Finlandiya Üniversitesi’nden Kantola: Eğitim sistemimizdeki başarının kaynağı kamucu eşitlikçi ve özgür eğitim
Finlandiya Üniversitesi’nden Camila Kantola, Finlandiya eğitim sisteminin başarılı olmasındaki nedenin zengin, fakir herkesin eğitime erişebilmesinde olduğunu söyledi.
Öğrenci Veli Derneği’nin (Veli-der) geçen hafta düzenlediği Uluslararası Laik ve Kamusal Eğitim Sempozyumu’na katılmak için Türkiye’ye gelen Finlandiya Turku Üniversitesi’nden Camila Kantola ve İtalya Napoli Üniversitesi’nden Paolo Vittoria, ülkelerindeki eğitim sistemini ve eğitimin uluslarası anlamda problemlerini BirGün'den Yaşar Gökdemir'e anlattı.
Finlandiya eğitim sisteminin başarılı olmasındaki nedenin zengin, fakir herkesin eğitime erişebilmesinde olduğunu söyleyen Cantola, “Eğitim, eşitsizliği ortadan kaldırıp toplumun daha güvenli ve istikrarlı olmasını sağlar. Bu konuda eşitlikçi eğitimin ısrarla vurgulanması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
Brezilya’da ve İtalya’da çalışmalarda bulunan Vittoria, bu iki ülke özelinde eğitimdeki dinselleşmeye değindi. Vittoria, “Dinselleştirme dediğimiz zaman inançların empoze edilmesi söz konusu ve bu da kendiliğinden bir baskıyı getiriyor” diye konuştu.
Okullardaki şiddetin kaynağında toplum olduğunu söyleyen Vittoria, “Okul şiddeti yaratan bir yer değil. Toplumda yer alan, bilinçte var olan o agresiflik ya da toplumda hareket halinde olan şiddet duygusu okula yansıyor” diye konuştu. İtalya’daki eğitim sistemine de değinen Vittoria, “Okullar fabrikalara dönüşmüş durumda ve her şey kâr amaçlı düşünülüyor” ifadelerini kullandı.
'Derslerimiz 25 dakika sürüyor'
-Türkiye’de Finlandiya’nın eğitim sistemi oldukça popüler. PISA gibi araştırmalarda da yüksek sıralarda yer alıyor. Bu başarının sırrı nedir?
20-30 yıllık bir süreci var bunun. 1970’lerde amaçlanan eğitim sistemi eşitlikçi ve kamusal bir eğitimdi. Bu yıllarda bahsedilen ‘yeni idea’, herkesin eğitime katılmasını ve daha nitelikli bir eğitim almasını sağlamaktı. Kısaca tarihsel arka planı böyle, bu arada eğitimin kalitesi de çok önemli. Öğretmenler daha iyi bir eğitimi sağlamak için oldukça iyi bir eğitim alıyorlar. Tabii ki bu eğitimin kalitesinin artmasını sağlayan yeni gelişmeler, yeni tespitler de var ve bu konularda çalışmalar yapılıyor.
-Ödev zorunluluğunun olmadığı, derslerin 4 saat işlendiği gibi haberler çıktı medyada. Bunlar ne kadar doğrudur? Müfredat ile ilgili bilgi verebilir misiniz?
Temel eğitimde derslerin süresi 25 dakika ve 15 dakika da teneffüs var. Toplamda dört saat işleniyor, ileri sınıflar için de 6 saat kadar sürüyor dersler. Ev ödevi de veriliyor, ödev zorunlu. Birinci sınıf yedi yaşa tekabül ediyor.
'Eğitim, eşitsizliği ortadan kaldırıp toplumun daha güvenli ve istikrarlı olmasını sağlar'
-Bizim ülkemizdeki eğitim ezberci bir sistem. Eğitim hayatı bittikten sonra çok fazla şey kazanamayan ve bunu sonraki yaşantısına aktaramayan bir toplam var. Finlandiya’da durum nasıl? Eğitimin bu kadar başarılı olmasının hammaddesi nedir?
Zengin ve fakir bütün öğrencilerin eğitime katılması bunu sağlıyor. Öğretmenler iyi eğitimli ve dersleri öğrencilerle tartışarak işliyor. Bütün okulların takip etmek zorunda olduğu merkezi bir eğitim planı var. Öğretmenlerde bir plan var ama bu planı işlerken özgürler, geniş bir serbest alanları var. Ortak kitaplar var, tabii ki bunları takip etmek zorundalar.
-Türkiye’deki eğitim sistemine yönelik ne tür önerileriniz var?
Eğitim eşit olmalı, bilime ve bilgiye değer vermeli. Aslında benim Türkiye’deki eğitim sistemine önerilerde bulunmam çok da doğru olmaz. Çünkü eğitim sistemi, her ülkenin kendi özgün koşullarına uygun oluşturulmalıdır. Eğitim, eşitsizliği ortadan kaldırıp toplumun daha güvenli ve istikrarlı olmasını sağlar. Bu konuda eşitlikçi eğitimin ısrarla vurgulanması gerektiğini düşünüyorum. Bu çok önemli…
-Kendi eğitim sisteminizden memnun musunuz?
Kendi sistemimizi beğeniyorum. Ama eğitimin özelleştirilmesini sevmiyorum. Ortaöğretim ve yükseköğretimin pazarlanma yönteminden çok memnun değilim. Ve devlet tarafından uygulanan bir yöntem bu… Bütçede kesintiler oluyor. Bu durumdan hoşlanmıyorum. Bu konulardaki sıkıntıları da yeni reformlar getirerek çözmeye çalışıyorlar. Bence eğitim sistemimizin en güzel yanı herkesin erişebileceği bir sistem olmasıdır. Eşitlikçi bir yaklaşım var ve ben bundan çok memnunum. Devlet okullarına daha fazla ilgi gösteriyor bizim halkımız. Kamusal eğitimin iyi olması Finlandiya’daki başarıyı yaratan faktörlerin başında geliyor.
***
'Eğitimin laikleşmesi bilincin özgürleşmesidir'
-Brezilya ve İtalya’da çalıştınız. Bu iki ülkeden yola çıkarak eğitimdeki dinselleştirme politikaları hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Brezilya ve İtalya birbirinden çok uzak ülkeler ve inançlar sistemi birbirinden çok uzak diyebiliriz. Brezilya’da daha çoğulcu bir yapı var. Kabul edilen birden fazla din var. İtalya’da Vatikan’ın da orada olması ve Katolikliğin baskın din olması nedeniyle daha ağır bir dinselleştirme, dinin hayatımıza daha baskın bir etkisi görülüyor bu anlamda. Aynı şekilde eğitimin dinselleştirilmesi anlamında da Brezilya’da kendi inancını daha rahat yaşayabilirken ya da kendini ifade etmek daha özgürken İtalya’da Katolikliğin ve Vatikan’ın ağır bir etkisi ve baskısı var. Kurumsal olarak laik olsa bile uygulamada Katolikliğin her aşamada ve her kurumda var olabildiğini görüyoruz.
-Eğitimdeki dinselleştirme politikaları ne tür sorunlara yol açıyor?
Din ve dinselleştirmeyi birbirinden ayırt etmek gerekiyor. Din özgür olmalı, bağımsız olmalı, herkes kendi inancını yaşayabilmeli. İnanca saygı da duymak gerekir. Ama dinselleştirme dediğimiz zaman olayın boyutu değişiyor. Burada inançların empoze edilmesi söz konusu ve kendiliğinden bir baskıyı da getiriyor. Baskının empoze edilmesi halini var ediyor. O yüzden din ve dinselleştirmenin birbirinden ayrılması gerekiyor.
'Eğitimde laikleştirme bilincin özgürleşmesidir'
-Eğitimdeki dinselleştirme politikaların göz önünde bulundurduğunuzda laikliğin önemi hakkında ne söylersiniz?
Aslında laiklik inanabilmenin garantisidir. Eğer herhangi birisi inanıyorsa ve bunun gereği olarak kiliseye gitmek istiyorsa bunu garanti altına alabilen bir yaklaşımdır. Eğitimde laikleştirme bilincin özgürleşmesidir aynı zamanda. Ve orada da çoğulculuğa önem veren bir durum ve bunu sağlaman yolu da diyalogdan geçiyor. Var olan birden fazla dine kendini ifade etme hakkı vermek ama bilinçlerini kendi akıllarını kullanarak. Bu zemini bilim üzerine kurarak kendilerini ifade etmesini sağlamak da eğitimin laikleştirilmesi boyutuna giriyor.
-Son yıllarda okullardaki şiddet artmış durumda. Öğretmenler ve öğrenciler, sorunun hem öznesi hem etkileneni gibi görünüyor. Bu sorunun kaynağında ne yer alıyor?
Toplumdaki şiddet aslında okula yansıyor. Okul şiddeti yaratan bir yer değil. Toplumda yer alan, bilinçte var olan o agresiflik ya da toplumda hareket halinde olan şiddet duygusu okula yansıyor. Yoksa okul, şiddetin var edildiği ya da üretildiği ortam olarak görülmemeli. Şiddetten sorumlu olan okul değil ama onu problem haline getirip halkın önüne getirme sorumluluğu okula ait. Şiddet bir dine ya da kültüre indirgenecek bir olgu değil. Şu dinden dolayı şiddet oluyor ya da bu kültürden dolayı şiddet oluyor değil, insanın karşısındakinin kırılganlığının farkında olmamasından kaynaklanan bir durum. Psikolojik olarak, içsel olarak gerçekleşen daha sonra kültüre yayılan bir süreç olduğunu düşünüyorum. Bu koşulların varlığını ortaya koyması gereken yer okuldur çünkü diyalog yoluyla kişinin içinde var olan durumu ortaya çıkarabilecek kurum okuldur.
-Sorunun çözümü ile ilgili ne önerilerde bulunabilirsiniz?
Öncelikle medya şiddet üzerine yaptığı yorumlarla yüzleşmeli ve gerek televizyon gerek basının diğer kollarının şiddeti bize yansıtma biçimiyle yüzleşmemiz ve temellerini görmemiz gerekiyor. İkinci olarak şiddetin farklı boyutlarını ortaya koymak gerekiyor; sosyolojik boyutları, psikolojik boyutları, pedagojik boyutları şiddetin kaynaklandığı noktaların analizini yapmak gerekiyor. Psikolojik, sosyolojik, pedagojik analizini yaptıktan sonra okullarda özellikle öğrencilerle diyalog yoluyla bu sürecin yürütülmesini sağlamalıyız ama önyargılarla değil farklı boyutlara değinen analizlerle, çalışmalarla bu diyalogu öğrencilerle birlikte yürütmeli ve sürecin farkına varmasını sağlamalıyız. Şiddetin kaynağının ne olduğu ya da üzerinden nasıl gelinebileceği konusunda onların bir farklılık geliştirmesini sağlamalıyız. Bu tabii ki şiddete çözüm olmayacaktır ama bu sorunla yüzleşmenin mantıklı yolu da budur.
'Okullar fabrikalara dönüşmüş durumda ve her şey kâr amaçlı düşünülüyor'
-İtalya’daki eğitim sistemi ne durumdadır. Örneğin Türkiye’de dinci, piyasacı, bilimsel olmayan, siyasi iktidarın kendi ideolojisine uygun nesiller yaratmak istediği bir sistem var. İtalya’da durum nasıl?
İtalya özelinde konuşacak olursak özel okullar zaten özel ama daha çok korkarım kamu okulları özelleşiyor. Bu özelleşmeden kastım kamu okullarının satılması değil. En temel eğitimden üniversiteye kadar içinde bulunulan ortak yaşam alanlarının ya da kamusal olarak verilmesi gereken hizmetlerin, görüntü olarak kamusal olan o yapının kendisinin özelleşmesi sorun. İnsanlar kamunun ortak bilincini kaybediyor ya da kaybettiriliyor. Asıl paradoks ya da ironik olan durum, okulların fabrikaya dönüşmüş olması ve eğitim kâr sağlıyorsa, kâr olarak dönüyorsa evet kabul edilebilir. Ama o kamusal alanın içerisinde gerçekten eğitim anlamında eğitim yapılıyorsa o zaman burada bir problem var anlayışı hâkim. Ve okul müdürleri de müdür gibi değil de fabrika müdürleri gibi çalışıyorlar. Mantıkları da böyle işliyor, okullar fabrikalara dönüşmüş durumda ve her şey kâr amaçlı düşünülüyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları