Çocuklarımız kimin elinde
Barış Pehlivan; Tesadüf mü: Danıştay üyesi Bulmuş, Akit gazetesinin “Danıştay işte bu kafaya emanet” diye manşetten hedef gösterdiği isimdi.
“İnancımız gereği hayat bir nimet olduğu gibi ölüm de bir nimettir. Eğer ölüm olmasaydı Allah en sevdiği kullarını çok uzun yaşatırdı. Öyle ise genç yaşta yakınları vefat edenler, bunu büyük bir felaket ve ceza olarak görmemeli, sabrederek Allah’ın hoşnut olacağı bir tavır sergilemeye çalışmalıdır. Ölüm hayatın sona ermesinden daha ziyade daha mükemmel bir hayatın başlangıcıdır. İnsanın dünyadan gitmesi de aynı şekilde daha mükemmel ve sonsuz bir hayatın başlangıcı olmaktadır. Çoğu zaman ağırlaşmış hayat yükünden kurtulmaktır. Herkes ölümün nimet yönünü görmeyebilir.”
7 yaşındaki çocuğunuza bunlar öğretilse ne düşünürsünüz? Soyut kavramları algılayamayacağı yaştaki çocuğunuz bu anlatılanlardan nasıl etkilenir? En önemlisi, bir tarikat müridi neden çocuğunuza okulda bunları öğretiyor?
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’i dinliyorum: “Onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor” diyor. Bakanın savunduğu protokolleri tek tek inceliyorum. Hayrat Vakfı’ndan Ensar Vakfı’na, Server Yaşam Vakfı’ndan Hizmet Vakfı’na kimlerle protokol imzalanmamış ki... Görülüyor ki Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), kendisine emanet ettiğimiz çocuklarımızı yasadışı tarikatlara bağlı “yasal” vakıfların kucağına atıyor.
NEDİR BU HİZMET VAKFI?
Yazının girişindeki alıntıyı okudunuz. Okullarda “Değerler Eğitimi” adı altında verilen seminerlerin kaynak kitabında geçiyordu. Tepki çekince kitaptan bazı cümleler çıkarıldı, ortaokuldan itibaren okutulmasına karar verildi. Peki, kimdir bu “değerleri” öğreten?
Protokol imzalanan kurumlardan biri Hizmet Vakfı. 15 Temmuz 2014’te üç yıllığına imzalanan beş sayfalık protokolü okuyorum. Şu yazıyor: “Bu protokolün amacı, MEB ile Hizmet Vakfı işbirliğinde MEB’e bağlı örgün ve yaygın eğitim kurumlarında değerler eğitimine dair seminerler vermektir.”
Ardından, Hizmet Vakfı’nın internet sitesine girip kurucularının listesine bakıyorum: Abdullah Yeğin, Ahmet Aytimur, Bayram Yüksel, Hüsnü Bayramoğlu, Mustafa Sungur, Said Özdemir, Tahir Mutlu...
Evet, Nurcuların 1973’te kurduğu bir vakıftan bahsediyorum. O Hizmet Vakfı ki yaptığı açıklamalarla Nurculuğun yönünü sürekli belirledi. 12 Eylül 1980 darbesini bile desteklediler.
Gün geldi, bu vakıf bir karar aldı. Said Nursi’nin risalelerini tek elden basacaklardı. Bunun için Nurculuğu temsil edenlerle toplanıldı. Risalelerin basımında otoritenin Hizmet Vakfı olduğunu anlatan 10 maddelik bir mutabakat metni imzalandı. Altında imzası olanlardan biri kimdi dersiniz? Bingo: Fethullah Gülen!
Sanılmasın ki iş orada kaldı. Hizmet Vakfı, Gülen’in zor zamanlarında hep yanında oldu. Kurucuları, Gülen’i kimi zaman “mesih” bile ilan etti. Yetmedi...
28 Şubat döneminde, Hizmet Vakfı’nın kurucusu Mustafa Sungur, Bayram Yüksel, Hüsnü Bayramoğlu ve Abdullah Yeğin bir mektup yayımladı. Mektup, Gülen’in Nurculuğa ne kadar büyük hizmetler verdiğini anlatıyordu.
Yetmedi! Hani “17-25 Aralık milattır” deniyor ya... O tarihten sonra bile FETÖ’ye destek veren yöneticileri vardı Hizmet Vakfı’nın. Hatta kurucularından Hüsnü Bayramoğlu’nun, 15 Temmuz’dan sonra FETÖ ile ilişkisi olduğu gerekçesiyle kapatılan bir derneği bile Erdoğan’dan rica ederek yeniden açtırmışlığı vardı. Yaz yaz bitmez.
DERSTE BİLE TARİKATA EMANET
Peki, Hizmet Vakfı ile yapılan protokolün altında kimin imzası vardı? Dönemin MEB Müsteşarı Tekin’in! Evet, bugünkü bakanın...
Protokol yenilenince Eğitim Sen iptal için Danıştay’a başvurdu. Önemli gerekçeleri vardı: 2014’teki protokolde, vakıf seminerlerini sadece ders saatleri dışında gerçekleştirebiliyordu. Ancak protokol 2017’de yenilendiğinde, tarikat artık öğrencilere ders saatlerinde de ulaşabilecekti. Sonuç ne mi oldu?
Danıştay, anayasa ve yönetmeliklere rağmen protokolü iptal etmedi. Sadece Danıştay 8. Dairesi’nin bir üyesi; Yücel Bulmuş karşı oy kullandı. Çoğunluğa itirazında şu gerekçeler dikkat çekti: “Eğitim öğretimin, devletin hizmet alanında ancak memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütüleceğini kurala bağlayan anayasanın amir hükmüne aykırılık teşkil edecektir.
Bu nedenle, protokol hükümlerinin örgün ve yaygın eğitim bağlamında dayanak hukuksal düzenlemelerin amaç ve kapsamını aştığı, eğitim öğretim hizmetinin yürütülmesine ilişkin yetkinin üst hukuk normlarına uygun olarak kullanılmadığı görülmüştür.”
Tesadüf mü: Danıştay üyesi Bulmuş, Akit gazetesinin “Danıştay işte bu kafaya emanet” diye manşetten hedef gösterdiği isimdi.
Unutmayalım ki zamanında Fethullahçıları da “çocukların dağa çıkmasını önlüyorlar” diye savunuyorlardı. O “çocuklar” büyüyünce tanklara halkı bombaladı. Metastaz yaşıyoruz...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları