CHP Sözcüsü Faik Öztrak; 'Özgürlükçü anayasa yapmak kim, Erdoğan kim?'
CHP Sözcüsü Faik Öztrak; Kayınpeder, damat bir oldu. Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarını, mahalli idare seçimlerinde buharlaştırdılar. Sahte istikrar havası bastılar. Sonra Damat, “at izi it izine karıştı” dedi. Çekti, gitti!
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Genel Merkezi'nde basın toplantısı düzenledi.
“BU İFLASIN İLAMIDIR, MORATORYUMDUR”
CHP Sözcüsü Öztrak, BOTAŞ’a sadece son bir yılda bütçeden aktarılan 169 milyar lira kaynağa, dışarıdan alınan milyonlarca Euroluk borçlara rağmen doğalgaz borcunun 2024’e ertelenmesi için Ruslardan ricacı olunduğu haberlerine dikkat çekerek, “Bu iflasın ilamıdır. Bir devlet kuruluşu, ‘Borcumu ödeyemiyorum, ertele’ derse, bunun da adı moratoryumdur” değerlendirmesinde bulundu.
“Mirasyedilik de budur, iflas da budur” diyen Öztrak, Hükümetin 20 yılda milletin atadan, deden kalan 63 milyar dolarlık malını sattığını, üstüne içeriden dışarıdan 130 milyar dolar borç kullandığını, yine vatandaşlardan 2 trilyon 494 milyar dolar vergi topladığını hatırlatarak, “Senden önceki hükümetlerin 79 yılda harcadığının 4 katını, sen 20 yılda harcayacaksın. Sonra da ülkeye gaz alacak para bulamayacaksın. Şimdi Rusya’ya el açıp, gaz parasını ötele diye himmet bekliyorlar. Barıştaki bir ülke, savaştaki ülkeden borç ötelemesi istiyor. Bu hayırsız mirasyediler, yediklerinin, içtiklerinin hesabını, bizim sırtımıza bırakıp kaçmaya hazırlanıyorlar… Ama yok, öyle yağma… Milletimiz bu hesabı önüne gelecek ilk sandıkta size ödetecek” dedi.
Erdoğan’ın Soros’un gazetecileri satın aldığı yönündeki sözlerini de değerlendiren Öztrak, Erdoğan’ın yıllar önce Soros’la aynı masada çekilmiş fotoğraflarını göstererek, “Soros, yalnız gazetecileri değil, politikacıları da satın alır. Ne demişler, ‘Kişi, kendinden bilir işi.’ Soros’la masaya oturan, Soros’u haklı çıkaran Erdoğan’a, bu ayıp yeter…” ifadelerini kullandı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Sözlerime başlarken, vatandaşlarımızın Mevlit Kandilini kutluyoruz. İlmi engelleyenler ve insanları yalanlarla meşgul edenler, insanlığın en büyük düşmanıdır. Bugün Türkiye’de hem ilmi engelleyen, hem de yalanlarıyla milleti meşgul eden, metal yorgunu, müflis bir yönetim iş başındadır.
EKONOMİ BİLİMİNE İŞKENCE EDİYOR
Çakma ekonomist, ekonomi ilmine etmedik işkence bırakmamıştır. Gerçekleri kendi arzusuna göre eğip büken, bu bezirgân zihniyet, milletin ekonomisini de bitirmiştir. Ülkemizi yönetilemez hale getirmiştir. Milleti her gün daha da perişan eden politikasızlıklarına, sebebi oldukları yıkıma, “Epistemolojik kopuş”, “Heteredoks politika”, “Nöro ekonomi” gibi, daha önce kendilerinin bile duymadıkları, bilmedikleri kavramlarla, kulp takmaya kalktılar. Millete alay konusu oldular. En sonunda da, “Nöro klasik şeyler” diyerek zırvalamakta zirve yaptılar.
1 MİLYON BAŞ DAMIZLIK VE SÜT İNEĞİ KESİME GİTTİ
Ekonomi insanoğlunun, üretim, bölüşüm ve tüketim faaliyetlerini ele alan, ülkenin kalkınmasını, milletin refahının artırılmasını amaçlayan bir bilim dalıdır. Ama bu çakma ekonomistlerin, ekonomi biliminden uzak uygulamaları sonucunda, ne üreticilerimiz mutlu, ne tüketicilerimiz mutlu. Bir avuç yandaşı abat ederken, milleti perişan eden bu yönetim, toplumun umudunu çalıyor, mutsuz ediyor. İşte süt üreticileri, besiciler aylardır yüksek maliyetler nedeniyle feryat ediyorlar. Ama seslerini duyan yok. Son bir yılda, besi ve süt yemi yüzde 115 zamlanmış. Mazot yüzde 215 zam görmüş. Ama Ulusal Süt Konseyi, “Nuh diyor, peygamber demiyor.” Hazine ve Maliye Bakanlığı, Ulusal Süt Konseyi’ni vesayeti altına almış. Bakanlık ne derse, konsey de onu yapıyor. Nebati Bakan, yine engin ekonomi bilgisini konuşturuyor bu arada. “Çiğ süt fiyatı artınca, yem fiyatları da artıyor” diyor. Süt Konseyinin elini kolunu bağlıyor. Üzülerek ifade dedeyim, bunu söyleyen maalesef bu ülkede Hazine ve Maliye Bakanlığı koltuğunu işgal ediyor. Çiğ süt fiyatını 7,5 liraya sabitlemişler. Öylece bekliyorlar. Ama süt fiyatları artmadığı halde, mazot ve yem fiyatları, başını alıp gidiyor. Sektör uzunca bir süredir can çekişiyor, üretici, gebe hayvanlarını kesiyor. Bu beceriksizler yüzünden, en az 1 milyon damızlık ve süt ineği kesime gönderilmiş. Bunu şimdi yerine koymaya kalksak, ihtiyaç duyulan kaynak tam 42 milyar lira. Tabi alacak hayvan, bunlara bakacakta besicileri bulabilirsen… Bu rakamları biz söylemiyoruz. Çiftçilerimizin, üreticilerimizin çatı örgütü söylüyor. Dün yeniden TMO’nun ucuz buğday ve arpa satmasına karar vermişler yem için. Yine pansuman, yine aspirin. Üreticiyi rahatlatacak gerçek tedavi yine yok.
KOMİTEDE ÜRETİCİ YOK İTHALATÇI VAR
Buradan uyarıyoruz, besiciyi Nebati Bakan’a teslim edip, böyle giderseniz, market raflarında, içecek süt, yenecek peynir, ekmeğimize sürecek tereyağı bile bulamayacağız. Bugün çiğ süt hala 7,5 lira. Ama sütün litresi market raflarında 21 lira… Süt üreticisinin cebine girmeyen para kimin cebine gidiyormuş? Şimdi bu işi araştırıyorlar, bu işi komitelere havale etmişler. Komite üstüne komite kurup, bunun nereye gideceğini, neden bu hale geldiğine bakıyorlar. Ama bu kurdukları komitelerde süt üreticisi yok, süt tozu ithal edenler var. Çok araştırmayın, bu kadar araştırmaya gerek yok, paramızı pul etmenizin neticesinde, soğutmalı süt kamyonlarında kullanılan mazotun, soğutma tanklarında, fabrikalarda kullanılan elektriğin, gazın fiyatları nereye çıktı ona bir bakın. Rütbe-i aklınızın eserini orada göreceksiniz. Önümüz kış…
HEPSİ KORKUNÇ BİRER REKOR
Buğdayın, arpanın, kırmızı mercimeğin ekim zamanı geldi. Çiftçi tarlasına girecek, ama mazota, gübreye yaklaşamıyor. Son bir yılda, tarlaya atılacak taban gübre yüzde 200 zam görmüş. Mazotu biraz önce söyledim. Yüzde 215 zamlanmış. Her gün zam gelmeye de devam ediyor. Çiftçi tarlasına gidemezse, taban gübresini atamazsa, yiyecek ekmek bulamayacağız buradan uyarıyorum. Elin buğdayına, arpasına, mercimeğine muhtaç kalacağız. Sonra da elin verdiği emirleri yerine getirmek zorunda kalacağız. Bunun telafisi yok. Üreticiye verilen desteklerin mutlaka artırılması, gübrede iç tüketime öncelik verilmesi gerek. Ama benim oğlum bina okur, döner döner yine okur. Bildikleri tek şey zam… İşte büyük sanayi tesislerinin kullandığı doğalgaza, daha yeni yüzde 5 gizli zam yaptılar. Sanayici her gün yeni bir sürprizle, yeni bir zamla karşılaşıyor. Üreticinin enflasyonu şaha kalktı. 12 aylık artış, yüzde 151,5. Madencilik ve taş ocakçılığında fiyat artışı yüzde 165, enerjide yüzde 417. Üretici enflasyonundaki bu rakamları daha önce hiç görmedik. Bunların hepsi korkunç birer rekor!
BU FİYATLAR ÖYLE YA DA BÖYLE VATANDAŞA YANSIYACAK
Dünya üzerinde, üretici enflasyonunun en yüksek olduğu ülke Türkiye… Dünya şampiyonuyuz. TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla, üretici enflasyonu yüzde 151,5. Tüketici enflasyonu yüzde 83,5. Aradaki fark tam 68 puan. Bu da rekor! Ama çok kötü bir rekor… Üretici maliyetinin altında mal satmaya devam edemeyeceğine göre, aradaki fiyat farkı öyle veya böyle, bir müddet sonra mutlaka tüketiciye yansıyacak. Hayat pahalılığı milletimizi ezmeye devam edecek. Üretici mutlu değilse, tüketicinin mutlu olması mümkün değil.
GIDA FİYATLARI DÜNYADA DÜŞÜYOR BİZDE ARTIYOR
Bundan tam 647 yıl önce Büyük İslam Filozofu İbni Haldun; “Büyük şehirlerde gıda fiyatlarının yükselmesi, yönetimin de çökeceğinin işaretidir” demiş. Bugün dünyada gıda fiyatları hızla geriliyor. Birkaç ay önce dünyada yüzde 34 olan gıda enflasyonu, Ağustos’ta yüzde 8’e kadar düştü. Peki, bizde kaç? Gıda enflasyonu Türkiye’de yüzde 93. Dünyanın 12 katı. Ama utanmadan milletin karşısına çıkıp, enflasyon bizden değil dışarıdan diyorlar. TÜİK’in makyajlı verileriyle bile bakıldığında, son bir yılda; patates yüzde 170, şeker yüzde 164, süt yüzde 127, makarna yüzde 113, ekmek yüzde 98, peynir yüzde 89 zam görmüş. Bir kilo kıyma 150 lira olmuş. En ucuz protein kaynağı dediğimiz yumurtanın tanesi 2,5 lirayı aşmış. Allah aşkına! Bu fiyatlarla millet çoluğunu, çocuğunu nasıl doyuracak?
ENFLASYONU DÜŞÜRMEK İÇİN ELİNİZİ TUTAN MI VAR?
Dedik ya, bunlar da Tayyib’i Üzmeyen İstatistik Kurumu’nun rakamları… Sarayın ağır makyajından geçmiş rakamlar. TÜİK’in makyajlı enflasyonu yüzde 83,5. İstanbul Ticaret Odası’nın açıkladığı enflasyon ise yüzde 107. ENAG’ın açıkladığı enflasyonsa yüzde 186. Enflasyonun bu kadar şahlandığı, enflasyon rakamlarının da birbirinden bu kadar farklı olduğu, bir başka dönemi daha önceleri hiç görmedik. Hükümetin, vatandaşın halinden haberi yok, Sarayın kibirlisi, “Enflasyonu şaşırtıcı bir hızla düşürme kabiliyetine sahibiz” diyor. Böyle bir enflasyonu şaşırtıcı bir hızla madem düşürme kabiliyetine sahipsiniz, o zaman enflasyonun dünya rekorları kırmasına neden izin verdiniz? Neden milleti perişan ettiniz? Neden enflasyonu neden hala düşürmüyorsunuz? Elinizi tutan kim?
BU AÇIKLARLA ENFLASYON DAHA DA AZAR
Geçtiğimiz Aralık ve Ocak aylarında, enflasyon sırasıyla yüzde 13,6 ve yüzde 11,1 idi. Şimdi diyorsunuz ki, gelecek Aralık ve Ocak aylarında nasıl olsa tüketici fiyatları bu kadar artmaz, biz de taş atıp elimiz yorulmadan, “Enflasyonu düşürdük” diye, millete caka satarız diyorsunuz. Bu umutla hareket ediyorsunuz. Siz bu dış ticaret açığıyla, bu döviz kasası açığıyla ve politikasızlığınızla, gelecek Aralık ve Ocak aylarında da paramızı pul etmeye devam edersiniz. Enflasyon daha da azar. Hadi şansınız yaver gitti diyelim fiyat artış hızı, Aralık ve Ocak aylarında, geçmiş Ocak ve Aralık aylarının altına düşse bile, vatandaşlarımız için değişecek hiçbir şey olmayacak. Yüksek fiyat etiketleri yerli yerinde duracak. Hayat pahalılığı baki kalacak.
ZENGİN ABAT, EMEKÇİ BERBAT
Hep diyoruz… Enflasyon en acımasız halk düşmanıdır. En acımasız vergidir. Gelir dağılımını daha da bozar. Fakiri, fukarayı ezip geçer. Sadece son üç yılda, emeğin milli gelirden aldığı pay, 10 puan düşmüş. Bu sizin marifetiniz. Bu hükümet, ücretle geçinen emekçilerin cebinden 67 milyar dolarını almış yandaşın cebine koymuş. Zengini abat etmiş. Emekçinin halini ise berbat etmiş. Türkiye’deki en zengin yüzde 1, toplam servetin yüzde 41’ine sahip… Bu rakamla Türkiye dünya üzerinde, servet dağılımının en adaletsiz olduğu üç ülkeden biri... Bizden daha kötü olanlarsa; oligark ekonomisi Rusya ve teneke mahallelerin olduğu Güney Afrika…
BU İFLASIN İLAMIDIR, MORATORYUMDUR
Bu hükümet Türkiye ekonomisini, hızla iflasa sürüklüyor. İşte BOTAŞ’ın hali… Sadece son bir yılda bütçeden BOTAŞ’a, 169 milyar lira kaynak aktarılmış. Yetmemiş BOTAŞ, dışarıdan 925 milyon Euro borç almış. Kimden almış? Bizi kıskanan Almanya’dan… Bu da yetmemiş. 300 milyon Euro dış borç için, dışarıda kapı kapı dolaşmaya başlamış. Ve şimdi de, BOTAŞ’ın doğalgaz borcunun 2024’e ertelenmesi için, Ruslardan ricacı olduğu yazılıp çiziliyor. Buradan açıkça ifade edeyim. Bu açıkçası, iflasın ilamıdır. Bir devlet kuruluşu, “Ödeyemiyorum, borcumu ertele” derse, bunun da adı moratoryumdur… Mirasyedilik de budur. İflas da budur. Atadan, deden kalan malı mülkü 63 milyar dolara satacaksın. Üstüne içeriden dışarıdan 130 milyar dolar borç alacaksın. Bir de milletten 2 trilyon 494 milyar dolar vergi toplayacaksın. Senden önceki hükümetlerin 79 yılda harcadığının 4 katını, sen 20 yılda harcayacaksın. Sonra da ülkeye gaz alacak para bulamayacaksın.
YEDİKLERİNİN FATURASINI BİZE BIRAKMANIN PEŞİNDELER
Genel Başkanımız size defalarca sordu, biz sorduk: Bu paralar nereye gitti? Kimin kursağına girdi? Bu hükümet yıllarca milletimize, IMF’ye bir türlü veremediği 5 milyar dolar borcun havasını attı. Şimdi Rusya’ya el açıp, gaz parasını ötele diye himmet bekliyorlar. Barıştaki bir ülke, savaştaki ülkeden borç ötelemesi istiyor. Veresiye gaz almak için ricacı oluyor. Bunların işi, “Yaz tahtaya bir daha, tut defteri kitabı. Sarı Çizmeli Mehmet Ağa, bir gün öder hesabı” işi. Bu hayırsız mirasyediler, yediklerinin, içtiklerinin hesabını, bizim sırtımıza bırakıp kaçmaya hazırlanıyorlar… Ama yok, öyle yağma… Milletimiz bu hesabı önüne gelecek ilk sandıkta size ödetecek.
CUMHURİYET TARİHİNDE GÖRÜLMEDİ: MERKEZ’İN KASASINDA AÇIK 59 MİLYAR DOLAR
Kayınpeder, damat bir oldu. Merkez Bankası’nın 128 milyar dolarını, mahalli idare seçimlerinde buharlaştırdılar. Sahte istikrar havası bastılar. Sonra Damat, “at izi it izine karıştı” dedi. Çekti, gitti! Ama Kayınpeder, döviz rezervlerini, ihracatçıların döviz gelirlerine salma salarak topladığı dövizleri, “Yardımsever dostlarından” aldığı borç paraları, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” safsatasını ispat için, Merkez Bankası’nın arka kapısından satmaya devam etti. Yılbaşından bu yana, satılan rezerv, 75 milyar dolara ulaşmış. Döviz kasası tamtakır… Tulumbada su bitti. Dün açıkladılar. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası döviz kasası, 59 milyar dolar açık veriyor. Net. Cumhuriyet tarihinde böyle bir açık hiç yaşanmadı. Bu ülke II. Dünya Savaşı’nı gördü. Kore Savaşı’nı gördü. Kıbrıs Barış Harekatı’nı gördü. Büyük depremler, afetler gördü. Ama döviz kasasında hiçbir zaman bu büyüklükte bir açık görülmedi. Korkarız bunlar, Merkez Bankası’nın döviz rezervini, milletin emaneti olan beytülmali, yağmalanacak ganimet sanıyorlar. Çok açık söylüyorum. Bu tablo iflasın ilamıdır. Bugün Türkiye’nin borç temerrüt risk primi, iflas seviyesi olan 740’lardaysa, sebebi de işte bu tablodur. Hiç paranızın olmaması için döviz kasasında hiç dövizim kalmadı demek için bile 59 milyar dolar bulmak zorundasınız. Halimiz bu.
YILSONUNDA 115 MİLYAR DOLAR DIŞ TİCARET AÇIĞI
İflas eden bir başka şey de, Nasreddin Hoca’nın borç ödeme fıkrasından bozma, sözde ekonomi modelleridir. Güya faiz inecek, Türk Lirası değer kaybedecek ihracat ithalattan hızlı artacak, döviz rezervleri dolup taşacak, Türk Lirası değer kazanacak, enflasyon da düşecekti. Ama sözde model daha üzerinde mürekkebi kurumadan su kaynattı. Dış ticaret açığı rekor üstüne rekor kırdı. Eylül’de dış ticaret açığı, geçen seneye göre, yüzde 298 artarak, yani dörde katlanarak 10 milyar 384 milyon dolara yükseldi. İlk dokuz aydaki açık, yüzde 159 artışla yani neredeyse üçe katlanarak 83 milyar 819 milyon dolara ulaştı. Böyle giderse yılsonunda, 110-115 milyar dolar civarında bir dış ticaret açığını maalesef göreceğiz.
ESKİDEN BİZ BULGAR’A GİDERDİK, ŞİMDİ BULGAR BİZE GELİYOR
Söyledikleri hiçbir şey tutmadı. Hiçbir öngörüleri gerçekleşmedi. 1 dolar 13 lira 85 kuruş iken, Nebati Bakan çıktı, “Korkmayın Türk Lirası en zayıf durumunda, daha fazla değersizleşmez” dedi. Bugün dolar 18 lira 58 kuruş. O günden bu güne, Türk Lirası, Dolar karşısında yüzde 26 daha değer yitirdi. Öyle paramız sadece Amerikan Dolarına karşı da değil, uzak, yakın pek çok ülkenin parasına karşı değer kaybediyor. Sene başından bu yana Türk Lirası, Gürcistan Larisine karşı yüzde 36, Savaştaki Rusya’nın Rublesine karşı yüzde 42, sokaklarında protestolar olan İran’ın Riyaline karşı yüzde 29, Irak’ın Dinarına karşı yüzde 30, Suriye Lirasına karşı yüzde 28, Bulgar Levasına karşı yüzde 17 değer kaybetti. Trakya’da “Bulgar’a gitmek” diye bir deyim vardır. Vatandaşlarımız günü birlik Bulgaristan’a geçer, orada alışverişini yapar, gezer, tozar döner. Şimdi o da ters yüz oldu. Şimdi Bulgaristan’dan gelip Edirne’de alışveriş yapıyorlar. Bir de, “Burada her şeyin fiyatı, bizim oradakinin yarısı… Yeme, içme, giyim her şeyi buradan alıyoruz” diyerek, röportajlar veriyorlar. Hep söylüyoruz. Bunlar el iyisi. Bulgaristan vatandaşlarının derdine derman oldular. Ama milletimizin sırtına da yüklendikçe yüklendiler. Erdoğan paramızı pul etti. Milletimizin şimdi elini yakan vitrinde seyrettiği mallar, Bulgaristan’dan gelenlere ucuz oldu. Güzelim ülkemizi; elin 1 milyoncu mağazasına çevirdiler. Kendi vatandaşına pahalı, elin vatandaşına ucuz ettiler.
SOROS SADECE GAZETECİLERİ DEĞİL, SİYASETÇİLERİ DE SATIN ALIYOR
Tablo ortada; paramız pul oldu. Tulumbada su bitti. Döviz kasasının dibini sıyırdılar. Veresiye gaz için, şimdi Rusya’dan himmet bekliyorlar. Doların yeşili hatırına, Katar’daki Dünya Futbol Şampiyonasının korumasını, Kahraman Mehmetçiğimize ihale ediyorlar. “Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü ordusudur.” Bundan 20 yıl önce densizin biri, Kahraman Mehmetçiğimizi, şerefli ordumuzu, sıradan bir ihraç ürünü gibi gösterme cüretini göstermişti. Ne yazık ki bugün ekonomiyi iflas noktasına getirenler, bu beceriksiz hükümetin ülkemize yaşattıkları, bu hadsiz sözleri neredeyse haklı çıkardı. Peki, bu ipe sapa gelmez sözleri söyleyen kişi kimdi? Erdoğan ile samimi fotoğrafları olan Soros… Ama bugünlerde Erdoğan çıkmış, Avrupa Siyasi Topluluğunun yapıldığı Çekya’da, “Soros hep gazetecileri satın alır” diyor. Biz de söyleyelim, yalnız gazetecileri değil, politikacıları da satın alır. Ne demişler, “Kişi, kendinden bilir işi.” Soros’la masaya oturan, Soros’u haklı çıkaran Erdoğan’a, bu ayıp yeter…
BU KADAR TEBELLEŞ BİR SİYASETÇİ GÖRÜLMEDİ
Tulumbada su bitince, kasadaki dövizler suyunu çekince, Erdoğan dış politikada, “Dön baba dönelim” demeye başladı. Bir zamanlar “Cemal Kaşıkçı ’nın katili” dediği Suudi Veliaht Prens için şimdi ayağına kadar gitti onu kucakladı. “15 Temmuz’un finansörü” dediği Birleşik Arap Emirlikleri Emirinin ayaklarına turkuaz halılar serdi. Şimdi Çekya’da çıkmış ne diyor? “Alışılmış bir siyasetçi değilmiş. Vakti saati geldiğinde Suriye Başkanıyla görüşme yoluna gidebilirmiş.” Alışılmış bir siyasetçi olmadığı el hak doğru. Milletin başına bu kadar tebelleş olan bir siyasetçiyi bu ülke doğrusu ilk defa görüyor. Biz “Suriye krizi için Esad’la görüşün” dediğimizde, bize etmedik hakareti bırakmamıştı. “Kalleş Esed’in elini sıkmam” dediğinde takvim yaprakları 2013’ü gösteriyordu. Üzerinden 10 yıl geçti. “Emevi Caminde namaz kılacağım” diyerek, bu milletin 50 milyar dolardan fazla parasını bu arada harcadı. 5 milyon Suriyeli ülkemize girdi. Sınırlarımızı koruyabilmek için yüzlerce şehit verdik. Ve Erdoğan’ın bugün tüm dış politikası, ağa ile marabanın hikâyesine dönmüş vaziyette. Madem sonunda buraya gelecektin. Bu kadar zararı, milletin sırtına neden yıktın?
ERDOĞAN TARZI SİYASET: CEHALET GÜÇTÜR; SAVAŞ BARIŞTIR; KÖLELİK ÖZGÜRLÜKTÜR
Eğer ülkeyi yönetenler, bulundukları makamı kötüye kullanıyor, kendi zenginliklerini çoğaltıyor, işi ehil olmayanlara veriyor, yani yapılmaması gereken bütün kötülükleri yapıyorlarsa, adaletsizliğinde en büyüğünü yapıyorlar demektir. Bugün Türkiye’de yaşanan da tam budur. Küçük bir azınlık zenginliğine zenginlik katıyor. Kamu gücünü kötüye kullanıyor. Ama bunların yazılıp çizilmesi, millet tarafından öğrenilmesi istenmiyor. Dün RTÜK, yine Recep Tayyip Üst Kurulu gibi bir karar verdi. Bir mafya babasının açıkladığı, büyük borsa vurgunu ve rüşvet iddialarını, ekranlarında tartıştırdılar diye, KRT’ye, Halk TV’ye, TELE 1’e ceza yağdırdı. Gerekçe, skandalda adı geçen isimler küçük düşürülmüş. Bunların bir tek istedikleri var, seçimlere kadar, yolsuzluk, yoksulluk, yozlaşma ve yönetimdeki ahlaki çürüme, yazılmasın, çizilmesin, tartışılmasın. İşte daha meclis açıldı hemen Sansür Yasasını getirdiler. Güya “gerçeğe aykırı bir bilgiyi” kamu barışını bozmaya elverişli şekilde yayan kimseye, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası getirecekler. Peki, gerçeğin ne olduğuna, neyin gerçeğe aykırı olduğuna kim karar verecek? Elbette Erdoğan… Erdoğan çıkacak, “Cehalet güçtür. Savaş barıştır. Kölelik özgürlüktür” diyecek doğru olacak. Ama vatandaş sosyal medyada bunun tersini söylerse, 1 yıldan 3 yıla kadar hapsi göze alacak. Amaç baskı ve korkutmayla, seçime kadar sosyal medyayı kontrol altına almak. Yolsuzluk, yoksulluk, yasaklarla mücadele edeceğiz diye göreve geldiler. Bugün görevden giderken, yolsuzluk ve yoksulluğu gizlemek için, yasaklardan medet umar hale geldiler.
O AMİRALLERİN SAVUNDUĞUN MONTRÖ’NÜN ARKASINA SIĞINMADI MI?
İşte bu yozlaşmış kadrolar elinde, Türkiye’nin 784 bin kilometre karesinin her bir santiminde, çok büyük özgürlük sorunları yaşıyoruz. Fikir ve ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, ekonomik özgürlükler hepsi bitti. Emekli amiraller sırf fikirlerini açıkladı, “Montrö Sözleşmesi’ni savundu” diye, Savcı 12 amiral için hapis cezası talep ediyor. Amirallerin rütbelerinin sökülmesini istiyor. Peki Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sırasında her aşamada Lozan’ın arkasına sığınmadık mı, Montrö’nün arkasına sığınmadık mı? Bütün bunlar bu amirallerin haklılığını ortaya koymuyor mu? Erdoğan Montrö’ye sığındı mı, sığınmadı mı? Peki, bu neyin kini, garezi? Neden konuşan Türkiye’den çekiniliyor?
DAĞINIK KALPLERİ BİRLEŞTİRECEĞİZ
Ama artık az kaldı. Bu korku imparatorluğunu sandıkta hep beraber yıkacağız. Kalpleri dağınık olanların, akılları birleştirilemez. Ülkemizdeki dağınık kalpleri birleştirmek için, otokrasiden değil, demokrasiden yana. Tek başına değil, istişareyle yönetmekten yana, yönetimde sadakatten değil, liyakatten yana, tek bir kişinin değil, milletin ortak iradesinden yana, kral değil, kuraldan yana, baskıdan değil, özgürlükten yana, üstünlerin hukukundan değil, hukukun üstünlüğünden yana, kutuplaşmadan değil, kucaklaşmadan yana, kin ve nefretten değil, sevgi ve saygıdan yana, savaştan değil, “Yurtta barış, dünyada barıştan” yana, ele, el açmaktan değil, üreterek kazanmaktan yana, milletin ekmeğini, aşını, işini küçültmekten değil, büyütmekten yana, refahın hakça paylaşılmasından yana, siyasi tarihimizin, farklı ve köklü damarlarından gelen altı parti bir aradayız. Biz kazanacağız, 85 milyon yurttaşımız kazanacak! Biz kazanacağız, tüm Türkiye kazanacak!
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni anayasa konusundaki açıklamalarına partiniz nasıl bakıyor? Anayasa değişikliği meclise gelirse destekleyecek misiniz?
Faik ÖZTRAK- Bugün Genel Başkanımız sosyal medyadan görüşlerimizi paylaştı. Özgürlükçü anayasa yapmak kim, Erdoğan kim? Biz iktidarımızın ilk haftasında hem İstanbul Sözleşmesini, hem de bu önerdiğimiz kanunu çıkaracağız. Anayasaya da bunları derç edeceğiz.
Soru- Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati bugün yaptığı açıklamada “Enflasyonu nasıl çözeceğinizi söylemeniz lazım, bu işler kurusıkı ifadelerle, biz çözeriz demekle olmuyor” dedi. Bu sözlere ilişkin sizden bir değerlendirme alabilir miyiz?
Faik ÖZTRAK- Vallahi Nebati Bakan’ın çözemediği kadar, bizim geçmişte bu sorunları çözmüşlüğümüz var. Merak ediyorsa kağıdı kalemi alsın gelsin, çözümü kendisine ezber ettiririz. Boş lafları bıraksın. Enflasyona ezdirdiği ücretlinin feryatlarını duysun. Bakın bugün işçisi, işvereni barbar bağırıyor gelir vergisi dilimleri enflasyon nedeniyle çalışanları perişan ediyor. Yeniden güncellenmesini talep ediyorlar. İşte bak işçi ve işverenin meselelerini gitsin takip etsin.
Soru- Türkiye’nin dış politikada en hassas olduğu konulardan birisi Kıbrıs meselesi ve eski Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu da Lefkoşa Büyükelçiliğine atandı. Siz bu atamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Bu ülkede mesleki kariyerin önemi kalmadı. Ülkede rüşvet alan siyasetçi bakan büyükelçi oluyor. Tek kelimelik dış politika müktesebatı olmayan kişiler büyükelçi yapılıyor. Aslında saraydaki bu çürüme içimizi yakıyor. Büyükelçilikler ulufe olarak dağıtılıyor. Dış politika tecrübesi olmayan kişiler en hassas misyonlara büyükelçi olarak atanıyor. Allah sonumuzu hayreylesin.
Teşekkür ediyorum.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları