Camideki Çantanın Sahibinden İlginç Mesaj
Barış Pehlivan; Elazığ’ın Sivrice ilçesindeki Merkez Camisi’nin avlusunda bir çanta bulundu. Sahipsizdi. Çanta fünye ile patlatıldı. İçinden yüzlerce sayfalık dosya ve hafıza kartı çıktı. Belgelerde 164 Emniyet müdürünün tüm bilgileri ve bürokraside örgütlenme planları vardı.
Bir filmin farklı sahnelerindeki karakterlerin sonradan buluşması gibiydi her şey...
WikiLeaks’in ABD Dışişleri Bakanlığı’na ait kriptoları yayımladığı günlerdi.
Yani 2010 yılının sonu...
İstanbul’da bir camide Hucurât suresinin 6. ayeti okundu:
“Ey iman edenler! Bilmeden birilerine zarar verip de sonra yaptığınıza pişman olmamanız için, yoldan çıkmışın biri size bir haber getirdiğinde doğruluğunu araştırın.”
İmam, AKP’yi zor duruma düşüren WikiLeaks sızıntılarına karşı cemaati uyarıyordu.
Ne ilginç:
“Türkiye’nin WikiLeaks’i” denilen, TÜGVA sızıntılarının konuşulduğu saatlerde Ahmet Şahinalp de Twitter’dan aynı ayeti paylaştı.
O mu kim?
Anlatayım...
Tarih: 4 Ağustos 2002.
Yani AKP’nin iktidara gelmesinden kısa süre önce...
Elazığ’ın Sivrice ilçesindeki Merkez Camisi’nin avlusunda bir çanta bulundu. Sahipsizdi. Çanta fünye ile patlatıldı. İçinden yüzlerce sayfalık dosya ve hafıza kartı çıktı. Belgelerde 164 Emniyet müdürünün tüm bilgileri ve bürokraside örgütlenme planları vardı.
Çantanın sahibi olan isim Malatya’da bulundu, gözaltına alındı. Tüm sorulara karşılık hep aynı şeyi dedi: “Yanıt vermek istemiyorum, bilmiyorum.”
Hemen sonrasında bir gizli el devreye girdi, serbest bırakıldı.
19 yıl önce bir cami avlusunda bulunan çantadan çıkanlar Fethullahçıların mahrem belgeleri, serbest bırakılan sahibi Ahmet Şahinalp ise örgütün bölge imamıydı.
Şahinalp, yıllar içinde FETÖ’deki görevinde yükseldi. Emniyet’teki atamalardan ve kumpas davalarının nasıl yürütüleceğinden sorumlu oldu. Bugün ise FETÖ’nün “Paralel Devlet Yapılanması” olduğuna dair görülen davanın firari sanığı. Zira, 17 Aralık sürecinde yurtdışına kaçtı, Almanya’da örgüte çalışmaya devam ediyor.
‘AK PARTİ’DEN YA DA TÜGVA’DAN REFERANS GEREKİYORDU’
Şuraya geleceğim...
Metin Cihan, sızdırılan TÜGVA belgelerinin yeni bir paralel devlet yapılanmasını ortaya koyduğunu ileri sürüyordu. Söz konusu belgeler özelinde bu tez abartılı gelebilir ama evet, izleri vardı.
TÜGVA Başkanı bile doğru olduğunu kabul ediyordu. Ama olsun, açtım listeyi, “torpilli” bir ismi aradım. Avukattı, hâkim olmak istiyordu. TÜGVA’ya başvurduğunu kabul etti. “Biliyorsunuz, AK Parti’den ya da TÜGVA’dan referans gerekiyordu” diyordu. 2016’da ve 2017’de sınavlara girmişti ama TÜGVA referansına rağmen hayaline kavuşamamıştı.
Bir savcıyı aradım. Onun da ismi listedeydi. İstediği koltuğu kapmıştı ama sorularıma yanıt vermek istemedi. TÜGVA referansını sorduğumda ise yalanlamadı, “Bilmiyorum” diye garip bir karşılık verdi.
Bir başkası “Konuşmak istemiyorum” dedi.
Filmin sonu bağlanıyordu.
Kovduğu Fethullahçıların yöntemiyle kadrolaşmaya çalışan bir örgütlenme...
Bunun ortaya çıkmasıyla, Fethullahçıların ilk sızıntısındaki ismin TÜGVA’ya destek gibi mesajı...
Devlete yerleşen ya da yerleştiren isimlerin tıpkı o Fethullahçı gibi kendilerini savunmaları...
Polis Akademisi, Ekim 2017’de “Yeni Nesil Terör: FETÖ’nün Analizi” adlı bir rapor hazırladı. Devletin o raporundan iki cümleyle bitireyim:
“Dini örgütlenmelerin dini sahada tutularak, bunların bürokraside yapılanmalarının önüne geçilmelidir. Bürokraside FETÖ’den boşalan yerlere göz diken ve devlet içerisinde örgütlenme gayretinde olan başka gruplara da kesinlikle göz yumulmamalıdır.”
SOYLU VE GÜL ÇATIŞMASI
Sır değil:
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün yıldızı pek barışmadı.
Aylar önceyi hatırlayın:
Bakan Soylu, annesine küfreden kişinin serbest bırakılmasına Twitter’dan tepki göstermişti. Bakan Gül de “Klavye başına geçip sosyal medyada bana her gün tutuklama siparişi verenlere sesleniyorum. Bu işleyişi beğenmeyen gider itiraz hakkını kullanır ama yargıya parmak sallayamaz” demişti.
Gözlerden kaçtı, iki bakan arasındaki çatışma yakın zamanda da açıklamalara yansıdı. Nasıl mı? Şöyle...
Süleyman Soylu, önce Boğaziçi protestolarına getirdi sözü:
“Merkez kampusta 108 gözaltı yapmıştık. Bunların 101’inin Boğaziçi Üniversitesi ile hiçbir resmi, hukuki, öğrencilik veya mezuniyet bağı yoktu. 79’u DHKP-C, TKP-ML ve diğer terör örgütlerinin üyesi olan kişilerdi.”
“Barınamıyoruz” eylemlerinde ise 29 gözaltı yapılmıştı. Bakan Soylu, o insanların da 6’sının PKK/KCK, 6’sının MLKP, 5’inin TKKKÖ, 2’sinin TKP Kıvılcım, 1’inin FETÖ/PDY, 1’inin TKİP, 1’inin DKP, 4’ünün de LGBTİ+ üyesi olduğunun tespit edildiğini söyledi.
Şimdi...
Recep Tayyip Erdoğan’ın zamanında yaptığı “Bizim fişleme gibi bir sanatımız yok” açıklaması hatırlanabilir.
AKP hükümetinin “Fişlemeyi yasaklıyoruz” iddiasını taşıyan yasal düzenlemeleri akla gelebilir.
Dahası, şu soru sorulabilir:
Bakan Soylu haklıysa, bu eylemlere katılan gençler gerçekten terör örgütü üyesiyse, yani haklarında Yargıtay’ın da onadığı bir hüküm varsa, neden hapiste değiller? Öyle ya, örgüt üyeliğinden ceza alan bir kişinin en az dört yılını cezaevinde geçirmesi gerekiyor...
Kuşkusuz, mesele başka.
Mesele Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün 8 Ekim’de yaptığı şu açıklamada:
“Kişilerin kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan ya da yargı kararına rağmen damgalanması, suçlu ilan edilmesi asla kabul edilemez. Dünya görüşü, etnik kökeni, düşüncesi, yaşam tarzı ne olursa olsun lekelenmeme hakkının istisnası yoktur. 84 milyon vatandaşımızın lekelenmeme hakkı vardır ve bu hakkı koruyacak olan da yine yargının, adliyenin kendisidir. Hukuk, çamur atıldığında iz kalmasına asla müsaade etmez ve etmemelidir.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları