Eğitim-İş Sendikası 6. Dönem 3. Başkanlar Kurulunu gerçekleştirdi
Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu'na bağlı Eğitim-İş Sendikası 6. Dönem 3. Başkanlar Kurulunu, 9-10-11 Eylül 2022 tarihlerinde, Şube ve İl Temsilcilik Başkanlarının katılımlarıyla, Ankara’da gerçekleştirdi.
Eğitim-İş Sendikası yaptığı açıklamada;
"Ülkemizdeki siyasal süreç ve son dönemde yaşanan ekonomik gelişmeler ile birlikte sendikal sürecimiz, örgütlenme çalışmalarımız, eğitim-öğretim sistemine ilişkin sorunların tartışıldığı kurulda, aşağıda yer alan sonuç bildirgesi hazırlanmıştır.
EĞİTİM-İŞ 6. DÖNEM 3. BAŞKANLAR KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ;
Eğitim-İş, ülkemizin her bir ilinden gelen yürekli il başkanları ve yöneticileriyle ilk kuruluş yılımızdaki inanç ve kararlılıkla toplanarak bu raporu hazırlamıştır.
20 yıldır ülkemizi yöneten AKP iktidarı Cumhuriyetin çağdaş, bilimsel, modern toplum yapısına aykırı; düşünmeyen, sorgulamayan, bilimsellikten uzak, kendi siyasal iktidarını ve rant düzenini ayakta tutan itaatçi ve ümmetçi bir toplum yaratma temeli oluşturmuştur. Yıkım politikalarıyla bu yönetim anlayışını her geçen gün derinleştirmektedir.
Sosyal devlet anlayışını yok sayan emperyalist ülkeler ülkemizi de kuşatarak AKP eliyle insanlarımızı yoksullaştırmaya, işsiz ve aç bırakmaya devam etmektedir. Sendikalaşmayı sarı sendikacılığa dönüştüren, sınıf sendikacılığını baskılayan, emekçiyi yandaş sendikalara mecbur bırakan, kadını çalışma hayatının ve sosyal yaşamın merkezinden çıkarmaya çalışan küresel yönetim anlayışı sınırları kaldırarak sermayenin egemenliğini dayatmaya devam etmektedir.
Her ile bir üniversite açan AKP iktidarı bu üniversiteler için yurt yapmamakta, çocuklarımızı, gençlerimizi tarikat ve cemaatlerin eline teslim etmektedir. Bu karanlık düzene direnenleri de açlık ve yoksulluğa iterek barınma haklarını bile ellerinden almaktadır. Devletin resmi inşaat kurumu TOKİ rezidans yapmakta, eğitim ve barınma gibi temel gereksinimleri karşılamaktan çok uzaktır. TOKİ lüks konutlar, rezidans ve saray yapacağına okul yapmalıdır. Yurt yapmalıdır. Çocuklarımızın rant ve tarikat çetelerinin eline itmemelidir.
Yıllar önce köyden kasabasından gelen öğrencileri tarikat yurtlarına yönlendiren ve aynı öğrencileri yıllar sonra terörist olarak ilan etmekten geri kalmayan iktidar aynı oyunu tekrar oynamak istemektedir. Eğitim-İş yıllardır uyarıyor; devlet tarikat ve cemaatlerle yönetilmez, akıl ve bilimle, liyakatla, hukuk ilkeleriyle yönetilir diyor. Dün F tipine çanak tuttunuz, şimdi S tipi, M tipi aynı şekilde kadrolaşıyor. Yeni 15 Temmuz girişimlerinin alt yapısını hazırlayan hükümet bu süreçten ders almadığı gibi Cumhuriyetin temellerine dinamit koymaya devam etmektedir. Eğitim-iş, kuruluş ilkelerinden aldığı güçle bu çarpıklığı ve tehlikeli yapılanmayı deşifre etmeye devam edecektir.
AKP’nin son Milli Eğitim Bakanı yeni olmayan söylemleri ve eskimiş yönetim anlayışlarıyla okullarımızın eksiklerini tamamlayamamış, eğitim öğretim bu eksikliklerle başlayacaktır. Sorunlar ve eksikler okul yöneticilerimizin, öğretmenlerimizin, emekçilerimizin iyi niyeti ve özverisiyle çözülmeye çalışılacaktır. Yük yine emekçinin sırtındadır. Yardımcı personeli olmayan, boya badanası bitmeyen okullar, temizliği yapılamayan tuvalet ve derslikleri görmeyen Sayın Bakan sorunları halının altına süpürmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı görevini yapmayıp sorumluluktan kaçarak sorunların çözümünde öğretmen, öğrenci ve veliyi karşı karşıya getirmektedir. Fotokopi kağıdı bulamayan, tonerini değiştiremeyen, dezenfektanı olmayan, hatta temizlik malzemeleri bile eksik olan okullarımızın bu sorunları Milli Eğitim Bakanlığının gündeminde neden yoktur?
Okulların ve öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamayan Milli Eğitim Bakanlığı, ülkemizin ihtiyacı olan öğretmen ihtiyacını karşılamamıştır. 2022-2023 eğitim öğretim yılına girerken 20 bin öğretmen ataması yapılmıştır. Bu sayı öğretmen ihtiyacını asla karşılamamaktadır. Bakanlık sınıfları 40-50 öğrenciye çıkararak derslik ve öğretmen eksiğini gizlemeye çalışmaktadır. Ayrıca ülke genelindeki yaygın ikili öğretim uygulaması bunun bir başka göstergesidir. Sınıf mevcutları ülkemizin her çocuğunun nitelikli eğitim alabileceği sayılara düşürülmelidir. Öğretmen ihtiyacı ücretli öğretmenlerle karşılanmaktadır. Bu durum hükümetin işletmeci zihniyetinin yansımasıdır. Hayatlarının en verimli döneminde 30 gün çalışmasına karşın sigortası eksik yatan, ay sonunda asgari ücret bile kazanamayan bu öğretmenlerimiz hükümet tarafından sömürülmektedir. AKP’nin bu adaletsiz düzenini kınıyor, aynı işi yapan öğretmenler arasındaki kadrolu, sözleşmeli, ücretli ayrımının ortadan kaldırılmalı, öğretmenler kadrolu olmalıdır. Eğitim-iş, adaletsiz ücretli öğretmenlik uygulamasını yargıya taşımıştır.
Atama kadrolarının dağılımı da tutarsızdır. Bakanlık tarafından dayatmayla zorunlu hale getirilen bazı seçmeli dersler gerekçe gösterilerek Din Kültürü branşındaki orantısız yüksek atama sayılarını kabul etmiyoruz. Eğitim sistemi içinde öğrenciler ilgi ve yetenek alanlarına göre yönlendirilerek eğitimin verimliliği artırılmalıdır. Pozitif bilimlere, sportif ve sanatsal alanlara daha çok ağırlık verilmelidir. Mesleki eğitimde uygulamalı eğitime daha çok yer verilmeli, teorik eğitimin oranı azaltılmalıdır. Donanım ve araç gereç yönünden meslek liselerimiz çağın gereklerine uygun bir şekilde desteklenmelidir.
Hükümet aynı zihniyetle yıllardır yardımcı personel, hizmetli ve memur ataması yapmayıp okullarımızı bu alanlarda hizmetlerden eksik bırakmıştır. Taşeron işçilerle, İŞKUR üzerinden sağlanan geçici çalışanlarla bu hizmetler sağlanamamaktadır. AKP iktidarı kendi rant alanları için bütçe ve ödenekleri fazlasıyla harcarken yine düşük ücret vererek eğitim öğretim faaliyetlerini karşıla”mış” gibi yapmaktadır.
Öğretmenlerimizin itibarını korumaktan yoksun, ayrıştırıcı öğeler içeren, öğretmenlik mesleğine olumlu hiçbir şey katmayan Öğretmenlik Meslek Kanunu bu şekliyle Türk Milli Eğitim Sistemine ve öğretmenlerimizin özlük taleplerine hiçbir şey kazandırmayacaktır. Böylesine içi boş bir kanunu “öğretmenlerimizin 60 yıllık hayali” olarak adlandıran Cumhurbaşkanı, bir kez daha öğretmenlerimiz üzerinden halkımızı yanıltmaktadır.
Öğretmenleri ayrıştıran bu kanun çıkartılmaya çalışıldığı ilk andan itibaren Eğitim İş siyasal iktidarı ve ilgilileri uyarmayı kendine görev edinmiştir. Ülkemizin dört bir yanında öğretmen odalarında bu kanunun ayrıştırıcılığı, öğretmenlik meslek onurunu zedeleyiciliği anlatılmıştır. Eğitim İş mücadele sorumluluğunu yerine getirerek bu kanunu asla kabul etmeyeceğini alanlardan da dile getirmiştir. Sendikamız kanunun meclise geldiği gün kanunun çekilmesi için topladığı imzaları TBMM’ye götürmüş ve polis barikatıyla karşılaşmıştır. Mücadeleden kaçmayan Eğitim-İş baskılardan asla yılmamış ve Eylül ayı itibarıyla Burdur’dan İzmir’den, İstanbul’dan, Samsun’dan, Diyarbakır’dan ve son olarak Ankara’dan öğretmenin itibarsızlaştırılmasına karşı sesini yükseltmiştir. Eğitim-İş bu süreçte eğitim emekçilerinin tek umudu olmuştur. Siyasal iktidar ve MEB bu kararında ısrarcı olur, öğretmenleri ayrıştıran bu kanunun uygulanmasında diretirse sendikamız eylemliliklerine devam edecek, üretimden gelen gücünü kullanarak iş bırakacaktır.
Milli Eğitim Bakanlığı memur ve yardımcı hizmetler sınıfında özellikle meslek lisesi mezunu öğrencilerimizi kadrolu atayıp bu sorunları kalıcı olarak çözmelidir. Kadrolu çalışma her emekçinin en temel anayasal hakkıdır. Eğitim ödeneği tüm eğitim emekçilerine bir maaş tutarında ödenmelidir.
Toplum olarak COVİD-19 etkilerinden kurtulmuş olsak da, toplumsal hayatımızı eskisi gibi devam ettiriyor olsak da bu COVİD riskinin bütünüyle bittiği anlamına gelmez. Hükümet tedbirleri kaldırdı diye bu risk kalkmış olmuyor. İnsan sağlığı en önemli önceliğimiz ise öğrenci ve eğitim emekçilerimizin sağlığı için bu tedbirler ivedilikle sağlanmalıdır.
Bilimsel çalışmaları ve toplumu aydınlatan uygulamalarıyla örnek olması gereken üniversitelerimiz tek adam zihniyetiyle atanan liyakatsız rektörlerce yozlaştırılmakta, özgür bireyler yerine itaat ve biat eden eğitim modelini dayatmaktadır. Üniversite öğrencilerimiz, idari personellerimiz ve akademisyenlerimiz kendilerini özgürce ifade edememektedir. Haklarını aramak istediklerinde ise iktidara kulluk eden rektörler tarafından mobbinge uğrayıp disipline verilmektedir. Gerek kamu gerekse özel/vakıf üniversiteleri aldıkları senato kararlarıyla akademisyenlerimizi itaat etmeye zorlayıp akademisyen kıyımı yapmaktadır. İdari personellerimizi performans değerlendirmesiyle ağır mobbingle karşı karşıya bırakılmaktadır. Bu zorlamaya direnenleri de ayrıştırmaktadırlar. Bu hukuksuzluklar Boğaziçi Üniversitesinde doruk noktaya ulaşarak toplum gündemimize yansımıştır.
Bu süreç aynı zamanda özgürlüklerin, demokrasinin ve temel insan haklarının yok edilmesini de hızlandırmıştır. Başta eğitim ve sağlık alanında yapılan özelleştirmeler ve hukuk sistemindeki yıkımla birlikte Cumhuriyetin ekonomik değerlere sahip tüm kamu kurumları siyasal iktidara yakın yerli ve yabancı şirketlere peşkeş çekilip yağmalanmıştır.
Eğitim-İş; bu karanlık yapılanma sürecinde laik ve bilimsel eğitim mücadelesini yükselterek, tarikat ve cemaatlerle yapılan protokollere karşı hukuki mücadele yürütmektedir. Eğitim-iş kuruluş ilkelerinden aldığı güç ve inançla ulusal, laik, bilimsel, kamusal, parasız ve karma eğitimi savunarak mücadelesine en yüksek perdeden devam edecektir.
Kamu işkolundaki en çok üyeye sahip yandaş sarı sendikanın aslında, kamu çalışanlarının çıkarını gözetmekten daha çok mevcut iktidara sırtını dayayıp kendi siyasal geleceklerini güvence altına almaya çalışmaktadırlar. Toplu sözleşme masasında emekçinin gerçek gündemini konuşmadan, haklarımızı korumak ve geliştirmek için pazarlık etmeyen Memur-sen ve onlara ortaklık eden Kamu-Sen talep ettikleri zammın çok altında orana mutlu bir şekilde imza atmış, kamu emekçilerinin haklarını yok saymışlardır. Toplu sözleşme ödeneğinin 135 liradan 480 liraya çıkması bir kazanım değildir. Bizler sendikal bağımsızlığımızı yaralayan ödenekler değil, emekçilerin haklı taleplerinin karşılanmasını istiyoruz. Sendika üyelerinin hukuksuz şekilde % 1 barajıyla karşı karşıya getirilmesini doğru bulmadık, yapılacak ödemenin tüm sendikalılara ödenmesini isteyerek hukuki yollarla bu hak kıyımına dur dedik.
666 sayılı KHK’deki eşit işe eşit ücret ilkesine ilişkin haksızlıkların ve çelişkilerin bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir. Öğretmenlerin ek ödemesini gasp eden, emekçilerimizin maaşını etkileyen, cebine giren ücreti azaltan bu kararname ihtiyaçlara cevap verememektedir.
Kamu emekçilerinin çalışma şartlarını olumsuz etkileyen başta vergi dilimi soygunu olmak üzere, uzun çalışma saatleri, kayıt dışı işgücünün artması, yardımcı personellerin sorunları, atama sistemindeki sıkıntılar, atama sıralarının işletilmemesi, aday öğretmenlerin kadroya geçmesindeki mülakat sistemi, adaletsiz ek dersler, yönetici atamalarındaki liyakâttan uzak kadrolaşma ve mülakat uygulaması, ataması yapılmayan yüz binlerce öğretmenimizin sorunları, kölelik sistemini çağrıştıran ücretli öğretmenliğin bir istihdam modeline dönüşmesi, sözleşmeli öğretmenlerimizin özlük ve sosyal güvence kayıpları, üniversitelerimizdeki akademik ve idari personellerin sorunları konusunda mağduriyetler, işyerindeki her türlü sözlü ve fiziksel tacizler devam etmektedir. Kariyer Basamakları Yönetmeliğindeki eksik noktalara karşı kazanılmış onlarca davaya rağmen yönetmeliği rafa kaldırarak birçok öğretmenimizi uzman öğretmenlik noktasında mağdur eden Milli Eğitim Bakanlığı bu noktada derhal adım atmalı, yeni düzenlemeler yapmalıdır. Eğitim-iş bu sorunlar karşısında eğitim emekçilerinin haklı mücadelesini yürütecek, emek eksenli meslek örgütü kimliğini yaşatacaktır.
Art arda gelen zamlar, artan enflasyon, yüksek döviz kurları emekçilerimizi her geçen gün yoksullaştırmaktadır. Vergisini peşin ödeyen kamu emekçileri parasının alım gücünün düşmesiyle temel gereksinim maddelerini bile alamamaktadır. TÜİK yetkilileri enflasyon oranlarını düşük açıklayarak emekçilerin cebine girecek maaşın azalmasına neden olmakta ve suç işlemektedirler. Eğitim-iş toplumcu kimliğiyle TÜİK yetkililerini mahkemeye vermiş, emekçilerin hakkının takipçisi olmuştur. Toplu sözleşme sürecinde emekçileri yok sayan yetkili ama etkisiz sendikal anlayışa tepki olarak binlerce eğitim emekçisi arkadaşımız Eğitim-İş’e akın akın katılmaktadır. Kararlı ve ilkeli duruşumuzla tüm eğitim emekçilerimizi Eğitim-İş’e üye olmaya davet ediyoruz.
AKP iktidarının kadını yok sayan sosyal politikaları, kadın cinayetlerini engelleyememiştir. Öğrenci, akademisyen, işçi, ev hanımı birçok kadınımız her geçen gün katledilmeye devam ediyor. Kadının yaşamını ve çalışma özgürlüğünü güvence altına alan İstanbul sözleşmesinin kaldırılmasını doğru bulmuyoruz. İlk imzayı atan ülke olarak bu sözleşmenin tekrar yaşama geçmesi için yürüttüğümüz hukuk mücadelesinin sonuna kadar takipçisi olacağız.
Toplumumuz salgın nedeniyle can güvenliği derdine düşmüşken, siyasal iktidar ülkemizin eşsiz doğal kaynaklarını ve güzelliklerini ranta açmış, yer altı ve yer üstü madenlerini yandaş şirketlere peşkeş çekmiştir. Ulusal tarım değerimiz zeytinliklerimiz sökülmüş ve talan edilmiştir.
Eğitim-İş, kuruluş ilkelerinden, Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği akıl ve bilim yolundan sapmadan kamu emekçilerinin umudu olmaya, ülkemizi korumaya, Cumhuriyetimize sahip çıkmaya devam edecektir."
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları