Seçim sonrası CHP’de ilk isyan bayrağını açan Emine Ülke Tarhan, mevcut yönetimin CHP’nin geçmişinden utandığını ''hissettiğini'' söyledi...
Seçim sonrası CHP’de ilk isyan bayrağını açan Emine Ülke Tarhan, mevcut yönetimin CHP’nin geçmişinden utandığını “hissettiğini” söyledi.
Al Jazeera Türk'ten Sibel Demirci Erdem'e konuşan Emine Ülker Tarhan ise parti içinde 'koltuk değil zihniyet mücadelesi' yürüttüğünü söyledi.
Tarhan cumhurbaşkanı seçimi öncesinde ise ulusalcı kanadın cumhurbaşkanı adayı olarak görmek istediği isimler arasındaydı. 'Kendi prenslerinizi, prenseslerinizi yaratmalısınız' diyen Tarhan, parti içindeki kanat tartışmalarını 'yapay' buluyor. "Ulusalcılık, ulusal değerlere bağlılık ise bundan gurur duyarım" diyor. "Yeni CHP" söylemini de eleştiren Tarhan, yönetimin CHP'nin geçmişinden ve Atatürk'ten utanır hale geldiğini söyledi.
İŞTE O ÇARPICI RÖPORTAJ:
Meclis’te düzenlediğiniz basın toplantısında CHP liderine ‘istifa ve kurultay çağrısı’ yaparak bir bakıma kurultay fitilini ateşlediniz. Aday olacak mısınız?
Benim talebim art arda olan bu seçim yenilgilerinin masaya yatırılması ve CHP’de bu sonucu yaratan zihniyetin sorgulanmasıydı. Ancak öyle garip bir durumla karşılaştık ki… Makamı terk etmelerini istemek asla kişisel bir şey değil, koltukla falan ilgisi yoktur. Tamamen yönetimin manipüle edeceği bir kurultay ortamından uzaklaşmak. Nasıl cumhurbaşkanlığı seçiminde başbakanlık makamının boşaltılması ve eşit koşullarda yarışılmasını istediysek haklı olarak... Bu süreçte de genel başkan ve ekibinin kurultaydan elini çekmesi gerekirdi. Eleştirdiğiniz şeyleri yapmamalısınız. Ancak bugün karşılaştığımız tablo bakıyorsunuz sıkıştırılmış, dar alanda kısa paslaşmalar ve koltuk hesaplarıyla örülü bir kurultay süreci. Benim koltukla işim yok. Siyaset benim için ilke ve değerler meselesi. Ne yazık ki kurultayın, Türkiye’nin ve CHP’nin geleceği ve önünü açma yolunda rota çizecekken başka bir alana sıkıştığını görüyorum. Delege hesaplarıyla Türkiye’nin geleceğinin karartıldığından endişe ediyorum. Bir koltuk avına dönüşmüş, milletvekili hesapları, Parti Meclisi’nde kimler görev alacak, yönetimin parti örgütlerine baskısı... Bunların iyiye işaret olmadığını görüyorum. Bunlar beni umutsuzluğa sevk ediyor. Tekrar ediyorum. Benim koltuk hesabım yok, koltukla var olmadım ki.
Aday olmayacak mısınız yani? Onu daha sonra açıklayacağım, bir koltuk hesabım olmadığını söylüyorum.
Neden aday olmadığınızı mı açıklayacaksınız, yoksa aday olma ihtimalini mi değerlendiriyorsunuz?
Hepsini içeriyor.
Aday olmamanız durumunda Muharrem İnce’ye destek verir misiniz? Ben bu zihniyetle mücadele eden herkese başarılar diliyorum. Önümüzde 10 günlük bir süre var, başka aday çıkar mı, bilmiyorum. Herkese başarılar diliyorum.
Bu süreç beni umutsuzluğa sevk ediyor, dediniz. Peki CHP için çözüm ne ? Açık bir başarısızlık var, ama başarılı olduğumuzu söyleyen yöneticiler var. Köşk’e adayımız çıktı da bizim haberimiz mi yok? Oysa kazanmak; ikna etmek, oy almaktır. Çözüm ise, yeni bir model ve anlayışla, güçlü bir kadro ve iddia ile değerlerinizi unutmadan rota çizmek. 12 yılın kırıp döktüğü, bozup yozlaştırdığı her alanda restorasyon için bir vizyon ortaya koymak.
CHP lideri, Hürriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda 'Seçim sonuçları için başarılı olduk diyemeyiz’ dedi. Yani başarı demiyor...
İlk günler söylenenler başarılı oldukları yönündeydi. Oysa hezimet bana göre. Peki Avrupa’da sosyal demokrat olduğunu iddia eden bir partinin ekibi iki kez başarısız olduğunda ne yapıyor? Bunun maddi alemde karşılığı var mıdır? Vardır. Örneğin bir yargıç yanlış karar verdiğinde hatanın ağırlığına göre ya ikaz edilir veya terfisi engellenir. Her başarısızlığın bir bedeli vardır. Siyasette de olmalı. Sorumluluk bendedir, risk aldım diyorsanız bunu delegeleri, örgütleri manipüle ederek genel seçimlerin yaklaşmasından aldığınız güçle, oldu bitti kurultayı ile çözemezsiniz. Bu yeni bir seçim başarısızlığını körükler. Kurultayı koltuk dağıtma aracı haline getirmeyi, bir seçim daha geçirelim bakarız anlayışını doğru bulmuyorum. Politika yanlışsa, parti değerlerinden, tüzüğünden uzaklaşmışsa, onun üzerinde durulmalı; hayır, kadrolarla ilgili bir sorun varsa bu masaya yatırılmalı. Ben böyle bir hezimetle karşılaşsaydım ikinci günü beklemeden istifa ederdim. Yerel seçim de, cumhurbaşkanlığı seçimi de hezimettir.
Size göre sorun nerede?
Politikalar ve zihniyetten söz ediyorum ben. Muhafazakârlıkla buluşmak, taklit ederek olmaz. Samimiyetle bir vizyon çizerek onlarla buluşmak mümkünken, kendinizi onlara benzeterek olmaz. Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştiriyoruz her açıdan. O anlayışla toplumu kutuplaştıran, salt dini siyasete alet ederek iktidar olmaya çalışan o zihniyetle mücadele ediyoruz. Ben ona benzemek istemiyorum, Ona benzeyerek oy almak bana göre başarı değil. Ben ahlakıma, değerlerime güveniyorum. Bakın kömür dağıtma düzeyine indirgememek gerekir siyaseti. Sağa sola şeker dağıtma düzeyine de indirgenmemeli. Siz bir cazibe merkezi olmalısınız. Tek tek herkesin peşinde koşarak değil, başkalarından aday ithal ederek değil. Çalışarak, kendi değerlerinize samimiyetle ikna ederek. Tırnak içinde söylüyorum kendi prenslerinizi, prenseslerinizi ve kendi güçlü kadrolarınızı yaratarak, gençlere rol modeller yaratarak.
Muhafazakârlıkla buluşmak, onlara benzeyerek olmaz, dediniz. Sayın Kılıçdaroğlu, Hürriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda ‘muhafazakârlara yönelik bir açılım olacak’ diyor. Böyle bir açılıma ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz?
Ben bu politikaların “yırt, yapıştır; kes, tak; taklit et” şeklinde olacağına inanan insanlardan değilim. Bunlar samimiyetle olur. Hem tabanınızı ikna ederek, konsensüs yaratarak, hem de başkalarına samimiyetinizi, doğruluğunuzu hissettirerek olur. Bunlar iyiye, restorasyona, iktidara götürecek politikalar ise tabanınızla konsensüsü doğal olarak sağlarsınız zaten. Bakın en sorgulayan, en bilinçli taban CHP tabanıdır; vizyon ve çerçeve çizilirse ve yol doğruysa elbette. Tabii ki tartışılırsa. Tepeden inme; yırt, yapıştır çözümlerin ise etkili olacağını düşünmüyorum.
İhsanoğlu'nun aday gösterilmesi 'muhafazakâr açılımın' ilk adımı olabilir mi? Bizim hiçbirimizin haberi yoktu süreçten. O, sürecin başlangıcı mıdır bilmiyoruz? Eğer bir sürecin başlangıcıysa baştan başarısız olmuştur. Bu tür bir yapıştırma yöntemi olmaz, diyorum. Her şey disipline, bir programa, tartışmaya ve vizyona bağlı olması halinde bir anlam ifade edebilir. Ancak muhafazakâr alalım, şuraya monte edelim, biz de öyle oy alalım, derseniz bu olmaz. Ben bu halkın zekasına, öngörüsüne güveniyorum. Aslı varken niye suretine oy verelim, diye düşünürler. Eğer din istismarının “şampiyonu” varsa siz o görüntüyü asla vermemelisiniz.
CHP’nin Kürt ve muhazafakâr seçmenden oy alamadığı gibi bir sosyolojik gerçek yok mu? CHP bu kesimlerden oy almak için ne yapmalı? Üzerinde çalışılmalı, ben üzerinde çalışıldığına dair bir işaret görmüyorum. Palyatif yaklaşımlar değil. Kürtlere yakınız görüntüsü verecek bir illüzyon veya muhafazakârlara yakınız görüntüsü verecek illüzyonlar yaratarak mı yapılır bu? İnanarak, samimiyetle yapılır. Vitrine illüzyon yaratmak için göstermelik şeyler koyduğunuzda, bu halkın müthiş bir içgüdüsü var ve bunu tabii ki algılar. Önce bir şeye siz inanmalı, içselleştirmeli, ne yapacağınızdan emin olmalısınız ki, inandırabilesiniz.
Siz ‘ulusalcı’ mısınız? Ben o tip kategorizasyonlara karşıyım. CHP’nin okları belli. Altı Ok'un programda da çok açık yazıyor temel değerleri. Diyor ki; devrimler, sosyal demokrasi.... En sevdiğim ifade, üçüncüsü ise Anadolu ve Trakya’nın felsefi birikimi, diyor.
Yenilikçi, sol kanat, ulusalcı gibi kanatlar sayılıyor, CHP içinde farklı kanatlar ve bunlar arasında görüş ayrılığı yok mu?
Bunların yapay ayrımlar olduğunu düşünüyorum. Bence siyasette insanları şöyle ayırmak daha doğru. Kendi düşüncesini özgürce ifade edenler, siyaseti bir rant alanı olarak görmeyenler ve diğerleri. Ben siyaseti koltuk ve rant alanı olarak görmüyorum. Kendi düşüncemi özgür olarak ifade edebileceğim bir alan olarak gördüğüm için siyaset yapıyorum.
'Altı Ok'un yeniden yorumlanmasına ihtiyaç var mı? CHP’nin Kemalist çizgisinden kurtulması gerektiğini söyleyen bu tarihi yükün CHP’ye ayak bağı olduğu yorumunu yapanlar da var.
Ayak bağı olduğunu düşünmüyorum. Çok sorumluluk yaratan bir bagaj CHP’nin geçmişi. Geçmişinden asla utanmamalı, gurur duymalı ama geçmişe de takılıp kalmamalı.
CHP içinde ‘ Hem ulusalcı hem solcu olunmaz’ diyenler de var...
Dikkate değer bulmuyorum. Mustafa Kemal’in antiemperyalist, bağımsızlıkçı tavrı solun tam da odağındadır. Solun tüm önderlerine bir bakın: Avrupa'dan Latin Amerika'ya kadar ulusal hareketleri, aydınlanma savaşımını, gericilikle savaşı hep desteklemişlerdir. Antiemperyalist ve laik olunmadan solda nasıl durulur bilmiyorum. Özgürlük, eşitlik, kardeşlik, bunlar da ana mahfillerdir. Bunları birbirinden ayrı tutamazsınız.
Kurultay sonrasında ulusalcı isimlerin tasfiye edileceği yorumları yapılıyor. Böyle bir politika CHP’yi bir yol ayrımına getirir mi? Bu tip kategorileri yapay bulduğumu ve psikolojik bir baskı için kullanıldığını söyledim. Ama dünya üzerinde Obama’dan, ABD'den tutun da Avrupa’ya bakın. Ulusal değerlerine önem vermeyen bir lider var mı? Ulusal değerlere tabii ki bağlı kalacaksınız. Ben gücümü bu topraklardan alıyorum, ulusalcılık buysa, bu değerler üzerinde yükselmek istiyorum. Bu topraklara suyun öte yanından, dağların ardından gelmiş, randevulaşıp kaynaşmış halkların bütünleştiği bir ulusun parçası olmaktan mutluyum. Bundan da gurur duyarım.
Kurultaydan ne bekliyorsunuz? CHP bir seçim yapmak zorunda, önemli bir kurultay. Ya yanlışlarından vazgeçecek kendine bir yol çizecek ya da kaybetmek yazgı haline gelecek parti için. Başkalarını ve halkı suçlayarak bir yere varılamayacağına inanıyorum. Parti içinde hastalıklı bir zihniyet var, 'çekip gitsinler' diyen bir anlayış var. Ama bana göre asıl hastalıklı anlayış halkı suçlamak. Kadın temsili parti içinde söylendiği gibi değil; kadın süs, biblo değil. Kadın temsilinde CHP dibe vurmuş durumda. Kadın temsilini yaşam pratiğine geçirmezseniz sosyal demokratım, demenin hiçbir anlamı yok. Bana göre her kademede eşbaşkanlık sistemi de tartışılmalı. Kadınların ve liyakatın yolunu açacak politika zorunludur.
Yeni CHP söylemine ihtiyaç var mı? İhtiyaç olmadığını düşünüyorum. İçinin ne şekilde doldurulduğunu anlayabilmiş değilim son üç yılda. Çağa uygun hareket etmek, yenileşmek, güçlü kadro ve politikalarla olur bence. Geçmişten, Atatürk’ten, özellikle kurucunuzdan utanarak, sıkılarak, sanki O’ndan kurtulmaya çalışan bir söylemle değil.
Yönetim CHP’nin geçmişinden utanıyor mu sizce? Söylemlerinden onu hissediyorum zaman zaman, gösterdiği adaylardan da hissediliyor. Atatürk'ü sadece bir olgu olarak gören bir cumhurbaşkanı adayımız oldu. Oysa olgu denilen Atatürk, partimizin de, devletin de kurucusu.
CHP’nin Cemaat’e yakın göründüğü eleştirilerine katılıyor musunuz? Ben bunu yerel seçim sonrası söylemiştim. Bu ülkede yargının muhalifleri ezmek için kamçı gibi kullanıldığı bir dönemde bunun başaktörü olan Zekeriya Öz’ün neredeyse heykelini dikecektik, diye bir ironi yapmıştım. Böyle bir anlayış olmamalıydı. AKP ve Cemaat bu hukuksuzluk canavarını birlikte yarattı. Tamam asıl sorumluluk devleti yöneten ve işine geldiğinde teslim eden AKP'dedir. Şu anda ittifak bozulmuşsa bu bir çıkar, rant kavgasıdır. Ama her ne olursa olsun, bu çatışma sürecinde bizim burada bir tarafı savunuyormuş görüntüsüne girmememiz gerekirdi.