loading
close
SON DAKİKALAR

Devlet ve terör

Devlet ve terör
Tarih: 01.01.2025 - 06:46
Kategori:

Sinan Meydan; Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1919’da Amasya Genelgesi’ndeki ifadesiyle “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır”.

“Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
Mustafa Kemal Atatürk

2025 yılına, terörist başının, DEM heyetiyle gönderdiği mesajı konuşarak girdik. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin başlattığı süreç doğrultusunda DEM heyeti, 28 Aralık’ta İmralı Adası’na giderek terörist başıyla görüştü. Hükümlü terörist başının yedi maddede toplanan görüşleri, adeta bir siyasi parti liderinin beklenen açıklamaları gibi kamuoyuna duyuruldu. 

Görünen tablo şu: Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten hükümet ve siyasi ortağı, dünyada eşi benzerine pek rastlanmadık bir gariplikle, on binlerce insanı öldürmekten hüküm giymiş “devlet ve millet düşmanı” bir terörist başından, devletin en önemli sorunlarından birinin çözümünde yardım istiyor. 

Peki, terör nedir? Belli başlı devletler terörle nasıl mücadele etmiştir? Terörist başının açıklamaları ne anlama geliyor?  

TERÖR 

Terör sözcüğü Latince, “Bilinmeyen ve öngörülemeyen bir tehlike karşısındaki aşırı korku, endişe ve dehşet” anlamına gelen “terrere” sözcüğünden türemiştir. Bugünkü anlamıyla ilk kez 18. yüzyılda Fransa’da, Fransız Devrimi’nden sonra kullanılan “terör” sözcüğü Türkçeye de Fransızcadan geçmiştir. 

Terörün belirli siyasal amaçları vardır. Bozdemir’e göre terörizm, siyasal bir amaçla, örgütlü, planlı, sistematik ve sürekli olarak terörü kullanma stratejisidir. Bu açıdan terörizm, devleti ve rejimi hedef alarak girişilen şiddet eylemleri olarak tanımlanabilir. Terörizmin amacı, halk arasında korku ve dehşet yaratarak siyasal amaca ulaşmaktır. Terörle mücadele konusunda bir tez yazan Vedat Yılmaz’ın ifadesiyle, “Terör suçlusu, tüm toplumsal ve siyasal yaşama ve hukuk düzenine yönelik, sistemi tehdit eden ve onu yıkmayı, var olanın yerine daha iyisini kurmayı amaçlayan bir kişiliktir”. 

Terör örgütleriyle devletin çalışma yöntemi birbirine tamamen zıttır. Hiçbir insani ve etik değer, hiçbir yasa ve kural tanımadan insanları, özellikle de sivilleri katleden terörizm bir insanlık suçudur. Devlet ise çeşitli hukuk kurallarıyla, yasalarla sınırlandırılmış, savaş hukukuna bağlı, uluslararası sistemin parçası, temel amacı yurttaşlarının güvenliğini sağlamak olan bir yapıdır. “Terör örgütü” ile “devlet aygıtı” yapıları, doğaları gereği aynı devlet için aynı amaçla hareket etmezler, edemezler; çünkü terör örgütünün siyasi amacı, o devleti yıkmak, bölmek, parçalamak veya o devletin anayasal düzenini kendi amaçları doğrultusunda değiştirmektir. Terör örgütü ile devlet aygıtının bir araya gelmesi ancak, bir devletin başka bir devlete karşı bir terör örgütüyle ittifak kurmasıyla, bu maçla o terör örgütüne yardım etmesiyle mümkün olabilir. ABD’nin çeşitli amaçlarla PKK terör örgütüne yardım etmesi, buna çok tipik bir örnektir.

Devletlerin terörle kurduğu ilişki “devlet terörü” kavramını doğurmuştur. Özellikle baskıcı rejimler, bu rejimlerin başındaki diktatörler, zaman zaman toplumu sindirmek için devlet terörüne başvurmuştur. 

DÜNYADA TERÖRLE MÜCADELE

20. yüzyılda dünyada terör örgütlerinin ve terör saldırılarının sayısı artmıştır. İngiltere’de IRA, İspanya’da ETA, Türkiye’de PKK ve ASALA, Batı Almanya’da Kızılordu Fraksiyonu bilinen bazı terör örgütleridir. İslam dünyasında El Kaide, Hizbullah, İslami Cihad, Müslüman Kardeşler gibi örgütler de çeşitli terör örgütü listelerinde yer almıştır. 

Terörün yarattığı dehşet, korku, tehdit, şiddet ve belirsizlik hali karşısında demokratik devletler teröre karşı çeşitli politikalar geliştirmiştir. Bu politikaları, terörizmin şiddetini kırmaya yönelik güvenlik politikaları ve teröre yol açan düzeni ortadan kaldırmaya yönelik sosyal politikalar olarak sınıflandırmak mümkündür. 

Örneğin, ABD’de 1996’da çıkarılan “Terörle Mücadele ve Etkin Ölüm Cezası Yasası” ile terörle mücadelenin hukuki zemini oluşturulmuştur. 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra ise bu yasa geliştirilmiştir. “İç Güvenlik Örgütü” (Department of Homeland Security) kurulmuştur. 2001 “Vatanseverlik Kanunu” (Patriot Act) ve “Teröristleri Finanse Eden Güçlerle Mücadele Yasası” çıkarılmıştır. 2004 “İstihbarat Reformu” ve “Terörizmin Engellenmesi Kanunu” kabul edilmiştir. Ayrıca “Askeri Kuvvet Kullanımına Yetki Verme Yasası”, “Terörle Mücadele Kanunu”, “Amerikalı Kahramanlar Kanunu”, “Hava Alanlarının Güvenliği Kanunu”, “Olağanüstü Yetkiler Kanunu” ve “Pilotları Silahlandırma Kanunu” gibi kanunlar çıkarılmıştır. 13 Kasım 2001’de bir kararname ile teröristler ve destekçilerinin yargılanması için özel askeri mahkemeler kurulmuştur. 

İngiltere, uzun yıllar boyunca İRA ile mücadele etmiştir. İngiltere’de, 1974 yılında “Terörizmin Önlenmesi-Geçici Hükümler” (Prevention of Terrorism-Temporary Provisions) başlıklı yasa ile terörizmle mücadele rejimi kurulmuştur. 13 Aralık 2001’de “Anti-Terörizm, Suç ve Güvenlik Yasası” (AntiTerörism, Crime and Security Act) kabul edilmiştir. Mart 2005’te de “Terörizmin Önlenmesi Yasası” çıkarılmıştır. 

İngiltere Hükümeti, Kuzey İrlanda’da IRA’nın siyasal parti şeklinde örgütlenmiş uzantısı Sinn Fein ile görüşmeyi kabul etmiş, bu görüşmeler 10 yıldan fazla sürmüştür. 

Fransa da terörle kararlılıkla mücadele etmiştir. Fransa’da 1986 yılında terörle mücadeleyi düzenleyen bir yasa çıkarılmıştır. 2002’de İç Güvenlik Konseyi kurulmuştur. 2005’te “Anti-Terörizm Yasası” çıkarılmıştır. Terörle ilgili davalara bakmak için Paris’te özel yetkili savcılık ve sorgu hâkimliği görevlendirilmiştir. 2008’de “Terörle Mücadele Yasası” çıkarılmıştır. 

İspanya uzun yıllar boyunca Bask bölgesinin bağımsızlığını amaçlayan ETA (Euskadi Ta Alkatasuna-Bask Vatanı ve Özgürlüğü) ile mücadele etmiştir. Teröre karşı 1978’de, “Anti-terörist Kurtuluş Grubu-Anti-terrorist Liberation Groups” (GAL) adlı askeri birliklerce eğitilen özel bir polis birliği kurulmuştur. 1984’te “Terörle Mücadele Yasası” kabul edilmiştir. İspanya Hükümeti, ETA ile mücadelede siyasi, hukuki, kültürel ve ekonomik tedbirleri birlikte uygulamıştır. 

Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Çok açıkça görüldüğü gibi dünyada belli başlı ülkeler terörle kararlılıkla mücadele etmiştir. 

TERÖRİST BAŞININ MESAJLARI

Terörist başı kendi ifadeleriyle “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya pozitif anlamda katkı sunacağını” söylüyor. 

Her şeyden önce bu “yeni paradigma” ifadesi üzerinde durmak gerekir. Soru şu: “Eski paradigma” neydi “yeni paradigma” nedir?

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş paradigması bellidir: Söz konusu paradigma, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler” kitabındaki, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” ifadesinde cisimleşen ve 1924 Anayasası’ndan beri tüm anayasalarımızda karşılık bulan üniter, laik, ulus devlettir.  

Terörist başı “yeni paradigma” ifadesiyle üniter, laik ulus devleti ve onun yurttaşlık tanımı gibi kurucu değerleri tartışmaya açmaktan, Türk Ulus Devleti yerine federatif bir yapıdan, özerk bir yönetimden söz ediyorsa (ki kanımca öyle) bu yaklaşım, Türkiye’yi 104 yıl önceki Sevr tuzağının bugüne uyarlanmış haliyle, yeni Sevr tuzağıyla karşı karşıya bırakmak demektir. Yeni Sevr tuzağı ise Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter, laik, ulus devlet yapısının değiştirilmesi ve Türkiye’nin bölünüp parçalanma tehlikesiyle karşı karşıya kalması demektir. Ancak Türk ulusu, tüm unsurlarıyla, yeni Sevr tuzaklarına düşmeyecek tarihsel tecrübeye sahiptir. 

Terörist başının dikkat çeken bir diğer ifadesi “Türk-Kürt kardeşliği” ifadesidir. Burada geçen kardeşlik ifadesinin, görünen anlamının ötesinde (gerçekten kardeşlik isteyen teröre başvurup on binlerce insanı katletmezdi) siyasal bir amaçla ulusal kimlikle etnik kimliği eşitlemek amacıyla kullanıldığını düşünüyorum.  Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş paradigmasında millet/ulus, etnik düzlemde tanımlanmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları, etnik kimliğine bakılmaksızın, anayasaya göre eşittirler. (Bkz. 1924 Anayasası 88. madde) 

Ulusal kimlik, etnik kimliklerden farklıdır. Ulusal kimlik, anayasal yurttaşlık bağı anlamında üst kimliktir. 

Etnik kökeni Türk olan bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının etnik kimliği ile etnik kökeni Kürt olan bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşının etnik kimliği zaten eşittir. Anayasal yurttaşlık bağı anlamındaki “Türk milleti” kimliği ise etnik kökenine bakılmaksızın tüm Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının ortak, üst, ulusal kimliğidir. Etnik kimlikleri ulusal kimlikle eşitlemeye kalkmak ulus devleti ve üniter yapıyı hedef almaktır. 

Terörist başının en trajikomik açıklaması ise Türkiye’yi “hak ettiği yere taşımak ve demokratik dönüşüm için çalışacağını” söylemesidir. 

Terör örgütleri ne zamandan beridir zayıflatmaya, bölmeye, parçalamaya, hatta yıkmaya çalıştıkları ülkeleri “hak ettiği yere taşımak ve demokratikleştirmek için çalışmaya” başladılar. Dünyada bunun bir örneği var mıdır? 

Türk ulusunun geleceğini, terörist başının çalışması belirleyecek öyle mi?

CEVAP BEKLEYEN SORULAR 

1. Yazımın başında da anlattığım gibi her şeyden önce terör örgütleri etik değerlere sahip, yasalara uyan yardım kuruluşları veya demokrasi havarileri değildir. Terör örgütlerinin kuruluş amaçları, siyasal hedefleri vardır. Terör örgütleri o amaçlara, o hedeflere ulaşmadan veya eylem yapamayacak kadar zayıflamadan silah bırakmayacaklarına göre terörist başıyla yapılan müzakerede terörsitbaşına ne vaat edilmiştir; terörist başı ne karşılığında silah bırakıp - kendi deyişiyle- Türkiye’yi “hak ettiği yere taşımak ve demokratik dönüşüm için çalışacaktır”?

2. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenlerin, devletin en önemli sorunlarından birini, bu devleti zayıflatmayı, bölmeyi amaçlayan terörist başının yardımıyla çözmeye çalışmaları ne anlama gelmektedir? Emperyalizme ve yerli işbirlikçilerine karşı bir bağımsızlık savaşı kazanmış Türk ulusu bunu nasıl kabul edebilir? Türkiye Cumhuriyeti’nin seçilmiş yöneticilerinin, hükümlü terörist başını muhatap almaları, bunun üzerine terörist başının da seçilmiş bir siyasal lider gibi açıklamalar yapması, Türkiye’nin gücüne, saygınlığına, şanlı tarihine aykırı değil midir? Bu durum, terörist başının kahramanlaşması, söz konusu terör örgütünün dünyanın gözünde meşrulaşması ve -elde edeceği kazanımlara göre de- 40 yıl sonra siyasal amacına ulaştığı şeklinde bir algının oluşması gibi çok tehlikeli sonuçlar doğurmaz mı? Terörist başıyla müzakere, Türkiye’ye karşı diğer terör örgütlerini de umutlandırıp cesaretlendirmez mi?

***

Bir tarihçi olarak görüşüm şu: Türk Bağımsızlık Savaşı ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni, kuruluşundan 101 yıl sonra bir terörist başının çabasına muhtaç duruma düşürmek veya bu duruma düşmüş gibi göstermek -gerekçesi her ne olursa olsun- ulusal vicdan tarafından asla kabul edilemez. Bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak ben bunu kabul etmiyorum.

Mustafa Kemal Atatürk’ün, 1919’da Amasya Genelgesi’ndeki ifadesiyle “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır”.

KAYNAKÇA

“PKK”, TC Dışişleri Bakanlığı, https://www.mfa.gov.tr/pkk.tr.mfa

Emin Demirel, Dünyada Terör, İstanbul 2003. 

Faruk Turhan, Muharrem Aksu, “11 Eylül Sonrası ABD’de Özgürlük ve Güvenlik Dengesi Açısından Terörü Önleme Amaçlı Özellikle Patriot Kanunu İle Getirilen Kısıtlamalar,” S.D.Ü. Hukuk Fakültesi Dergisi C.I, S.1, Yıl 2011.

Mevlüt Bozdemir, “Terör(mü) ve Terörizm(mi)?” Ankara Üniversitesi SBF Basın Yayın Yüksek Okulu Yıllığı, C:6, Ankara, 1981. 

Vedat Yılmaz, Modern Demokrasilerde Terörle Mücadele ve Otoriter Yansımaları, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Afyonkarahisar, 2011.

Kaynak : Sinan Meydan - Cumhuriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları