CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, CHP Ankara İl Kadın Kolları ile Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'nde bir basın açıklaması yaptı.
CHP Ankara Milletvekili Şenal Sarıhan, CHP Ankara İl Kadın Kolları ile Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü'nde bir basın açıklaması yaptı.
Özellikle, hakim siyasal anlayışın, modernitenin cinsiyetler arası eşitlik referansını reddetmesi, tarihsel ve toplumsal olarak var olan cinsiyet kalıpları ve rollerini, gittikçe artan şekilde dinsel, kültürel ya da diğer geleneksel önyargılara göre biçimlendirerek; bu, eril ‘toplumsal cinsiyet kurgusunu’, eğitim başta olmak üzere toplumsal tüm alanlarda dayatması bu kabul edişi kolaylaştırıyor.
Bu kurgu çerçevesinde kadın; salt biyolojik farklılığı temelinde “bedene dair bir imge’ye” dönüştürülüyor. Bu dönüştürme, kadın öldürümlerini arttırıyor. Kadının insan olarak kendisiyle ve bedeniyle olan ilişkisi ve bu ilişkinin toplumsal tüm görünümleri, kültürel yönelimler ve iktidar ilişkilerini içkin olarak, annelik rolü üzerinden kurgulanıyor. Kamusal ve özel alanlardaki varlık biçimleri, kariyer ve hak kategorileri bu rol üzerinden oluşturularak, kadın demir bir kafese hapsedilmeye çalışılıyor.
Bu durum, 25 Kasım’ların “Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Mücadele Günü” olarak kabul edilmesine temel oluşturan trajik olayın benzerlerinin toplumumuzda sıklıkla yaşanmasına yol açıyor. Bilindiği gibi, 25 Kasım 1960 tarihinde Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı mücadele eden üç kız kardeş (Mirabel Kardeşler) tecavüz edilerek öldürülmüş, ancak bu bir trafik kazası gibi gösterilmişti. 1981 yılında Latin Amerikalı ve Karayipler’den gelen kadın grupları, 25 Kasım’ı “Kadına Yönelik Şiddete Hayır Günü” ilan ettiler. Mirabel kardeşlerin ölümü, özünde bir siyasi cinayet olmasına karşın, onların tecavüz edilerek öldürülmesi, aynı zamanda kadınlığın aşağılanması ve cezalandırılması anlamını da taşımakta idi. Ne yazık ki, Mirabel Kardeşlere yönelik katliam, bugün, kadına yönelik şiddetin ne ilk örneği ne de sonuncusu olmuştur. Yüzyıllardır kadına uygulanan fiziksel, psikolojik, cinsel, sosyal, ekonomik şiddet, bugün de tüm acımasızlığıyla devam diyor.
Kadına yönelik şiddet, kentli – köylü; eğitimli – eğitimsiz; varsıl – yoksul; genç – yaşlı; ev kadını – çalışan kadın farkı olmaksızın tüm kadınların ortak sorunudur. İşyerinde, sokakta, okulda, gözaltında, savaş ortamlarında durmadan yineleniyor. Kadınlar, özellikle de kendileri için için en güvenli yer zannedilen “aile içinde”, aile bireylerinin şiddetine maruz kalıyor.
Kadınlar, elbette şiddet karşısında elleri kolları bağlı durmuyorlar. Kadına yönelik şiddetin bir insan hakkı ihlali olduğu gerçeğini, yıllardır haykırıyor ve bu konuda hukuksal korumalar yaratmaya çabalıyorlar. Bunlardan en önemlisini 1981 yılında yürürlüğe giren Kadınlara Karşı Her türlü Ayırımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi oluşturuyor. Sözleşme, İnsanlık onuru, insanın değeri, kadın ve erkeğin haklar yönünden eşitliğini vurgulayarak, kişisel, siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik haklardan yararlanmada engelleme, kısıtlama, dışlama amacını taşıyan her türlü ayırımın şiddet oluşturduğunu kabul ediyor. Şiddetin özel ya da kamusal alanda oluşunun da fark yaratmadığın, benzer biçimde önlenmesi gerektiğini belirtiyor.
1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiş olan Kadına Karşı ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi de( İstanbul Sözleşmesi) gibi hukuksal mekanizmalar son derece önemlidir. Türkiye, 13 ülkenin imzaladığı Sözleşme’ye imza koyan ve onaylayan ilk ülke olmuştur.
Ülkemizde , kadın kuruluşlarının kararlı tutumları ve mücadele deneyimlerini bir araya getirmeleri, kadına yönelik şiddetin önlenmesine duyarlı bir hukuk anlayışının oluşmasını sağlamış bulunuyor. Bu anlamda; başta 8.3.2012 tarih ve 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” ve Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe giren uygulama yönetmeliği ile getirilen düzenlemeler -eksiklikler ve pratikte olası zorluklara karşın- önemlidir.
Soruna yaklaşımda hukukun etkin ve öncelikli bir araç olduğu gerçektir. Ancak, sorunla mücadele ve etkin bir çözüm için gerekli olan düzenleme ve önlemleri hukuksal imkan ve tekniklerden ibaret görmek, pozitifleştirilmiş kurallara indirgemek, sorunun kapsamını daraltmak, hatta üstünü örtmek ve büyük oranda çözümsüzlüğe bırakmak olacaktır. Çünkü tüm bu yasal düzenlemeler karşın rakamlar, şiddetin giderek yaygın ve sistematik hale gelmekte olduğunu gösteriyor. Türkiye’de; 2006’ da 663; 2007 ‘de 1011; 2008’de 806; 2009 ilk altı ayında 950 ve 2012 ilk altı ayında 93 kadın ve 2015 yılının ilk on ayında da 346 kadın öldürülmüş bulunuyor. Ayrıca, çatışmaların sürmekte olduğu yerlerde en çok kadınlar kurban oluyor.
Yapılan araştırma sonuçlarına göre kent koşullarında 100 kadından 38’i, kırsal kesimlerde 100 kadından 43’ fiziksel şiddete maruz kalıyor. 550 milletvekilinin yalnızca 82’nin kadın olduğu ve kadın temsil oranının %14,73 düzeyinde kaldığı Türkiye, kadının siyasette temsili sıralamasında 96 ülke arasında 88.sırada yer alıyor. Kadınların karar verici konumlarda yeterli sayıda temsil edilememeleri, mağdurun korunması ve şiddetin önlenmesi için kalıcı çözümlerin getirilmesini engelliyor. Dolayısıyla “kadına yönelik şiddet”; ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal, hatta demografik, psikolojik, eğitsel olmak üzere, çeşitli boyutların iç içe geçtiği, farklı katmanları olan çok yönlü bir sorundur..
Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddet sorunu çözümlenmedikçe, kadın erkek eşitliğinin sağlanması, kadınlar açısından süregelen özel ve kamusal alanlar arasındaki uçurumun kapatılması olanaksızdır.
Aile içi şiddetle etkin mücadele ancak, kadın kuruluşlarının ve demokratik kitle örgütlerinin kararlı mücadelelerini sürdürmeleri, deneyim ve birikimlerini ortaklaştırmaları ile olanaklıdır. Kadına yönelik şiddete ve aile içi şiddete son vermek için etkin ve kapsamlı bir devlet politikasının oluşturulmasını ve uygulanmasını sağlamak, buna bağlıdır.
Ancak , bugünün temel sorunu, her güne adeta bir kadın cinayetinin düşmekte olduğu gerçeğidir. Yaşama hakkının en temel haktır. Bu hakkın , ortadan kaldırılmasına neden olan siyasal ve toplumsal anlayışla mücadele de ne yazık ki bugün de öncelikle hukuksal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bu kapsamda, kadın örgütlerimiz ve partimiz öncelikle, kadın cinayetlerinin önlenmesi amacı ile kadına yönelik şiddet ve bunun bir türü olan cinsel saldırı ve cinsel istismar suçlarında dava zamanaşımı ve ceza zamanaşımının uygulanmaması ve İstanbul Sözleşmesi’nin 42. Maddesi ışığında takdiri indirim nedenlerine ilişkin yeni düzenlemeler yapma hazırlığı içindedir.
Kadınlar olarak Her türlü şiddetle mücadele kararlılığı ile sözlerimizi bitiriyoruz.''
Vişne Haber Ajansı - Çiçek Güçlü