Erkan Oğur, sekiz yıl sonra yeni solo albümü Dönmez Yol'la karşımızda...
Erkan Oğur, sekiz yıl sonra yeni solo albümü Dönmez Yol'la karşımızda. Yine insanı varlığına dair düşünmeye çağırıyor albüm, ama bu sefer daha çok Oğur var, memleketi, hayali, kızına yazdığı parça...
Elinde sazıyla karşılıyor Erkan Oğur yine bizi. Tıpkı altı yıl önce olduğu gibi. Kendi konuşmadan onu tıngırdatıyor, hatta röportaja başlamadan ufak bir beste yapıyor, onun deyişiyle bu bir “doğuş”, eğer dolanıma girer, başkaları tarafından da söylenirse “deyiş” olacak. Bunu daha sonra anlayacağınız, şimdi bizim konumuz sekiz yıl aradan sonra Kalan Müzik’ten çıkan ve çoktan “deyiş”e dönen solo albümü “Dönmez Yol”. Çeşitli amaçlarla kayıt altına alınmış ancak yayınlanmamış 19 parçadan oluşan albüm, hem CD hem de 180 gram plak olarak çıktı. Sadece 1000 adetle sınırlı plaklar, isme özel olarak Erkan Oğur tarafından imzalanacak. Biz de Oğur’la parçalarını “Cemalin Nurun: içten gelen”, “Aşk Dansı: senfoninin çekirdeği”, “Dersim: komşum”, “Eksiklik Kendi Özümde: dediği gibi”, “Haydar: en eski, en yeni müziğe örnek”, “Vardım baktım demir kapı sürgülü: Elazığ’ı özleme”, “Peri suyu: ölümsüzlük”, “Yemen: ağıtları kadınlar yakar...” gibi tek cümleyle açıkladığı albümü hakkında konuştuk. Lafı uzatmadan sahibine verelim...
- Sekiz yılda neler yaptınız?- Aslında boş durmadım, Telvin var. Kızkardeşim Mommo’nun müziklerini yaptım, bazılarını bu albüme de koydum. Bahar Alkaya ve Aysun Eldeniz’in “Dostu Bulunca” albümü için çalıştım. Belgesellere müzik yaptım. Ama evet, solo albüm yapmadım.
- Zaten albüm yapmayı da pek sevmiyorsunuz...
- Müziğin kaydedilence öldüğüne inanıyorum. Paylaşılsa da paylaşılmasa da canlı çalınmasını tercih ediyorum. Tabi bu da müzik firmalarının hoşuna gitmiyor.
- Dinleyiciler de istiyor ama...- Alıştırılmış vaziyetteler. Eskiden dinleyici kişiyi isterdi, şimdi kaydını istiyor... Bir müzik parçası bir kere dinlenir. Çiçek gibi; her çiçek bir kere olur, birbirlerine benzeseler de... Bana kalsa Dönmez Yol’u yapmazdım, ama Kalan dağılmış müziklerimi bir araya toplayıp, korsan furyasının içinden çıkarıp derli toplu sunmak istedi.
- Bu toparlamayı nasıl yaptınız, albümdeki 19 parçayı neye göre seçtiniz?- Sevdiklerimi ya da arka arkaya geldiğinde insanlara şifa gibi gelebileceğini düşündüklerimi koydum.
- Albümde Elazığ çocukluk yıllarından bugüne kadarki hayatınızdan kesitler bulmak mümkün... Fikret Kızılok’a adadığınız “Bir Sevda” çocukken yaptığınız bestelerden biri; “Aşk Dansı” gerçekleştiremediğiniz senfoni hayalinin ana teması; “Nevruziye” kızınız Gonca’nın doğum günü için yazdığınız bir beste...- Müziğe Elazığ’da çocukluk döneminde başladım ama üretimim 40’ımdan sonra oldu... Çocukken beste yapayım hevesiyle giriştiğim şeylerden biri var albümde, evet, ama 10-20 yıl sonra anladım ki beste diye bir şey yok, sadece esinlenmeler, hatırlamalar, taklitler var. Çünkü biz yaratmıyoruz, sadece hatırlıyoruz.
- Peki sormak istediğim asıl mesele şu; kendinizi anlatmayı hiç sevmiyorsunuz, biliyorum. Ancak bu albüm daha fazla sizden bir şeyler taşıyor. Bu bir açılma hali mi?- Albümün adında gizli bu. Birazcık daha yolun şeklinin belirdiği, şuraya mı burayı mı diye tereddütün azaldığı bir dönemdeyim. Beden evini topluyorum ve o evi görsen şaşarsın.
- Yol sizi nereye çıkarsın istiyorsunuz?- Albümde yazdığım yere; “Müzik kainat boyuncadır. İnsan nefsine hâkim olamayıp ona yaklaşmaya heves eder. Ve insan varlığının müzik olduğunu anladığında, susar”. Hedefim, insanın kendisinin müzik olduğunu hissetmesi. Her varlık ve yokluk müziğe dönüşebilir.
- Daha önceki röportajımızda da gerçek anlamda müzisyen olsam, albümüm olmaması gerekiyor, demiştiniz...
- Bu lafı tekrar edebilirim, değişen bir şey yok.
- Bunu düşünerek müzik yapmak, yoran, acıtan bir şey değil mi?- Öyle. Belki zayıf bir insanım. Acaba mı, diye hâlâ tereddüt ediyorum. Neyzen Tevfik, Mevlana, Bektaşi, Nesimi, Fuzuli susmayı başarmış zamanında. Söyledikleri bütün zamanlarda geçerli. Artık hiçbir şey söylemeseler de o halleri bile bir şeyler anlatıyor.
- Sesinizi sevmediğinizi, onun için gitarınızın arkasına saklandığınızı söylemiştiniz. Ancak bu albümde sesinizi daha çok duyuyoruz. Barıştınız mı onunla?- Sesim çocukken çok güzeldi, bazen sesimden duygulanır ağlardım, ergenlik sonrası değişti. Toprağa çekildi. Sesimi, 40 yaşımdan sonra kullanmaya başladım. Kayıtta duyduğumda beni iğreti ederdi. Şimdilerde öyle değil, aslında sesimin hiç bir özelliği yok, ancak dediklerim ya da denmiş olanların tekrarı beni etkiliyor. Albümde enstrümantel ve sözel parçalar dengeli oldu.
- İnternette bir dinleyiciniz, “Ölürken kulağımda sesini ve müziğini duymak istediğim kişi”, diye yazmış sizin hakkınızda...
- Ona selam olsun tabii de... Ben insanları depresyona sokmak istemiyorum. Ama çok neşeli bir müzik yapamıyorum. Düşünsel, hüzünlü, puslu bir havası olan ama aslında çok da net bir müzik benimki.
- Albüm kapağı bir mezar taşının fotoğrafı...- Evet, Erzincan yöresinde bir mezarın üstündeki bir figür. Çok eski. Ali İhtiyar çekip hediye etmişti, günün birinde albüm yaparsam kapak yaparım diye saklamıştım. Balta şeklinde bir topuz kabartması, bir de yaylı topuz var. Albümde yaylı aletleri yoğun kullandım, kapak hem buna, hem de Dönmez Yol adına uygun.
- Albümde Fikret Kızılok’a adadığınız bir parça da var; “Bir Sevda”...
- O parçada sözler konusunda bana yardımcı olmuştu. Çok güzel söz yazar, yemek yapardı. Bir dönem arkadaşlığımız vardı. Erken aramızdan ayrıldı...
- Eski albümleri dinlediğinizde ne hissediyorsunuz?- İlk kayıt olduğu zaman duymayı hiç istemiyorum. Zaman geçtikten sonra tahammül edebiliyorum. O zaman dinleyince ilginç geliyor. Zaman seyahati gibi. Fotoğraflara bakmak gibi bir hoşluğu var.
- Peki duyumsadığınız his nedir daha çok?- Albümün adı gibi “Dönmez bir Yol”u geçmişim. Yaşam biçimi, tecrübe olarak bir şeyleri üst üste koyduğumu hissediyorum. Ama müzik konusunda sanki hep aynı.
Esra Açıkgöz - Cumhuriyet