AKP’nin 2025 planı ne?
Barış Pehlivan; Türk Silahlı Kuvvetleri, yeniden yapılandırılacak Suriye ordusunun askeri eğitiminde aktif olarak rol alacak. Yani Somali’den Pakistan’a kadar birçok ülkeyle yaptığımız askeri işbirliğine Suriye de eklenecek.
Önce önemli haberi vereyim:
Suriye’de düzenli bir ordu yapılanmasının oluşması için Türkiye açık destek verecek. Buna göre, Milli Savunma Bakanlığı terörle mücadelede yetkin olan isimlerden bir danışman kadrosu kuracak. Türk danışman kadrosu Suriye’nin güvenlik ve savunma politikasına yön verecek. Bununla birlikte, Türk Silahlı Kuvvetleri, yeniden yapılandırılacak Suriye ordusunun askeri eğitiminde aktif olarak rol alacak. Yani Somali’den Pakistan’a kadar birçok ülkeyle yaptığımız askeri işbirliğine Suriye de eklenecek.
Telefonda konuştuğum isim Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na çok yakın bir görevdeydi. Başka konuları konuşurken bu yukarıdaki haberi de paylaştı.
Herkes gibi ben de aynı sorulara yanıt arıyorum:
1- Suriye’de denklemin değişmesinin Türkiye’deki iç politikaya yansımaları nasıl olacak?
2- Muhalefet cephesinde inanıldığı gibi sert bir dönem mi geliyor?
Yanıt için, iktidar cephesinden bilgisine ve geleceğe dair öngörülerine güvendiğim dört ayrı kaynak ile konuştum.
Devletin güvenlik kodlarını iyi bilen bir kaynağımın şu sözleri çarpıcıydı:
“Suriye için bir karar alındı. Gidebileceğimiz son noktaya kadar gideceğiz. Oradaki örgütlere silah bıraktıracağız. Bunun aksini iç politikaya yansıtmaya çalışanlar hukuku karşısında görecek.” Kuşku yok ki “hukuk” derken olası soruşturma ve gözaltı operasyonları kastediliyordu.
İktidar cephesi bu tavrı “milli politika” diye kavramlaştırıyordu. Devletin, bu politikaya karşı olanlara bakış açısını anlamak için şu sözler kritikti: “Suriye’deki projenin çökmesini İran ile İsrail istiyor. Bu bizim için çok net.” Daha da çarpıcısı, Suriye’de MİT ve Dışişleri’nin olduğu hatırlatılıp olası karşı politikalar 2014’teki MİT TIR’larının durdurulması süreciyle eş tutuluyordu. Görünen o ki AKP iktidarı Suriye konusunu “kırmızı çizgi” olarak belirledi. Keza, dünyaya da “Biz Suriye’de başarırsak siz de nefes alırsınız” mesajı verilmek isteniyordu.
AKP ERKEN SEÇİME NE ZAMAN GİDECEK?
Gelin görün ki AKP içinde daha temkinli olanlar da yok değildi. Bir AKP milletvekili şunları söyledi telefonda:
“Suriye’de başarıyı çok erken ilan ettik. Benim bundan kaygım var. Çünkü, eskisi kadar etkin olmasa da bölgenin birçok aktörü var. Misal, Rusya... Rusya’nın Tartus Limanı’nı bırakması demek, Baltık Denizi’ne kadar gemi bağlayacak kıyı bulamaması demek. Sadece gemi bağlamak da değil, füze sistemleri de orada. Ya da İsrail bu kadar çabuk vazgeçecek mi? Sahi, biz gittik ve gerçekten kimse de bize bir şey söylemiyor mu? Unutmayalım ki Emevi Camisi’nde namaz kılmak demek o bölgede egemen olmak demekti, sadece iki rekât şükür namazı kılmak değildi.”
Lakin şurası bir gerçek ki AKP teşkilatlarında moraller yerindeydi. AKP yönetiminde de bulunmuş önemli bir isim şöyle özetliyordu parti içindeki havayı:
“AK Parti aşağı doğru gidiyordu. Bu iniş durdu, yavaş yavaş toparlanmaya ve bir miktar da yükselmeye başladı. Sadece kamuoyu yoklamalarıyla değil, sahada da biz bunu çok net gözlemleyebiliyoruz. Teşkilatlar moral buldu ve daha gayretle çalışıyorlar. Çünkü Suriye politikasından kaynaklanan bütün olumsuzluklar bir şekilde haneye yazıyordu. Bu da ağır bir basınç oluşturuyordu. Şimdi ise bu üzerimizdeki yük hafifledi. Özetle, AK Parti’nin yelkenleri şişmeye başladı bir miktar.”
Peki, iktidar bu pozitif süreci erken seçime taşır mı? Aynı kaynağım şerh koydu: “Ben ekonomiyle ilgili genel bir iyileşme olmadan erken seçime gidileceğini sanmıyorum. Çünkü Suriye rüzgârı da bir yere kadar... Daha fazla taşımaz...”
Konuştuğum AKP milletvekili de benzer sorunu hatırlatıyordu: “Vatandaşın asıl derdi geçinebilmek. Misal, kiralar çok yüksek... Benim milletvekili maaşım var çok şükür, lakin ben de üç sene öncesine kadar bin dolar muadilinde kira vermiyordum. Şimdi ise durum çok farklı.”
ÖCALAN İLE GÖRÜŞME NEDEN UZADI?
Hal böyleyken nasıl bir 2025 beklemeliyiz? Konuştuğum AKP’li kaynaklar ekonomi, yeni anayasa ve uluslararası politikalar üzerinde duruyor.
Bir kaynağım ise şöyle bir amaçtan söz etti: “Türkiye Yüzyılı’nı inşa edecek demokratik ve kuşatıcı adımları atacağımız yeni bir yıl olacak. Suriye’deki yönetim değişikliği bu imkânı fazlasıyla sunacak bir iklim koydu önümüze. Herkesi kucaklayan ve herkesin kendisi gibi kalarak kendini özgürce geliştirebileceği özgürlükçü, müreffeh ve kudretli bir devlet inşa etme kararı, ortak bir kararımızdır.”
Konu konuyu açtı, ben de MHP lideri Bahçeli’nin “Öcalan” çıkışında gelinen noktayı sordum. Görüşmelerimde şu ayrımın yapıldığını söylemem mümkün: “İmralı meselesi devletin değil Devlet Bey’in projesi. Belli ki Devlet Bey Suriye’deki gelişmelerden önceden haberdardı. Devlet projesi olsaydı sayın cumhurbaşkanının da her şeyden haberi olurdu. Altyapısı oluşturulurdu. Baksanıza, daha halen İmralı görüşmesi ayarlanamadı.”
Kürt meselesini yakından takip eden AKP’li kaynağım ise şu çarpıcı tespitte bulundu: “Öcalan bu kez çok daha kararlı biçimde sayın Bahçeli’nin öngördüğü çağrıyı yaparsa hiç kimse şaşırmasın. Eğer İmralı’ya izin çıkarsa, Öcalan’ın bu konuda net bir tavır takınacağı ve söylenmesi gerekeni bu kez çok daha açık bir biçimde söyleyeceği anlamına gelir.”
Bu tez şu anlama geliyordu: “Muhtemel ki devletin ilgili kurumları Öcalan ile önceden görüştükten sonra DEM Parti’yi göndermek istiyor İmralı’ya... En azından, bir çerçeve hazır olsun isteniyor. Belki o ön görüşmelerde henüz mutabakat sağlanmadığı için DEM-İmralı buluşma tarihi uzamış olabilir.”
Lakin görüştüğüm bir AKP’linin şu sözünü de kayda geçirmem gerek: “Aslına bakılırsa Suriye’deki yeni denklem sonrası Devlet Bey’in projesinin bir anlamı kaldı mı, şüpheliyim.”
AKP milletvekili de farklı bir noktaya dikkat çekiyordu: “Belki de ben ahmak olabilirim ve anlamıyorum. Devlet Bahçeli’nin mutfağı, yani ekibi çok iyidir. Öyle ya, İmralı’dan Meclis’teki DEM’in grup toplantısına gelinmesine kadar kaç hukuki merhalesi var işin! Yeterince düşünülmeden söylenmiş bir çıkış gibi geliyor bu çağrı. Lakin, Demirtaş ile ikilik yaratma hamlesi ve sayın cumhurbaşkanının dördüncü dönemi için düşünülebilir.”
Son olarak kaynaklar bu meselede devletin bakışını ise şöyle özetliyor: “Devlet DEM’i PKK vesayetinden kurtarmak istiyor. Görüyoruz ki kendi kazandıkları belediyelerde bile söz sahibi değiller. Devlet bu konuda korkunç asılıyor ve asılacak.”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları