Gizli takip
Barış Pehlivan; Maltada yürürken çıkan yemeklerden şikâyetler alıyorum. Hem sürekli aynı tür yemeklerin yapılmasını hem de kullanılan yağların sağlıksızlığını anlatıyorlar. Haksız değiller, “Yazacağım” diyorum.
Ranzasına oturmuş, gazetedeki Yılmaz Güney’in fotoğrafını keserken yakaladım onu. “Hayırdır” dedim. Bir yandan dikkatlice kesmeye devam etti, diğer yandan anlattı: “Barış abi, biliyorsun cezaevinde poster yasak. Yılmaz Güney hayranıyım ben. Bu son tartışmalar çıktı ya, onun sayesinde Yılmaz Güney fotoğrafını görebildim gazetelerde. Şimdi kesip saklayacağım.”
“Ama” dedi ve ekledi: “Farah Zeynep’i de severdim be abi. Niye öyle konuştu ki Çirkin Kral hakkında, kırıldım vallahi!” Konuşmak istiyordu. Ona “Yol” ve “Sürü” filmlerin hakkında Tarık Akan ile birlikte çektiğimiz belgeselleri anlattım. Gözlerini ayırmadan dinledi...
Koğuştan çıkarken duvardaki televizyon anteni giriş deliğine takıldım. Silivri’nin kapalı cezaevlerindeki koğuşlarda bile televizyon varken açık cezaevlerinde yoktu. Ne garipti, anten girişi var ama onu kullanacak televizyon esirgeniyordu. 500 mahkûmun kaldığı bir binada, yemekhanedeki tek televizyon yeterli görünüyordu. Mahkûmların yarısına yetecek sandalye bile yoktu.
Yazmazsam olmaz, mahkûmlar bana biraz sitemliydi. Okuyanlar bilir, lig maçlarını izlemek isteyen hükümlülerden para toplandığını daha önce bu köşede aktarmıştım. Bir iddiaya göre ben yazdım diye, bir iddiaya göre ise yeterli para toplanamadı diye futbol maçlarını izleme imkânı kaldırıldı. Koca devletin düştüğü duruma bakar mısınız? Bari Bein Sports açık cezaevini “ticarethane” olarak görmese de fahiş bir fiyat istemese!
-ISLAH DEĞİL, SUÇ AKADEMİSİ-
Biri dolandırıcılıktan, diğeri gasptan yatan iki mahkûmun muhabbetine tanık oluyorum. Sigarayı bırakma konusunda birbirlerine söz vermişler ama gizli gizli de içiyorlarmış. Gelin görün ki yakalanmışlar... Biri diğerine “Abi ben dolandırıcıyım. Ben bile kendime güvenmiyorum. Ama senden beklemezdim sözünü tutmamanı” diyor. Gasp mahkûmu ise “Ben senin mesleğini yapamazdım. İnsanın yüzüne bakıp yalan söyleyemem, gülerim” diye yanıt veriyor. Dolandırıcının da ilkeleri var: “Ben gasp yapamazdım. Birinden bir şey alırken hissetmemesi lazım”.
Açık cezaevi işte böyle bir yer. Onlara Allen Carr’ın meşhur sigarayı bırakma kitabını getirtiyorum dışarıdan. İnanayım mı bilmiyorum ama okuyacaklarına söz veriyorlar...
Maltada yürürken çıkan yemeklerden şikâyetler alıyorum. Hem sürekli aynı tür yemeklerin yapılmasını hem de kullanılan yağların sağlıksızlığını anlatıyorlar. Haksız değiller, “Yazacağım” diyorum.
Ama asıl yazılması gereken çok daha önemli bir konu var. Maalesef açık cezaevleri iddia edildiği gibi “ıslah” yerleri değil. Mahkûmlar dışarıda nasıl geçineceklerini öngöremiyorlar. Bir de hiç görmedikleri kadar “suç çevresi” ile burada tanışıyorlar. Genç bir uyuşturucu torbacısı, içeride öğrendikleri ve tanıştıklarıyla dışarıda daha büyümenin hayalini kurabiliyor. Haliyle, dışarıda legal bir iş bulamazlarsa, devlet onları sahipsiz bırakırsa yine suça bulaşmaları eskisine göre daha kolay oluyor.
Keşke diyorum...
Adalet Bakanlığı müfettişleri önceden haber vererek değil de tıpkı “gizli müşteri” gibi cezaevlerine girse... Bir mahkûm gibi cezaevinde kalıp, aslında neler yaşandığını doğal haliyle görebilse... Kendilerine gösterilen düzenli halin perde arkasındaki çarpıklıkları gözlemleyebilse...
Bir gün bu gizli takip olursa, tüm ezberler bozulur.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları