loading
close
SON DAKİKALAR

CHP'li Kadıgil; Cumhuriyet'i savunmak bizim görevimiz!

CHP'li Kadıgil; Cumhuriyet'i savunmak bizim görevimiz!
Tarih: 21.02.2016 - 20:49
Kategori: Söyleşi

Avukat ve CHP PM üyesi Sera Kadıgil, Bilal Erdoğan'ın CHP'ye dava açtığı davanın avukatı olarak, bu davaya yaptığı savunmadan 1 yıl 9 ay hapis cezası aldı.

Avukat ve CHP PM üyesi Sera Kadıgil, Bilal Erdoğan'ın CHP'ye dava açtığı davanın avukatı olarak, bu davaya yaptığı savunmadan 1 yıl 9 ay hapis cezası aldı.

Kadın katilleri ve tecavüzcülere iyi hal indirimleri verilirken; Kadıgil iyi halli bulunmadı, cezası ertelenmedi, para cezasına çevrilmedi. Avukatların savunma dokunulmazlığı başta olmak üzere pek çok anlamda hukuk ihlallerine yol açan bu karar, üstelik bir ilk. Kadigil, konuyla ilgili bütün detayları ilk kez anlattı. Ayrıca CHP ve ülke gündemini konuşmak da kaçınılmazdı.

Önce dava neydi, ne olmuştu kısa bir hatırlatma yapalım mı?

CHP, 17-25 Aralık yolsuzluk haftası olsun diye 7 kez kanun teklifi verdi. Soruşturmaların kapatılması toplum vicdanını yaraladığı için, biz bu haftanın Yolsuzlukla Mücadele Haftası olmasını istedik. Afişler hazırlatıldı, bütün il başkanlıklarına da asıldı. Afişte; 4 şaibeli Bakan ve yanında da Bilal Erdoğan fotoğrafları var ve altında da "Yolsuzlukla Mücadele Haftası" olsun yazıyor. Bilal Erdoğan, Murat Karayalçın'a ve CHP kurumsal kimliğine dava açtı. Açtığı dava nedeni de, fotoğrafının kullanılması. Ben partinin gönüllü avukatıyım aynı zamanda. İş FSEK (Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu) olduğu ve benim de uzmanlığım telif hakları olduğu için davayı ben aldım. Bu davada verdiğim savunma dilekçesi içinde hakaret unsurları olduğu gerekçesiyle, Bilal Erdoğan ve RTE bana ayrı ayrı dava açtılar. Geçtiğimiz hafta Bilal Erdoğan'ın açtığı dava ilk ve tek celsede bitti! Ve 1 yıl 9 ay hapis cezası aldım. İşin özeti bu.

Geçen sene konuştuğumuzda dava da açılamaz demiştin.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları çerçevesinde, cezanın ötesinde, bu dava açılamaz! Sosyal medyada yazdıklarım nedeniyle verilen bir ceza değil bu. Çünkü ben CHP'yi temsil eden bir avukatım ve savunmak için savunma dilekçesi veriyorum. Ve benim savunma dokunulmazlığım var! Jet hızıyla Adalet Bakanlığı gerekli izni veriyor, savcı da davayı açıyor. Herhalde el alışkanlığı olmuş, çünkü 4 günde bir 'Cumhurbaşkanına Hakaret'ten dava açılıyor Türkiye'de.

Türk Ceza Kanununa göre 'Cumhurbaşkanına Hakaret' suçunun cezası nedir?

TCK'nın 125. Maddesine göre sıradan insanlara hakaret suçu kapsamında 6 aydan 2 yıla kadar ceza verilir. 299. Maddesi ise 'Cumhurbaşkanına Hakaret' suçunu düzenler ve ceza 1 yıldan 4 yıla kadar çıkar. Bu tutuklamaların sebebi de bu. Bu Maddenin var olması aslında hukuka aykırı.

Davaların sayısı epey arttı. İnsanlar sosyal medyada yazdıkları nedeniyle tutuklanabiliyor.

Teorik olarak TCK 299. Maddeye göre cumhurbaşkanına hakaret etmek suç. Maalesef sosyal medyada trol hesaplar ve bu işi ekmek kapısına çevirmiş avukatlar sayesinde sürekli dava açılıyor. Bu iş zaten çok basit, google aramalarında RTE hakkında yazılan her şey çıkıyor.

Facebook, Twitter'a göre daha kapalı bir ortam. İnsanlar tanıdıklarını ihbar mı ediyor?

Tabii ki ihbarlar da var. Özellikle akademisyen, öğretmen ve üniversite çevresinde bu çok yaygınlaştı. İspiyoncu vatandaşlık üst safhada. Bu o kadar etkili ki artık; bir kadın bıçaklandığında gelemeyen polis, RTE'ye hakaret olduğunda anında orada bitiyor. İnsanlar artık bunu kullanmaya da başladı. Seni sevmiyorum, kendime rakip görüyorum ya da siyasi görüşüme ters buluyorum diyerek, bir şey paylaştığında seni ihbar ediyor.

Bu çok tehlikeli değil mi?

Tehlikeli tabii. Ama bunu tehlikeli hale getiren Cumhurbaşkanı ve avukatları. Benim çok canımı yakan bir örnek vereyim: Mehmet Emin adlı bir genç, Konya'da lise öğrencisi ve bir basın açıklaması yapmış. Açıklamada da bizim her gün kullandığımız ifadeler var. Liseye özel kuvvet geldi ve öğretmenlerinin gözü önünde çocuğu alıp götürdüler. 16-17 yaşında bir çocuğa reva görüyor bunu bu yönetim. Abdullah Gül'ün bütün görev süreci boyunca açılan dava sayısının 4 katı fazlası RTE döneminde açıldı. Aslında bunların kaynağı RTE. İnsanların muhbir vatandaş olma sebebi de RTE. Geçiyorum siyasetçi kimliğini, 17 yaşında bir çocuğa dava açma, affet ya! Biz de hiç dava açmıyor değiliz, hem Kılıçdaroğlu'na hem vekillere ne küfürler geliyor ama önümüze gelene dava açmıyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu bu davalardan birinin 17 yaşında bir çocuk olduğunu öğrendi ve güzel bir mektup yazdı. "Ben bu yaşta seni mahkemelerde süründürmek istemiyorum, görüşlerine sayıgı duyuyorum, davayı geri çekiyorum," dedi. Bu siyasetçi olmanın ötesinde insan olarak büyüklüktür. Bunu görmezden gelen bir cumhurbaşkanımız var.

Herhalde Cumhurbaşkanının onunla ilgili söylenen her şeyi okuması mümkün değildir. Bunu görev bilen insanların da payı olabilir mi bu davalarda?

Ben de öyle düşünüyorum. Burada kraldan çok kralcılık da söz konusu. Avukat talepsiz görev kabul etmez, talimat almadan dava açmaz. Belli ki talimat alınmış, gördüğünüz her şeye dava açın denmiş.

'Cumhurbaşkanına Hakaret' suçunun kapsamı nedir?

Çok genelleşti. Normalde hakaret suçundan bahsedebilmek için; kişinin onur ve şerefini zedeleyecek şekilde somut bir olgu isnat edilmesi, sövülmesi ya da iftira atılması gerekir. Bunu Erdoğan da avukatları da anlamadılar, aslında biliyorlar ama işlerine gelmiyor bilmek. Şu anda RTE'yi sevmiyorum diyen birine bile dava açabilirler. Ama insanlar onu sevmeyebilir. Allah belanı versin Erdoğan diyebilir biri, bu suç değildir, bu bir temennidir sadece. Ama küfür edemezsin elbette.

Kimse kimseye küfür etmesin zaten.


Bence de, neden edilsin? Bunu desteklemiyorum, sosyal medyadan ona buna küfür edilmesini her şeyden önce hukukçu kimliğimle ben de savunamam zaten. Ama en ufak eleştiriye bile kalkıp dava açılmasın. Niye bu Madde hukuka aykırı ona döneceğim. Bizim taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler iç kanunlarımızın üstündedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne biz tarafız. AİHS'nin uygulandığı AİHM'de alınan bir karar var: "Sen başbakana, krala, cumhurbaşkanına özel hakaret maddesi düzenleyemezsin. Bu AİHM ve AİHS'ne aykırıdır" diyor. Bu konuda alınmış kararlar da var. Biri İspanya kralına soytarı demiş, AİHM buna şu yönelik şu kararı aldı: "Bu suç değildir, sen krala özel bir madde uygulayamazsın ve krala soytarı demek suç değildir. Normal bir insana soytarı demek suçtur ama cumhurbaşkanına dersen bu suç olmaz." Fransa'da da Sarkozy kararı var benzer olarak. Yani onlar benim kaldırabileceğimden çok daha fazlasını kaldırmak zorundalar. Bu hoşgörülü olsunlar temennisi değil, kaynağını hukuktan alan bir şey.

Hükümeti eleştiren herkes vatan haini

Demokrasiden bahsediliyorsa, devlet kademesinde çalışan herkes vatandaş için çalışmakla yükümlü çalışanlar değiller midir?

Vekiller, devlet, hükümet birey için var, benim görüşüm de budur. Bireyden koşulsuz şartsız bağlılık, itaat beklenemez. Burası askeriye değil ya da militarist bir yapının içinde değiliz biz, vatandaşız, bize hizmet için organlar var. Cumhurbaşkanı benim memurum, polis bana çalışmak için var. Ama 14 yıldır aynı iktidarla yaşıyoruz. Ve sıfır noktasından bugüne kadar o kadar büyük korkutma operasyonları yapıldı ki, devlet demeyelim, hükümetten gelen baskıyı o kadar içselleştirdik ki, artık baskı gelmeden de biz otokontrollü davranıyoruz. Hükümetin herhangi bir icraatını eleştiren herkes vatan hainliği ile suçlanıyor. Ve insanlar bundan o kadar korkuyorlar ki... Böyle bir durum ortalama bir demokraside bile kabul edilemez.

O halde Türkiye bunu tümüyle kaybetmiş görünüyor.

Kesinlikle kaybetti! Başkanlık bunun görünür hali olacak. Zaten 14 yıldır yalvarıyor başkanlık için; ben sizin jinekoluğunuz da olacağım, kaç saat içki içeceğinize, sigara içip içmeyeceğinize ben karar vereceğim, dış politika da ben de, iç politika da bende, ekonomi de bende... Her şeyi o yapsın, başka kimse bir şey yapmasın ve herkes onun yaptığı her şeyi mutlak kabul etsin istiyor. Kimse kusura bakmasın, böyle bir şey olmaz. İnsanları korkutarak, sindirerek, düşman yaratarak bir yere kadar tutabiliyor kitlesini. Dün bu düşman darbeci adı altında askerlerdi, bugün Cemaat, öbür gün Kürtler olacak...

Davana dönelim. Ceza verilen savunmanda ne diyor?

Savunmamda 4 başlık var: Birincisi savunmamda hakaret yok! Benim yazdığım dava dilekçesinde 17-25 Aralık'ta neden Bilal Erdoğan'ın fotoğraflarının kullanıldığını savunuyorum. Burada elbette RTE'nin, Bilal Erdoğan'ın yolsuzluk iddialarına değineceğim, davanın çıkış noktası bu. Bunu siyasi kimlik dışında değerlendirelim, herhangi başka bir avukat bu davayı götürüyor olsaydı bile başka bir yerden savunmaz yapamaz! Müvekkil bir afiş asmış, afişte Bilal Erdoğan'ın fotoğrafı kullanılmış, ben bunun haklı bir kullanım olduğunu savunuyorum. Çünkü tapeler ortaya çıktı, montaj dediler, iddia edilen (bakın iddia edilen diyorum) tapeler varsa ben bunu dile getirmekle mükellefim. Takipsizlik kararı aldırdın diye dava benim için kapanmadı, avukat, vatandaş ve politikacı olarak da kapanmadı. Ve buradan benim Partime, hatta müvekkilime dava açılmış, savunabilecek başka bir alanım yok. Tapeler düştü mü, düştü. Meclis kürsüsünde dillendirildi mi, dillendirildi. Günlerce hâlâ cesareti kalmış sizin gibi gazetelerde yayınlandı mı, yayınlandı. Ben bunları yok kabul edemem. Bakın ilginçtir, Erdoğan'ın bu konuyla ilgili açtığı davalar, "özel hayatın gizliliği" ve "haberleşme ihlali" nedeniyledir. Madem bu kadar montajlık bir durum vardı, neden Kılıçdaroğlu'na Meclis'te tapeleri dinlettiği için haberleşmenin ihlalinden ya da özel hayatından gizliliğinden dava açıyorlar? Bunu da orgulamak lazım. Özetle, bu birinci hukuksuzluk. Ben hakaret etmedim, ben avukatım, bu işi yapıyorum. Orada hakaret olmadığını ben çok iyi biliyorum, cumhurbaşkanının avukatı da, iddianameyi hazırlayan savcı da, buna izin veren adalet bakanı da, hakim de biliyor. İşin rahatsız edici kısmı bu.

Hakaret kabul edilen cümleler nedir?

Birinci suçum, "Gittikçe otoriterleşen Erdoğan rejiminde" diye başlayan cümle. Devamında afişin neden asıldığını açıklıyorum. Diyorum ki; "17-25 Aralık ve şaibeli şekilde verilen takipsizlik kararları toplum vicdanını yaralamıştır, müvekkil parti CHP'nin amacı da gittikçe otoriterleşen Erdoğan rejiminde susmak durumunda kalan toplumu harekete geçirmektir. Bu CHP'nin hakkı hatta görevidir, bunu yapmamasını beklemek vatana ihanettir." Bir suçum da; Bilal Erdoğan'a zengin demek. Tazminat tutarında, "Herkes indirim isterken, mal varlığı herkesçe malum Bilal Erdoğan için 50 bin TL komik olsa da" demişim, bunu babası suç kabul etmiş, Bilal Erdoğan da değil! Bu mahkeme kararının özeti; Bilal'e zengin demek de, Erdoğan'a otoriter demek de suç.

Sen bir avukatsın, avukatların işi de savunma yapmak değil mi? İşini yaptığın için suçlanıyorsun temelinde, doğru mu anlıyorum?

Tam olarak öyle! Gazeteler artık 'Cumhurbaşkanına Hakarette Bugün' diyorlar. Bu davaların içinde benimkinin bu kadar ses getirmesinin sebebi de bu. Bir avukata mahkeme yazdığı dilekçeden ötürü, ciddi hapis cezası verdi, ilk celsede! Bu şu demek artık: Siz zaten cumhurbaşkanını eleştiremiyorsunuz, eleştirdiğiniz takdirde anında dava açılıyor, sizi savunacak biz avukatlara da dava açılıyor ki,sizi kimse savunamasın! Hakim cüppemizi aldı, yere attı, üstünde tepiniyor. Ben baroların bu kadar sessiz kalmasını anlayamıyorum artık! İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal sağolsun soruşturma evresinde avukatım oldu, destek oldu ama artık karar açıklandı.

Senin özelinde sizin mesleğinize de ceza verilmiş bu davada benim anladığım.


Aynen! TCK 128. Maddesi açıkça der ki; avukatın savunma dokunulmazlığı vardır. Avukat dilekçesine yazdığı şeylerden ötürü suçlanamaz, bitti! Avukat ancak alakasız şekilde tarafa hakaret ederse suçlanabilir. Bunun da belli başlı şartları var: Bir; hakaret kastı gütmeyecek, iki; uyuşmazlık konusuyla ilgili olacak. Uyuşmazlık konusunda birebir orantılı bir şey yazmışım, bana hapis cezası veriyor bu hakim. Ayrıca haddini fersah fersah aşıyor. Baroların ses çıkarmamasına biraz da bu yüzden sinirlendim ben. İnşallah bu röportaj yayınlandığı güne kadar ararlar da utanırım ben bu cümlelerimden... Dün beni Berlin Barosu'ndan bile bir meslektaşım aradı. İstanbul'dan, Barolar Birliği'nden çıt çıkmıyor... Ne yapıyorsunuz siz? Tuhaf!

Bu ceza hukuk katliamı

Hakimin haddini aşmasından kastın nedir?

Kanuni bir had aşımıdır bu. Avukatlık Kanununun 59. Maddesinde çok açık bir hüküm var: Meslekten ötürü doğan bir suçsa bu, yani dilekçede yazan ifadeden dolayı, avukat Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmak zorunda! Asliye Ceza Mahkemesi savcısının dava açması hukuk cinayeti, hakiminin bana ceza verebilmesi hukuk katliamı! Altını çize çize söylüyorum, mesleğinden ötürü avukat yargılamak Asliye Ceza hakiminin haddine düşmez! Usüle aykırı. Benimki bir siyasi atarlanma değil. Şu yalnız değildir demek moda oldu, hepimiz muhalif olmaktan dolayı şöhret oluyoruz ya son zamanlarda, bu böyle bir şey değil. Ben korkmuyorum, neden? Ailem, meslek örgütüm, koskoca bir siyasi parti arkamda. Ama herkes için böyle değil. 17 yaşında lise öğrencisi okuldan alındığında, bu ömür boyu travma. İnsanlar adliyelerden, yargılanmaktan korkuyor. Ben korkmuyorum derken, Yargıtay'da hala 3--5 hakim kaldıysa bu karar onanmaz diye düşündüğümden. Orası da elden gitmişse eğer; diyelim Yargıtay kararı bozmadı, en kötü 3-5 ay yatıp çıkarım. Ölmem bu işin sonunda, Türkan Saylan gibi kanserli yatağından kaldırılmak gibi şeyler gelmedi başıma farkındayım. Ben korkmuyorum da korkan bir sürü insan var. 299. Maddenin kalkması lazım, bu konuda bir farkındalık yaratmamız lazım.. Benim bu kadar gürültü çıkarma sebebim bu. Her insanın şunu bilmesi lazım: Eğer 299. Maddeden yargılandıysanız ve ceza aldıysanız AİHM'e gidin, tazminatınızı alın! Türk yargısının bunu görmemesi bunu ortadan kaldırmaz, bu sadece Türk yargısının içler acısı halini ortaya koyar.

İnsanlar hukuka güvenmiyor, doğru.

Niye güvensinler? Kendi elleriyle askerleri Silivri'de esir tuttular, sonra meğer kandırılmışlar, hep Cemaat yüzünden diyorlar. Ankara katliamı olmuş, Efkan Ala kınıyoruz diye tweet atıyor. 4 ay içinde başkentine 2 tane majör saldırı yapılmış, içişleri bakanısın, kınıyoruz diye tweet atamazsın. Benim komşu teyzem de kınıyor. Türkiye'ye yapılmış bu saldırı, hay Allah, Uruguay diye düşündük biz! Şehit ailesine dava açtılar, Soma'da tekme yiyen adama para cezası verildi, Ahmet Şahbaz'ın tutuklanmadığı gün zaten yargıya güven bekleyemeyiz. Berkin'in katili konusunda en küçük bir fikrimiz yok. Bu güvensizlik oluştuysa, bunun müsebbibi hükümettir. Sen beni çok yaraladın artık, hiçbir lafına güvenmiyorum ben senin. Ve nefret ediyorum yaptığın her şeyden de, senden de... Bakın bunu söylemekte bir beis yok. Ben seni sevmek zorunda değilim, sen de beni sevmek zorunda değilsin.

Cezan niye ertelenmedi sence?

Biz kadın cinayetlerinde, çocuk tecavüzlerinde neden indirim uygulanıyor diye isyan ediyoruz ya, orada hakim bir daha suç işlemeyeceğine dair iyi hal indirimi uyguluyor. Bende gerek görmedi hakim. Çok yoğun kastım varmış hakaret ederken, kaldı ki bir daha suç işlemeyeceğime dair kanaat hasıl olmadığından, cezanın ertelenmesine yer olmadığına kanaat getirdi! Bitmedi, Meclis'te seçilme ve serbest meslek yapma yasakları da var. Yargıtay cezayı onarsa ben PM üyeliği de avukatlık da yapamıyorum cezanın bitimine kadar. Bir de çok komik, Salı günü mahkemeye girdik, 14.30'da karar çıktı, çarşamba sabah gerekçeli karar açıklandı. Normalde gerekçeli kararın açıklanması ortalama 1 aydır, burada jet hızıyla karar açıklandı.

Burada kişisel bir durum mu var yoksa avukatlara göz dağı olsun diye sen mi seçildin sence?

Bu hem avukatlara gözdağı; Cumhurbaşkanına hakaret edenleri savunmayın, sizi de yargılarız demek. Hem de CHP'ye de bir gözdağı verme çabasıdır.

Ben CHP'nin PM üyesiyim, bana bu kararın verilmesinde bunun da etkisi olduğunu düşünüyorum.

Yargıtay kararı için 6 ay süre mi var?


6 ay ama Yargıtay bu kararı bozar. Adliyelerde, Yargıtay'da, yerel ve idare mahkemelerde de işini namusuyla yapmak isteyenler çoğunlukta aslında.

299. Maddeden açılan dava sayısını biliyor musun?

Net bir sayı bilemiyoruz. Soru önergelerimize cevap gelmiyor, bu konuda araştırma başlattık. Binin üzerinde olduğunu biliyoruz ama ben çok daha fazla olduğunu düşünüyorum.

Hukukçular için bu mesleği yapmak artık anlamsız geliyor mudur?

Çok. Söylemek çok acı ama inancımı kaybediyorum. Benim alanım kültür sanat, doktoram devam ediyor, oyuncularla müzisyenlerle çalışan bir insanım ben normalde. 4-5 sene önce çok daha keyifli bir hayatım vardı benim ama etrafımızdaki çember o kadar daraldı ki, mesleğimizi yapamıyoruz. Altını çizerek söylüyorum, yargı mensuplarının büyük çoğunluğunun namuslu olduğunu biliyorum. Umudumu yitirdiğim için mesaimin büyük çoğunluğunu siyasete ayırıyorum. Çünkü siyasi ortam düzelmezse ben mesleğimi yapamıyorum ki! Vekil ya da başbakan olayım gibi bir dertten değil bu. Yoksa ben iyi para kazanan bir avukattım. Görmemezlikten gelemiyorum. Ankara patlaması olmuşken ben eve gidip Survivor izleyemem, kimsenin de izlememesi lazım.

İyi yönetilmeyen bir Türkiye'yle karşı karşıyayız

O halde siyasi hayatını konuşalım biraz. PM'ye ikinci kez seçildin. Galiba en genç üye de sensin.


En genç kadın üye benim.

Kaç kadın var?

Maalesef 16 kadın var. Normalde kota uyarınca 60 kişide 17 kadın olması gerekiyordu ama seçilme yeterliliğine sahip 16 kadında kaldı. Ben de mutsuzum bundan. Onun dışında da PM'de en genç ikinci üye benim.

Mesleğini yapamaz hale gelmenin yanında,siyasi mücadelede yapmak istediklerin neler?

Bir şeyi düzelteyim, ben PM'ye girmedim, daha önce de Kadın Kolları Merkez Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptım. Sonra PM'ye girdim. İlk seçildiğimde avukatlar ilgili çalışma yaptım. İlk dönemde 81 ilin 76'sında tek merkezden yönetilecek bir avukat sistemi kurdum. 4000'in üzerinde avukat topladım. Her ilçede hukuk koordinatörümüz, hukuk komisyonlarımız var. Bunun yanı sıra genel merkezde 10 gönüllü avukatla birlikte destek hattı kurduk, o nedenle iki seçimde müthiş çalıştık. İkinci dönemde ise, genç ve kadın örgütlenmesi üzerine bir şey yapmak istiyorum. Çünkü kızıyorum, kendi arkadaşlarıma da söylüyorum bunu. CHP neden şöyle yapıyor, böyle yapıyor diyorlar. CHP bir makine değil, insanlardan oluşuyor. CHP'nin kalitesi içindeki insanların kalitesiyle oluşuyor. Hiçbir maddi manevi destek vermeden, sadece eleştirmek, yakışıksız ve haksız geliyor bana. CHP gerçekten iyi bir parti, canla başla çalışan üyeleri var. Eğer beğenmiyorsanız, gelin değiştirin! Hakikaten ben gidişattan memnun olmayıp bir şeyler yapmak isteyen bütün arkadaşlarımızı davet ediyorum partiye. Gelin, bize katılın, yardım edin!

Herkes sadece şikayet ediyor ama bir şey yapmıyor, siz de gelip bir şeyler yapın diyorsun, kapımız açık diyorsun.

Elbette hiç kimse profesyonel siyasetle ilgilenmek zorunda değil. Oy veren insanların CHP'ye eleştirisi ve beklentisi olabilir. Burada en çok kendi çevreme, eşime dostuma söylüyorum bunu. Hem çok mutsuzlar, her şeyden şikayet ediyorlar; hem her şey çok normalmiş gibi yaşamaya çalışıyorlar. Her şey normal değil, ekstrem bir durum yaşıyoruz. Herkes bir işin ucundan tutmalı. Bu illa CHP olmak zorunda değil, STK örgütlenmesi, sendikal mücadele, bireysel aktivizm de olabilir. Ama bizim size ihtiyacımız var. Genç ve eğitimli insanlara özellikle ihtiyacımız var. Biliyorum genç arkadaşların kafasında köhnelenmiş bir yapı var, biz gitsek ne yapacağız, zaten her yeri tutmuşlar diyorlar. Ama bu biraz haksız. Çok ihtiyacımız var bizim yardıma. Genç, kadın ve eğitimli insanları davet ediyorum partimize, ne yapacaklarını bilmiyorlarsa bana ulaşsınlar sosyal medyadan, ben yönlendiririm onları, gerekli bağlantıları kurmalarına yardım ederim.

CHP sanki oy veren ve vermeyen herkesin en rahatlıkla eleştirebildiği bir parti gibi geliyor bana. Size gelen belli başlı eleştiriler neler?

CHP hakkında herkesin bir fikri var. Ama bu CHP'nin gücünü gösteren bir şey. Atatürk'ün bir sözü var: "Benim iki büyük eserim var, biri Türkiye Cumhuriyet, biri CHP. " O yüzden CHP, aslında bu ülkede yaşayan herkesin partisi olmakla yükümlü. İkincisi, biz sosyal demokrat bir partiyiz. Gelen eleştirilerin tamamı başımızın üstünde ve hepsini çok ciddi tartışıyoruz. Ama burada atlanan bir nokta var: Sosyal demokrat bir parti olmak demek, bizi bir fikir kulübü yapmaz. Bu içeride de yapılan bir yanlış. Açık konuşmak gerekirse partizanlık eksik. İyi yönetilmeyen bir Türkiye'yle karşı karşıyayız. Hal böyleyken CHP ideoloik duruşu olan bir siyasi parti, belli kurucu ilkeleri var, bunların dışına çıkamazsınız. Bunları tartışma lüksünüz de yok. CHP içindeki 1 milyon üyenin hepsinin aynı şeyi düşünmesi beklenemez. Bu konuda gelen eleştiriler de mantıklıdır ama bunu sen öyle değil böyle yapacaksın dediğinde, CHP'nin tüzüğünü çiğniyorsun. Eleştiriler elbette olur, benim de haklı bulduğum eleştiriler var. Ama eleştirinin dozu var ve temele oturması gerekiyor. Mesela Kürt meselesi hakkında bir şey yapmıyor CHP deniyor, yapıyor ama sen yapılanları görmüyorsun. Eleştirilerin büyük çoğunluğunun kaynağı CHP'nin yaptıklarından haberdar olmamaktan da kaynaklanıyor. Zaten havuz medyası diye bir gerçek var, çok kısıtlı alanlarda kendimize yer bulabiliyoruz.

CHP Atatürk'ün partisidir

CHP'ye pek çok insanın en büyük eleştirisi net duruş sergilemediği yönünde oldu. Diğer parti seçmenlerinden oy almak için, kurucu parti ilkelerini yeterince korumadığı, oyunu veren kitleyi küstürdüğü gibi. Genç bir CHP'li olarak ne dersin?

Bir algı yönetimi yapılıyor ve buna pek çok arkadaşımız da maalesef düşüyor. Çünkü CHP'yi yıpratacakları tek yer bu. CHP'nin kemik bir kitlesi var. CHP Atatürk'ün partisidir, bunu kimse tartışamaz, CHP de tartışmıyor zaten. Bakın, Vatan Partisi diye bir gerçek var. Doğu Perinçek niye Akit TV'de konuşuyor? Eğer alternatifi bu gibi görünüyorsa, CHP asla öyle olmayacak. CHP'nin milliyetçilik gibi, devrimcilik ilkesi de var. CHP hiçbir zaman körü körüne milliyetçilik ya da devrimcilik yapamaz, çünkü marjinal değil merkez sol parti. Bu eleştirinin temeli yok demiyorum ama 3 yıldır bu partinin içindeyim, bir gün bile hiçbir arkadaşımın ağzından Atatürk aleyhine kabul edilecek bir cümle duymadım. Genel Başkanımız bunların başında gelir. Yeni CHP dediğiniz şey, kurucu iradeden uzaklaşmak anlamına gelmez. Ben çok Atatürkçü bir insanım, öyle olmasa zaten böyle bir yerde siyaset yapmam. Benim gibi yüz binlerce insan var. Özellikle Kemal Kılıçdaroğlu özelinde CHP'yi yıpratma çabaları olarak görüyorum bunları. CHP tek güç! MHP'nin durumu ortada, koltuk değneği olmak için gidip yamanıyorlar. HDP'den zaten bunu bekleyemeyiz. Bu CHP'nin görevidir. Koca koca insanların en Atatürkçü benim gibi popülizm söylemleri ancak partiye zarar verir, kimse kusura bakmasın. Atatürkçülük lafla, fotoğrafıyla, her yere heykelini dikmekle olmuyor.

Üstelik hiç anlamamak bana göre, görse önce kendi kızardı.

"Beni görmek demek yüzümü görmek demek değildir" diyen bir adamdan bahsediyoruz. Atatürk'ü dogma haline getirerek; rozeti, kupası, kalemi diyerek insanları ondan uzaklaştran bu karakterler. Çağdaş muassır medeniyet seviyesi ucu açık bir yer, bu da Attaürk'ün gösterdiği yer. Daha özgürlükçü, halkçı yaklaşımlar içinde olmak, CHP'yi Atatürk'ten uzaklaştırmaz.

AKP her ne olursa olsun davası uğruna biraradalığından vazgeçmedi. Oysa bu ülkeyi bir arada tutan laik Cumhuriyet, bu halkın davası değil miydi?

Birinci ağızdan biliyorum, AKP içindeki herkes çok kötü ya da vatan haini değil. İçinde vatansaver insanlar var, Kaçak Saray'dan, bu derece insan hakları ihlalleri yapılmasından rahatsız olduklarını biliyorum. Ama bir ülküye kitlenmişler, o ülkünün etrafında duruyorlar. Bizim artık bunu görmemiz lazım. Ve bizim de bunu yapmamız lazım. O nedir, laik Cumhuriyet! Bunu tekrar garantiye alalım, diğerlerini konuşuruz sonra. Açık açık söylediler zaten hedef 2023!

Güneydoğu'da iç savaş benzeri görüntüler var, CHP heyeti bölgeye gitti. Ama bazı kesimlerde hâlâ CHP nerede deniyor? Kimseyi memnun edemiyorsunuz.

Güneydoğu'daki zulümleri dile getirmek vatan hainliği haline getirildi. Bu birçok Atatürkçü arkadaşımızın da içine düştüğü bir yanılgı. Ben iki hafta önce Sur'daydım, orada hükümet eliyle insanlar zulme uğruyor. Bunu söylemek, beni ne vatan haini yapar ne PKK'lı yapar. Ben hukukçuyum, bunu söylemek zorunday��m, orada uygulamalar hukuka aykırı. CHP'nin de bunu söylemesi millilikten ayrılması, vatan hainliği yapması demek değil. Bu algı tam olarak AKP'nin istediği algı. Ama burada iki taraflı bir ikiyüzlülük ve iki taraflı bir ırkçılık var açık açık söylemek isterim. Bir tweet atmıştım, arkasındayım: "Şehit çocuğuna üzülmeyen Kürt neyse, Doğu'da öldürülen çocuğa üzülmeyen Türk de aynıdır ve insan değildir benim gözümde." Ölen çocuğun mahiyetini sorgulayan kimse kendine solcu demesin. Türklüğü de ayağa düşürdüler, Türklük böyle bir şey değil. AKP vatansever filan da değil. Erbakan'ın çizgisini asla desteklemem ama en azından anti emparyalist bir çizgidir. Oysa AKP son derece kapitalist, emperyalist... Çocuklar ölmesin demek de vatan hainliği demek değildir!

Nedir vatan hainliği?

Türkiye'nin etrafında hiçbir komşu dost ülke bırakmamaktır! Ankara'da 4 ayda 2 kere bomba patlayabiliyorsa, buna müsade etmek vatan hainliğidir. Bomba patladığında kim yaptı diye 4-5 terör örgütünden bahsediyorsak, buna zemin hazırlamak vatan hainliğidir. Bunları tartışmak vatan hainliği değildir. AKP'ye temiz duygularla destek veren vatandaşların da bunu düşünmesi lazım. PKK eli kanlı bir terör örgütüdür, PKK bu hale nasıl geldi? Çözüm süreci denirken, 100 kişi görseniz bile dokunmayın diye Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da talimat verildi, belgeleri var! Şehitlerin tek sorumlusu PKK değil! Koskoca iki şehrin altı bubi tuzaklarıyla döşenene kadar sen neredeydin? 14 yıldır sen yönetiyorsun bu ülkeyi. Sivil halka terörle mücadele adına böyle bir zulüm kabul edilemez! Çok ciddi bir duygusal kopuş içindeyiz. Bu noktaya gelinmemişti ve çok tehlikeli.

Dini, ırkı, vatanperver duyguları sömürerek kendilerini en büyük vatanperver ilan etmiş durumdalar. Bakara makara diye bakanları açıklama yapıyor, partilerinden çıt yok ve bu adam hâlâ duruyor. Benim dedem hacı ve şu yaptıklarını görseydi bastonla kovalardı hepsini. Bir hacı torunu olarak da beni çok rahatsız ediyor yaptıkları. Müslümanlık böyle bir şey değil!

Son olarak sormadan olmaz. Anayasa Komisyonu'na katıldığı için CHP çok eleştirildi. Masayı terk etmesi ise memnuniyet yarattı. Ne düşünüyor CHP?

Burada da çok güzel bir çarpıtma yapıyorlar. Kılıçdaroğlu bütün vekillere mektup yolladı, biz demokratik anayasaya varız dedi. Bizim için orası anayasayı darbe yasalarından arındırma komisyonuydu. Masaya oturmadan da, ilk 4 Maddeyi tartışmayız, kırmızı çizgimizdir dedik. Onların bunu düşünmediğini ortaya çıkarmak da bizim görevimiz. Biliyoruz samimi olmadıklarını, ola ki samimiyseniz gelin YÖK'ü kaldıralım dedik. Ama daha ilk toplantıda kendilerini o kadar açık ettiler ki, kalktık! Burada görülmesi gereken bu. Biz niye o masaya oturduk? Bizim amacımız AKP'yle anayasa yapmak değil, biz bunun olmayacağını biliyorduk ama bunu insanlara göstermek istedik. Oturmasaydık diyeceklerdi ki, CHP süreci tıkadı! Şimdi bile diyorlar. Şu anda bizim şahitlerimiz, delillerimiz var. Bir tek adamı kral yapmak için anayasayı kendine alet etmek için uğraşan bir siyasi iradenin oyununu bu şekilde ortaya çıkarmış olduk, o yüzden kızmasın kimse. Hem siyaseten hem fiziken kanımızın son damlasına kadar Cumhuriyet'i savunmak bizim görevimiz!

Özlem Özdemir - Birgün Fotoğaflar/Pınar Erte

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları