Devlet Bahçeli; Asıl vız gelecek tırıs gidecek şahıs İmamoğlu’dur ve iradesi de ipoteklidir
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli 10 Mayıs 2022, Salı günü TBMM grup toplantısında yaptığı konuşmada; CHP’de sular durulmaz. CHP’de fırtına dinmez. CHP’de fitne bitmez. Çünkü CHP kulislerin, kuryelerin, hiziplerin, menfaat yarışlarının partisidir.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, TBMM'de yaptığı konuşmasında;
Saygıdeğer Milletvekili Arkadaşlarım,
Medyamızın Değerli Temsilcileri,
Bu haftaki Meclis Grup Toplantımızda sizlerle paylaşacağım düşüncelerime geçmeden evvel hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Yurt içinde ve yurt dışında, televizyon ekranları, sosyal medya platformları, radyo kanalları vasıtasıyla toplantımızı takip eden aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda yaşayan değerli kardeşlerimize en kalbi selamlarımı iletiyor, şükranlarımı sunuyorum.
Geçtiğimiz hafta mübarek Ramazan Bayramı’yla müşerref olduk, bayram günlerinin müstesna heyecanını milletçe ve hep birlikte yaşadık.
Bu nedenle grup toplantımıza ara verdik.
Kovid-19 salgının iyice zayıfladığı, menhus etkisinin en aza indiği bir dönemde umutla karşıladığımız Ramazan Bayramı’nı mana ve ruhuna müzahir şekilde kutladık.
Doğudan batıya, kuzeyden güneye büyük bir aile olan aziz Türk milleti bayramlaşmanın mehabetiyle, vuslatın muhabbetiyle, kucaklaşmanın meftuniyetiyle kenetlendi.
Bayram münasebetiyle gönüller alındı, ziyaretler yapıldı, mesafeler kısaldı, dargınlıklar atıldı, küçükler sevildi, büyükler saygıyla hatırlandı.
Bayramlar, bizi bir yapan, aynı hissiyatla yoğuran, tecelli eden birlik ve kaynaşma halinden bir millet ve medeniyet incisi çıkaran kültürel ve manevi kaynaklarımızdan birisidir.
Bayram kardeşliktir, barıştır, kader ortaklığıdır, milli karakterin karşılıklı diyalog ve ilişkiler kalıbına dökülmesidir.
Bizi ayırmaya, ayrıştırmaya, aramıza fitne tohumları saçmaya heveslenen menfur çevrelere en güçlü cevaplardan birisi hiç kuşkusuz bayramlardır.
Bayram vesilesiyle sergilediğimiz birlik ve dayanışma ruhunu şayet hayatın ve zamanın diğer etaplarına taşıyabilirsek inanıyorum ki, hiçbir alçak emel, hiçbir hain hedef surumuzda gedik açamayacaktır.
El ele verdiğimiz müddetçe hiçbir oyun bize sökmeyecektir.
Omuz omuza duruş sergilediğimiz sürece kanlı ve kalleş senaryoların akıbeti sadece yırtılıp atılmak olacaktır.
Hakkâri’den uzanan eli Edirne’de tutan, Trabzon’dan uzatılan ikramı Mersin’de alan, Kars’tan söylenen selama İzmir’de aleyküm selam diyen milli yürekler oldukça ve bu asil yürekler toplu vurdukça, ne tefrikanın hükmü geçecek, ne de tezviratın hücumu sonuç verecektir.
Türk milleti bayramıyla, barışıyla, bayrağıyla, bakışıyla, bağımsızlığıyla, bağlanışıyla, tüten bacasıyla, açık bahtıyla tarih boyunca mazluma ses, zalime de set olmuştur.
Bu duruş şanlı mazimizin altın sayfalarından aynısıyla tebarüz edilmiş, bundan sonra da tezahürüyle birlikte dosta güven düşmana korku salmaya Allah’ın izniyle devam edecektir.
Siz değerli arkadaşlarımın, aziz milletimizin, Türk-İslam âleminin bir kez daha Ramazan Bayramı’nı tebrik ediyor, Allah’tan tekrarına hep birlikte ulaşmayı diliyorum.
Muhterem Milletvekilleri,
Öz, kabuk tarafından esir alınırsa, maneviyatın yerini maddiyat alırsa, samimiyet sahtelikle aşınırsa, dürüstlük dalavereyle alçalırsa, mertlik namertlikle aşağılanırsa hayatın ve siyasetin olağan akışı tıkanmakla kalmayacak, insan ve toplum huzuru bütünüyle sarsılacaktır.
İkbal hırsları ilkesel hassasiyetlerinin, ülke haysiyetlerinin önüne geçen siyasetçilerin vatana ve millete sadakat duymaları, sevgi beslemeleri, kalpten hizmet etmeleri boş bir beklentidir.
Hadiselerin akış demetine hesabi yaklaşanların ne sözü sözdür ne de adamlıkları bahis mevzudur. Bugüne kadar milletimizin sinesinden öyle muhteşem ve mücessem namus insanları çıkmıştır ki, tıpkı bir dağ silsilesini geziyor gibi, her seferinde onların bir başka zirvede görülmesi mukadder bir akıbet olmuştur.
Yeri gelince emeğini, yeri gelince alın terini, yeri gelince malını, yeri gelince de canını vatanı ve milleti için feda etmekten zerre miskal kaçınmayan fedakârlık simgeleri her zaman geleceğimize ışık tutmuşlardır.
Çıkarlarıyla değil çınar gibi yüksek iradeleriyle var olan feragat timsalleri tarihe hem nam hem de iz bırakmışlardır.
Bu değerlerimizin hatırı bizim nezdimizde tarifsiz ve tanımsızdır.
Nefislerini terbiye etmiş yüce gönül sahipleri bizim her zaman ilhamımızdır.
Kibrin tasallutuna boyun eğen, cehalet ve dalaletlerini cüretkarlık şalıyla örten zübük zadelerin maalesef kaynağı halen kurumamıştır.
Merhum Yahya Kemal Beyatlı diyor ki, “bu halka vakfedecek milk-ü malimiz yoktur, beş on gazelle şu kalb-i harabdan başka.”
Bizim ise vakfedecek yegâne mülkümüz, vazgeçecek yegâne mirimiz bilinmesini isterim ki, taşıdığımız can emanetinden başka bir şey değildir.
Ve bu vatana, bu millete, bu devlete de bin defa helali hediyedir.
İstismarı ve inkârı siyasi mücadelelerinin cümle kapısı haline getirmiş bozuk ve bulanık zihniyet sahiplerinin bizim tavrımızı, bizim tarzımızı, bizim tahayyülümüzü anlaması eşyanın tabiatına aykırıdır.
Siyasetteki gelecek tasavvurlarını dış mihrakların insaf ve icazetine bağlayan yerli işbirlikçi güruh her fırsatı ganimete çevirmenin kuralsızlığıyla ve kurnazlığıyla meşguldür.
Tanzimat devrinde Batı’yı taklit etmek suretiyle gerilemenin ortadan kalkacağını iddia eden bir avuç kaygısız zümre ve kaymak tabaka, bu yolla İmparatorluğumuzu ayakta tutan iç dinamiklerin yıkılışına bilerek ya da bilmeden hizmet etmişlerdi.
O yıllarda, hatırlı ve yetkili bazı devlet ricaline hâkim olan yabancıların gözüne şirin görünme, onların ağzına bakma merakı ne yazık ki makûs talihin, meşum tarihsel anların çatısını örmüştü.
Bugün de ülkemizin asıl sorunlarından birisi değişmeyen bu kafa yapısıdır.
Türkiye’nin siyasi ve demokratik varlığına, egemen devlet vasfına, tarihsel kazanım ve çıkarlarına yabancı başkentlerin prizmasından bakanlar düştükleri zilleti, yuvarlandıkları rezaleti fark edemeyecek kadar körleşmiş ve kaskatı kesilmişlerdir.
Cumhuriyet Halk Partisi yönetimi bizatihi kendi geçmişiyle, mirasına konduğu tarihi birikimle, dahası aziz Atatürk’ün tam bağımsızlık idealiyle tenakuz halindedir.
Öyle bir zaman aralığındayız ki, maalesef dağda çakal, ormanda tilki kalmamış, hepsi siyasetin sağ ve sol kanadına kapılanmıştır.
CHP’ye bakınız bunu görürsünüz.
Zillet ittifakının diğer paydaşlarına bakınız aynısıyla karşılaşırsınız.
Aylardır devam edegelen cumhurbaşkanı adayının kim olacağı sorusuna henüz kalıcı bir cevap verilebilmiş değildir.
Israrlı arayışlar inatçı görüş ayrılıklarını derinleştirmiştir.
Zillet ittifakı partileri birbirlerine çalım atmayı, minder dışına itmeyi, birbirlerini faka bastırmayı, zorda bırakmayı adeta meslek edinmişlerdir.
CHP’de hayır yoktur, umut yoktur, gelecek yoktur.
Çünkü CHP yönetiminin, ismi tedavüle sokulan müzmin aday adaylarının itibarı yoktur, iradesi yoktur, inandırıcılığı hiç yoktur.
Kılıçdaroğlu’nun aday olma iştahı, aday gösterilme isteği her seferinde yeni bir karşı duruşla kırılmaktadır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın bayramda Karadeniz turuna çıkıp Trabzon ve Rize’de belediye bütçesiyle dar katılımlı mitingler düzenlemesi ortamı tekrar kızıştırmış, 6+1 formatlı masaya baskı kurmuştur.
Bizim anlayamadığımız, açıklamakta müşkülat çektiğimiz can alıcı husus, bu belediye başkanının hangi şehrimizin siyasi sorumluluğunu üstlenmiş olduğudur.
Otobüse doldurduğu gazetecilerle bu belediye başkanı nereye gidiyor? Hangi gizli ve siyasi gündemlerin peşinden sürükleniyor?
Doğrusunu isterseniz biz de merak içindeyiz, İstanbul’un şehremini bayram günlerinde Karadeniz’de ne aramıştır? İstanbul’u yüz üstü bırakıp gitmesi siyasi ahlakın neresine sığmıştır?
Bir belediye başkanının şehrini terk edip siyasi hesaplar içine girmesi, vızır vızır ortalıkta gezinmesi hangi akla, hangi amaca hizmettir?
Bu şahıs, cumhurbaşkanı adaylığı için sorulan bir soruya, “bu sadece siyasetin işi değil, 6’lı masanın işi değil, milletin işidir” cevabını vermek suretiyle Genel Başkanı’yla açık bir çatışma içine girmekte herhangi bir beis ve sakınca görmemiştir.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı şayet cumhurbaşkanı adayı olmak arzusundaysa, dış bağlantılı bir talimat veya tembihat almışsa, karşımıza çıkıp mertçe itiraf etsin, etsin ki, biz de ona göre muamele, ona göre mukabele edelim.
Bizim tespitimiz nettir ve o da şudur: İstanbul, İstanbul olalı böylesi bir zillet, böylesi bir hezimet ne görmüş ne de yaşamıştır.
Asıl vız gelecek tırıs gidecek şahıs İmamoğlu’dur ve iradesi de ipoteklidir.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, emanetine tevdi edilen göreve layık olmadığını defalarca ispatlamıştır.
İstanbul ziyan edilmiştir.
İstanbul kaderiyle baş başa bırakılmıştır.
Bu ayıbın kara lekesi hem belediye başkanının hem de parti yönetiminin alnına kazınmıştır.
Kılıçdaroğlu, “bayramı karamsar geçirdik. Gülümsemeyi unuttuk.” diye mesaj yayımlamış.
Sayın Kılıçdaroğlu bayramda bol yıldızlı otellerde tatil keyfi sürerken neşeni kaçıran, seni karamsarlığa iten asıl sebep İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı makamında oturan zattan başkası olmadığını artık çocuklar bile duymuştur.
Bu gidişle Kılıçdaroğlu’nun merhum şairimiz Akif’in şu dizelerini okuması hiç kimseyi şaşırtmamalıdır:
“İlâhî! Pek bunaldım, nerde nurun? Nerde gufranın?
Cehennem gezdirip dursun mu afakımda hicranın?”
CHP’de sular durulmaz.
CHP’de fırtına dinmez.
CHP’de fitne bitmez.
Çünkü CHP kulislerin, kuryelerin, hiziplerin, menfaat yarışlarının partisidir.
Zillet ittifakı kimi aday çıkarırsa çıkarsın, 2023 yılının Haziran ayında sandıktan volkan ağzı gibi fışkıracak, sağanak olup yağacak, sel olup taşacak, sevda olup bayraklaşacak irade Cumhur İttifakı’dır, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da yeniden ve açık ara farkla seçilecektir.
Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimleri 2023 yılının Haziran ayında yapılacaktır.
Seçimlerin erkene alınması diye bir şey söz konusu olamayacaktır.
Türk milleti belirsizliğe prim vermez.
Türk milleti kuzguna gönül vermez.
Türk milleti maceraya heves etmez.
Verir oyunu sağlam iradeye, bozar alayını inceden inceye.
2023’de Cumhuriyeti’mizin yüzüncü yıl dönümünü cumhurun muazzam başarısıyla süsleyeceğiz.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin TBMM’de milletvekili sayısı itibariyle çok güçlü bir şekilde temsili için adeta ışık hızıyla çalışacağız.
Kurtuluşumuzun aziz hatıraları, kuruluşumuzun mümtaz hakikatleri zilleti yıkıp geçecek, cumhuru yeniden yükseltecektir.
2023’de yalan, yıkım ve yozlaşma kaybedecektir.
2023’de ihanet, ilkellik ve işbirlikçilik kaybedecektir.
2023’de tarih tekerrür edecek, müstevliler ve onların taşeronları mağlup edilecektir.
Kazanan Türkiye, kazanan Türk milleti, kazanan Türk vatanı, kazanan Cumhur İttifakı, kazanan Milliyetçi Hareket Partisi olacaktır.
Değerli Milletvekilleri,
Huzurumuzu kaçırmak, iç barış ortamımızı karıştırmak ve kargaşaya hapsetmek için faal halde bulunan odaklar bayramda iyice su üstüne çıkmışlardır.
Türkiye’de bulunan yabancılarla ilgili duygusal tonu ağırlıklı, tepkisel yönü baskın, provokasyon dozajı yüksek kirli malumatlar, gerçek dışı iddialar, çarpıtılmış haber ve fotoğraflar özellikle sosyal medya kanalıyla yoğun olarak servis edilmiştir.
Kabul edilmelidir ki sığınmacı meselesi ülkemizin yumuşak karnı, istismara müsait bir zaafı haline gelmiştir.
Öncelikle sağduyulu ve soğukkanlı kavrayış ihmal edilemez bir zorunluluktur.
Önü arkası hesaplanmadan, sonuçları basiretle öngörülmeden atılacak her adım, toplumun sinir uçlarını tahriş ve tahrip edecek her yaklaşım doğruca uçuruma açılacaktır.
Anlaşılan sığınmacılar konusunun kaşınıp kanatılmasıyla ilgili vahim bir tertip ve tezgâh artan ölçekte körüklenmektedir.
Dikkatli, tedbirli, temkinli, donanımlı ve gelecek perspektifli politikalar partiler üstü bir anlayışla ele alınıp kademe kademe tatbik edilmelidir.
Elbette Türkiye yolgeçen hanı, göçmen ve sığınmacı kampı değildir.
Elbette Anadolu coğrafyasına mühür vuran aziz millet varlığının demografik özellikleri, sosyal dokusu, kültürel müktesebatı korunmalıdır.
Bunlara titizlik gösteriyorken, yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı teşvik eden boyunduruk altındaki çevrelerin söz, yazı, açıklama ve şedit tuzaklarına da azami derecede uyanık olmak şarttır.
Biz gelecek nesillere her anlamda güvenceye kavuşturulmuş bir vatan, bir millet, bir devlet emanet etmekle mesul ve mezunuz.
Biz il sayısı 100 olan, nüfusu da 100 milyona ulaşmış bir Türkiye’yi hedefliyoruz.
Şunun da farkındayız ki, sığınmacı sorunu Türkiye’nin uzun yıllar taşıyabileceği, hazmedebileceği ve tahammül edeceği bir sorun olmaktan tamamen çıkmıştır.
Ancak bu çarpıcı gerçek ülkemizde misafir halde bulunan sığınmacılara cephe açmak, sosyal ve ekonomik hayattan tecrit etmek anlamına gelmemelidir, bize göre de gelmeyecektir.
Nihayetinde Suriyeli sığınmacılar bugün misafirimizse, yarın komşumuz olacaklardır.
Komşu komşunun külüne de her zaman muhtaçtır.
Bir defa Türkiye’nin sığınmacı akınına ve düzensiz göçe karşı alacağı etkili önlemler; geniş çaplı, gerekçesi ve gelecek hedefleri isabetle belirlenmiş milli siyaset planlamasıyla gerçekçi bir boyut kazanmalıdır.
Çünkü sığınmacı sorunu aynı zamanda kapalı devre faaliyet gösteren örgütlerin, istihbarat kuruluşlarının telkin, tazyik ve yönlendirmesine son derece açık haldedir.
Üstelik toplumsal tansiyonu yükseltmek, birkaç münferit asayişsizliği sanki her yerde yaşanıyormuş gibi takdim ve teşhir etmek için pusuda bekleyen sorumsuz ve hastalıklı zihniyetlerin son zamanlarda tehlikeli şekilde yaygınlaştığı da malumlarınızdır.
Bu karanlığın içinde Türkiye aleyhtarı ajanların cirit attıklarını ileri sürmek de bir vehim olarak değerlendirilmemelidir.
Bazıları çıkmış sığınmacı sayısını 8 milyon, bazıları da 10 milyon olarak iddia ediyor.
Bunların hepsi palavradır ve temelsiz iddiadır.
Devletin kayıtları ortadadır ve bizi bağlayan da bu kayıtlardaki verilerdir.
Yapılan son resmi açıklamalara bakarsak, ülkemizde 5 milyon 500 yüz bin 690 yabancı bulunmaktadır.
Türkiye genelinde sığınmacı sayısı 4 milyon 82 bin 693’tür.
Bu toplam içinde geçici koruma statülü Suriyeli sığınmacı sayısı da 3 milyon 762 bin 686’dır.
2017 yılından buyana Suriyeli sığınmacılara yeni katılımların olmadığı anlaşılmaktadır.
Ülkemizde 1 milyon 417 bin yabancının ise ikamet izni bulunmaktadır.
Bunların 300 bini uluslararası koruma kapsamındadır.
Bunun yanında düzensiz göçle ülkemize gelenler vardır ve bunların uyrukları da bellidir.
Sığınmacılar mülteci değildir, göçmenler de sığınmacı değildir.
Evvela kavramların hukuki netliği mutlaka sağlanmalıdır.
Türkiye’nin geçici koruma statüsüyle ağırladığı Suriyelileri gönüllü, güvenli ve onurlu şekilde yurtlarına ve yuvalarına sevk etmeleri önümüzdeki en önemli gündem konularından birisi olmalıdır.
Ayrıca düzensiz göçe kesinlikle müsaade edilmemeli, yakalananlar hemen ülkelerine gönderilmelidir.
Suriyeli sığınmacıların ülkelerinden kopuşlarına neden olan iç çatışma ortamı geçer geçmez, yanan ateş söner sönmez, kaos ortamı biter bitmez, sükûnet sağlanır sağlanmaz ülkelerine dönüşleri elbirliğiyle, güç birliğiyle, insan haklarına muvafık şekilde ve hepsinin rızasıyla hayata geçirilmelidir.
Suriye devlet başkanının 30 Nisan 2022 tarihinde ilan ettiği genel af kararı mühim ve geri dönüşleri kolaylaştırıcı bir gelişmedir.
Bu kapsamda hükümetin uygulayacağı her politikayı sonuna kadar destekleyeceğimiz herkes tarafından bilinmelidir.
Fırat Kalkanı, Barış Pınarı ve Zeytin Dalı Hareket Bölgeleri’nde Türkiye güvenliği temin etmiştir.
Bugüne kadar Afrin, Azez, El Bab, Cerablus, Mare, Tel Abyad ve Resulayn’a toplamda 490 bin Suriyeli yerleştirilmiştir.
Uluslararası finansman imkanlarından istifadeyle, yani külfetin eşit paylaşımıyla, terörden arındırılmış bölgelerde insani yaşam alanlarının kurulması ve Suriyelilerin yurtlarına emniyet içinde kavuşmaları mümkündür.
Kaldı ki hükümetin iradesi de bu yöndedir.
Ancak hiçbir sığınmacıyı, hiçbir masumu elinde hançerle bekleyen cellatlara teslim edemeyiz, böylesi bir vahşete ortak olamayız.
Bize göre briket evlerin yapımı değerli bir adım, insani ve vicdani bir atılımdır.
Geçici koruma statüsü altında bulunan Suriyeli kardeşlerimizi kavganın ve kutuplaşmanın içine çekmek isteyen, bu suretle milletimizi tahrik ve tacize yeltenen kim ya da kimler varsa Türkiye’nin hasmıdır.
Bunlar aynı zamanda görevli provokatörlerdir.
Türkiye’nin yarınlarında sığınmacı sorunu inşallah olmayacaktır.
Bu sorun çözüm iradesiyle buluşturularak demografik istikbalimizin güvenliği sağlanacaktır.
Cumhur İttifakı’nın kararlılığı budur.
Fakat şunu da unutmayalım ki, Türk milleti kapısını ve gönlünü açtığı hiçbir mazluma sırt dönmemiş, bundan sonra da dönmeyecektir.
Aziz varlığına sığınanlara yüzünü çevirmemiş ve çevirmeyecektir.
Yabancı düşmanlığıyla siyaset yaptığını zannedenler Türk milletinin asaletini bilmeyen, ahlakını ve soylu duruşunu tanımayan gafillerdir.
Tekraren ifade etmeyi mecburi addediyorum ki, sınır aşan göç konusunu bir proje olarak hazırlayan, nesnel tekliflerini kamuoyuyla paylaşan, mültecilere, sığınmacılara, göçmenlere karşı takip edilecek politikaları sosyolojik, ekonomik, psikolojik ve tarihsel boyutlarıyla analiz edip siyaset oluşturan tek parti Milliyetçi Hareket Partisi’dir.
Cumhur İttifakı ne yaptığının farkındadır.
Milliyetçi Hareket Partisi ne söylediğinin şuurundadır.
Gerginlik çıkararak düşmanlığa yatırım yapanlar art niyetlidir.
Bunların lügatinde kardeşlik, hoşgörü ve duyarlılık diye bir şey yoktur.
Gitsinler demekten başka bir şey söylemekten aciz olanlar Türkiye’nin imajını ve itibarını karalayan hastalıklı zihniyetlerdir.
Her türlü sorunu milli, manevi ve tarihi tecrübeyle çözecek tek irade Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı’dır.
Gerisi sadece köhne ve küstah sokak dedikoducularıdır.
Türk milliyetçiliği ırkçılığı kesin bir dille reddeder.
Türk milliyetçiliği yabancı düşmanlığını amasız, fakatsız telin edip elinin tersiyle iter.
Hiç kimse sırtımızdan kurban kesmeye heveslenmesin.
Hiç kimse rol çalıp bizim değerlerimiz ve fikriyatımız üzerinden ahkâm kesmeye teşebbüs etmesin.
Biz evimizin önünde gecekondu dikmeye hazırlanan siyaset simsarlarına izin vermeyiz.
Türk milliyetçiliği bir gönül hareketi, bir sevda seferberliği, bir ahlak meziyeti, milletine aşkla ve karşılık beklemeden bağlanmış bir şehadet ve kahramanlık kervanıdır.
Kervanımızı taşlayan olursa, yolumuza çıkan bulunursa, tekerimize çomak sokmak için fırsat kollayan görülürse, buradan hepsini uyarıyorum, sanmasınlar kapandı kara kaplı defterler, bir gün mutlaka ödenecek en ağır bedeller.
Değerli Arkadaşlarım,
Rusya ile Ukrayna arasında süren savaşın 76’ıncı gününde tarafların ateşkese bir türlü yanaşmaması, barışçıl hamlelerin şu ana kadar sonuç vermemesi endişeli bekleyişlerin tırmanmasına neden olmaktadır.
Nükleer savaş ihtimalinin son günlerde sık sık telaffuz edilmesi de bir başka kâbus senaryosu olarak dünyanın gündem başlıkları arasındadır.
Nükleer başlıklı Rus füzelerinin Ukrayna’ya en çok silah gönderen ülkelerin başkentlerini vurma süreleri de zaman zaman farklı kanallardan paylaşılmaktadır.
Cepheleşme Rusya ile Batı bloku arasında gittikçe sertleşmektedir.
Putin yönetimi NATO’yla dalaşmaktadır.
Karşılıklı yaptırım kararlarının, tehditvari mesajların seriye bağlanması, silah ve füze dilinin olağanlaşması barış umutlarını ne yazık ki sekteye uğratmaktadır.
Putin, 9 Mayıs Zafer Bayramı münasebetiyle yaptığı konuşmada, “küresel savaşın dehşetini durdurmak için elimizden geleni yapma görevimiz var” sözleriyle bir bakıma çok tehlikeli bir ihtimali tekrar gözler önüne sermiştir.
Küresel savaş riski insanlık için şüphesiz bir felakettir.
Bunun önüne geçmek, barışın müdafaasını yapmak tüm ülkelerin güvenlik ve gelecekleri için tarihi görevdir.
Her zamanki gibi bizim temennimiz Rusya ile Ukrayna arasındaki krizin derhal ve kalıcı olarak çözüme kavuşmasıdır.
Bu arayış zor gibi görünse de imkansız değildir.
İnanıyorum ki, Türkiye bu süreçte aktif, çok yönlü ve bütün taraflarla masaya oturabilme ve konuşabilme özelliklerinden dolayı barışın yeşermesine güçlü destek vermeyi sürdürecektir.
ABD’den AB’ye kadar Ukrayna savaşının devamını amaçlayan ülkelerin doğru, tutarlı, adil ve ahlaki bir çizgide olmadıklarını insanlık vicdanı bir gün mutlaka haykıracaktır.
Enerji ve gıda arz güvenliği konusunda beşeriyet çetin bir imtihandan geçmektedir.
Savaş her ülkeyi doğrudan veya dolaylı, az ya da çok etkilemektedir.
Diğer yandan Türkiye’nin terörle mücadelesi kararlılıkla sürmektedir.
Bölücü terör örgütü darbe üstüne darbe yemektedir.
Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, emniyet teşkilatımız canla, başla ve kahramanlıkla vatan savunmasını yerine getirmekte, terör örgütüne kök söktürmektedir.
Komuta heyetimiz sınır hattındadır.
Gözler ufukta, eller tetiktedir.
Sıcak gelişmeler anbean takip edilmektedir.
Allah hepsinden razı olsun diyorum.
Niyaz ediyorum ki, ayaklarına taş değmesin, yolları açık, gazaları da mübarek olsun.
Terörle mücadele esnasında şehit olan evlatlarımıza da Rabbim merhamet ve rahmetiyle muamele etsin.
Milli bekamızı, milli güvenliğimizi koruma ve kollama sorumluluğunu eksiksiz yerine getiren kahramanlarımıza, devlet ve siyaset adamlarımıza milletimiz müteşekkirdir.
Ukrayna’da savaş hakimken, Türk devleti bütün imkanlarıyla bölücü terör örgütünün kökünü kazıma mücadelesi veriyorken kurgulanmış kara propagandalara tetikçilik yapanlar Türkiye karşıtı odakların değirmenine su taşımakla vakit harcamaktadır.
Terörle mücadelenin en kilit bakanlıklarından birisi İçişleri Bakanlığı’dır.
İçişleri Bakanımız bayramı Hakkari Şemdinli’de kahraman Mehmetlerimizle ve yöre insanımızla karşılamıştır.
Bugüne kadar İçişleri Bakanlığı’nın önünde eylem yapmak, olay çıkarmak sadece ve sadece teröristlerin gayesi olmuş, çok şükür buna da şu ana kadar muvaffak olamamışlardır.
Geçtiğimiz hafta nefret ve öfkesine hakim olamayan marjinalleşmiş siyasetçiler tarafından İçişleri Bakanımızın hedef alınması, bunların mezkur bakanlığın önüne yığınak yapmaları milletimizde haklı bir tepkiye yol açmıştır.
Terörle mücadelede büyük başarısı olan bir bakanı ve onun şahsında hükümeti parmak sallayarak tehdit etmek utanç verici bir alçalma halidir.
İçişleri Bakanlığı’nın önüne gelenler Türkiye’nin önünü kesmek isteyenlerdir, terörün ömrünü uzatmak için çırpınan zavallılardır.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin şerefli komutanlarına, kahraman askerlerimize, İçişleri Bakanımızla Milli Savunma Bakanımıza bühtan içinde olanların, sanki komut almışçasına saldırı düzeneğine geçenlerin, bir senaryo dahilinde yıpratmaya kalkışanların tam karşısında Milliyetçi Hareket Partisi vardır ve taviz vermesi imkansızdır.
Teröristlerin dahi cesaret edemediği protestolarla İçişleri Bakanı’mıza saldırmak, itibarsızlaştırmaya çabalamak su katılmamış edepsizliktir, hainlere yol açan, yol gösteren densizlik ve terbiyesizliktir.
Buna da hiç kimsenin hakkı olamayacaktır.
Kimin bir meselesi varsa, kimin bir hesabı bulunuyorsa hukuk yolu açıktır.
İçişleri Bakanlığı’nın önünde toplanıp tehditler savurmak, sayın bakana ismiyle ve kaba bir şekilde hitap etmek devlet umurunu, devlet vakarını saygısızca ayaklar altına almak demektir.
Hiçbir bakanlığımız gelişigüzel nümayiş yeri değildir.
Hiçbir bakanlığımız siyasi rant devşirmenin alanı değildir.
Devletin itibarını lekelemeye çalışanlar önce kendi itibarsızlıklarına, kendi izansızlıklarına kafa yormalıdır.
İçişleri Bakanı’mıza ismiyle hitap edip erkeklik hatırlatması yapan ve aklınca meydan okumaya kadar işi götürenler öncelikle hangi melanetin ümidi, hangi kumpasın figüranı olduklarını düşünmelidir.
Bir kez daha dile getiriyorum, terörle mücadeleyi muazzam bir irade ve inanmışlıkla icra eden devlet ve siyaset adamlarımıza dil uzatanları sonuna kadar kınıyor, akıllarını da başlarına almalarını hassaten tavsiye ediyorum.
Meydan boş değildir.
Kuru gürültüye pabuç asla bırakılmayacaktır.
Değerli Milletvekilleri,
Zillet ittifakının terörist Demirtaş ile Soroscu Osman Kavala hayranlıkları, bu Türkiye düşmanlarına methiyeler düzmeleri akılla, mantıkla izah edilemeyecektir.
Osman Kavala hakkında verilen mahkumiyet kararından sonra CHP’sinden İP’ine kadar zillet partilerinin hepsi zıvanadan çıkmışlar, hop oturup hop kalkmışlar, maksat ve meşreplerini tamamıyla deşifre etmişlerdir.
Bu şer cephesi hangi milli meselede bu kadar ortalığa dökülmüşlerdir?
Bu Osman Kavala’nın sırrı nedir?
CHP’deki ağırlığı, diğer zillet partilerindeki sempati halkası, hayran kitlesi nasıl yorumlanmalıdır?
Gezi Parkı olaylarında baş aktör olan, 15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsünün öncesi ve sonrasında karanlık ilişkiler ağı içinde bulunan bir suçlunun avukatı kesilen siyasetçiler ihanete destek çıktıklarını ne zaman göreceklerdir?
Adliye binalarının önünde nefretlerini kusanlar Soros’un kuklaları, zalimlerin Truva atlarıdır.
Bunlar ne adalet bilirler, ne hukuk tanırlar, ne de milli ve manevi değerlere saygı duyarlar.
Cumhurbaşkanı’na hakareti normal, bir suçlunun ceza almasını anormal görecek kadar çılgına dönen bu ucubelere Türkiye emanet edilemez, Soros kalıntılarına Türk milleti müstahak olamaz.
Sorosçu Osman’la yatıp Sorosçu Osman’la kalkanlara özellikle hatırlatırım ki;
Biz Hz. Osman’ı biliriz, Osman Gazi’yi biliriz, Plevne kahramanı Osman Paşa’yı biliriz, dahası Topal Osman’ı biliriz, ancak Soros’a ruhunu satmış Osman Kavala’yı bilmeyiz, bilmeyeceğiz.
Bizim diğerleriyle aramızdaki fark buradadır.
Çok şükür bizim mazimizde pek çok imrenilecek Osman vardır ki, bunlardan birisi de Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en yakınında bulunan, cesaretiyle nam salmış Topal Osman’dır.
Ankara’da Papaz’ın Bağı’nda düzenlenen suikastla hayatını kaybeden Topal Osman’ın aziz anıları duruyorken, Osman Kavala’nın peşine düşenler tarihin yanlış tarafına savrulan işgal tortularıdır.
Rahmetle ve hürmetle yad ettiğimiz merhum Topal Osman’ın hakkının yendiği, haksızlığa uğradığı sonraki yıllarda tescil edilmiştir.
Madem bir hak teslimi zaruridir, o halde Türklüğün bu bıçkın, korkusuz ve aslan parçasına iadei itibarı da yapılmalı, vatan ve millete hizmetleri takdirle ve hürmetle sahiplenilmelidir.
Bizim Osmanlarımız bize sonuna kadar yeter.
Türk düşmanlarının Osmanlarına, onlara omuz verenlere, onlarla işbirliği yapanlara ruhumuzla karşı durmaya, şuurumuzla karşı çıkmaya, hesaplarını bozmaya muktediriz, hepsinin bileğini Allah’ın izniyle de bükeriz.
Bizim Osmanlarımız soyludur, dualıdır, vatanseverdir.
Onların Kavalalı Osmanı da Türkiye’nin sabıkalı düşmanıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle konuşmama son verirken, hepinizi bir kez daha hürmet ve muhabbetle selamlıyor, başarılı ve sağlıklı bir hafta geçirmenizi diliyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun diyorum.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları