CHP İzmir Milletvekili Çıray, FETÖ’nün siyasi ayağıyla ilgili lgi inç saptamalar yaptı. Bakan Kaynak’ın bakan yardımcılığı döneminde atanan tüm hâkim ve savcıların tutuklandığını iddia etti.
CHP İzmir Milletvekili Çıray, FETÖ’nün siyasi ayağıyla ilgili lgi inç saptamalar yaptı. Bakan Kaynak’ın bakan yardımcılığı döneminde atanan tüm hâkim ve savcıların tutuklandığını iddia etti.
Cumhuriyet'ten Miyase İlknur'un CHP'li Aytun Çıray'la yaptığı söyleşi şöyle:
-Yandaş medyaya boykot uygulamanız nedeniyle ekonomiyi yıkmakla suçlandınız ama bu konuda pek başarılı olamadınız galiba.
Bir tweet’le Türkiye’yi kuru fasulye ithal eder hale getirdim yani! (Gülüşmeler). Şaka bir yana paranoid hezeyanlar bunlar. Orada boykot kelimesi bile yok. Türkiye’nin dış ve iç borç rekoru kırıyor olması, işsizliğin yüzde 12’leri geçmesi, THY’nin 6 milyar zarara sokulması, kalan tüm mal varlıklarımızın Varlık Fon’u adı altında rehine verilmeye çalışılması ve kapitülasyonlarda bile olmayan araç garantili yollar, hasta garantili hastaneler tweet’imden önce olup bitmişti de üstüme kalmadı.
‘AKP için hezimet’
-Referandum öncesinde ‘Mühürsüz pusulalar’la ilgili uyarınız doğru çıktı ama önlenemedi...
Biz seçimlerin ve referandumların giderek kasıtlı olarak bozulan koşullarda yapıldığını gözlemliyorduk. Halkımız kahvehanelerde ‘bunlar sandıklarla oynuyor kardeşim; sandığı korumak lazım’ diyorlardı. Ancak bu referandumda bu sözler ete kemiğe büründü. 16 Nisan’da referandumun meşruiyetinin ortadan kalktığını söyleyecek somut kanıtlara sahip olduk. AKP zihniyetinin sağlıklı, seçim yapmayacağını ‘evet’ diyen vatandaşlarımız da gördüler. Bu nedenle 16 Nisan AKP zihniyeti için örtülü bir hezimetten başka bir şey değildir. Sayın Cumhurbaşkanı, “Oyunu 1-0 da kazansanız 5-0 kazansanız da üç puanı alırsınız” dedi ama bununla gurur duymamalı. Çünkü milletimiz oyunun sözde 1-0’lık sonucunun aslında bir hakem hilesi olduğunu biliyor. Bundan ötürü AGİT de oyların yeniden sayılmasını istiyor. Sayamayacaklar! Nedenini dünya âlem biliyor. O halde hak aramaya devam edip 2019 seçimleri için şimdiden çok geniş tabanlı bir seçim güvenliği hareketi ve hukuku yaratalım.
-Bir sonraki seçimlerin eşit şartlarda, anayasa ve kanunlara uygun yapılacağını nasıl umabiliriz?
Öncelikle bu hukuksuzluğu muhalefet olarak unutturmamakla görevliyiz. Sabah öğle akşam, günde üç öğün YSK’nin yaptığı bu tam hukuksuzluğu hatırlatarak meşruiyet tartışmasını halkımızın unutmasına izin vermemeliyiz. Bakın 46 seçimleri 71 yıldır tartışılıyor, bu referandum oylaması 171 yıl unutulmayacak.
-YSK’nin seçimlerle üstlendiği iki işlevin, idari ve yargısal işlevler olarak birbirinden ayrılması ve yeni bir kurum ihdas edilmesi gibi önerileri var. Bu konuda bir çalışma yapacak mısınız?
Seçim güvenliğini sağlamaya yönelik her çözüm önerisi çok değerlidir. Bu çok farklı iki fonksiyonu aynı kurum tarafından yerine getirilmesinin doğru olmadığı da son referandumda çok ibret verici bir şekilde tecrübe edildi. Dolaysıyla YSK’nin bünyesinde topladığı söz konusu iki işlevi ayrı ayrı yerine getiren iki farklı kurum olsaydı belki de bu garabet ortaya çıkmayabilirdi denebilir. Ama temelde sorun başka...
-Nedir o sorun?
Emin değilim çünkü; sorun zaten son derece yarım yamalak olan kuvvetler ayrımı referandum öncesi fiilen ortadan kalkmıştı. Asıl meselemiz kuvvetler ayrımını tanımayan bir zihniyetin böyle bir çözümü de etkisizleştirmek için elinden geleni ardına koymayacağı. Onun için 2019’a bugünden ölümüne hazır olacağız. Bir daha ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ olmamalı.
-Yani meselenin merkezinde siyasi iktidar ve zihniyeti var...
Şüphesiz asıl problemin kaynağı siyasi iktidar. Ortaya çıkan mutlak kuvvetler birliğine dayalı yeni oligarşik devlette tarafsız işleyen kurumsal yapılara müsaade edeceğine inanabiliyor muyuz? Hayır! Öyleyse yeni şartlara göre demokrasi mücadelesi vermek durumundayız. Meşru zeminde, yaratıcı, proaktif siyaset en büyük gücümüz olacak. Sayın Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi, “YSK kararı tam hukuksuzlukla maluldür” nokta. Konu budur ve bu nedenle AİHM’ye gideceğiz.
-Bu durumda sizi Türkiye’yi dışarıya şikâyet etmekle suçlamayacaklar mı?
Bu defa yavuz hırsız ev sahibini bastıramaz. Mızrak çuvala sığmaz. Üstelik başta sayın Erdoğan üç defa olmak üzere AKP’liler defalarca AİHM’ye gittiler.
-Referandumdan sonra AKP’nin kendi içindeki FETÖ’cülerle hesaplaşacağım ve büyük bir tasfiyeye gideceği söylendi. Bu tasfiye olacak mı?
Göreceğiz. Başbakan bu işin siyasi sorumluları yok diyor. Şamil (Tayyar) Bey siyasi sorumluları var, diyor. Bakın açık söylüyorum AKP’nin büyükşehir belediyelerinin tüm ihaleleri gözden geçirilmeden FETÖ’nün siyasi ve ekonomik boyutu anlaşılamaz. Ben ise artık savcı ve yargıçlarımız ne diyecek diye bekliyorum. Onlara güveniyorum. İddianameleri nedeniyle görevden alınmayı bile göze aldılar.
-ByLock ve Eagle kullananların listesinin Av. Mehmet Rasim Kuseyri’nin ofisinde ele geçirildiği söylediniz. Bu liste CHP’de var mı?
Bu konu şu anda yargıda olduğu için konuşmak istemiyorum. Ama Metin Özer yalanlanmayan köşe yazısında “Kuseyri’nin evinde ve bürosunda yapılan aramalarda FETÖ dokümanları ve telefonunda ‘ByLock’ programı bulundu” diye yazdıktan sonra Kuseyri ile yakınlığını vurguladığı MGK üyesi ve Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak’a, “Adalet Bakanı Yardımcısı görevini yürütürken tarafınızdan göreve getirilip de tutuklanmayan veya firari durumda olmayan hâkim/savcı var mı” sorularını yöneltti. Ancak biz şöyle söylemiştik: ByLock ve Eagle’ı olan siyasi ve üst düzey bürokratların kimlikleri saklanırsa ve hükümet 15 Temmuz hain kalkışmasının yaşandığı gün ve gecede görev başında bulunan yetkililerin komisyonda konuşmasına izin vermezse, hükümeti gerçekleri örtbas etmekle suçlarız. Bakın sayın emekli Genelkurmay başkanlarının ve Sayın Aksakallı Paşa’nın kayıtlara geçen sözleri bizim haklılığımızı ortaya koydu. Özellikle Aksakallı mealen ne dedi? “Darbe haber alındığında birliklere sokağa çıkma yasağı emri verilseydi olaylar gelişmeden önlenirdi.” Haber alınır alınmaz sayın Başbakan’a ve sayın Cumhurbaşkanı’na ulaşılamamasını eski bir müsteşar olarak benim aklım almıyor.
‘Zarrab masaya sürülemez’
-ABD’deki Reza Zarrab davası ile dış politikamızda yeni kırılmalar olacak gibi. CHP bu konuyu yakından izliyor mu? Neler oluyor bu dava ile ilgili.
Bu kuşkuyu Reza Zarrab’ın yeni hukuk danışmanı olan Yahudi lobisinin güçlü adamlarından Guiliani’nin sözleri yarattı. Guiliani, Zarrab davasının Amerika’nın çıkarları doğrultusunda diplomatik yollardan çözülebileceğini, söyledi. Guiliani’nin ortak olduğu şirketin de bizim lobi şirketlerimizden biri olduğu ortaya çıkınca söylentiler rahatsız edici boyuta ulaştı. Dışişlerimiz buna gereken en sert cevabı vermeli. Aksi halde rehin siyaseti gibi algılanır ki, bunu çok küçük düşürücü buluruz. Türk dış politikası Reza Zarrab’ın üstünde olduğu masaya sürülemez.
'TSK'yi zayıflattılar'
-15 Temmuz darbesini araştırma komisyonu raporu referandum bittiğine göre artık açıklanabilir mi?
Bilmiyorum. Pek umutlu değilim ama kamuoyunun bu konudaki beklentisini tatmin etmek için sözde bir raporu açıklayabilirler. Bunun ‘dostlar alışverişte görsün’den başka bir anlamı olmayacaktır. Ya da gerçekleri açıklamaktan ziyade karartmaya hizmet eden bir rapor. Duyup dinlediklerimden sonra benim şahsi raporum şöyle olurdu: 15 Temmuz’un hedefi siyasi iktidardan ziyade devletimiz ve onu koruyan TSK’ydi. Hedefleri siyasi iktidar ve sayın Cumhurbaşkanı olsaydı eğer, dört yaverinden dördü, 19 yakın koruması FETÖ’cü olan birini Allah korusun istedikleri anda bertaraf ederlerdi. Üstelik bütün istihbarat örgütlerini ele geçirmişler. Bana göre 15 Temmuz hain kalkışması Balyoz ve Ergenekon kumpaslarının devamıdır. Amaç Türk Silahlı Kuvvetleri’ni zayıflatarak devleti rehin almaktır. 15 Temmuz başkanlık sisteminin gerekçesi haline getirildi ve bana göre devletin yıkımını tamamlayacak olan sistem değişimini getirdi. 15 Temmuz hain kalkışmasından bir kâr bir zarar edenlere bakın, olgularla değerlendirin hafiyeliğe gerek yok.