Faik Öztrak; 'Merkez Bankası faiz kararı ile Politika faizini 15 puana çıkardı. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendi'
CHP Sözcüsü Faik Öztrak; Bu durumda Saraya sormak da hakkımızdır: Faiz artırımı sürecine girerken bankalara zorla verdiğiniz düşük faizli tahvillerle ilgili hangi tedbirleri aldınız?
CHP Sözcüsü Öztrak, “Faiz sebep, enflasyon netice” politikasıyla millete büyük bedeller ödeten Hükümetin yeniden faiz artırımına dönmesini, “Ağa ile maraba fıkrasında olduğu gibi madem sonunda aynı yere dönüp dolaşıp gelecektiniz, bunca haltı neden yediniz?” diyerek değerlendirdi.
Tek başına faiz artışının enflasyonu düşürmeye yetmeyeceğini vurgulayan Öztrak, bir yandan faiz artırırken bir yandan da yerel seçim öncesi harcamalarda gaza basan Hükümetin bir eliyle yaptığını, öbür elinizle bozduğunu ifade etti.
Hükümetin elindeki sınırlı cephaneyi boşa yaktığını kaydeden Öztrak, “Bütüncül, tutarlı, güçlü çapalara sahip bir program olmadan bu işi yürütemezsiniz. Bu yaptıklarınız Erdoğan’ın akıl dışı politikalarla viraneye çevirdiği ekonomiyi sağlığına kavuşturmaz. Eğer böyle yürüyecekseniz bu yaptıklarınız aspirin tedavisi ve pansumanın ötesine geçmez” uyarısında bulundu.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
Merkez Yönetim Kurulu toplantımız sona erdi. Bu, bayramdan önceki son toplantımızdı. Öncelikle, sizlerin aracılığınızla hem sizin, hem milletimizin bayramını kutluyoruz. Yine bugün Amasya Genelgesi’nin yayımlanmasının yıl dönümü. Kurtuluş Savaşımızın yol haritasının çizildiği “Milletin istiklâlini, ancak milletin azim ve kararının kurtaracağı” ilkesinin ortaya konduğu Amasya Genelgesinin yayımlanmasının yıl dönümü milletimize hayırlı, uğurlu olsun.
Bugün kurulumuzun gündeminde ekonomideki ve siyasetteki son gelişmeler vardı. 14 ve 28 Mayıs 2023’te, Genel Seçim ve Cumhurbaşkanlığı Seçimleriyle ilk aşamasını tamamladığımız seçimler sürecinin, son aşaması olan Mahalli İdareler seçimlerini de yine kurulumuzda değerlendirdik. Ayrıca toplantıda MYK üyelerimiz, kendi alanlarına giren konularda kurulumuzu bilgilendirdiler.
İL BAŞKANLARININ MUTABAKAT METNİ
Genel Başkanımız, biliyorsunuz dün il başkanlarımızla toplandı. 9 saat süren toplantıda 14-28 Mayıs sürecini ve yaklaşan yerel yönetim seçimleri aşamasında yapılacakları değerlendirdiler. İl başkanlarımız yine bugün toplantıya ilişkin bir mutabakat metnini de açıkladılar. İl başkanlarımız, bu açıklamada öncelikle, ülkeyi yöneten Düyun-u Umumiye Kabinesi’nin memleketi uluslararası tefecilere teslim ettiği tespitinde bulundular. Yine açıklamalarında il başkanlarımız, değişimin kişi bazlı bir değişim demek olmadığını, yapısal ve işleyişsel eksiklikleri içeren değişim taleplerinin sağlıklı bir sonuç doğurmayacağını, seçimlerde herkesten çok çalışan Genel Başkanımızı itibarsızlaştırmaya yönelik yaklaşımları tasvip etmeyeceklerini de açıklamalarında ifade ettiler. İl başkanlarımız, yerel seçimler öncesi, demokratik bir parti tüzüğünü hayata geçireceğimizin ve kurultayımızı da tamamlayarak kurucumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Kimsesizlerin kimsesi” diyerek tarif ettiği Cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandıracağımızı belirtmişlerdir.
KES-YAPIŞTIR GRUP KONUŞMASI
Genel Başkanımız ve partimiz uzunca bir süredir, “Bu hükümetin ülkeyi yönetme kabiliyetini yitirdiğini, beyin ölümünün gerçekleştiğini” anlatıyor. AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın dün yaptığı grup toplantısında, buna bir kez daha şahit olduk. Mayıs ayında yapılan seçimler öncesinde, Millet İttifakı’nın, her biri alanında uzman isimleriyle, gece gündüz çalışarak ortaya koyduğumuz, Ortak Politikalar Mutabakat Metninden kes-yapıştır yaparak, seçim bildirgesi yazmışlardı. Dün de Erdoğan ve metin yazarlarının, bu kez, bizim seçim sürecinde kendilerini tarif etmek için, kullandığımız ifadeleri, kes-yapıştır yaparak grup konuşmasında bize karşı kullanmaya kalktıklarını gördük.
AHIR GEZDİRİLMİŞ GÜL KOKUSU
Şimdi bizim sözlerimizin rayihası, Erdoğan’ın ağzından dökülünce Şair Cemal Süreya’nın deyimiyle, “Ahırda gezdirilmiş gül kokusuna” döndü. Erdoğan dünkü grup toplantısında bizim laflarımızı eğip bükmeye çalışırken kontrolü kaybetti. Milleti bölüp parçalayan kirli dilini yine tutamadı. Önce hakaret ve iftiraya başladı. Ardından kantarın topuzunu iyice kaçırdı. Son zamanlarda itiyat haline getirdiği gibi partimizin iç işleri hakkında atıp tutmaya başladı. Bir defa daha Cumhuriyet Halk Partisi’nin kendisinin en büyük kabusu olduğunu gösterdi. Biz öncelikle hakaret ve iftiralarını, kendisine aynen iade ediyoruz. Ardından Saray’a ve tembel metin yazarlarına, sözlerimizin ne demek olduğunu bir kere daha hatırlatmak istiyoruz.
UCUBE ŞAHSIM REJİMİ
Biz bu Saray rejimine, “Ucube şahsım rejimi” dedik. Çünkü bu rejim, tüm yetkileri bir kişide toplayan hiçbir fren ve denge olmayan, bu toprakların mayasına hiç uymayan başka ülkelerde de benzeri ve sınırları olmayan bir ucubedir.
YALAN, DOLAN, TALAN DÜZENİ
Biz bunların düzenine “Yalan, dolan ve talan” düzeni dedik. Çünkü bu düzen, millete verdiği hiçbir sözü tutmayan her seferinde “yalana ve dolana” başvuranların düzenidir. Kurdukları vakıflarla, yandaşlarına verdikleri ballı ihalelerle, vergi cennetlerindeki aile şirketleriyle, ülkenin kaynaklarını “talan” edenlerin düzenidir.
ETİK DIŞI KAMPANYA
Biz, bunların yürüttüğü seçim kampanyasına “Etik dışı kampanya” dedik. Çünkü atama Bakanları bile istifa ettirmeden milletvekili adayı yaptılar ondan sonra seçim sahnesine sürdüler. Devletin tüm imkânlarını sonuna kadar muhalefete karşı, pervasızca kullandılar. Her türlü iftirayı attılar. Cumhuriyetimizi kuran partimize terörle işbirliği çamuru atmaya çalıştılar. Millete meydanlarda, kendi yaptırdıkları sahte, montaj videoları izlettiler. Sonra da “ama montaj, ama şu, ama bu” diyerek siyasi arsızlıkta zirve yaptılar. Şehirleri yalan afişlerle donattılar. İşi o kadar ileri götürdüler ki. Aleyhimize yazması için değil, kendileri ortada görünmeden aleyhimize, sosyal medyada kampanya yaptırmaları için, bir yandaş basın kuruluşuna, kim bilir kimlerden aldıkları milyonlarca lirayı aktardılar o kuruluşu maşa diye kullandılar.
SARAYIN KİBİRLİSİ
Biz Erdoğan’a “Sarayın kibirlisi” dediysek, bunun sebebi, her şeyi kendi bildiğini sanması, kendinden başka kimseyi dinlememesi, “Şahsım, şahsım” diyerek böbürlenmesidir. Biz “halka tepeden bakan” bu anlayışı eleştiriyorsak, sebebi, Keçiören’deki evinden saraya taşındıktan sonra, milleti unutması, halini görmemesi, sesini duymamasıdır.
FETÖ İLE AYNI YAĞMURDA ISLANANLAR
Biz “Bunlara aynı maklubenin etrafına oturanlar” dediysek, sebebi, hain FETÖ ile aynı yağmurda ıslanmış, devletin harimi ismetini, kozmik odasını terör örgütüne teslim etmiş, milli ordumuza terör örgütüyle birlikte kumpas kurmuş olmalarındandır. Biz sarayın “trol ordularından” bahsediyorsak, Ebabil Harekatlarının çarşaf çarşaf ortaya dökülmesindendir.
29 MAYIS YEREL SEÇİM SÜRECİNİN İLK GÜNÜ
Biz “29 Mayıs yerel seçim sürecinin ilk günüdür. Vakit, yılgınlık vakti değildir. Cumhurbaşkanlığı seçimindeki 25,5 milyon oyu 30 milyona çıkarma, ‘Birleşe birleşe’ kazanma vaktidir” diyorsak, bu, Cumhuriyetimizin ve Cumhuriyet Halk Partimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ten miras aldığımız bu ülkenin geleceğine olan inancımızdandır. Saraydaki ahlaki çöküntü çok şükür bizde yok, bizdeki inanç da Saray ve şürekasında yok. O yüzden sözlerimizin zarfını aşırsalar da, mazruf ağızlarında sırıtıyor.
MERKEZ BANKASI GÖMLEĞİN İLK DÜĞMESİNİ YANLIŞ İLİKLEDİ
Düyunu Umumiye kabinesi atamak zorunda kalan Erdoğan’ın bir zamanlar Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığı eski bakanını yeniden Hazine ve Maliye Bakanlığı’na getirmesinin ve iddialara göre Katar Emirinin tavsiyesiyle Amerika’dan ithal Merkez Bankası Başkanı’nı getirmelerinin ardından yeni ekonomi takımının ilk somut icraatını bugün gördük. Merkez Bankası çok beklenen faiz kararını verdi. Politika faizini 15 puana çıkardı. Gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendi. Ortaya güven uyandıran, sağlam çapalarla tahkim edilmiş, bir program konmadan, enflasyonu düşürme konusunda, ilk cephane korkarım boşa harcandı. Böyle giderse bu yönetim daha çok faiz artırır ve milleti daha yüksek işsizliklere, çok daha fazla pahalılığa mahkum ederler.
KURUL AYNI, KARAR DEĞİŞİK
Diğer taraftan, daha önce Erdoğan’ın talimatıyla, nas stratejisi uygulayarak faiz indiren Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun sadece bir üyesi değişti. O da Merkez Bankası Başkanı, diğer üyeler hep aynı. Ama bu üyeler bu kez kıblelerini değiştirip faiz artırma kararı aldı. Şimdi ben bu üyelere açık ve net soruyorum: Ne oldu sizin nassınıza? Sizin kıbleniz şimdi neresi? Sunay Akın’ın dediği gibi “Sorun atlıkarıncalar değil, arkada dönüp duran dönme dolaplardır.”
BANKALARIN ZEHİRLİ TAHVİLLERİ VE ZOMBİ ŞİRKETLER İÇİN TEDBİR GEREKİYOR
Bu durumda Saraya sormak da hakkımızdır: Faiz artırımı sürecine girerken bankalara zorla verdiğiniz düşük faizli tahvillerle ilgili hangi tedbirleri aldınız? Bunlarla ilgili bir planınız var mı? Ülkemizin oldukça kırılgan olduğu zombi şirketler alanında, biliyorsunuz özel kesimin zombi şirketlerinin toplam özel kesim şirketlerine oranı itibariyle en kötü durumdaki ülkelerden biriyiz. Bu zombi şirketler konusunda yeni başlayan faiz artırımı sürecinde hangi tedbirleri alacaksınız?
MADEM AYNI YERE GELECEKTİNİZ, BU HALTI NEDEN YEDİNİZ
Öyle görünüyor ki “Faiz sebep enflasyon netice” safsatasının şimdilik sonuna geldik. Buradan soruyoruz neden paramızı pul ettiniz? Neden milletin tenceresini boşalttınız? O meşhur ağa ile maraba fıkrasında olduğu gibi madem sonunda aynı yere dönüp dolaşıp gelecektiniz bunca haltı neden yediniz? Tekrarlıyorum, tek başına faiz artışı, “Birinci öncelik” dediğiniz enflasyonu düşürmeye yetmez. Bir yandan seçim harcamalarında gaza basacaksınız. Bir yandan faiz artıracaksınız. Bir elinizle yaptığınızı, öbür elinizle bozacaksınız. Elinizdeki sınırlı kurşunu, cephaneyi boşa yakıyorsunuz, boşa atıyorsunuz. Tekrar söylüyoruz, bütüncül, tutarlı, güçlü çapalara sahip bir program olmadan bu işi yürütemezsiniz. Şu anda yaptıklarınız Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan, AK Parti Genel Başkanının akıl dışı politikalarla viraneye çevirdiği ekonomiyi sağlığına kavuşturmaz. Eğer böyle yürüyecekseniz bu yaptıklarınız aspirin tedavisi ve pansumanın ötesine geçmez. Ve buradan söylüyorum, 2001 krizinde Hazine Müsteşarlığı yapmış, kriz yönetmiş bir Hazine Müsteşarı olarak söylüyorum, bu yaptıklarınız hiçbir işe yaramaz. Yerel seçim yaklaşıyor. Anlaşılan tedrici uygulamalarla, seçimlere kadar gidebilme esnekliğimiz var diye düşünüyorsunuz. Ama yok.
MEHMET BEY VE EKİBİ VİTRİN SÜSÜ
Erdoğan yine dün grup toplantısında “Faiz sebep, enflasyon netice” olarak bildiğimiz, “Cari fazla yoluyla enflasyonla mücadele” safsatalarını aynen anlatmaya devam etti. Erdoğan böyle yaptıkça, kafalar daha da karışıyor, güven bir türlü sağlanamıyor. Maliyetler faiz cinsinden, işsizlik cinsinden, enflasyon cinsinden maliyetler arttıkça artıyor. Erdoğan bildiğini okuyor. Mehmet Bey ve ekibi de dışarıdan para bulmak için vitrin süsü olarak kullanılıyor. Bu şartlarda piyasalar bu parayı vermez. Türkiye Körfez’den gelecek ahbap çavuş parasına mahkum olur. Onlar da BOP eş başkanına Merkez Bankası Başkanını Düyun-u Umumiye komiseri olarak, dayatırlar. Cumhurbaşkanı Yardımcısı ile Hazine ve Maliye Bakanı’nın Birleşik Arap Emirlikleri’ne yaptıkları ani ziyaret, dışarıdan para bulma konusunun, Körfez ülkelerinin himmetiyle çözülmeye çalışılacağını gösteriyor. Bugün açıklanan rezerv verilerine göre Merkez Bankası’nın döviz kasasındaki açık 74 milyar dolara ulaşmış. Böyle giderse, Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nın ve Bakan’ın daha pek çok Körfez seferi yapmak zorunda kalacağı da açık. Tabi bu arada piyasadan borçlanmak yerine ahbaptan, dosttan rica minnet borç alırsanız, emir alacağınızı da unutmamanız gerekiyor.
ADİSYONU MEHMET BEY’E KİLİTLEYECEK
Erdoğan’ın dünkü konuşmasında satır aralarında kalan bir başka sözü de, ekonomi yönetimine “Çok ağır sorumluluklar yükledikleri…” şeklinde oldu. Erdoğan’ın, “Ekonominin sorumlusu benim, ben” diyerek, millete yaşattığı kabusun, siyasi faturasını kime ödeteceği yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Birden tam yol tornistan, “Ekonomi yönetimine sorumluluk yükledim” demeye başladı. Erdoğan ekonomide onca yanlışı yaptıktan sonra, adisyonu Mehmet Bey’e kilitleyip kurtulma hazırlığında gözüküyor. Nitekim ikide birde “Ekonomide uzun mücadeleler sonucu elde edilen kazanımlardan geriye gidiş olmayacağını” da söyleyip duruyor.
BİR İSTİKRAR LAFI VARDI, O N’OLDU?
Şimdi Saray’ın küçük ortağı da “Faize bakışımız aynı ama istikrar için alınması gereken kısa dönemli ve can yakan tedbirler var. Bugünkü külfete katlanmak kaçınılmaz hale geldi” diye açıklamalar yapıyor. Bende buradan soruyorum, bizde buradan soruyoruz ekonomiyi “can yakıcı tedbir” alma noktasına kim getirdi? Milletin sırtına ağır bir “külfetin” yüklenmesini “Kaçınılmaz” hale getiren kim? Sayın Bahçeli, bu ucube rejimi pazarlarken vadettiğiniz “istikrara” ne oldu? “Kısa dönemli” bir pansuman ve aspirin tedavisinden sonra, ekonomiyi batıran safsatalara geri dönebileceğinizi mi sanıyorsunuz? Saray’ın bundan sonra yapacağı her hatanın faturası, çok daha büyük bir işsizlik olarak, çok daha yüksek bir hayat pahalılığı olarak, çok daha yüksek bir yoksulluk olarak misliyle milletimize çıkacaktır.
CAN ÇEKİŞEN PARAMIZIN LEŞİNİ KEMİRİYORLAR
Seçimin geneli bitti, unda sübvansiyonda gitti. Vatandaş artık ekmeğin ne zaman 10 liraya çıkacağını endişeyle bekliyor. Dünyada gıda fiyatları düşüyor, bizde artıyor. Dünyada petrol fiyatları düşüyor bizde pompa fiyatları artıyor. Zaten bu hükümetin kendi ülkesinin vatandaşına verdiği hiçbir şey yok. Bu hükümet el iyisi. Bizim vatandaşlarımız hastaneden doğru dürüst sağlık hizmeti alamıyor ama ülkeye doldurdukları sığınmacıların bu konuda hiçbir sıkıntıları yok. Vatandaşa vergi var, sığınmacıya vergi yok. Bizim yetişmiş gençlerimiz artık bu ülkeden umutlarını kesip kendi geleceklerini kurtarmak için çok sevdikleri vatanlarından ayrılmak zorunda kalıyor. Türkiye; Suriye, Afganistan, Venezuela ve Kolombiya’dan sonra Avrupa’ya en çok iltica başvurusu yapılan beşinci ülke olmuş. Sonuç: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları vize alamıyor. “Sen Suriyeli sığınmacıları ülkende tut, sana para vereyim” diyenler bu defa “Ülkende çok sığınmacı var, nasıl aldığın da belli değil” diyerek bizim vatandaşlarımızı cezalandırıyor, bizim vatandaşlarımıza vize vermiyor. Bunun baş sorumlusu kim? Tabii ki şahsım hükümeti. Bizim emeklilerimiz ayın sonu nasıl gelecek diye hesap yaparken, elin emeklisi bir ayda aldığıyla, ülkemizde bizimkilerin hayal bile edemediği tatili yapıyor. Yabancılar, ünlü yazar Stefan Zweig’in deyimiyle, “Can çekişen paramızın leşini kemiriyor.” TÜİK’in açıkladığı verilere göre, Avrupalı kendi ülkesinden 100 Avro’ya aldığı mal ve hizmeti, Türkiye’de sadece 40 Avro ödeyerek alabiliyor. İncelenen 36 ülke arasında bu endeksin en düşük olduğu ülke Türkiye. Tabi bunun alt endeksleri de var. Mesela taşıtta da Türkiye rekor kırıyor. En yüksek olan ülke Türkiye. Şimdi tabi bunu yanlış anlamayın bu, Türkiye’de fiyatlar ucuz demek değil. Türkiye’de fiyatlar vatandaşımıza çok pahalı, ele ise çok ucuz demek. Bu canım toprakları, kendi vatandaşı için cehenneme, başka ülkelerin vatandaşı için 1 milyoncu pazarına döndüren, el iyisi bir Hükümet bugün ülkeyi yönetiyor. Ve artık bu verimli topraklarda yoksulluğu, yokluğu değil, açlığı konuşuyoruz.
BU ASGARİ ÜCRET 2 AY SONRA AÇLIK SINIRININ ALTINA DÜŞER
Bayram geliyor, torununa harçlık veremeyen, kurban kesmeyi geçtik, bayram günü evine bir kilo et alamayan emekliyi konuşuyoruz. Çalışmayan aç, ama çalışan da aç. Hatırlayacaksınız biz, asgari ücreti açlık sınırının altına indiren enflasyonu, telafi etmek, hem de önümüzdeki dönem beklenen enflasyona, çalışanları bir defa daha ezdirmemek için ve onlara bir miktarda refah payı vererek, onun üstüne de açlık ve yoksulluk sınırını da dikkate alarak, “Asgari ücret en az 15 bin lira olmalı” dedik. Ama hükümet 11 bin 402 lirada kaldı. Ne yaptı? Sadece ilk 6 aydaki enflasyonu dikkate aldı ve oradaki kaybı telafi etti. Yani geçmişi telafi etti. Ama geçmişteki o düşük asgari ücretler telafi edilmedi. Tek bir ayı telafi etti. Yetmez. Söz verdikleri 500 dolara bile ulaşamadılar. Bu yılın ikinci yarısındaki enflasyonu görmezden geldikleri için de, emekçilerimizi bir kere daha enflasyon canavarının dişlerinin arasına attılar. Korkarım, Saray gazete ve televizyonlarında davul zurnayla duyurulan bu asgari ücret de bundan öncekilerde olduğu gibi, en fazla 2 ay sonra açlık sınırının altına düşecek. Bu asgari ücret çalışanlara “Can simidi değil, çay simidi” oldu.
EN DÜŞÜK MEMUR MAAŞI ARTIŞININ BÜTÇEDE YERİ YOK
Bu arada, pazarlık masasında emekçiyi temsil eden Konfederasyon, her ay, “Açlık ve Yoksulluk Sınırı” araştırması yayınlıyor. Onların yayınladıkları rapora göre bekâr bir çalışanın yaşama maliyeti 13 bin 440 lira. Yoksulluk sınırı 33 bin 750 lira. Ve konfederasyon başkanı kendilerinin hesapladığı, bir işçinin hayatta kalabilmesi için yapması gereken en az harcamanın altında bir rakama, imza attı. Bu tabi çok garip bir şey. Bunun neresi emekçiler için hak mücadelesi? Halen en düşük memur maaşı 11 bin 848 lira. Bu da yoksulluk sınırının altında. Erdoğan seçimden önce, Genel Başkanımızın zoruyla bunu 22 bin liraya çıkarma sözü verdi. Yeni bakanı da bunu teyit etti. Ancak bütçede, ilk 5 ayda, kamuda çalışanlara ödenen, maaş ve ücretlerin toplamı, yılın tamamı için öngörülen maaş ödemesinin yarısını şimdiden geçti. Yani bütçe ödenekleri, memur maaşlarında bu söz verilen artışa yetmeyecek. Bütçede karşılığı olmayan bu ve bunun gibi pek çok ödeme için hükümetin bir ek bütçe çıkarması gerekiyor. Ama ortada böyle bir çalışma da yok. Hükümetin birinci önceliği olduğunu söylediği enflasyonla İngilizce sosyal medya mesajları, Birleşik Arap Emirlikleri’ne ziyaretler, birkaç beylik laf ve en son bugün yapılan faiz artışı dışında mücadele namına herhangi hiçbir şey yok. Enflasyonla mücadele, sadece Merkez Bankası’nın sırtına bırakılırsa, bunun ülkeye maliyeti, millete maliyeti son derece ağır olur. Bu millet daha çok faiz öder, daha fazla işsizliğe ezilir, daha yüksek enflasyon elindekini avucundakini alır.
MİLLETİMİZ ZEKİDİR, ÇÜNKÜ BİRLİK VE BERABERLİKLE GÜÇLÜKLERİ YENMESİNİ BİLMİŞTİR
Bugün yaşadıklarımız, mevcut hükümetin, seçimlere kadar kazanmak için milleti bölmeye, ayrıştırmaya devam edeceğini de gösteriyor. Bu çerçevede, “Başörtüsü” istismarıyla, “LGBT” yuhalamaları eşliğinde Anayasa değişikliği yapmaktan bahsediyor. Milletimizi bölecek bir propaganda sürecinin ayak sesleri şimdiden duyulmaya başlandı. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bilinen bir sözü vardır. “Türk milletinin karakteri yüksektir, Türk milleti çalışkandır, Türk milleti zekidir…” Ama bu sözlerin bir de çok fazla bilinmeyen devamı vardır. Ben onu buradan sizlerle paylaşayım. “Türk milleti zekidir… Çünkü, Türk milleti millî birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir.” Bu millet, kendini bölerek zayıflatmak isteyen her türlü mihraka karşı duracaktır. Bu milletin ferasetinde bu vardır.
GENEL SEÇİM İLK AŞAMAYDI, SEÇİM SÜRÜYOR
Ülkemizin içinden geçmekte olduğu seçim sürecinin ilk aşaması olan, Genel Seçimlerde istediğimiz sonucu alamadık. Başta Genel Başkanımız olmak üzere hepimiz çok çalıştık. Ama kazanamadık. Buna çok üzüldük. Ama üzülmek yetmiyor. Şimdi ayağa kalkma, eksiklikleri ve hataları gidererek üstümüzü silkeleyerek, yeniden mücadeleye başlama vakti. Bunu, ülkemiz için, milletimiz için yapacağız. Parti içi yenilenme sürecini kavgayla değil ama demokrasinin gereği olarak tartışarak, istişare ederek mevzuatın izin verdiği en hızlı bir biçimde tamamlayacağız. Demokrasiden yana muhalefetin birleşen gücünü tahkim edip artıracağız. Yereldeki iktidarımızı daha da güçlendirerek, Saray’a ülkenin yarısından fazlasının bu keyfi rejime karşı sapasağlam durduğunu öyle aklına estiği gibi at oynatamayacağını bir kere daha göstereceğiz. Seçimi kazanamadık, ama bu ülkenin aydınlık yarınlarına ve demokrasiye inanan vatandaşlarını tek vücut haline getirebildik. Erdoğan’ı korkudan tir tir titreten ve saldırganlaştıran bizi bölmek için çılgınca hırslandıran bizim birlik ve beraberliğimizin bu olağanüstü gücüdür. Korkacak, titreyecek, bugün değilse yarın, o koltuktan sandık yoluyla gidecek.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Tekrar yaklaşan kurban bayramını kutluyorum. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.
Soru- Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın kesin ihraç istemiyle disipline sevk edildiği söyleniyor. Tabi hem gerekçesi, hem de resmi bir açıklama bekleniyor bu noktada. Sizin değerlendirmeleriniz ne olur?
Faik ÖZTRAK- Tüzüğümüzün ilgili maddeleri gereğince Sayın Özcan’ı kesin ihraç talebiyle disiplin kurulumuza sevk ettik.
Soru- Efendim 81 il başkanının ortak açıklamasının ardından Sayın Ekrem İmamoğlu’nun da bir değerlendirmesi oldu. Bu açıklamanın 4 il başkanı tarafından hazırlandığı ifade etti Sayın İmamoğlu ve bu metnin 81 il başkanının büyük oranda kabul edebileceği bir metin olduğunu düşünmüyorum ifadesini kullandı. Bu açıklamaya ilişkin değerlendirmeniz ne olur?
Faik ÖZTRAK- Herhalde burada bir yanlış bilgi edinme var. Çünkü bütün toplantılarda olduğu gibi bu geniş katılımlı toplantılarda sonuç bildirgesini hazırlamak üzere bir redaksiyon komitesi kurulur. Evet burada bir 4 kişilik redaksiyon komitesi kurulmuş ve bu redaksiyon komitesi bir metin hazırlamış. Ondan sonra 81 il başkanımızdan oluşan bir whatsapp grubu kurulmuş ve bu metin orada görüşe açılmış. 81 il başkanımız bu metni defalarca müzakere etmişler ve ardından bunu ortak bir mutabakat metni haline getirmişler, imzalamışlar.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin hiçbir il başkanı mutabakatı olmayan bir metne imza atmaz.
Soru- İYİ Partinin hafta sonu kongrede ittifaktan ayrılacağını resmen duyurması bekleniyor. Yerel seçimlerde tekrar bir ittifak için bir araya gelinecek mi?
Faik ÖZTRAK- Yani hem başka diğer partilerin almış oldukları kendi iç uygulamalarına dönük kararlarla ilgili, hem de söylentilere, dedikodulara dayanan, aslında yapılmayan açıklamalar hakkında yorum yapmayı hep buradan söylüyorum doğru bulmuyoruz.
Soru- Efendim bugün Sayın İmamoğlu yaptığı açıklamalarda seçim kaybetme tecrübem yok diye bir değerlendirmesi oldu. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?
Faik ÖZTRAK- Sayın İmamoğlu bunun yorumunu herhalde kendisi yapacaktır. Ama burada partimiz öndedir. Seçim kaybeden de, seçim kazanan da her zaman partimiz olur.
Çok teşekkür ediyorum.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları