loading
close
SON DAKİKALAR

Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay; 'Hedefimiz üniversitelerimizde adaletin, eşitliğin, liyakatin esas alındığı bir yönetim anlayışının egemen kılınmasıdır'

Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay; 'Hedefimiz üniversitelerimizde adaletin, eşitliğin, liyakatin esas alındığı bir yönetim anlayışının egemen kılınmasıdır'
Tarih: 23.09.2024 - 12:25
Kategori: Sendika

Eğitim-İş Sendikası YÖK önünde yaptığı açıklamada üniversitelerde görev yapan akademik ve idari personelin yaşadığı sorunlara dikkat çekti ve bu sorunlara kalıcı çözümler üretilmesini istedi.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonuna bağlı Eğitim-İş Sendikası üniversitelerde adalet, eşitlik ve liyakat esaslı bir yönetim anlayışının bir an önce sağlanması talebiyle Yükseköğretim Kurulu önünde bir basın açıklaması yaptı. Eğitim-İş Sendikası üniversitelerde görev yapan akademik ve idari personelin yaşadığı sorunlara dikkat çekti ve bu sorunlara kalıcı çözümler üretilmesini istedi. 

YÖK önünde yapılan basın açıklamasına Eğitim-İş Sendikası Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri, Yükseköğretim Şubeleri ve temsilcilikler, şube başkanları katıldı. 

YÖK önünde yapılan açıklamayı Eğitim-İş Sendikası Genel Başkanı Kadem Özbay yaptı.

Kadem Özbay yaptığı açıklamada;

“Üniversite, bilim yuvası olarak toplumun ilerlemesinde önemli role sahiptir. Türkiye’de üniversitelerin temel sorunu, üniversitelerin özgürce bilim yapılan yerler olmasından korkmak olmuştur. Üniversitelerin doğasında olması gereken farklı düşünceler yerine iktidarın taraftarı düşüncelerin üretilmesi istenen yerler haline getirilmiştir.

Boğaziçi Üniversitesinde yaşananlar bu politikaların somut örneğidir. 22 yıldır izlenen politikalar sayesinde üniversitelerimizin adı üniversite ancak kendileri birer lise kuruluşlarıdır. Akademik ve mali özerkliği olmayan, rektörler eliyle eşe dosta akademik unvan dağıtılan yerler olmuştur. 

Bu politikalar birkaç yıl daha sürdürülürse Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok ülke Türkiye üniversitelerinden mezun olanlara denklik belgesi vermeyecektir. Bunun küresel ekonomide karşılığı, gençlerimizin ellerindeki diplomalarla yurt dışında çalışamamalarıdır. Böyle bir tablonun karşısında zeki, çalışkan gençlerimiz,  daha fazla yurt dışında üniversite eğitimi kovalayacaktır. 

Nasıl ki Türkiye yükseköğretimde güvenilir olmayan ülkelerden alınan diplomalara denklik vermiyorsa, Avrupa ülkeleri de ülkemiz üniversitelerinden alınan diplomalara denklik vermeyecektir. Çünkü bir diploma sizin o alanda ne okuduğunuzu, neyi becerebildiğinizi belgeler. Çocuklarımızın üniversite eğitimindeki yolculuğunu belgeleyen Mavi Diploma uygulaması tüm üniversitelerde zorunlu olmalıdır.

Üniversite öğrenci ve öğretim üyelerinin bir hedef etrafında buluşmaları, birleşmeleri anlamına gelir. O hedef bilimdir. Bilim ise evrenseldir. Bir üniversite bulunduğu çevreye ancak evrensel bilime ve ilkelerine bağlı kalarak, gerici düşüncelere taviz vermeyerek hizmet edebilir.

***

YÖK, 12 Eylül kurumu olduğunu icraatlarıyla daima hatırlatan bir kurum olmuştur. Bugünkü şöhretini sonuna kadar hak etmiştir. Çünkü artık sadece bir kurum değil bir zihniyetin somutlaşmış hali ve sembolüdür.

Kurulduğundan bu yana akademik özgürlüklerin kurumsal düşmanı olmak bu kurumun temel özelliği olmuştur. 
Büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, üniversiteleri, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmanın ve kalkınmanın temel unsurlarından biri olarak görüyordu. Üniversitelerin, eğitim-öğretim, araştırma ve topluma hizmet gibi temel işlevlerini yerine getirerek, ülkenin ilerlemesine ve gelişmesine katkıda bulunacağına sonsuz inancı vardı. Bizden daima hayal ettiğimiz yeri hak etmemizi istedi. Bugün hayal ettiğimiz yer ile bulunduğumuz yer arasındaki mesafe sürekli açılmaktadır.

Bu nedenle çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmanın ve kalkınmanın temel unsurlarından biri olan üniversitelerin özerkliğinin tam olarak sağlanması, siyasi müdahalelerin önlenmesi, akademik kadroların niteliğinin artırılması ve araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi, üniversitelerin daha etkin bir şekilde işlev görmesi için elzemdir. 

Oysa üniversitelerimiz iktidar partisinin ve gerici işbirlikçilerinin arka bahçesi haline getirilmek istenmektedir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan Boğaziçi üniversitesine müdahalesini meşru göstermek için üniversitenin “pergeli açık tutmadığı” biçiminde bir eleştiride bulunmuştu. Dediği bizim akademisyenlerimizi üniversiteye almıyorsunuz. Oysa Başbakan olarak atadığı Davutoğlu o üniversitenin hocasıydı. Şu an ki rektör de yine Boğaziçi üniversitesinin hocası. Pergelin açık tutulmayan kısmı öğrenci alımıyla ilgili ise Boğaziçi Üniversitesi bütün öğrencilerini YKS ile alıyor. Boğaziçi üniversitesini diğer üniversitelerden ayıran temel özellik YKS’de ilk sıralarda olmak. Tayyip Erdoğan ve yanındakilerin asla başaramayacağı da budur. 

Ne dil becerileri, ne matematik, fizik, kimya bilgileri bu üniversitenin kapısından geçmeye yeterli olmaz. Bilgiyle giremedikleri yere polis zoruyla giren bir yönetim var. Üniversiteye girişte Boğaziçi’ni kazanamamış kişiler Boğaziçi üniversitesine hoca, dekan olarak atanmakta. 

Partizanca uygulamalara ilişkin kamuoyuna yansıyan birkaç örnek:

• Tarih 23 Ağustos 2024 AKP Osmaniye İl Başkanlığı Danışma Kurulu toplantısını KORKUTATA ÜNİVERSİTESİ’nde yapıyor. Üniversitenin içi AKP bayraklarıyla donatılıyor.
• Boğaziçi Üniversitesi'nde genel sekreter yardımcılığına AK Partili Pendik Belediyesi'nin eski başkan yardımcısı ve Ensar Vakfı mütevelli heyetinin eski üyesi Vahap Doğan atandı.
• Dicle Üniversitesi'ne Prof. Dr. Kamuran Eronat atandı. Eronat'ın 24. ve 27. Dönem AKP Diyarbakır Milletvekilliği yapan Oya Eronat'ın kardeşi. Oya Eronat kim, Kahramanmaraş’ta deprem sonrasında yalnız bırakıldık diyen vatandaşımıza “provakatör” diyen kişi.
• Denizli Pamukkale Üniversitesinde kadro bekleyen, kadrosunda yükselmeyi bekleyen insanlar var iken TÜGVA Denizli Şube başkanı Pamukkale Belediyesi’nin eski hukuk işleri müdürü Serdar Selman Savran Üniversite hastanesine müdür olarak atanıyor.
• İzmir Demokrasi Üniversitesi, 2021 ve 2023 Sayıştay Raporları'nda ciddi usulsüzlük iddialarıyla gündeme geliyor. 2021 ve 2023 Sayıştay Raporları, İzmir Demokrasi Üniversitesi'nde düzenlenen sempozyumlar için alınan katılım ücretlerinin, üniversite hesapları yerine İzmir Demokrasi Üniversitesi Güçlendirme Vakfı ve kamu personeline ait şahsi hesaplarda toplandığını ortaya çıktı. 2023 raporunda ise üniversitenin usulsüz yollarla vakıf kurduğu ve etkinlik kayıt ücretlerinin tahsil edildiği belirlendi. Vakfın ise, üniversite rektörü Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper'in de aralarında bulunduğu iş insanları tarafından kurulduğu belirtiliyor.
Bizler, yanlış ve uydurma düşüncelere, gerçeğe aykırı inançlara karşı üniversiteleri tekrar çağdaş bilimi üretecek seviye getirmek için mücadeleyi ilmek ilmek hep birlikte örmeye devam edeceğiz

Üniversitelerimizde görev yapan akademik ve idari personelin çözüm bekleyen en acil sorunlarını şu şekilde özetlemek istiyorum:

- Akademik personel üzerindeki siyasi baskılar her geçen gün artmakta ve bu durum, üniversitelerde eğitim ve bilimden uzak uygulamaların hayata geçirilmesine neden olmaktadır.

- Artan enflasyon karşısında üniversite personelimizin alım gücü düşmektedir. Maaşlar, olması gerekenin çok uzağında kalmış, üniversite çalışanları ciddi bir ekonomik sıkıntıyla karşı karşıya bırakılmıştır.

- Akademik personelin görevde yükselme ve unvanlarına uygun kadrolara atanmasında ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Bilimsel liyakate dayalı yükselme sistemi keyfi bir biçimde işletilmekte, sık sık değişen atanma kriterleriyle mağduriyetler artmaktadır. Kişiye özel ilanlar devam etmekte, hatta akrabalara ve eş-dosta kadro verilmesi noktasına gelinmiştir.

-Üniversite personelinin kurumlar arası geçiş hakkı olmalıdır.

- Akademik personelin idari görevlerde görevlendirilmesi, onların akademik çalışmalarını aksatmakta ve aynı zamanda idari personelin kariyer basamaklarında ilerlemelerini engellemektedir.

- Belediyelerde ve bakanlıklarda uygulanan ek ödemeler, ne yazık ki üniversitelerdeki idari personele sağlanmamaktadır.

- 13 Mayıs'ta açıklanan tasarruf tedbirleri kapsamında kamuda servis uygulamasının kaldırılması, büyükşehirlerde görev yapan üniversite personelimizin ulaşımını zorlaştırmıştır.

- Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Sınavları her yıl en az iki kez yapılmalı ve atamalar, bu sınav sonuçlarına göre gerçekleştirilmelidir. Ayrıca bu sınavlar, sadece şef ve şube müdürlüğü gibi kadroları değil, fakülte/enstitü/yüksekokul sekreteri ve daire başkanı gibi kadroları da kapsamalıdır.

- İdari personelin çalışma ortamları fiziki olarak yetersizdir. Bu durumun bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.

- Döner sermaye payları adil bir şekilde dağıtılmamaktadır.

- Banka promosyonlarıyla ilgili uzun vadeli anlaşmalar çalışanlarımızın zararına sonuçlanmaktadır. Bu anlaşmaların yeniden düzenlenmesi gerekmektedir.

- Kamu personelinin önemli bir bölümü için yapılan ek gösterge değişiklikleri, ne yazık ki teknik hizmetler sınıfında çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarına yapılmamıştır. Bu unvanlarla çalışanların ek göstergeleri 4800-6400 aralığında olmalıdır.

- İzmir Demokrasi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bedriye Tunçsiper ve Dokuz Eylül Üniversitesi eski rektörü Prof. Dr. Nüket Hotar hakkında açılan soruşturmaların YÖK önünde beklemesi, adaletin tesis edilmesini engellemektedir. 
Keyfi soruşturmalar, uygulanmayan mahkeme kararları ve hukuksuz eylemler üniversitelerde giderek artmakta ve bu uygulamalara karşı gerekli adımların atılmaması, bu kişilerin suçlarına ortak olunması anlamına gelmektedir.

- Rektör atamalarıyla ilgili KHK, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olmasına rağmen, rektör atamalarına devam edilmektedir.

Eğitim-İş olarak, üniversite çalışanlarımızın haklarını savunmaya, yaşadıkları sorunları çözümü noktasında duyarsızlığa karşı tepkimizi göstermeye, sorunların çözümü noktasında üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz. 

Hedefimiz üniversitelerimizde adaletin, eşitliğin, liyakatin esas alındığı bir yönetim anlayışının egemen kılınmasıdır."

Kaynak : istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları