonraki kuşaklara aktarılıyor. Çalışsan da yoksulsun çalışmasan da yoksulsun… Bu ucube rejim gelmeden önce 5 milyon 272 bin olan gerçek işsiz sayısı Nisan ayı itibariyle 9 milyon 138 bine çıktı. Ucube rejimle geçen beş yılda, işsizler ordusuna 3 milyon 867 bin kişi eklendi. Son 5 yılda, vatandaşların ve şirketlerin borcu dörde kamunun borcu beşe katlandı. Finansal kesim dışında kalan kesimlerin borcu 4 kat arttı. 3 trilyon 381 milyar liradan 14 trilyon 466 milyar liraya çıktı.
ALTTA KALAN YİNE EMEKÇİ OLDU
Orta direk yok oldu, zengin ile fakir arasındaki makas olağanüstü açıldı. Bu yılın Nisan ayı itibariyle bankalardaki toplam mevduatın yüzde 70’ini 1 milyon lira üzerindeki mevduat hesapları oluşturuyor. Ancak bu 1 milyon lira üzerindeki hesap sahiplerinin sayısı bankaların toplam müşteri sayısının sadece binde 6’sı. Bu düzende birileri hep birilerinin üzerine yaslanıyor. Altta kalan da her zaman emeğiyle geçinmeye çalışan vatandaşlarımız oluyor. Bu düzenin böyle gitmeyeceğini söyleyen herkes bir numaralı düşman ilan ediliyor.
MERDAN YANARDAĞ SERBEST BIRAKILMALI
İşte Genel Başkanımıza yönelik fezleke tehditleri, işte sosyal medyadaki sürek avları, işte RTÜK’ün muhalif televizyonlara kestiği intikam cezaları ve işte en son Gazeteci Merdan Yanardağ’ın bir programda söylediği sözlerden orası burası kesilerek, montajlanarak hazırlanan bir video gerekçe gösterilerek tutuklanması. Merdan Yanardağ o programlarda, AK Parti’nin Diyarbakır milletvekilinin sözlerini anımsatarak, Hükümetin neyi, neden yaptığını hatırlatıyor. Saray’ın yeni bir çözüm süreci başlatma ve terörist başını salıverme niyetinden bahsediyor. Tezgahın açığa çıktığını gören, Saray mahfilleri de hemen kampanya başlatıp, Gazeteci Merdan Yanardağı içeri attırıyor. Ahlak pusulası fırıldak olmuş Saray Hükümetinin yalanlarla, trol ordularıyla algı yönetme taktiği anlaşılan yerel seçimlere kadar tüm hızıyla devam edecek. Biz, “Seçim süreci Mayıs ayında sona ermedi. 8 ay sonra yapılacak belediye seçimlerine kadar sürecek” derken bu lafları boşuna etmiyoruz. Ama ülkenin geleceği için sorumluluk alan gazeteciler, bu baskılara pabuç bırakmayacaktır. Ülkemiz adına utanç verici bu yanlıştan derhal dönülmelidir. Merdan Yanardağ serbest bırakılmalıdır.
SARAYIN PLANI 94 SEÇİMLERİNDEKİ GİBİ RAKİPLERİ DAĞITMAK
Önümüzdeki yerel seçimlere kadar çok kritik bir zaman dilimi var. Saray’ın en büyük beklentisi karşısında bir araya gelen muhalefeti bölmek. 94 seçimlerinde olduğu gibi karşısındakileri dağıtıp kendi adaylarını aradan çıkarmak. Bunun için her türlü çabayı fasıla vermeden sürüyorlar. Biz, önceki seçimdeki eksikliklerimizi hızla gideriyoruz. Bir yandan örgütümüzde başlattığımız yenilenme sürecini gerçekleştirirken, önümüzdeki yerel seçimlere kadar, hizmetlerimizi anlatarak, en ücra mahallelere kadar ev ev dolaşarak, bundan önceki seçimlerdeki birlikteliklerimizi tahkim ederek, yerel seçimlerden başarıyla çıkacağız.
ŞİMDİ ÇOK DAHA BÜYÜK İŞLER YAPMAK ZAMANI
İstanbul, Ankara, Adana, Antalya, Mersin gibi Büyükşehirler başta olmak üzere pek çok belediyeyi Erdoğan’ın elinden aldığımız yerel seçim zaferimizden bu yana dört yıl geçti. Geçen dört yılda belediyelerimiz tüm engellemelere rağmen sosyal demokrat belediyeciliğin en güzel örneklerini verdiler. Vatandaşın parası vatandaşa hizmet için kullanılınca nasıl eserler verilebildiğini gösterdiler. İllerinde, ilçelerinde belediyeler eliyle verilen yardımları artırdılar. Üretime destek olmak için hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi için var güçleriyle çalıştılar. Haklarında söylenen tüm yalanları yalancıların yüzüne vurdular. Şimdi yapılan hizmetleri
anlatma, bugüne kadar yapılanlardan çok daha büyük işler yapma zamanıdır. Bayram bitti. Artık bu yaz CHP örgütlerine, CHP milletvekillerine, CHP Belediye Başkanlarına, Belediye Meclis Üyelerine her kademeden CHP yöneticilerine tatil yok. Yenilenen kadrolarımızla tüm gücümüzle seçime kadar sahada olacağız.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- CHP Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerde olduğu gibi bir ittifak yapacak mı? Eğer yapılamazsa büyükşehirlerin kaybedilme riski var mı? Siz bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- CHP yerelin kendine özgü koşullarını en iyi bilen ve değerlendiren partidir. Oluşan koşullara ve risklere göre yeni stratejileri hayata geçirmekte tereddüt etmez. Bu çerçevede mevcut 11 Büyükşehrin yanında yeni Büyükşehirleri de kazanacağımızdan kimsenin tereddüdü olmasın. Büyükşehir Belediye Başkanlarımız konuşmamda da ifade ettiğim gibi başarılı hizmetler vermiş, büyük eserlere imza atmışlardır. Kendilerine vatandaşlarımızın desteğinin artarak devam edeceğinden eminiz.
Soru- Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisine siyasi rüşvet teklif ettiğini iddia ediyor. Bu konu hakkında sizin bir değerlendirmeniz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Önce bir genel değerlendirme yapıyım. Belediye Başkanları öncelikle kendi illerinin, ilçelerinin sorunlarını çözmeli. Hemşerilerine en iyi hizmeti vermeye çalışmalı. Tanju Özcan, belediye hizmetlerde hükümet engel çıkardığı için yürüseydi başımızın üstünde yeri vardı. Şimdi bu kendisinin iddiaları akıl işi değildir. Ama bilinen bir söz vardır. Yollar yürümekle aşınmaz, ateş olsa da cürmü kadar yer yakar. Bolu’nun dünya kadar sorunu var. Tanju Bey yürümekle vakit harcayacağına Bolu’nun sorunlarını çözsün.
Soru- CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Antalya Belek’teki tatili sosyal medyada yankı buldu. Mütevazı mutfaktan lüks villada tatile eleştirileri yapılıyor. Sizin bu konuya ilişkin bir değerlendirmeniz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Genel Başkanımızın her biri kendi işinin gücünün sahibi olan aile fertleriyle birlikte kısa bir süre dinlenmesini eleştirmenin ben gerçekten kurban bayramında büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Yani esas sorulması gereken soru şudur; Tayyip Erdoğan’a milletin ödediği vergilerle uçan, kaçan, duran yazlık, kışlık saraylarda ne kadar harcama yapılmıştır? Burada söz konusu olan milletin parasıdır.
Soru- Merkez Bankası faiz politikasında değişikliğe gidilen son toplantının özetini yayınladı. Kararı enflasyon beklentilerinin çapalanması, fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınması için başlatılan parasal sıkılaştırma sürecinin ilk adımı olarak değerlendirdi. Elindeki tüm araçları kararlılıkla kullanmaya devam edeceğini de söyledi. Bu bugüne kadar uygulanan politikanın yanlış olduğunun bir itirafı mı? Dolar kurunu baskılamak için muhalefet bugüne kadar hep yakılan dolarları hatırlatıyordu. Bu açıklama için sizin bir değerlendirmeniz olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Tabi bunu bakan Mehmet Şimşek’in ifadesiyle bugüne kadar izlenen akıldışı irrasyonel politikalardan dönüşün bir başlangıcı olarak anlamak mümkündü. Ama bunun yanına Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanı dışında üyeleri değişmeyen, eski üyelerle devam eden Para Politikası Kurulu’nun bundan önceki akıldışı politikaların baş uygulayıcılarından biri olan eski Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Başkanının Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun başına atanmasını koyduğumuzda, bir de bunların üstüne Erdoğan’ın ben değişmedim aynıyım sözlerini eklediğimizde ortaya mükemmel bir kafa karışıklığı çıkıyor. Türk ekonomisi ızrar halindedir. Ekonominin bu çelişkili söylemlerle yönetilmeye çalışılması akılcı politikalara dönüşün maliyetini artırmaktan başka bir işe yaramaz. Bugün rezerv satmayacağım dersiniz, bu çelişkili sözlerle devam ederseniz faizleri çok arttırmak zorunda kalırsınız. Yarın faizleri artırmak zorunda kalmak istemezsiniz bu sefer rezervleri satmak zorunda kalırsınız. Türkiye’nin derhal derli toplu dört başı mamur bir programı millete sunması ve bu çerçevede yürümesi gerekmektedir.
Teşekkür ederim.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları