5. kez mahpusluk!
Barış Pehlivan; Hukuki değerlendirmede lehime bir değişiklik olmazsa 15 Ağustos’ta cezaevine teslim olacağım. Gelecekse, hoş gelmiş 5. kez mahpusluk!
Hiç kimseyi öldürmedim. Hiç kimseye tecavüz etmedim. Hiç kimseye uyuşturucu satmadım.
Eğer bu ağır suçları işleseydim utancımdan yaşayamazdım ama iktidar bana özgürlük bahşederdi.
Çok zor bir yazı benim için. Gazeteciliğimin 20. yılındayım. Ne zaman bir haberin öznesi olsam, haberim değil de uğruna ödediğim bedeller konuşulsa sıkılırım. Bundandır ki günlerdir elim gitmiyor yazıya. Lakin bilmeniz lazım. Zira biliyorum ki mesele ben değilim. Siz aslında ne olduğunu duymayın diye yeni bir mücadelenin içine sokuluyorum. Tek gücüm sizsiniz; bundandır ki en iyi bildiğim şeyi yapıyorum, haber veriyorum: Yeniden cezaevine giriyorum.
Bu cümleyi daha önce 4 kez kurdum. Şimdi 5 oluyor. Sabrınıza sığınarak ve basitleştirerek adım adım yazmalıyım...
1- Bundan 3 yıl kadar önceydi. Barış Terkoğlu ile birlikte kaleme aldığımız “Cendere” adlı kitabımızın son hazırlıkları bitmişti. Kitapta çetelerin, tarikatların, hiziplerin, paralel örgütlerin elbirliğiyle odun taşıdığı cehennemi tarif ediyorduk. Adaletsiz, hürriyetsiz, eşitsiz, hukuksuz, ekmeksiz bir düzen tüm ülkeyi cendereye sokuyordu. O cendere de ancak üzerine yürüyerek, dokunarak ve kavrayarak kırılabilirdi. Yazdığımız kitap işte bunu yapmaya çalışacaktı.
2- İçyüzlerini deşifre ettiğimiz bazı insanlar kitaptan haberdar oldu. Basılmasını engellemek istiyorlardı. Bunun için de bir bahane gerekiyordu, bulundu. Libya’da şehit olan bir MİT mensubunun cenazesine dair haber yayımladığım bahanesiyle gazeteci arkadaşlarımla birlikte tutuklandım. Şehidin adını deşifre etmemiştim, bizzat cumhurbaşkanı olmak üzere birçok siyasetçi MİT’in Libya’daki faaliyetlerini canlı yayında anlatmıştı. Ama işte ne önemi vardı! Şehidin mezarına basarak siyasi operasyon yaptılar.
3- Hapisteyken de zulüm sürdü. Meclis’te çıkarılan infaz indirimi yasasından faydalanıyordum, yani tahliye olacaktım. Ancak sabaha karşı bize özel bir kanun çıkarıldı Meclis’te. Evet, TBMM tarihinde bir utanca imza atıldı ve gazeteciler tahliye olmasın diye yasaya ek yapıldı. Cezaevlerinin boşaltıldığını tek kişilik hücremdeki televizyondan izledim.
4- Nihayetinde hapiste 6 ay kaldım. 3 yıl 9 ay ceza alıp tahliye edildim. Cezamın onanmasıyla birlikte “denetimli serbestlik” adı verilen infaz sistemine geçirildim. Oradaki risklerden biri, denetimli serbestlik süresi boyunca hakkımda yeni bir dava açılmasıydı. Kanun, hakkımda bırakın yeni ceza verilmesini, yeni dava açılmasının bile tekrar cezaevine girmeme yeteceğiyle tehdit ediyordu. Denetimli serbestlik hakkımı bozacak bu durumu da şart olarak değil, bir hâkimin inisiyatifine bırakıyordu.
Elbette ki yazılarımdan ve açıklamalarımdan dolayı bu süre boyunca hakkımda yeni davalar açıldı. 20 yıldır olduğu gibi, hayatımın önemli bir bölümünü adliyede geçirmek durumunda kaldım.
‘Cezaevine gireceksin’ mesajı
5- Ne zaman ki “SS” kitabımızı yayımladık...
Yargıtay Üyesi Ömer Faruk Aydıner’in ismini kodlayarak Cumhuriyet’te kaleme aldığım köşeye dair açılan bir dava, 19 Nisan 2023’te verilen kararla cezaevine girmeme gerekçe gösterildi. Tamamen mahkeme dosyalarından aktardığım bir haber “hakaret” iddianamesine dönüştürülmüş, denetimli serbestlik hakkım yakılmıştı. Bu ağır karar verilirken de yargılama yapılmadı, bir imzaya baktı.
Büyük ihtimalle beraat edeceğim bir dava, benim özgürlüğümün elimden alınmasına neden olacaktı. Hiç kuşkum yok ki “SS” kitabının intikamı alınıyordu.
6- Açık cezaevleri COVID-19’dan dolayı kapalıydı. Bu nedenle, on binlerce hükümlü gibi 31 Temmuz’a kadar izinliydim. Biliyorsunuz, iktidar yüz binden fazla hükümlüyü tekrar cezaevine sokmamak için 3 hafta önce bir özel kanun çıkardı.
7- O yasanın ikinci fıkrasında aynen şöyle yazıyordu:
“31/7/2023 tarihi itibarıyla geçici 9’uncu maddenin beşinci fıkrası uyarınca COVID-19 salgın hastalığı nedeniyle izinde bulunan ve ilgili mevzuat uyarınca cezalarının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına beş yıl ve daha az süre kalan hükümlülerin talebi aranmaksızın, cezalarının koşullu salıverilme tarihine kadar olan kısmının denetimli serbestlik tedbiri uygulanmak suretiyle infazına infaz hâkimi tarafından karar verilebilir.”
Özetle, iktidar “terör suçları” dışında ceza almış her türlü hükümlüye “açık cezaevine dönme” diyordu. O insanlar için hiçbir şerh koymadan yeni bir denetimli serbestlik sürecini başlatıyordu.
8- Yasadaki bu fıkrayı okuyunca benim de yararlanacağımı anladım. Birçok hukukçuya ve akademisyene danıştım, onlar da benimle hemfikirdi. Lakin... Bir süre sonra e-Devlet sisteminde şu mesajla karşılaştım:
“Sayın Barış Pehlivan infaz işlemlerinizin yürütüldüğü Marmara Açık Ceza İnfaz Kurumu’na, 01/08/2023-15/08/2023 tarihleri arasında dönmeniz gerekmektedir.”
Sonra aynı bilgilendirme SMS olarak da geldi telefonuma...
Beni ilgilendirmeyen maddeyi gerekçe yaptılar
9- Bu nasıl olabilirdi? Çıkan yasa açıktı, sorduğum tüm hukukçular benim de tekrar cezaevine girmeyeceğimi söylüyordu. Kesin bir hata olmalıydı. Araştırdım. Öğrendim ki beni yasadan faydalandırmamayı aynı kanunun 8’inci fıkrasına dayandırıyorlardı. Açtım, şu yazıyordu orada:
“Koşullu salıverilmenin geri alınması nedeniyle 31/7/2023 tarihi itibarıyla cezası aynen infaz edilen veya ikinci defa mükerrir olup 31/7/2023 tarihi itibarıyla bu cezanın infazı için ceza infaz kurumunda bulunan hükümlülerin bu cezalarının infazı bakımından altıncı fıkra hükümleri uygulanmaz. Bu hükümlülerin 31/7/2023 tarihi itibarıyla kesinleşmiş ancak infaz edilmemiş diğer hapis cezaları bakımından altıncı fıkra hükümleri uygulanır.”
10- İyi de ben “koşullu salıverme” aşamasında değildim ki! Ben denetimli serbestliği yaktırılan biriydim. 54 kelimeden oluşan bu fıkrada bir tane bile “denetimli” sözü geçmiyordu. Kaldı ki ilgili maddede atıf yapılan “Koşullu salıverilmenin geri alınması nedeniyle” şerhi de benim durumumdan daha ağır hükümlüleri kapsıyordu. Bir hükümlünün koşullu salıverilmesinin geri alınması, o süreçte açılan ve kesinleşmiş hapisle sonuçlanan bir yeni davayla mümkün oluyordu. Benim yaşadığım “denetimli serbestliğin yanması” süreci ise daha sonuçlanmamış bir davayla oluyordu.
Yani, benimle hiç ilgisi olmayan bir maddeyle, özgürlüğüm elinden alınacaktı.
11- Araştırmaya devam ettim. Yasada benim gibi durumda olanları düşünmedikleri ortaya çıktı. Yani yasada boşluk vardı. Lakin, yasada istisna tutulmuyorken yani ikinci fıkrayla yararlanabilecekken neden benimle ilgisi olmayan bir şerh bana uygulanıyordu? Bunun yanıtını bulamadım.
12- Avukatlarım denetimli serbestliğimi “kendi inisiyatifiyle” yakan karara itiraz ettiler. Ancak bu talebimiz reddedildi. Bunun üzerine, yüz binden fazla hükümlüyü yararlandıracak yeni yasadan faydalanmam için bir talepte bulundular. Bu talebimiz Bakırköy İnfaz Hâkimliği’nde bekliyor, çıkacak sonuç benim yeniden cezaevine girip girmeyeceğimi netleştirecek.
Şimdi...
Biliyorum, okurken yoruldunuz. Lakin yazmalıydım. Başta dedim ya, çıkan yeni yasayla hükmü kesinleşmiş çok ağır suçları işleyenler cezaevinden çıkabiliyorken, ben hüküm verilmeyen bir dava gerekçe gösterilerek cezaevine atılıyorum.
Yurtdışında cezaevi yüzü görmeden yaşayabilirdim. Kalemini kiralayabilir, sizden gerçekleri saklayabilirdim. Koltuğun kölesi olur, riskli konulara girmeden “muhalif yazar” kimliğinin keyfini sürebilirdim. Hiçbirini yapmadım.
Ne bir haram yedim ne cana kıydım. Bu topraklardaki herkesin yüreğine baharın gelmesi için yazdım. Şimdi ise hakkım olan yasadan faydalandırılmayıp 8 aylığına açık cezaevine gireceğim gibi görünüyor. Hukuki değerlendirmede lehime bir değişiklik olmazsa 15 Ağustos’ta cezaevine teslim olacağım. Gelecekse, hoş gelmiş 5. kez mahpusluk!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları