Erdoğan; Türk demokrasisi, yeni ve sivil bir anayasayı ülkemize kazandırarak darbe geleneği ile hesaplaşmasını tamamlamalıdır!
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, “Türk demokrasisi, yeni ve sivil bir anayasayı ülkemize kazandırarak darbe geleneği ile hesaplaşmasını tamamlamalıdır” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından basın açıklaması yaptı.
Mevcut anayasanın yeni Türkiye'yi taşımasının mümkün olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, 85 milyon olarak yeni yüzyılda, yeni anayasa ülküsünün gerçeğe dönüştürülmesi gerektiğine inandığını dile getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin ve milletin buna ihtiyacı olduğunu söyleyerek gelecek nesillerin özgürlükçü bir anayasa ile yönetilmeyi hak ettiğini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türk demokrasisi, yeni ve sivil bir anayasayı ülkemize kazandırarak darbe geleneği ile hesaplaşmasını tamamlamalıdır” dedi.
Toplantıda ele alınan konulara ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: “Aziz milletim, değerli basın mensupları; sizleri en kalbi duygularımla, hürmetle, muhabbetle selamlıyorum. 81 vilayetimizin yanı sıra dünyanın farklı ülkelerinde bizleri takip eden tüm vatandaşlarımı buradan saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle bu salondaki genç kardeşlerimizle birlikte tüm gençlerimizin 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı tekrar tebrik ediyorum. Millî Mücadele’de şehit düşenler başta olmak üzere yaklaşık bin yıldır vatan topraklarının müdafaası ve muhafazası uğrunda can veren bütün kahramanları rahmetle yâd ediyorum. Gazilerimizden hayatta olanlara sağlık ve afiyet temenni ediyorum. İstikbalimizin teminatı olarak gördüğümüz gençlerimiz için gece gündüz demeden koşturmaya devam ediyoruz.
Son kabine toplantımızdan bu yana çalışma takvimimiz yine yoğundu. Komşu ülkelerden hükûmet ve devlet başkanlarını ülkemizde ağırladık. Kuveyt Emiri Mişal el Ahmed el Cabir el Sabah’ın ziyaretiyle diplomatik ilişkilerimizin tesisinin 60. yıl dönümünü manasına uygun şekilde idrak ettik. Kardeşim el Sabah’ın Arap dünyasından sonra ilk ziyaretini Türkiye’ye yapması ilişkilerimize verilen ehemmiyeti gösteriyordu. İmzaladığımız altı yeni anlaşmayla iş birliğimizi bir adım öteye taşıdık. Kuveyt ile ticaret hacmimizi inşallah 5 milyar dolara çıkarmak istiyorum.
“KALICI BARIŞA ULAŞILMASI İÇİN HER TÜRLÜ ÇABAYI GÖSTERECEĞİZ”
Azerbaycan Başbakanı Asadov’u tek millet, iki devlet şiarıyla hareket ettiğimiz can Azerbaycan’a desteğimizi yeniledik. Azerbaycanlı kardeşlerimizin Kahramanmaraş’ta inşa ettirdiği deprem konutlarının yapımı devam ediyor. Bu konutlara aramızdaki sarsılmaz kardeşlik bağının bir sembolü olarak bakıyoruz. Azerbaycan’ın Karabağ zaferi sonrasında Ermenistan ile yürüttüğü barış görüşmelerini de yakından takip ediyoruz. Son olarak, 30 yıldır işgal altında bulunan dört köyün Azerbaycan’a iadesi konusunda mutabakata varılmasını memnuniyetle karşıladık.
Güney Kafkasya’da yakalanan tarihî fırsatın ziyan edilmemesi gerektiğini her vesileyle vurguladık. Azerbaycanlı kardeşlerimiz barış isteyen taraf olduklarını bugüne kadar defalarca gösterdiler. Aynı uzlaşmacı tavrı Ermenistan yönetiminden de bekliyoruz. Bölgemizin istikrarsızlığından beslenen yabancı güçlerin kışkırtmalarına prim verilmemeli, oyunlarına gelinmemelidir. Türkiye olarak kalıcı barışa ulaşılması için her türlü çabayı göstereceğiz.
“MEVCUT ANAYASANIN YENİ TÜRKİYE’Yİ TAŞIMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR”
Danıştay’ın 156. kuruluş yıl dönümünde Danıştay mensuplarımızla ve idari yargı camiamızla bir araya geldik. Adliyenin kapısını adaletin kapısı hâline dönüştürmek için son 21 yılda pek çok adım attık. Hükûmetlerimiz döneminde milletimizin takdiriyle gerçekleştirilen anayasa değişiklikleri mevcut anayasanın artık kangrene dönüşmüş sorunlarını giderdi. Yamalı bohçaya dönüşen 1982 Anayasası ile ağır aksak bugünlere kadar gelebildik.
Cumhuriyetimizin 100. yıl dönümünü üzülerek ifade ediyorum, darbe anayasasıyla karşıladık ve geçirdik. Bunu Türk siyaseti adına bir eksiklik olarak gördüğümü daha önce de dile getirdim. Ne yaparsak yapalım anayasaya darbecilerin zerk ettiği vesayetçi ruhu ortadan kaldıramadık. Karşımızda insicamı bozulmuş, bütünlüğü kaybolmuş, ileri demokrasi ve radikal vesayetin izlerini aynı anda taşıyan bir anayasa bulunuyor. Bu hakikati sadece biz değil, hukukçular da sık sık ifade ediyor.
Gelinen aşamada şunu çok net görebiliyoruz: Mevcut anayasanın yeni Türkiye’yi taşıması mümkün değildir. Muhalif, muvafık fark etmeksizin 85 milyon olarak yeni yüzyılda yeni anayasa ülküsünü gerçeğe dönüştürmemiz gerektiğine inanıyorum. Biz bunu kendimiz için istemiyoruz. Türkiye’nin buna ihtiyacı var, milletimizin buna ihtiyacı var. Gelecek nesiller özgürlükçü bir anayasayla yönetilmeyi hak etmektedir.
“ÜLKEMİZİN MÜREFFEH GELECEĞİ İÇİN KONUNUN TAKİPÇİSİ OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
Siyaset kurumu sivil anayasa yapabilecek kudrete, toplumsal teslimiyete ve temsiliyete, olgunluğa sahiptir. Türk demokrasisi, yeni ve sivil bir anayasayı ülkemize kazandırarak darbe geleneği ile hesaplaşmasını tamamlamalıdır. Danıştay programı ve ardından meclis grup toplantımızda yeni anayasaya dair perspektifimizi ortaya koyduk. Yeni anayasa sadece siyasetin konusu da değildir. Sivil toplumun, akademinin, baroların, gazetecilerin ve darbelerin mağdur ettiği tüm kesimlerin de süreci sahiplenmesini arzu ediyoruz. Ülkemizin ve milletimizin müreffeh geleceği için konunun takipçisi olmaya devam edeceğiz.
“TÜRKİYE’NİN TARİH YAZDIĞI ALANLARIN BAŞINDA SAVUNMA SANAYİ VARDIR”
Türkiye’nin tarih yazdığı alanların başında hiç kuşkusuz savunma sanayi vardır. 2002 yılında yüzde 80 oranında dışa bağımlıyken, bugün savunma ihtiyaçlarımızın neredeyse tamamını yerli ve millî imkânlarla karşılıyoruz. Kendimizle birlikte dost ve kardeş ülkelerin de taleplerini tedarik etmeye başladık. Bundan 10 sene önce 1,2 milyar dolar olan savunma ihracatımız, 4,5 kat artışla 2023 yılında 5,5 milyar dolara yükseldi.
Geçen sene 185 ülkeye 230 çeşit savunma sanayi ürünü ihraç ettik. TB2, Akıncı, Anka ve Aksungur silahlı insansız hava araçlarımız ile SİHA teknolojisinde dünyada ilk üç ülke arasındayız. Şu an Afrika'dan Avrupa'ya 50'den fazla ülke Türk şirketlerinin ürettiği insansız hava araçlarını kullanıyor. İnsansız hava araçları sadece askeri alanda değil, tabii afetlerde, arama kurtarma faaliyetlerinde de kritik rol oynuyor.
Manavgat'taki orman yangınından 6 Şubat depremlerine kadar pek çok afette İHA'ların ne kadar büyük bir imkân olduğunu bizzat tecrübe ettik. İran Cumhurbaşkanı Sayın Reisi ve beraberindeki heyetin vefat ettiği helikopter kazasında İHA'ların önemi bir kez daha ortaya çıktı. Bayraktar Akıncı İHA, İranlı kardeşlerimizin talebi üzerine arama kurtarma çalışmalarında aktif görev üstlendi. Akıncı, zorlu hava şartlarına rağmen bölgede 7,5 saat arama tarama faaliyeti yaparak toplam 2 bin 100 kilometrelik uçuş gerçekleştirdi. Görevini başarıyla tamamladıktan sonra da ülkemize döndü.
Savunma sanayimizin ülkemizdeki belli çevreler tarafından sık sık hedefe konulduğunu biliyoruz. Tüm itibar suikastlarına rağmen özveriyle çalışan savunma şirketlerimize ülkem ve milletim adına teşekkür ediyorum.
“DENİZ KURDU-2 TATBİKATI'NDA SAVUNMA KABİLİYETİMİZİ BİR KEZ DAHA İZLEME FIRSATI BULDUK”
Bugün savunma sanayinde 3 bin 500’den fazla firmamız, 80 bini aşkın personeliyle Türkiye için, bizim için çalışmaya devam etmektedir. 7-18 Mayıs arasında icra edilen Deniz Kurdu-2 Tatbikatı'nda savunma kabiliyetimizi bir kez daha izleme fırsatı bulduk. Silahlı Kuvvetlerimiz karada, denizde ve havada vatanımızın güvenliğinin teminatı olmayı sürdürüyor. Donanmamız, mavi vatanın savunmasının yanı sıra dünya denizlerinde bayrağımızı dalgalandırarak küresel barış ve istikrara da katkı sunuyor. Tatbikatın planlanması ve icrasında emeği geçen tüm komutanlarımızı ve askerlerimizi tebrik ediyorum. Rabb'im, Mehmetçiklerimizi her zaman ve her yerde muhafaza ve muzaffer eylesin diyorum
“YUNANİSTAN İLE KATETTİĞİMİZ MESAFE BÖLGEMİZDEKİ DİĞER ÜLKELER İÇİN DE ÖRNEK TEŞKİL ETMELİDİR”
Yunanistan Başbakanı Sayın Miçotakis’in ülkemize yaptığı resmî ziyaret ilişkilerimizde yeni sayfa açma irademizin en son göstergesi oldu. Üçüncü tarafların müdahalesine gerek duymadan komşuluk hukuku çerçevesinde Yunanistan ile temaslarımızın artmasından memnunuz. Elbette birkaç görüşmeyle her sorunu çözecek değiliz ama ortak menfaatlerimizin olduğu hususlarda uzlaşma zemini aramaktan da imtina etmeyeceğiz. Bunun sabır ve dirayet gerektiren bir süreç olduğunun bilincindeyiz. Sayın Miçotakis’in de bizimle aynı hissiyatı paylaştığını görüyoruz. Risklerin farkında olarak inşallah, süreci kararlılıkla ilerleteceğiz. Yunanistan ile kısa sürede katettiğimiz mesafe bölgemizdeki diğer ülkeler için de örnek teşkil etmelidir. Türkiye uzatılan hiçbir eli havada bırakmaz, bırakmayacaktır. Karşılıklı saygı ve anlayış temelinde çözülemeyecek hiçbir sorun yoktur.
Bir diğer komşumuz Gürcistan ile iş birliğimizi geliştirme irademizi de Sayın Başbakan’ın ve heyetinin ziyaretinde bir kez daha ortaya koyduk. Organize suç şebekeleriyle ve FETÖ’yle mücadelede Gürcistan’ın bundan sonra daha fazla desteğini almayı ümit ediyoruz. Sayın Başbakan’ın da bizimle hemfikir olduğunu görmek bizim için son derece anlamlıydı.
“TARIM EMEKÇİLERİMİZİN YANINDA OLMAYI SÜRDÜRECEĞİZ”
14 Mayıs Dünya Çiftçiler Günü’nde Ankara’da ziraat odalarımızın ve kooperatiflerimizin temsilcileriyle bir araya geldik. Ertesi gün 80. genel kurulu münasebetiyle Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği üyelerimizle kucaklaştık, hasbihal ettik. Lonca teşkilatının mirasçısı ve 21. yüzyılın ahileri olan kardeşlerime Türkiye ekonomisine yaptıkları katkılar için teşekkür ediyorum
Cuma günü açıkladığımız Ziraat Bankamızın tarım sektörüne sağlayacağı yeni kredi tutarlarının hayırlı olmasını diliyorum. Kim ne derse desin biz çiftçimizin, üreticimizin alın teriyle topraklarımızı bereketlendiren tarım emekçilerimizin yanında olmayı sürdüreceğiz.
“AİLE DEĞERLERİMİZİN MUHAFAZASI BİZİM İÇİN VAZGEÇİLMEZDİR”
Ne mutlu bizlere ki aileye değer veren, aile yaşantısını önemseyen, aileyi mukaddes sayan bir kültüre, böyle bir köklü geleneğe sahibiz. İnsanımızın aileye atfettiği önem, anayasamızın 41. maddesinde de yerini almıştır. “Aile, Türk toplumunun temelidir” tespitini yapan anayasamız, devletin aileyi koruma görevlerini tek tek sıralamıştır.
Alkol, içki, uyuşturucu gibi doğrudan insan sağlığını ve aileyi tehdit eden belalarla mücadeleden anne ve çocukların korunmasına kadar geniş bir yelpazede devletin sorumlulukları ayrıntılı bir şekilde ifade edilmiştir. Ailelerimizin, aile yapımızın, aile değerlerimizin muhafazası bizim için vazgeçilmezdir. Aile, kültür emperyalizmine karşı en sağlam kalemizdir.
Fakat son yıllarda aileye yönelik tehditlerin giderek arttığını müşahede ediyoruz. Kitle iletişim araçlarının ailevi değerleri göz ardı eden yayınları, ahlaki ve kültürel yozlaşma sürecini beraberinde getiriyor. Küreselleşmeyle birlikte çeşitlenen arızi durumlar toplumun çekirdeği olan aileyi pek çok riskle yüz yüze bırakıyor.
“NÜFUS, MİLLET OLARAK EN BÜYÜK GÜCÜMÜZDÜR”
Dünyanın birçok bölgesinde artık toplumlar yaşlanıyor. Yalnız yaşamayı tercih eden birey sayısı ve boşanma oranları artarken evlilik oranları, buna bağlı olarak hane başına düşen çocuk sayısı azalıyor. Çocuk sahibi olmak aileler için sürekli ertelenen bir durum hâline geldi. Evlilikler ve doğurganlık hızı azalırken tek ebeveynli ya da parçalanmış ailelerin sayısı günden güne çoğalıyor.
Aile sıcaklığını tatmak, ailenin koruyucu şemsiyesi altında büyümek daha da zorlaşıyor. Bu küresel trendden maalesef biz de olumsuz etkileniyoruz. Bunu geçtiğimiz hafta açıklanan TÜİK verilerinde bir kez daha gördük. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2023 yılı doğum istatistikleri endişe vericidir. Buna göre 2001 yılında 2,38 olan doğurganlık hızı, 2023 yılında 1,51’e gerilemiştir. Yani nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1 seviyesinin altındayız.
Bu, açık söylüyorum, Türkiye açısından varoluşsal bir tehdittir, bir felakettir. Mevcut durum ülkemiz için tolere edilebilir olmaktan çıkmıştır. Biz bu tabloyu gördüğümüz için biliyorsunuz sürekli üç çocuk tavsiyesinde bulunuyorduk. Tavsiyemizden dolayı pek çok kez eleştiriye uğradık. Maalesef zaman öngörülerimizde bizi haklı çıkardı. En az üç çocuk çağrımızın önemi bugün daha iyi anlaşılıyor. Şunu bir defa idrak etmemiz gerekiyor: Nüfus, millet olarak en büyük gücümüzdür ve bunu korumak zorundayız. Önümüzdeki dönemde inşallah bu konuda daha kararlı olacağız.
“KÜRESEL CİNSİYETSİZLEŞTİRME PROJELERİ AİLEYİ TEHDİT EDİYOR”
Sadece boşanma ve evlilikten uzaklaşma değil, küresel cinsiyetsizleştirme projeleri de aileyi tehdit ediyor. Çok uluslu şirketler, kurumlar ve belli başlı devletler cinsiyetsizleştirme projelerini alenen destekliyor. Bu akımları fonlayanların amacının hak ve özgürlük olmadığını biliyoruz. Sapkın akımların meşrulaştırılmasına itiraz etmenin siyasi ve ekonomik maliyeti giderek yükseliyor. Küresel dayatmanın en bariz olduğu alanların başında cinsiyetsizleştirme politikaları geliyor.
Bunun dünyada nasıl vahim boyutlara ulaştığına önceki hafta düzenlenen Eurovision yarışmasında bir kez daha şahit olduk. Özgürlük maskesi altında rol model olarak gençlere takdim edilen tuhaf tiplerin toplumsal yozlaşmanın Truva atları olduğu açıktı. Bu tür uluslararası etkinliklerde giyimiyle, tavrıyla, sözleriyle normal bir insana rastlamak neredeyse imkânsız hâle geldi. Bunun bilinçli bir politika olduğu artık herkes tarafından kabul ediliyor. Türkiye’yi son 12 yıldır bu kepazelikten uzakta tutarak ne kadar isabetli bir karar verdiğimizi daha iyi kavrıyoruz. Biz aynı çizgide kalmaya devam edeceğiz.
Burada dikkatlerimizden kaçmayan bir hususu da dile getirmek isterim. Ülkemizde 31 Mart seçimleriyle el değiştiren bazı yerel yönetimlerin ilk icraatlarından biri görüyoruz ki içki tüketiminin yaygınlaştırılması oluyor. Milletin onca derdi, beklentisi ve talebi varken bu politikaları düşündürücü olduğu kadar kaygı verici buluyorum. Kimse kusura bakmasın, belediyelerin görevi kamusal alanda içkiyi özendirici işler yapmak, gazetecileri özel uçaklar tutup şarap festivallerine götürmek değil insanları alkol belasından uzak tutmaya çalışmak olmalıdır.
“GÜÇLÜ AİLE YAPISININ TESİSİ İÇİN ÇALIŞMALARIMIZI SÜRDÜRÜYORUZ”
Biz bunların hiçbirini masum adımlar olarak değerlendirmiyoruz. Aile müessesesiyle bireyin ruh ve vücut sağlığını tehdit eden her türlü politikanın karşısındayız. Nesli ifsat edici girişimlere de müsamahayla yaklaşmayacağız. Güçlü aile yapısının tesisi için üzerimize düşen her görevi sorumluluk bilinciyle adım adım, fert fert planlayarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. 15 Mayıs Uluslararası Aile Günü vesilesiyle yayınladığımız ‘Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’ işte bu hassasiyetimizin yeni bir sembolüdür. Vizyon belgesi ve eylem planının hazırlık sürecinde tüm paydaşların katkısını almaya gayret ettik.
Eylem planımızda beş stratejik amaç belirledik. Bu stratejik hedeflere ulaşmak için eylem planında yer alan 100 faaliyetin yakından takipçisi olacağız. Vizyon belgesi ve eylem planının tüm unsurlarıyla hayata geçirilmesi noktasında tüm kurumlarımızın gerekli katkıyı yapmalarını bekliyorum.
“DEPREMZEDELERİMİZE VERDİĞİMİZ SÖZLERİ YERİNE GETİRMEK İÇİN CANLA BAŞLA ÇALIŞIYORUZ”
Asrın felaketi olan 6 Şubat depremlerinde 680 bini konut, 170 bini iş yeri olmak üzere toplam 850 bin bağımsız bölüm kullanılamaz hâle gelmişti. Deprem bölgesinin yeniden imarı için 2024 yılı bütçesinde 1 trilyon liranın üzerinde kaynak aktardık. Geçtiğimiz sene de aşağı yukarı aynı tutarda bir harcama yapmıştık. Depremzedelerimize verdiğimiz sözleri yerine getirmek için canla başla çalışıyoruz.
Deprem bölgesinde yürütülen faaliyetleri çok yakından takip ediyorum. Bugünkü kabine toplantımızda Çevre ve Şehircilik Bakanımızın bölgedeki son duruma dair kapsamlı sunumunu dinledik. Çalışmaların hızlandırılması noktasında gerekli talimatlarımızı verdik. Yaz aylarında birlikte inşallah, inşaatlar daha seri bir şekilde tamamlanacak. Bugüne kadar 412 bin 682’si konut, 38 bin 615’i ticarethane olmak üzere 451 bin 297 bağımsız bölümün büyük kısmının ihale süreci bitti ve inşa faaliyetlerine başlandı. Toplam bin 240 şantiyede 110 bin kişilik işçi ordumuzla 7-24 sahadayız. Ayrıca, 4 bin 300’den fazla köyde köy evi inşa ediyoruz.
Şubat ve mart aylarında 76 binden fazla afet konutunu vatandaşlarımıza teslim ettik. Yapımı biten konut ve köy evlerimizi her ay 10-15 bin olmak üzere etap etap teslim edeceğiz. Yıl sonuna kadar 200 bin konutu teslim etmeyi hedefliyoruz. İnşallah, 2025 yılının son aylarına doğru da bütün hak sahiplerine konut ve iş yerlerini teslim etmiş olacağız.
Yerinde dönüşüm projesine başvurular 256 bine ulaştı. Proje kapsamında 28 binden fazla vatandaşımız işlemlere başladı. Depremzede şehirlerimizde yapılacak içme suyu, atık su, kanalizasyon, arıtma tesisi gibi altyapı projeleri için İlbank aracılığıyla yerel yönetimlere 64 milyar liralık hibe desteği sağlıyoruz. Şu an projelendirme çalışmaları sürdürülüyor.
Bu yaz itibariyle altyapı çalışmalarına başlayacağız. Deprem bölgelerimizi yeniden ayağa kaldırıncaya kadar inşallah, gecemizi gündüzümüze katacağız, koşturacağız, süreci anbean takip edeceğiz.
Bakanlığımız denizaltı biyoçeşitliliğini, koylarımızın temizliğini ve deniz suyu kalitemizi korumak üzere harekete geçiyor. Göcek-Mapa-Şamandıra projesiyle 805 kilometrekarelik alan pilot bölge ilan edildi. İnşallah, bununla denizlerin ormanları olan deniz çayırlarının korunmasını sağlayacağız.
“İRAN HALKINA, DEVLETİNE, HÜKÛMETİNE EN SAMİMİ TAZİYELERİMİ İLETİYORUM”
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kardeşim Sayın İbrahim Reisi ve beraberindeki heyet üyelerinin vefatından derin üzüntü duyduk. Helikopter kazasında hayatını kaybeden tüm kardeşlerimize Allah’tan rahmet niyaz ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milleti adına kardeş İran halkına, devletine, hükûmetine en samimi taziyelerimi iletiyorum. Kabine toplantımız esnasında Cumhurbaşkanı Vekili Sayın Muhammed Muhbir ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdim. Telefon görüşmemizde de taziyelerimizi kendilerine ifade ettik. İran bizim sınır komşumuz, İran halkı da bizim kardeşimizdir. Asırlardır aynı coğrafyayı paylaşıyor, barış içinde yan yana çalışıyoruz. Ticaretten enerjiye, ulaştırmadan turizme, güvenlikten terörle mücadeleye geniş bir yelpazede çok boyutlu iş birliklerimiz var. İran’ın Filistin davasına verdiği güçlü desteği her zaman takdirle karşıladık.
Bölgemizdeki sorunların çözümünde de Astana sürecinden itibaren İran ile yakın diyalog içindeydik. İran’a karşı uygulanan tek taraflı yaptırımlara katılmayarak komşuluk hukukumuzun gereğini yerine getirdik. İran Cumhurbaşkanı merhum Reisi’yi en son 24 Ocak’ta Ankara’da ağırlamış, imzaladığımız 10 yeni anlaşmayla ilişkilerimizi ileriye taşımıştık.
Bugüne kadar en sıkıntılı zamanlarında Türkiye İranlı kardeşlerine samimi destek vermiş, bu konuda tavizsiz bir duruş sergilemiştir. Helikopter kazasından sonra İran makamlarıyla temasa geçerek arama kurtarma çalışmalarına katkı vermek için tüm imkânlarımızı seferber ettik. Bundan sonra da aynı hissiyatla hareket edeceğiz. Kabine toplantımızda İran halkının yaşadığı derin acıyı paylaşmak üzere ülkemizde bir günlük millî yas ilan edilmesini kararlaştırdık. İranlı kardeşlerimizin tekrar başı sağ olsun diyoruz.
Geçen hafta büyük bir sel felaketiyle sarsılan Afganlı kardeşlerimize tekrar geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum. Bu zor günlerinde Afgan halkıyla dayanışmamızı göstermek için ilk etapta bir kargo uçağı dolusu yardım malzemesini Afganistan’a gönderdik. Toplam 24 tonu bulan yardım malzemelerimiz cuma günü Mezar-ı Şerif Havalimanı’na ulaştı. Şimdi de bölgeye 43 vagondan oluşan bir yardım treni gönderiyoruz. Afganistan 20. AFAD iyilik trenimizin yüklemesi dün tamamlandı. Gümrük işlemlerinden sonra inşallah, yarın bölgeye sevk edeceğiz. İyilik trenimize malzeme desteği veren tüm kurumlarımızı, vakıflarımızı, derneklerimizi, gönüllü kuruluşlarımızı canıgönülden tebrik ediyorum.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları