loading
close
SON DAKİKALAR

Deniz Türkali; Babamla aramızdaki itişmeli kakışmalı bir AŞKTI!

Deniz Türkali; Babamla aramızdaki itişmeli kakışmalı bir AŞKTI!
Tarih: 13.09.2016 - 17:56
Kategori: Söyleşi

Ayşe Arman, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Vedat Türkali'yi Deniz Türkali'nin cümleleriyle köşesinde yazdı...

Ayşe Arman, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Vedat Türkali'yi Deniz Türkali'nin cümleleriyle köşesinde yazdı...

“Mavi Karanlık” ve “Bir Gün Tek Başına” adlı eşsiz romanların yazarıydı. Az roman yazdı, fakat Türk edebiyatının en güzel romanlarına imza attı. Sadece bir entelektüel değil, sıkı sosyalistti de. Değerli, saygın ve sevilen bir insandı.

Cenazesi kalabalıktı. 20 bin kişi gelmişti onu uğurlamaya. Genci, yaşlısı, solcusu, Kürt’ü, işçisi, halkı... O kalabalık bile onun ne kadar sevildiğinin göstergesiydi.

Ben kızı, tiyatro ve sinema sanatçısı Deniz Türkali’yi de çok severim. En az babası kadar harbi ve sahicidir. Buluştuk ve Vedat Türkali’yi konuştuk. Bu röportaj devam edecek...

Başın sağ olsun, geçtiğimiz günlerde Türkiye müthiş bir aydını, sen de baban Vedat Türkali’yi kaybettin... Hayatında nasıl bir boşluk oldu?

- O kadar yeni ki, henüz idrak edemedim. Bir tür şoktayım hâlâ. Babamla ilişkimiz hakkında konuşmak da çok zor. Çünkü aramızda şiddetli bir aşk vardı. Ama sonu mutlu olmayan bir aşk. İtişli kakışlı bir aşk. Kavgasıyla, küslüğüyle, gözyaşıyla, sonra tekrar barışmasıyla...

İkiniz de güçlü karakterler olduğunuz için mi?

- Nedenini bilmiyorum ama hep böyleydi. Cezaevinden çıktığından beri. Zaten babam ölecek adam da değildi. Çoğu insan aynı şeyi söylüyor, şaşkınlık içinde, “Nasıl olur?” diyor.

Bazı insanlar öyledir ya, sanki onlar hiç gitmeyecekmiş gibi...

- Aynen öyle! 97 yaşındaydı, 98’ini sürüyordu. Ama hayattan hiç vazgeçmedi. Hayata çok bağlıydı. En son benden bir telefon istedi. Kulağında bir alet vardı, onunla uyumlu bir telefon. Bluetooth olması gerekiyordu filan. Asistanıyla birlikte bir kitap yazıyorlardı. Ama işte bir anda böbrek yetmezliği çıktı, sonra çoklu organ yetmezliği derken gidiverdi. Birdenbire...

Kafa nasıldı?

- Son ana kadar senden benden çok daha iyi! Bunama filan soruyorsan hiç yoktu...

Sana da böyle itişip kakışacağın bir baba yakışır! Normal bir babayla hayal edemiyorum Deniz Türkali’yi...

- Babamın kızı olduğum için böyle oldum belki de!

Asıl mesele neydi aranızdaki?

- Her şey. Yani o kadar çok kriz yaşadık ki, hangi birini söyleyeyim. Komik olanlarını anlatayım. Biz Yılmaz’la (Atıf Yılmaz) birlikte olmaya başlayınca babam benimle küstü...

Yapma ya! Ne kadar küstü?

- 8 yıl kadar!

Atıf Yılmaz’ı beğenmediği için mi?

- Tabii ki! Genelde babam kimseyi bana layık görmüyordu! (Gülüyor) Kızım Zeynep’in hatta bir esprisi vardır. İlk eşine bir gün kızmış, “Sen bana baksana!” demiş, “Beni ne komünistler istedi de dedem vermedi!” Öyle yani, bizde durum böyleydi. İlk koca da artık evlendiğim için bir şey diyemedi. O zaman da küstü. Yılmaz’a gelince, ben o ara tek kişilik oyunlar oynamaya başlamıştım. İlk oyunum “İyi bir Yurttaş Aranıyor” idi, önce Ankara Sanat’ta oynadım, sonra geldim Kenter Tiyatrosu’nda oynuyorum. Babam da izlemeye geldi. Herkes de biliyor benime konuşmadığını. Bitti, insanlar sahnede beni tebrik ediyor. Baktım babam bana doğru geliyor. Saygı dolu bir sessizlik oldu, herkes bekliyor, bakalım n’olacak diye. Geldi, “Ben iyi olan her şeyin yanındayım. Sen de iyiydin. Güzel işler yapıyorsun, tebrik ediyorum!” dedi. Ama ekledi: “Öbür mesele aramızda hâlâ sorun!” Sonra da kokteylde, bir daha selam bile vermedi. Yılmaz’la konuştu, benimle konuşmadı. Çok itiştik ama çok özleyeceğim babamla bu itişmelerimizi...

Peki son dönemlere doğru her şey iyiydi ama değil mi? Azalmıştı itişme...

- Yoooo. 5-6 ay önce gene evin kapısını vurup hüngür hüngür ağlayarak çıktım, “Bir daha gelmeyeceğim!” diye. Hem birbirimizi aşırı çok sevdik hem de dert ettik birbirimizi kendimize...

Peki anneyle ilişkiler...

- Annemle biliyorsun 17 yaşında falan birbirlerine âşık olmuşlar. Büyük bir aşk vardı aralarında. Ama boşandılar. İkisi de 70 küsur yaşlarındayken, sonra 10 yıl sonra tekrar evlendiler.

70’inde ununu elemiş filan değillerdi...

- Yok yok, bizim ailede kimse ununu elemiyor!

Peki siz ne dediniz? Anne, baba delirdiniz mi?

- Yoooo. Biz bu tür ilişkilerde kendimize karışılmasını istemediğimiz için, Barış’la karışmadık...

HER ŞEYİNİ ÖZLEYECEĞİM

Gençler Vedat Türkali’yi tanıyor mu?

- Evet, beni de şaşırttı. Tanıyorlar ve çok seviyorlar. Cenazesi çok kalabalıktı, 20 bin kişi dediler. Sadece sol değil, Kürtler, devrimciler, işçiler, halk... Evet, yaşlılar vardı ama 20 yaşında genç kızlar ve erkekler de vardı. “Babamın cenazesi böyle olurmuş meğerse!” dedik. Biliyordum çok sevildiğini. Ama bir kere daha gördüm. Ve çok mutlu oldum. Çok dürüst bir insandı. Bu kadar dürüst olmak çok zor bir şey. Bu çok güzel bir miras Barış’la bana. Hiçbir zaman, “Onu da yapayım, bunu yapayım da!” gibi küçük hesapları olmadı. Hep netti. Bir de inanılmaz meraklı bir adamdı. O yüzden babam gençti ve en ufak bir bunama emaresi göstermedi. Meraklı ve açıktı. Biz Barış’la bir filmden söz ediyorduk mesela, “A ben onu seyrettim!” diyordu, meğer çoktan izlemiş bile. Yeni dünyanın yeni değişimlerine ve yeni önerilere son derece açık ve yaşından beklenmeyecek kadar umutlu bir insandı. Ama tabii asla taviz vermeyeceği değerleri de vardı. Nur içinde yatsın. Her şeyini özleyeceğim. En çok da itişmelerimizi...

Ayşe Arman - Hürriyet

Röportajın 2. Bölümü

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları