Sevilen dizi İşler Güçler'in Zehra'sı Ceren Moray, karakterinin kendisine kattıklarını ve daha fazlasını Radikal'e anlattı...
Oyuncu Ceren Moray, Twitter ’da kullanıcı adını kayitsizhal olarak seçerek sağlam bir ironi yapmış aslında. Gördüğü, duyduğu hiçbir şeye kayıtsız kalamıyor, ülkenin hali onu epey sıkıyor. Özgürlükle ilgili ciddi sorunlarımız olduğunu söyleyip “Özgür hissetmediğim bir yerde ‘Özgürüm’ adı altında yaşadığım her şey beni engelliyor” diyor. İlk kez 16 yaşında kamera karşısına geçen, ‘Kavak Yelleri’ dizisiyle geniş kitlelerce tanınan Moray, şu ara başrolünü Murat Cemcir, Sadi Celil Cengiz ve Ahmet Kural’ın paylaştığı ‘İşler Güçler’ dizisinde yer alıyor. Gelin, Moray’ın dünyasını kendisinden dinleyelim…
‘İşler Güçler’de canlandırdığınız Zehra, yalan söylerken üç harfliler çarpmış gibi yüzü yamulan biri. Bir düşünsek her yalan söyleyenin onun gibi yamulduğunu… Bence iyi olurdu ama çok da ihtiyaç yok aslında. Yakın geçmişimize, süregelen iktidara bakalım mesela… Roboski gibi inanılmaz bir olay oluyor, ama o gün gündemi değiştirmek için alakasız bir şey çıkıyor ortaya. Muhafazakârlıkla ya da ne bileyim kürtajla ilgili bir şey… Yani o büyük resimdeki konu bir şekilde ortadan kaldırılıyor. E ama bunu herkes görüyor! Yani toplum olarak yalanı köşeden dönerken görsek tanırız artık biz.
Gündemi kaçırmıyorsunuz, belli...
Başka şansımız yok ki. Uyutulmaya çalışıyoruz, uyutuluyoruz da! Bir noktada görmen lazım artık; kaldı ki hiçbir şeyi görmesen bile seni buna zorlayan bir sistem var. İsteniyor ki demokrasiyle, adaletle, politikayla ilgili bir fikrin olmasın… İşin garibi şu an olan her şeyin tam tersini istemek tam da demokratik bir şey. Hal böyle olunca kayıtsız kalamıyorsun olan bitene.
Sizce bize söylenen en büyük yalan ne?
En büyük yalanın içindeyiz zaten, onu yaşıyoruz.
Umutlu musunuz peki?
İktidarın sistemli bir şekilde yaptığı şey umutlandırmak ve korkutmak. İkisini aynı anda yaşıyoruz. Ama benim umutla ilgili “Yarın her şey çok güzel olacak, hayat güzel” gibi bir durumum yok, olmamalı da zaten.
Neden olmamalı?
Ben çok katı bir rasyonelim. Günü kurtarmak adına insanların geliştirdikleri bir mizaçları var. Özellikle sanatla uğraşan insanlarda spiritüel algılar daha da gelişmiş durumda, gündelik hayatta ilginç bir hayatı olmasa da kendiyle ilgili mistik bir şeye inanıp onu geliştiriyorlar. O zaman gerçeklikten uzaklaşıyor ve sadece umutla yürüyen bir tip oluyorsun. Ama altta korkun da var... İşte o noktada toplumdan uzaklaşıp, sokaktaki insandan çok farklı bakıyorsun olaya. Benim de korkularım vardı, şimdi onları yenmeye çalışıyorum.
Ne gibi korkularınız vardı?
Korkudan ziyade endişe, panik… Kendime hep kısa vadeli planlar yapmıştım. O kısa vadeye giderken yoluna çıkan her şeyi daha yakından görüyorsun ve hemen korkup kaçman çok olası. Bu durum, insanı tembelliğe alıştırıyor. O tembellikten bir gün sağlam bir tokatla kalktım…
Kim attı o tokadı?
Babam kalp krizi geçirdi. İnsanların olgunlaşıp kendine gelmesi için bir kopuş gerekli, benim kopuşum da o oldu. Bir sürü şeyi daha farklı düşünmeye başladım... Şu an istediğim kıvama gelmeye yakın bir yerdeyim hayatımda. Yetişkinliğin güzel bir şey olduğuna dair bir yola girdim.
Hayatımın istediğim kıvama gelmeye yakın bir yerindeyim dediniz, ne demektir bu?
Tarif etmekten ziyade şunlar olmayabilir veya şunlar olabilir diyebileceğim şeyler var. Ülkenin hali mesela, berbat durumdayız. Özgürlüklerle ilgili ciddi sorunlar var. Özgür hissetmediğim bir yerde ‘Özgürüm’ adı altında yaşadığım ve üretmeye çalıştığım her şey beni kırıyor ve engelliyor. Mesela bunun ortadan kalkmasını çok isterim, sadece kendim değil herkes için.
Sizin için özgürlük?
İnsanların korkuya ve umuda teşne olmadan kendilerini gerçekleştirebildikleri bir dünyadır...
Mesela bir öğrenci, en doğal haklarından biri olan parasız eğitim için pankart açtığında kendini birden cezaevinde bulabiliyor… Oradan çıkıp özgürlüğüne kavuştuğunda da hepimiz anormal seviniyoruz.
En son
Cihan Kırmızıgül tahliye olduğunda, tam da söylediğin duruma ağladım, biliyor musun? Anneme “
Cihan Kırmızıgül tahliye oldu, inanılmaz!” dedim. İnanılmaz?! Bunun inanılmaz olduğuna inanmak bile inanılmaz.
Şu an canınızı en çok ne sıkıyor? Birçok şey ama özellikle 4+4+4 ... Bence şu an en tehlikeli uygulama bu. Çocukların daha küçücükken okula gitmesi, daha sonra ortaya çıkabilecek problemler filan bunlar idealin çok dışında bir hayat... Bundan on yıl sonra yaşadıkları hayattan son derece mutsuz, sürekli şikâyetçi, hiçbir farkındalıkları olmayan çocuklar yetiştirilmiş olacak.
Güzel şeyler sorayım, şu an kendiniz için ne hayal ediyorsunuz?
Bir filmde oynamayı... Sinemayla bırak tanışmayı, daha flört bile edemedim.
Neden öyle oldu?
Nedense öyle denk geldi. En son bir senaryo okudum ve içime çok sindi, Kültür Bakanlığı’ndan bütçe bekliyoruz. Şu an beni en çok heyecanlandıran şeylerden biri bu, diğeri de tabii ki ‘İşler Güçler’...
Zehra rolü beni eğitti
‘İşler Güçler’de Zehra’yı oynamaktan memnun musunuz?
Zehra her zaman doğru bildiğini söylüyor, art niyetsiz, bir şeyleri dolaylı anlatmayı bilmiyor, ne yaşıyorsa araya hiçbir şey katmadan ilerliyor, feminist bir tarafı da var. Kendini gerçekleştirmesi hiçbir zaman bir madde, erkek, durum ya da oluşuma bağlı değil, sadece kendine bağlı. Bence pervasızlığını örtebileceği bir sürü özelliği var... Ama şu var, insanlar Zehra’yı ya inanılmaz seviyor ya da nefret boyutunda sevmiyor. “Orada olmasa çok daha iyi olacak her şey”, “İğrenç bir kız” diyenler var ama kimisinden de “İnanılmaz seksi”, “Tam evlenilecek kız” gibi yorumlar geliyor. Bu da karakterin insanları ne kadar etkilediğini gösteriyor aslında.
Karakterinizin kimileri tarafından nefret boyutunda sevilmemesi sizi üzüyor mu?
Hayır, çünkü toplumda da böyle insanlar pek sevilmezler. İlginç bir tesadüf oldu aslında. ‘İşler Güçler’le anlaştığım hafta Michel Foucault’nun ‘Doğruyu Söylemek’ kitabını almıştım ve o zaman Zehra’yla ilgili henüz pek bir fikrim yoktu. Ve gerçekten ikisi çok paralel ilerledi benim için. Üstelik Zehra’nın beni eğittiği bir yer var; toplumda doğru söylemenin ne kadar sevilmediği ve insanların tembelliğe alıştığını anladım. Çünkü doğru söylediğiniz zaman karşılığında mutlaka başka sorular gelecektir, soru soruyu çekecek ve ortaya bir diyalekt çıkacaktır. Ama insanlar tembelliğe o kadar teşneler ki bazen gerçekten yalanı birileri kendini kötü hissetmesin diye değil de o sırada cevap verecek halin olmadığı için söylüyorsun ve bu berbat bir şey. Kısacası seni zorlayacak tipleri sevmezsin, o yüzden Zehra’dan nefret edilmesini normal buluyorum.
‘İşler Güçler’in genel gidişatıyla ilgili neler düşünüyorsunuz?
Çok memnunum. Bütün enstrümanların çok uyumlu çalıştığı bir oda orkestrası gibiyiz, nefis bir müzik çıkıyor ortaya. Sen bizim çocuklarla (Murat Cemcir, Ahmet Kural, Sadi Celil Cengiz) yaptığın söyleşide dizi için “Sektöre çölde bir vaha gibi girdi” demiştin ya... Bu lafı çok sevdim. Aynen böyle düşünüyorum ben de.
Star TV , dizinin yeni sezonda devam edeceğini açıkladı ama insanlarda ya yayından kaldırılırsa korkusu var… Ve bu korku bitmiyor.
Alternatif bir aklın ürünü her zaman gidecekmiş gibi yaşadığımız için öyle geliyor insanlara ama bence endişelenecek bir şey yok.
En kıymetli dört senemin nedenidir Müşfik Kenter Müşfik Hoca, tanıdığım en vicdanlı insandı. Aşkı, Kadriye Hoca’ya bakışlarından; insanları bütünlüklü bir biçimde sevmeyi, herhangi bir rolü şekillendirme tarzından öğrendim. Evet,
Müşfik Kenter büyük bir sanatçıydı, fakat yerinin doldurulamayacak olmasının diğer bir nedeni; öğrencilerini teknik niteliklerle donanımlandırmayı yeterli görmeyip, onları çevrelerinde olan bitene kayıtsız kalmamaya ve gözlemci bir ruhla insanların yeryüzündeki rollerini kavramaya yönlendiren biri olmasıydı. Hayatımın en kıymetli dört senesinin nedenidir Müşfik Kenter. Şansın tanımını artık, onu tanımış olanlar daha farklı yapacaktır...
İpek İzci-Radikal