loading
close
SON DAKİKALAR

Deniz Bitiyor

Deniz Bitiyor
Tarih: 04.10.2014 - 06:25
Kategori: Medya

Çiğdem Toker; Uzun lafın kısası, tezkerenin ''gereğinin yapılması'', küresel silah şirketlerinin kârlılığının artması, dolayısıyla ABD istihdam verilerinin düzelmesi açısından verimli bir adım olacaktır.

Takke düştü, kel göründü.
Seçimler bitti; kış, zam sağanağıyla kapıda.
Hissim o ki; doğalgaz ve elektriğe yüzde 9 zam açıklaması; bizatihi bu haberi veren Enerji Bakanı Taner Yıldız üzerindeki “zoraki istikrar psikolojisi” için de iyi olmuştur.
Kur baskısı sürerken, iki yıl boyunca aralıksız, her ayın son gününde düzenli olarak “Doğalgaza önümüzdeki ay zam yok arkadaşlar” demecini tekrarlamak pek kolay olmasa gerek.
Doğalgaza son zam, Ekim 2012’de yapıldı. Enerjide dışa bağımlı olan Türkiye’de fiyat artışı iki yıldır baskılanıyordu.
Bakan Yıldız, tabii ki “Seçim yüzünden zam yapmadık” diyemiyor.
Zamma gerekçe olarak, 2.28’lik dolar paritesini göstermesi ise sadece baskının ne kadar büyük ve “yukarıdan” olduğunu kanıtlıyor.

***

Doğalgazı dışarıdan ithal eden devletin, zam yapması kaçınılmaz.
Ama bu zammı aylık ayarlamalarla yapmak mümkünken baskılamak, ancak “oy alıncaya kadar” diye açıklanabilecek tanıdık bir zihniyetin ürünü.
Şimdi hem elektrik hem de doğalgaz fiyatlarında, yılın son çeyreğini kapsayacak yüzde 9’luk artış, domino etkisi yaratacak.
Sanayide, tarımda girdi maliyetleri yükseleceği için bütün tüketim ürünleri bu artıştan etkilenecek.
Analistler bu oranın, yıl sonu enflasyonuna en az yarım puan artış biçiminde yansımasını bekliyor.
Bu da enflasyonun yeniden çift haneli rakamlara çıkması demek.
Velhasıl, daha üç hafta önce “Enflasyonun yüzde 5’i düzeylere indiğini herkese göstermemiz gerekiyor” diyen Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın işi zor.
Ama en zor durumda olan tabii ki Başçı değil: Çalışanlar.
Memura bu yıl enflasyon farkı yok.
Memur-Sen’in hükümetle yaptığı harika (!) pazarlık sonucu, enflasyon farkı hükümete hediye edilmişti. Kamu çalışanları yıl sonuna kadar ocak ayındaki 123 TL’lik seyyanen zamla yetinecek. (2015’teki yüzde 3+3 artış zam ise yine tek haneli enflasyona göre planlanmıştı.)

***

Yine bir seçim yılı olan 2015 bütçesinin hazırlıkları, ekonomi yönetimini zorluyor.
Çift haneli enflasyon, büyümenin yavaşlaması; bu da vergi gelirlerinin azalması anlamına geliyor.
Yeni gelir kalemi yaratmakta zorlanan hükümetin en büyük umudu, torba yasayla getirilen ve 100 milyar TL gibi bir tahsilat umulan vergi ve SGK alacağıydı. İlerleyen aylarda tablo daha net ortaya çıkacaktır. Ne var ki son enerji zammı, bu hesabın pek tutmayacağını kanıtlıyor.
Gelirler istenen düzeyde artırılamayınca başvurulacak yol da belli: Giderleri düşürmek.
Bakmayın siz Davutoğlu’na verilen brifingde, kamu taşıtları ve Milli Piyango özelleştirmesinin umut diye sunulmasına.
Enerji zammı iki yıl baskılanıyor, enflasyon çift haneye çıkıyor, büyüme yavaşlıyor ve mali disiplin alanında “büyük bir dönüşüm gerçekleştirdikten” bunca zaman sonra bir başbakan çıkıp kamu taşıtları ve lojman satışından söz ediyorsa, orada durmak lazım...
Zira kamu taşıtları ve lojman satışları, nepotizm ve yolsuzluk batağına saplanmış iktidarların başvurduğu en kolay “illüzyon”
politikasıdır.
Öylesine verimli bir illüzyondur ki bu, ekonomiyi izleyen gazetecileri en az bir kez emekli eder.
20 yıl önce de yazıyordum. Oradan biliyorum.

Deniz Biterken (2)

Ekim ayı sadece “savaş” yetkisi getirmedi.
Kamuda adı konulmamış bir “kemer sıkma” dönemine girdik.
Enerjiye yüzde 9 zammın sonuçlarını bir önceki yazıda değerlendirmiştik.
1 Ekim’den itibaren ilaçtaki katkı payı sistemi değişti.
Artık -sağlığına o iyi geldiği için- pahalı ilacı tercih etmek zorunda kalan vatandaş, cebinden daha fazla para ödeyecek.
Bu yolla, finansman açığı yaşayan SGK’nin 400 milyon TL tasarruf sağlaması amaçlanıyor.
İkinci kritik adım ise “tezkere” ile aynı gün yine Bakanlar Kurulu’ndan geldi.
Araç kiralamada sekiz yıllık bir uygulamada önemli değişiklikler yapıldı.
Devlet kurumlarına araç kiralarken tanınan bir hak olan “akaryakıt dahil” maddesi kalktı. Kamu kurumları kiraladığı aracın akaryakıtını kendisi dolduracak.
Özel şirkete ödenecek aylık kira tutarı da o araç için belirlenmiş kasko bedelinin yüzde 2’sini aşamayacak. (Misal; x genel müdürü, kasko bedeli 60 bin TL olan bir araç istiyorsa, aylık kira 1200 TL’yi geçemeyecek.)
Araç şoförlü kiralanırsa, kira bedeline en fazla asgari ücretin yarısı kadar ekleme yapılabilecek.
Böylece Başbakan Davutoğlu’nun Maliye’den aldığı brifing sonrası açıkladığı “araç kiralama” harcamalarının düşürülmesi hedefleniyor.

***

Son üç güne sığan bu “kemer sıkma” tablosunun sebebi belli: Bütçe zorda.
Üstelik bu zorluk, tezkereden çok önce kendini göstermeye başlamıştı:
Kronik hale gelen cari açık, büyük altyapı projelerine sağlanan Hazine garantileri, faiz dışı kamu harcamaları, Merkez Bankası’na düşük faiz baskısı, bankacılık alanındaki “sistemik dedikodu”lar, kamu bankalarındaki kredi genişlemesi.
Daha fazla saymayalım.
Hükümet, 2 Ekim tezkeresiyle, yabancı silahlı kuvvetleri Türkiye’de bulundurmanın yanı sıra, kara harekâtı yetkisini de aldı.
“Nasılsa ölecek olan benim çocuğum değil” diye düşünen 298 milletvekilinin oylarıyla kabul edilen bu tezkere, sadece evlatlarımız için değil, ekonomik dengeler açısından da büyük bir belirsizliğe kapı araladı.

***

Bağımsızlık ve onur için yapılmayan her savaş yıkımdır.
Ekonomisi dışarıya bağımlı ülkeler açısından faturanın daha ağır olması ise kaçınılmaz.
2 Ekim tezkeresi, TBMM’den doğru düzgün tartışılmadan geçti. Tezkerenin görüşüldüğü oturum tutanaklarına baktığınızda, olası bir savaşın bütçeye getireceği yüke dair tek bir cümleye rastlayamazsınız.
TSK’nin kara harekâtına girmesi halinde silah, mühimmat, askeri teçhizat harcamalarının kaç milyar liraya mal olacağını, bu artışın cari açığa nasıl yansıyacağını göremezsiniz.
Göremezsiniz; her koşulda kaybedecek olan Türkiye olduğu için göstermezler çünkü.
Oysa bundan üç yıl önce Libya’ya yapılan saldırılarda, ABD silah devi Boeing’in hisselerinin yüzde 6.1 oranında arttığını, şirketin bir haftada 400 milyon dolar kazandığını, aynı dönemde Batılı silah devlerinin de kârlarını katladığını biliyoruz.
Uzun lafın kısası, tezkerenin “gereğinin yapılması”, küresel silah şirketlerinin kârlılığının artması, dolayısıyla ABD istihdam verilerinin düzelmesi açısından verimli bir adım olacaktır.
Çocukları cepheye sürülen ana babalar, kalp ilaçları için daha fazla katkı payı ödeyip bütçeye destek olur nasılsa.
İyi bayramlar

Çiğdem Toker - Cumhuriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları